ÖZEL: Nehcü'l-Belâğa'nın Sıhhati
- Medyasafak.net
- EHL-İ BEYT OKULU
- 10.12.2024
İmam Ali’nin konuşmaları Şerîf Razî’nin doğumundan önce bile ulema tarafından iyi bilinmekteydi. Mesela hicrî 340'ta vefat eden tarihçi Mes'udî -bu tarih Şerîf Razî'nin vefatından 66 sene öncesine denk düşmektedir- Murûcu'z-Zeheb adlı kitabının ikinci cildinin 431. sayfasında şu sözleri yazmıştır: "Ali b. Ebu Talib'in 480‘den fazla konuşması sayısız insan tarafından hıfzedilmiştir."
Nehcü'l-Belâğa'nın Sıhhati
Ayetullah Seyyid Fazıl Mîlânî
Nice şahıs Nehcü'l-Belâğa'nın nakil veya isnad zinciri hakkında şüphelenerek bu eserin derleyicisinin işi olduğunu iddia etmiştir. Fakat el-Razî'nin yazılarına aşina olanlar, onun ve İmam Ali‘nin (a.s.) tarzı arasındaki farkları kolaylıkla teşhis edebilirler.
Necef'in büyük alimi Seyyid Abdülzehra, Şerîf el-Razî'den uzun zaman evvel yaşayıp, Nehcü'l-Belâğa'da yer alan 114 hutbeye atıfta bulunan âlimlere işaret etmiştir. O, misal olarak, Şerif el-Razî'nin Nehcü'l-Belâğa‘yı derlemesinden hayli zaman önce İmam Ali‘ye (a.s.) nispet edilen, Hz. Muhammed‘in (s.a.a.) hilafeti üzerinde duran üçüncü hutbeyi zikreder.
Bu hutbenin başlarında şu ifade yer alır: "Allah’a and olsun ki Ebu Kuhafe'nin oğlu [Ebu Bekir] hilafete göre yerimin, değirmen taşının mili gibi olduğunu bildiği halde hilafeti bir gömlek gibi giydi!"
Şu müteakip atıflar bu hutbenin İmam Ali‘ye (a.s.) olan isnatlarını içerirler:
- Sonradan On İki İmam Mezhebine rücu etmiş bir Mutezili olan Muhammed bin Abdurrahman İbn Kıbe el-Râzî el-İnsâf'ında
- Hicrî 317 de vefat eden Ebu'l-Kâsım el-Belhî.
- El-Hasan bin Abdullah el-Askerî.
- Es-Sadûk, Meâni'l-Ahbâr, s.360, İlelü’ş-Şerâyi, s. 150.
- Hicrî 328 de vefat eden İbn Abdirrabbih el-Mâlikî.
- Şeyh Müfîd, Şerîf el-Razî'nin hocası, el-İrşâd'ında.
- Hicrî 415 te vefat eden Kadı Abdülcebbar el-Mutezilî.
- Hicrî 422 de vefat eden Ebu Saîd el-Âbî.
- Şerîf el-Murtaza eş-Şâfi'sinde.
İbn Meysem el-Behrânî Nehcü'l-Belâğa şerhinin birinci cildinin 252. sayfasında, bu hutbeyi hepsi de Şerîf el-Razî'nin doğumundan önce yazılmış iki kitapta bulduğundan söz eder. Birincisi büyük bir Mutezili olan Ebu Cafer ibn-Kıbe tarafından yazılan el-İnsâf'tır. İkincisi de Şerîf el-Razî'nin doğumundan 64 yıl öncesine tarihlenen, Abbasî Halifesi el-Muktedir-Billâh'a vezirlik etmiş olan Ebu'l-Hasan Ali bin Muhammed bin Furât'a ait bir elyazmasıdır.
Böylesine deliller bu muayyen hutbe üzerindeki bütün şüpheleri defetmeye yeter. Üstelik Nehcü'l-Belâğa'nın büyük Mutezilî şârihi İbn Ebi'l-Hadîd, birinci cildin 205. sahifesinde şöyle nakleder:
"Üstadım el-Vâsıtî, 603 senesinde üstadı İbnü'l-Hasib ile arasında şu konuşmanın geçtiğini söyledi. 'Mezkur hutbenin uyduruk olup olmadığını sorduğumda, o şöyle dedi: 'Hayır vallahi, seni önümde gördüğüm kesinlikle derim ki bu sözler İmam Ali’dendir.'
O vakit ben de 'İnsanların pek çoğu bu hutbenin Şerîf e-Razî'nin uydurması olduğunu söylüyorlar' dedim. O da şöyle cevap verdi:
'Ne Şerif Razî ne de başka biri böyle bir belagatli hutbeyi uydurmaya muktedirdir!' Ve devam etti: 'Biz Şerîf Razî'nin yazılarını ve onun üslubuna uyan yazıları inceledik. Nehcü'l-Belâğa ile diğer eserleri arasında hiçbir benzerlik yoktur.'
Aynı zamanda şunu da ekledi: Vallahi ben bu hutbeyi Şerîf el-Razî'nin doğumundan iki yüz sene evvel yazılmış kitaplarda gördüm.'"
