Parıltılar (7): Buhârî ve Gadîr Hadisi
- Medyasafak.net
- EHL-İ BEYT OKULU
- 26.10.2025
Sonuç olarak, Gadîr Hadisinin Buhârî’nin eserinde yer almamasının nedeni, rivayet zincirindeki herhangi bir teknik kusurdan ziyade, Hz. Ali'nin Rasûlullah (s.a.a.) tarafından atandığı yönündeki Şiî iddiasını desteklemesiyle daha çok ilgili gibi görünüyor.
Ammaar Muslim
Buhârî (ö. 256), dünyaca ünlü Sahîh külliyatında Gadîr Hadisine yer vermemesiyle ünlüdür.
Buhârî'nin, kitabında Gadîr Hadisine niçin yer vermediğini açıklayan bir ifadesi elimizde bulunmamakla birlikte, kendisinin naklettiği ve bize onun düşüncelerine dair bir fikir verebilecek önemli bir hadis alıntısına sahibiz.
Buhârî, erken dönem Kûfeli tâbiî Ebû Hasîn Osman b. Âsım el-Esedî’nin (ö. m. 127-130) şöyle dediğini nakleder: "Bu hadisi, yani ‘Men kuntu mevlâhu fe-Alīyyun mevlâh’ [Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır] rivayetini, Horasan'dan gelen Ebû İshak es-Sebîî bu hadisi ’melemeye’ başlayana kadar duymamıştık! Böylece halk da onu takip etti." Ebû Hasîn, Gadîr Hadisinin Kûfe'de duyulmadığını ve ilk olarak çağdaşı Ebû İshak es-Sebîî (ö. 127) tarafından orada ortaya atıldığını iddia eder.
Buhârî, Ebû Hasan'ın iddiasını aktardıktan sonra onu düzeltme yoluna gitmez ve bu durum muhtemelen Ebu Hasan'ın sözlerini ciddiye aldığını göstermektedir.
Peki kim bu Ebû Hasan?
el-İclî (ö. 261) onun hakkında şöyle der:
“Osman b. Âsim Ebû Hasîn el-Esedî. Kûfeli ve sîka (güvenilir). Bir Osmanî idi. Salih bir adamdı… Değerli bir şeyh ve sünnet ehliydi [sahibü’s-sünnet]…”
Ebû Hasîn'in Osmanî mezhepli biri olması, Hz. Ali'nin halifeliğinin meşruiyetini reddettiği ve hatta birçok Osmanî'nin yaptığı gibi ona karşı kötü niyet, dahası düşmanlık beslediği anlamına gelir. Bu bilgi, onun sözlerine elbette yeni bir ışık tutmaktadır.
Ebû Hasîn hakkında çekinceli olmayı teklif eden ilk kişi ben değilim; benden önce de, Zehebî (ö. 748) gibi hadis sahasının yetkin bir uzmanı aynısını yapmıştı. O, bu konuda şöyle yazar: "Hadis şüpheye yer bırakmayacak şekilde sabittir, ancak Ebû Hasîn - Kufe’de az rastlanacak şekilde- Osmanî'dir."
Gerçekten de hadisin, Ebû İshâk'ı içermeyen ve Ebû Hasîn'in sözlerini anlamsız kılan birçok başka tariki-kanalı vardır. Buna bir örnek, Buhârî'nin öğrencisi Tirmizî'nin (ö. 279), altı kanonik Sünnî hadis kaynağından biri olan el-Câmii'ne dahil etmeyi seçtiği versiyondur. Buhârî, öğrencisinin yaptığı gibi bu versiyona kitabında niçin yer vermemiştir peki? Zira, hadisin senedinde yer alan Ebu't-Tûfeyl Âmir b. Vâsile (ö. 102), [Rasûlullah’ın (s.a.a.) vefat eden son sahâbîsi; çev.] Buhârî'nin rivayetlerini (tek bir mevkuf rivayeti dışında) tamamen terk ettiği birisidir.
Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463), Hafız İbnü'l-Ahram'a (ö. 344) Buhârî'nin (Müslim'in aksine) Ebu't-Tûfeyl hadisini neden terk ettiği sorulduğunda, "Çünkü Teşeyyü'de [Şiilikte] aşırı gitmişti!" diye yanıt verdiğini aktarır.
Ancak Ebû't-Tûfeyl, Hz. Peygamber'in sahabesi arasında yer aldığı için, bu cevap daha sonraki ilim çevrelerinde tartışmalara yol açmıştır: Sünnî ortodoksi tarafından tamamı âdil sayılan Peygamber'in sahabîlerine, bid'at sayılan Şiilik atfedilebilir mi ve bu, onların rivayetlerini terk etmek için geçerli bir sebep midir? Bu, ileride derinlemesine inceleyebileceğim uzun bir tartışma konusu.
Sonuç olarak, Gadîr Hadisinin Buhârî’nin eserinde yer almamasının nedeni, rivayet zincirindeki herhangi bir teknik kusurdan ziyade, Hz. Ali'nin Rasûlullah (s.a.a.) tarafından atandığı yönündeki Şiî iddiasını desteklemesiyle daha çok ilgili gibi görünüyor.[i]
Her halükarda, Buhârî'nin hocası Ahmed b. Hanbel (ö. 241), Müsned’inde Gadîr Hadisinin çok sayıda varyantına yer vermiş, ancak kendisine anlamı sorulduğunda sadece şöyle diyebilmiştir:
"Bundan [anlamından] bahsetmeyin! Hadisi olduğu gibi bırakın [sadece nakledin]!"
Kaynak: https://x.com/ammaar_muslim/status/1981635272174665902
Çeviri: Ozan Kemal Sarıalioğlu
Medya Şafak
[i] Tarihsel eleştiri açısından bakıldığında, Abbasî hâkimiyeti döneminde yaşayan Buhârî’nin Hz. Ali neslinden ve Fatımî olduğu herkesçe kabul edilen Hz. Mehdî hakkında “doğrudan” bir rivayete yer vermemesinin ve aynı şekilde yaşadığı dönemdeki Zeydî-Alevî ayaklanmaların yaygınlığı göz önüne alındığında, İmam Ali’nin velâyetinin açık kanıtı sayılabilecek Gadir Hadisi hakkında yazıda gösterilen tavrının içerdiği politik telmihler açıktır. (çev.)