Çin emperyalist ABD’yi ve Avrupa’yı nasıl solladı?

Çin emperyalist ABD’yi ve Avrupa’yı nasıl solladı?
ABD'de devlet bankalar ve tekeller tarafından kontrol ediliyor. Çin'de ise tam tersi oldu: Devlet, serbest piyasanın halk lehine çalışmasını sağlamak için kapitalistlerin tepesinde oturuyor.

 

 

S.L. Kanthan

 

Press TV

 

 

 

"Tarih, bugünün aynasıdır ve bugün için bir derstir" der eski bir İran atasözü. Yanlış politikalarıyla tüm dünyaya kaos yayan Washington elitleri tarafından anlaşılması zor bir söz.

 

Hızla değişen dünyayı kavrayamayan ve ona uyum sağlayamayan ABD Başkanı Trump, dünyanın en büyük ticaret ülkesi olan Çin ile beyhude bir emperyalist ticaret savaşı başlattı.

 

Trump, 1930'ların kötü şöhretli Smoot-Hawley Yasası'ndan sonra gümrük vergileri ve misilleme gümrük vergilerinin Büyük Buhran'ı daha da kötüleştirdiği Amerika'nın geçmişinden ders almıyor. Trump'ın başarısız olmasının ve Çin'in bu ekonomik savaştaki başarısının birçok nedeni var.

 

Büyük resme, yani Trump'ın ticaret açığına olan saplantısıyla başlayalım. Bu yakın zamanda benimsediği alaycı bir popülizm değil. 35 yıldır ticaret açıklarından şikâyet ediyor.

 

Trump'a göre, ABD ile ticaret fazlası olan her ülke Amerika'yı "soyuyor" demektir. Bu, yüzyıllar boyunca birçok ülke ve imparatorluk için refahın temel ilkesi olmuş merkantilizmdir.

 

Ancak Trump doların da küresel rezerv para birimi olmasını istediğinde derinden yanılıyor. Bu durum ticaret konusundaki hedefleriyle doğası gereği çelişiyor. Yani, doların ticaret ve FOREX için dünya çapında yaygın para birimi olabilmesi için ABD'nin ticaret açığı vermesi şarttır. Bu, 1960'larda dile getirilen ve iyi bilinen Triffin İkilemi'dir.

 

Bu nedenle, Trump'ın temel ticaret ve ekonomi politikaları esastan yanlıştır.

 

İkincisi, Trump, ABD'nin 1950'lerde ve 60'larda ABD'nin dünyaya endüstriyel bir güç merkezi olarak liderlik ettiği dönemde büyüdüğü için üretimi ABD'ye geri getirmek istiyor. Ancak, Wall Street sayesinde Amerika son 40 küsur yıldır sanayisizleşme sürecinden geçiyor. Amerika'nın gerçek yöneticileri olan finansal efendiler, hissedarlar için yalnızca yazılım ve hizmet sektörlerinde mümkün olan maksimum getiriyi istiyorlar.

 

Sanayi üretimi, emek ve sermaye yoğun bir sektördür ve kâr marjları çok düşüktür. Bu nedenle Batılı şirketler üretimi Asya'ya, özellikle Çin'e aktarmaya başladılar.

 

Trump, ilk döneminde yapamadığı gibi üretimi geri getirmeyi gene başaramayacak. Daha önce de belirtildiği gibi, buna ilk engel Amerikan sistemidir. İkincisi, onlarca yıllık dış üretimden sonra, ABD'de dahili üretimde çalışmak için gereken beceriye veya isteğe sahip işgücü kalmadı.

 

Üretimde çalışan Amerikalıların sayısında dramatik bir düşüş gözleniyor (1979'dan bu yana %35 düşüş). Çin'in brüt üretimi ise ABD'nin üç katı seviyesine vardı.

 

Son olarak, ABD artık üretim için gereken altyapıya sahip değil. Amerika'nın köprüleri, otoyolları ve demiryolları çok eski ve harap durumda.

 

Deniz limanlarına gelince, en yoğun 10 limandan 7'si Çin'de. Şanghay, Los Angeles'ınkinden 5 kat daha fazla konteyner işliyor. Çin limanları ayrıca otonom araçlar ve 5G ile ileri derecede otomatikleştirilmişken, ABD sistemleri büyük ölçüde insanlara bağımlı.

 

Batı'nın yaptığı en büyük hata, Çin'in yükselişini (ve Avrasya'daki Rusya ve İran gibi diğer ülkeleri) göz ardı etmekti. Emperyalizm ve ırkçılık sayesinde, Washington’a Çin'in üretimdeki değer zincirinde asla tırmanamayacağı yönünde bir konsensüs hakimdi.

 

Medyadaki, düşünce kuruluşlarındaki ve kurumsal Amerika'daki herkes, "komünist" Çin'in teknoloji ve yumuşak güçte üstün olan Batılı şirketlerle asla rekabet edemeyeceği konusunda hemfikirdi.