Allâme Eminî -on bir cilt halinde basılan ve İmamet meselesi hakkındaki en esaslı ve ufuk açıcı referans kaynağı olan el-Ğadîr'in müellifi- kitabının yedinci cildinin seksen ikinci sayfasında mezkur hutbenin yirmi sekiz isnadını gösterir. Ve şöyle söyleyerek devam eder: "Diğer hiçbir kitap Nehcü'l-Belâğa'dan daha fazla sahih isnada sahip değildir."
Şimdi de Nehcü'l-Belâğa'nın tamamının sıhhatine ilişkin delillere bakalım. Bunların birincisi Şerîf el-Razî'nin bazı hutbelerin sonunda kendi duygu ve fikirlerini sunmak üzere yaptığı kısa yorumlardır. Razî bazen gerekli gördüğü yerlere izah amacıyla kendi sözlerini derceder. Arapça literatüre vâkıf herkesin bu yazılanlara baktığında yorumların müellifinin konuşmaların müellifi ile aynı kişi olmadığını anlaması kolaydır.
Eğer biz Şerîf Razî’nin Kur’ân tefsirini, Hakâ'iku’t-te'vîl fî Müteşâbihi't-tenzîl'i ölçüt alacak olursak o burada şöyle der: "İmam Ali‘nin (a.s.) belagati beşer üstü olsa da bir ayet-i kerime bir nutukta yer aldığı zaman, çakıl taşlarının arasındaki nefis bir mücevher gibi dikkat çeker." Aynı karşılaştırmayı biz, İmam Ali'nin hutbeleri ve Şerîf Razî'nin yorumları arasındaki farkı misallendirmek için de kullanabiliriz.
İkinci olarak Şerîf el-Razî kendi hayat zarfında bilinmeyen biri değildi. Önemli dinî ve sosyal mevkilerde, dinin ve edebiyatın çiçek açtığı bir dönemde öne çıkmış; devrinin medeniyet ve kültür merkezi, Abbasi hilafetinin payitahtı Bağdat'ta yaşamıştı. Dahası Şerîf el-Razî'nin hocası olan Şeyh Müfîd, Nehcü'l-Belâğa derlendiğinde ve Şerîf el-Razî'nin irtihalinden çok sonra sağ idi. Bunu söylemekle biz aynı zamanda o devrin diğer alimlerinin kitaplarını da önümüze koymuş oluyoruz. Bunlar Nehcü'l-Belâğa'yla en küçük bir benzerlik bile taşımazlar.
Üçüncü nokta da şudur: İmam Ali’nin (a.s.) konuşmaları Şerîf Razî’nin doğumundan önce bile ulema tarafından iyi bilinmekteydi. Mesela hicrî 340'ta vefat eden tarihçi Mes'udî -bu tarih Şerîf Razî'nin vefatından 66 sene öncesine denk düşmektedir- Murûcu'z-Zeheb adlı kitabının ikinci cildinin 431. sayfasında şu sözleri yazmıştır: "Ali b. Ebu Talib'in 480‘den fazla konuşması sayısız insan tarafından hıfzedilmiştir. Bunlar hızlı bir şekilde yayıldı ve insanlar sıkça onları İmam Ali'nin sözleri olarak aktardılar." Açıktır ki 480 konuşmanın hepsi toplansaydı elimizdeki Nehcü'l-Belâğa'dan daha büyük bir kitap ederdi. Bu durum Şerîf el-Razî'nin Nehcü'l-Belâğa'ya niçin "Emirü'l-Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib'in Hutbeleri, Mektupları ve Sözlerinden Seçmeler" altbaşlığını koyduğunu açıklamaktadır.
İbn Ebi'l-Hadîd Nehcü'l-Belâğa şerhine, son Emevi halifesinin ileri gelen nâzırı, hicrî 132'de ölen Abdülhamid b. Yahya'nın şu sözlerini de ekler: "Ali b. Ebu Tâlib'in yetmiş nutuğunu ezberledim ve bunların bana sunduğu faide ve bereketlerden istifade ettim."
Allâme Hasan El-Nadubi el-Beyân ve't-Tebyîn adlı kitaba[1] haşiye olarak şunları yazar: "İbn Mukaffa kuvvetli ifadelerini Emirü'l-Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib'den almıştır." Allâme'nin "O, İmam Ali'nin nutuklarının kaynaklarından kana kana içmiştir." sözünü sık sık zikretmesinin sebebi şüphesiz budur.
Hicri 374 senesinde vefat eden İbn Nübâte de "İstifade edildikçe bereketi ziyadeleşen bir konuşmalar hazinesi ezberledim. İmam Ali'den gelen yüz çeşit farklı hutbeyi teşhis ettim." demiştir.
El-Keşşî, hadis râvîlerinin biyografilerinin bir derlemesi olan er-Ricâl kitabında Zeyd b. Ali b. Hüseyin'in düzenli olarak İmam Ali'nin nutuklarını dinlediğini haber verir. Ebu el-Sabah el-Kinânî "Zeyd, İmam Ali'nin nutuklarını naklederken beni dinlerdi." diyerek bunu tasdik etmiştir.
