ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (11): Yenilgiciliğin sözcüsü olarak Edward Said

ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (11): Yenilgiciliğin sözcüsü olarak Edward Said
Said, Filistinlilerin sömürgecilere karşı bu türden bir mücadeleyi "terörizm" olarak kınamalarını ve bundan vazgeçmelerini istiyor. Hamas'ı Siyonistlerle aynı kefeye koyuyor (Le Monde Diplomatique Ağustos/Eylül 1998'deki en hararetli makalesinde yaptığı gibi). Sömürgecilere karşı şiddet içermeyen bir şekilde savaşabileceğimize inanmamızı istiyor. Said, İntifada ve (ister beğenin ister nefret edin) Hamas olmasaydı "İsrail"in Arafat'la asla konuşmayacağı gerçeğini göz ardı ediyor.

 

 

Free Arab Voice

 

En baştan şunu açıkça belirteyim ki, entelektüel Edward Said ile onun Filistin ve Arap meselelerine ilişkin siyasi çizgisi arasında ayrıma gitmemiz gerekiyor. Eğer birisi harika bir müzisyense, bu onu mutlaka müthiş bir general yapmaz. Ve birinin çok yetkin bir sosyal bilimci olması da onu zorunlu olarak harika bir toplum mühendisi kılmıyor.

 

Edward Said'in Filistin mücadelesindeki iddia edilen rolü hakkındaki tüm abartılı yargıları bir kenara bırakarak, onu Filistin'deki mevcut yenilgi durumunun fiili sözcüsü haline getiren meselelere geçmek istiyorum:

 

1) Terminoloji: Said, Arap-Siyonist mücadelesini "Filistin-İsrail" çatışması olarak adlandırıyor. Bu, bizimle Siyonistler arasındaki mücadeleyi yalnızca bölgesel, dolayısıyla çözülebilir bir mücadeleye indirger ki bu mücadele de Filistin'deki Siyonist sömürge varlığının meşruluğunun tanınması temelinde gerçekleşebilir. Said, "İsrail"in sadece ırkçı değil, aynı zamanda yerleşimci-işgalci bir devlet olduğunu unutuyor. "İsrail'in" ırkçılığı bunun dışsal tezahürüdür. Tüm mesele, Filistin'in Arap kimliğinin inkârıyla mücadeleye, bir azınlık olarak Filistinlilerin hak mücadelesine dönüştürülmek isteniyor. Elbette Said Arap milliyetçiliğine de şiddetle karşı çıkıyor ama bu başka bir konu.

 

2) Holokost: Said bizden Holokost'u asla sorgulamamamızı talep ediyor. Holokost ile Filistin'e tecavüz arasında gerekli bağlantı olduğuna dair Siyonist argümanı tüm kalbiyle benimsiyor ve bunu satıyor. (Dünya Siyonist Konferansı 1897’de, Balfour Deklarasyonu 1917’deydi, ne Holokost’u?) Said, ana akım medya ile dayanışma içinde, Siyonist propagandanın dünya çapındaki ezici hâkimiyetine cesurca karşı çıkma cesaretini gösteren Batı'daki çok az entelektüelden biri olan Roger Garaudy hakkında hep kötü konuşmuştur.

 

3) Canlı Bombalar: Said, Filistinlilerin sömürgecilere karşı bu türden bir mücadeleyi "terörizm" olarak kınamalarını ve bundan vazgeçmelerini istiyor. Hamas'ı Siyonistlerle aynı kefeye koyuyor (Le Monde Diplomatique Ağustos/Eylül 1998'deki en hararetli makalesinde yaptığı gibi). Sömürgecilere karşı şiddet içermeyen bir şekilde savaşabileceğimize inanmamızı istiyor. Said, İntifada ve (ister beğenin ister nefret edin) Hamas olmasaydı "İsrail"in Arafat'la asla konuşmayacağı gerçeğini göz ardı ediyor.

 

4) Irak Ambargosu: Yaklaşık bir yıl önce yazdığı daha küstah yazılarından birinde Said, tam da ABD hükümeti Irak'ı vurmak için silah ve asker yığarken, Irak'ın tüm BM kararlarına uymasını talep etmişti. Said, Irak'ın "kitle imha silahları" geliştirmemesi için sürekli izlenmesi gerektiğini düşünüyor! Araplarla "İsrail" arasındaki güç dengesizliğine rağmen üstelik! Said’e göre, Irak rejimini devirme önceliği, Irak'taki ablukanın hemen şimdi kaldırılması yönündeki acil ihtiyacı geçersiz kılıyor gibi görünüyor.

 

5) Tarih: Yetmişli ve seksenli yılların başlarındaki sayısız yazısında Siyonistlerle barışı savunan Said, şimdilerde kendisini bir muhalif olarak tanıtıyor. Aslında Arafat'a yakın kaynaklar birkaç yıl önce Said'in ABD destekli olduğu iddia edilen bir "barış planını" yanında getirerek müzakerelerde rol oynamaya çalıştığını, ancak Arafat'ın onu geri çevirdiğini söylüyorlar. Çünkü Arafat, a) entelektüellere güvenmiyor ve b) etrafında kendi piyonları olsun istiyor! Bu iddianın doğruluğu yanlışlığı ayrı mevzu… Said'in Oslo'ya karşı olabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz ama o kesinlikle radikal bir muhalif değildir.

 

"İsrail"in meşruluğunun tanınması, Yahudi soykırımının kutsallığı, Siyonistlerin kullandığı Filistin "terörizmi" kavramının benimsenmesi, ayrıca Irak'ın İsrail'e yönelik askeri tehdidini kontrol altına alma ihtiyacına ilişkin resmi CNN çizgisini gündeme getiren parametreler dâhilinde hareket eden hiç kimsenin uzun süredir kayıp olan “Selahiddin”imiz olması mümkün değil. Edward Said, bu sınırları kutsal addedip teşvik ederek, fiilen statükonun savunucusu ve Yeni Dünya Düzeni altındaki yenilgiciliğin sözcüsü haline gelmiştir.

 

 

Çeviri: Medya Şafak