 

Dahası, emperyalistler kapitalizmin Çin'i değiştireceğinden emindiler. Sonuçta, McDonald's ile Hollywood’a ve Harvard Üniversitesi'nin neoliberal öğretilerine kim karşı koyabilirdi ki?

 

Ancak son 40 yılda yaşananlar Amerikalıları şaşkına çevirdi: Çin’e mahsus bir kapitalizmin ortaya çıkışıydı bu.

 

ABD'de devlet bankalar ve tekeller tarafından kontrol ediliyor. Çin'de ise tam tersi oldu: Devlet, serbest piyasanın halk lehine çalışmasını sağlamak için kapitalistlerin tepesinde oturuyor. Çin hükümeti altyapı, eğitim, teknoloji, Ar-Ge ve sadece üretim değil her türden teknolojiden oluşan gelişen bir ekosisteme muazzam miktarda para harcadı. Bu sırada Amerika ise Irak, Afganistan, Libya, Suriye vb. ülkeleri bombalamakla meşguldü.

 

Birçok Amerikalı hala aptalca Çin'i ucuz işgücü ülkesi olarak görüyor. Ancak dünyadaki tüm endüstriyel robotların yarısından fazlası her yıl Çin fabrikalarına entegre ediliyor.

 

Çin'in DTÖ'ye katıldığı 2001’de Çinli şirketler taklitçilikle yetinirken, şimdi akıllı telefon, elektrikli araba, e-ticaret, robotlar, insansılar, dronlar, yapay zekâ vb. alanlarında gerçek yenilikçiler haline geldiler.

 

Çinli şirket BYD, Henry Ford'un bir asır önce arabalara yaptığını EV'ye yapıyor: Yaratıcı ve verimli süreç yönetimiyle mükemmel ama uygun fiyatlı ürünler sağlıyor.

 

Adil bir şekilde rekabet edemeyen ABD, esasen Çin elektrikli otomobillerini yasakladı ve 1000'den fazla Çinli teknoloji şirketine yaptırım uyguladı. Tüm DTÖ kurallarını ve uluslararası normları ihlal eden ABD, Avrupa'daki vasal ülkeleri Huawei'nin 5G ürünlerini yasaklamaya ve Çin'e yarı iletken çip üretim ekipmanı satmamaya zorladı.

 

Amerikalıların hayal ürünü amacı, "küçük bahçe ve yüksek çit" uygulayarak Çin'i kontrol altına almak, yani Çin'in birkaç kritik teknolojik sektörde ilerlemesini engellemektir.

 

Ancak, Çinli yapay zekâ şirketi DeepSeek'in kanıtladığı gibi, Çinliler baskı altında hızla yaratıcı yeniliklere imza atıyorlar. Çin, yarı iletken imalatında (yani litografide) ustalaşmaya sadece bir büyük inovasyon uzaklığında ve bu atılımın yakında gerçekleşmesi kaçınılmaz.

 

ABD'nin Çin'i sıcak bir savaşla durdurmayı ummasına gelince, Çin dünyanın en büyük donanmasını, hipersonik füzelerini ve hatta 6. nesil savaş uçaklarını inşa etti.

 

Pentagon'un her savaş oyunu (simülasyonu) ABD'nin Çin'e kaybettiğini gösteriyor. Ayrıca, Ukrayna'ya ne olduğunu gözlemledikten sonra, Filipinler gibi ülkeler Amerika için jeopolitik piyon olmaya cesaret edemezler.

 

Bu nedenle Trump, tarifeleri ve ticaret savaşlarıyla Çin'i sakatlayamaz. Ve her ticaret ülkesine tarifeler koymayı planlamadığı sürece, Amerikan şirketleri ve tüketicileri Çin mallarını Meksika, Vietnam, Hindistan vb. üzerinden yeniden yönlendirerek ithal edeceklerdir. Milyarder Trump'ın tarifeleri, enflasyonu ve yaşam maliyetini artırarak ortalama Amerikalıların hayatını zorlaştıracaktır.

 

ABD, Çin'in uluslararası ticaretinin yalnızca yüzde 10'una sahip. Küresel Güney, özellikle de Kuşak ve Yol Girişimi'nin üyeleri, Çin mallarının en büyük alıcıları olmaya devam edecek.

 

ABD'den ayrılma ihtimali olan Avrupa, ticaret ve teknoloji ortaklığı için Doğu'ya bakmak zorunda kalacak ve bu da ABD'yi dünya sahnesinde daha da önemsiz hale getirecek.

 

Pekin'deki yetkililer ticaret savaşını kazanma konusunda ne kadar eminler? ABD'deki Çin büyükelçiliğinin oldukça çarpıcı resmi açıklamasını düşünün: "ABD'nin istediği savaşsa eğer, ister gümrük, ister ticaret veya başka bir tür savaş olsun, biz sonuna kadar hepsine hazırız!"

 

Çeviri: Medya Şafak