Dördüncü olarak, Şerîf Razî'yle çağdaş olan diğer alimler İmam Ali'nin sözlerini ayrıca şu gibi kitaplarda toplamışlardı:
- Hicrî 421'de vefat eden İbn Miskeveyh Tecaribü'l-Ümem'inde,
- Hicrî 430'da vefat eden Hâfız Ebu Naim el-Isfahânî Hilyetü'l-Evliyâ'sında,
- Hicri 460'ta vefat eden Şeyh Tûsî el-Emâlî’sinde,
- El-Âmidî Gureru'l-Hikem kitabında.
Şüphelerin Kaynakları
Şaşırtıcıdır ki neredeyse iki yüz elli yıl boyunca Nehcü'l-Belâğa'nın sıhhatini sorgulayan bir ses yükselmemiştir. İşin aslı birçok Sünni âlim onun üzerine şerhler de yazmışlardı. Mesela hicrî 565'te vefat eden Ebu'l Hasan El-Beyhakî, hicrî 655'te vefat eden İbn Ebi'l-Hadîd, Taftazânî ve diğerleri...
Yukarıdaki şerhler sayesinde Nehcü'l-Belâğa tüm İslam dünyasında tanınır olmuştu. Gelgelelim içeriğinin hilafet meselesine dokunması nedeniyle, bu kitap hilafet mektebinin müntesiplerinin aşırı tepkisini çekmiştir. Onlar, kitabın genel okunurluğuna engel olmak istediler ve onun sıhhati hakkında şüphe uyandırmak için ellerinden geleni yaptılar. Nitekim hicrî 681'de ölen İbn Hallikân eserin kaynağını sorgulamaya teşebbüs eden ilk kişi olmuştur.
İbn Hallikân'ın fiillerine bakıldığında onun Yezid b. Muaviye muhibbi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. O bunu şöyle itiraf eder: "633 senesinde Şam'da iken Yezid'in bütün divanını ezberledim. Çünkü onun aşırı derecede müptelasıydım. Böylelikle onun gerçek şiirlerini uydurma olanlar arasından teşhis eder oldum." (bkz. Vefeyâtü'l-A‘yân, c. 1, s. 507) Belli ki bu düşkünlük sebebiyle ki İbn Hallikân, Yezid'in hoşlanmadığı herkese hücum etmesi gerektiğini hissetmiştir.
Belki merak edilir, mesela İslâmî ilimlerin kalbinin attığı Bağdat gibi merkezlerde bu konuda neden 250 yıl boyunca hiçbir tartışmalı ses yükselmedi de bunlar nihayet Kurtuba ve Kayrevan gibi Emevi tesirinin ocak vilayetlerinde duyulur oldu? Şimdi, Kahire El-Ezher Üniversitesi eski Arap edebiyatı profesörü Muhammed Muhyiddin'den bir alıntı yapıyorum:
"Nehcü'l-Belâğa, Emirü'l-Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib'in, Şerif El-Razi Ebu'l Hasan Muhammed b. Hasan el-Musavi tarafından seçilmiş sözleridir. O, ayrı ayrı hüsn-ü hitabet ve belagatin en nefis numunelerini içerir ve bunlar o zatın, Hz. Peygamber‘den (s.a.a.) sonraki en büyük söz ve nutuk üstadının ifade ve kavilleriyle uyum içindedir. Arap edipliğinin o en kabiliyetli zatı... Erken gençliğimden itibaren Nehcü'l-Belâğa'ya himmetim oldu ve onu erkence bir yaşımdan itibaren sevdim. Babamı sık sık onu okurken görürdüm..."
Tuhefu'l-Ukûl
Hicrî 320 senesinde vefat eden -bu tarih Şerîf Razî'nin vefatından 86 yıl öncesine tekabül eder- Ali b. Hüseyn İbn Şube el-Harrânî, Tuhefu'l-Ukûl adlı kitabında peygamberler (s.a.a.) ve İmamların vecizeleri ile Allah'ın Musa ve İsa (a.s.) ile hususi konuşmaları olarak adlandırdığı kısımlara yer vermiştir. İmam Ali‘nin (a.s.) vecizeleri kısmında şunları yazar: "İmam Ali'nin uzunca vecizeleri ve hikmetli sözleriyle ilgili haberlerin özellikle tevhid meselesine ayrılmış bir cilde ihtiyacı vardır. Bununla birlikte biz burada tevhid üzerine olan yalnızca bir hutbeyi zikrediyoruz."
Göreceksiniz ki el-Harrânî tarafından eklenen hutbe Nehcü'l-Belâğa'da bulunanla aynıdır. Keza İmam Ali (a.s.) tarafından oğlu İmam Hasan‘a (a.s.) verilen nasihat da her ikisinde birdir.
Son olarak belirtelim ki, Şerîf Razî'nin Nehcü'l-Belâğa'da aktardığı, İmam Ali‘nin (a.s.) Mısır valisi Malik el-Eşter'e yazdığı mektup da Tuhefu'l-Ukûl'dekinin benzeridir.
Çeviri: Fatih Muhiddin Özkan
Medya Şafak