"Suriye Finali: Pentagon’un İran’a Karşı Örtülü Savaşında Stratejik Aşama"

"Suriye Finali: Pentagon’un İran’a Karşı Örtülü Savaşında Stratejik Aşama"
Mahdi Darius Nazemroaya'dan Suriye krizi ve bunun İran karşısındaki örtük savaş stratejisi içerisindeki yeriyle ilgili zengin veriler içeren önemli bir analiz...

Mahdi Darius Nazemroaya
 

Global Research


2011'de Suriye içindeki çatışmanın ateşlenmesinden bu yana, dostlar da düşmanlar da, bu ülkedeki olayların nihai olarak, Suriye'nin bir numaralı müttefiki olan İran'ı hedef alan bir oyun planıyla bağlantılı olduğunu anladı. [1] Suriye'yi İran'dan koparmak ve Şam ve Tahran'ın oluşturduğu Direniş Bloğu'nu gevşetmek, Suriye içindeki yabancı destekli hükümet karşıtı milislerin hedeflerinden biri oldu. Şam ve Tahran arasındaki böyle bir bölünme, Ortadoğu'nu stratejik dengelerini ABD ve İsrail lehine değiştirecekti.


Bunun gerçekleştirilememesi halinde, Suriye'nin ortak tehditler karşısında İran'a herhangi türden diplomatik, siyasi, ekonomik ve askeri destek veremeyecek şekilde belinin kırılması, temel bir hedef oldu. İki cumhuriyet arasındaki her türden sürekli işbirliğinin önlenmesi stratejik bir amaçtı. Buna, İran-Irak-Suriye enerji hattının inşa edilmesini engellemek ve iki ortak arasındaki askeri paktı sonlandırmak da dâhildir.
 

Bütün Opsiyonlar Suriye'yi Nötralize Etmeye Yönelik


Şam'da rejim değişikliği, ABD ve müttefiklerinin Suriye'nin İran'la yan yana durmasını engellemesinin tek veya temel yolu değil. Temel olan, Suriye'nin istikrarsızlaştırılması ve çöken ve bölünmüş bir devlet olarak nötralize edilmesi. Mezhep çatışması Suriye'deki istikrarsızlığın tesadüfi bir sonucu değil, ABD ve müttefiklerinin net olarak Suriye Arap Cumhuriyeti'ni Balkanlaştırma niyetiyle kışkırttığı, destekli bir projedir. Bölgesel düzeyde İsrail, bu sonucun sağlanmasında diğer devletlerin üstünde temel konumdadır. İsraillilerin elinde bulunan ve herkes tarafından erişilebilir olan çok sayıda belgenin arasında örneğin Yinon Planı, Suriye'nin yıkılarak bir dizi küçük mezhepsel devlete ayrılmasının, stratejik hedeflerinden biri olduğunu ortaya koyuyor. Amerikalı askeri planlamacılar için de aynısı geçerli.
 

Komşusu Irak gibi, Suriye'nin de biçimsel olarak bölünmesi gerekmiyor. Niyet ve amaçlara göre ülke, İç Savaş sırasında farklı gruplar tarafından denetlenen çok sayıda toprak parçası ve derebeylik üzerinden bölünen Lübnan gibi bölünebilir. Amaç, bir dış aktör olarak Suriye'yi devre dışı bırakmaktır.
 

2006 yılından ve İsrail'in o tarihte aldığı Lübnan yenilgisinden bu yana İran ve Suriye arasındaki stratejik ittifaka yeniden odaklanıldı. Her iki ülke de, bölgelerindeki ABD tasarımları karşısında hayli dirençliydi. Bu iki ülke birlikte, Doğu Akdeniz'den Fars Körfezi'ne kadar Ortadoğu'daki olayları etkileyen temel aktörler oldular. Stratejik ittifakları şüphesiz, Ortadoğu'nun jeopolitik manzarasının şekillendirilmesinde önemli bir rol oynadı. Her ne kadar Şam'ı eleştirenler, rejimin İsrail'e karşı somut eylem olarak çok az şey yaptığını söyleseler de, Suriye İsrail'le karşı karşıya gelme bakımından büyük ağırlığı olan bu ittifak içerisinde bir ortak olarak yer aldı; Hizbullah ve Filistinli örgütler, İsrail'e karşı sığınaklarını, lojistik desteği ve başlangıçtaki stratejik derinliği Suriye üzerinden elde etti.
 

Başından itibaren yabancı destekli dış muhalefet dış politikalarını açık olarak ortaya koydu, bunun ise hizmet ettikleri çıkarların bir yansıması olduğu güçlü bir şekilde ileri sürülebilir. Hükümet karşıtı güçler ve liderleri, Suriye'yi İran'ın karşısında yeniden konumlandıracaklarını dahi söylediler; bunu yaparken de “Sünni Araplarla olan doğal yörüngeye” geri dönüş gibi mezhepçi bir dil kullandılar. Bunun ABD ve İsrail lehine bir hareket olduğu açıktır. Şam ve Tahran arasındaki ekseni kırmak, Irak-İran savaşı sırasında İran'ı tecrit etme planının bir parçası olarak 1980'lerden beri Suudi Arabistan, Ürdün ve Arap petrol şeyhliklerinin de temel amaçlarından biri olmuştur. [2] Dahası, kullanılan mezhepçi dil bir inşanın parçasıdır; gerçekliğin yansıması değil, hatalı bir şekilde kendisini Şii veya Sünni olarak gören Müslümanların tabiatı gereği düşman olarak birbirlerine karşı olmalarını öngören Şarkiyatçı varsayım ve arzuların yansımasıdır.
 

ABD'nin stratejik amaçlarını yerine getirmesi beklenen güçsüz Suriyeli muhalefet liderleri arasından, İstanbul merkezi ve dış destekli Suriye Ulusal Konseyi'nin eski lideri Burhan Galyun 2011'de Wall Street Journal gazetesine, hükümet karşıtı güçler Suriye'de kontrolü ele geçirir geçirmez İran'la olan stratejik ittifakı sonlandıracaklarını ve Hizbullah'a ve Filistinlilere verilen desteğin kesileceğini söylemişti. [3] Bu dış destekli muhalefet figürleri aynı zamanda, Sünnilerin ve Şiilerin birbirinden nefret ettiği şeklindeki yaygın söylemlerin şu veya bu biçimde desteklenmesine hizmet ettiler. ABD ve Fransa gibi, Şam'da rejim değişikliği için çalışan ülkelerin ana akım medyaları bununla uyumlu olarak devamlı, Suriye'deki rejimin, Alevilik Şiiliğin bir kolu olduğu için İran'la müttefik olan bir Alevi rejimi olduğunu savundu. Bu da doğru değildir, zire Suriye ve İran ortak bir ideolojiye sahip değildir; bu iki ülkenin müttefik olmasının nedeni ortak bir tehditle karşı karşıya olmaları ve siyasi ve stratejik hedefleri paylaşmalarıdır. Suriye bir Alevi rejimi de değildir; hükümetin bileşimi Suriye toplumunun etnik ve dini çeşitliliğini yansıtmaktadır.


İsrail'in Suriye'deki Meselesi


İsrail için Suriye, İran demektir. Sanki Tel Aviv'in Suriye içindeki olaylarla hiçbir ilgisi yokmuş gibi, İsrailli yorumcular ve analistler şimdi kamuoyu önünde ısrarla, İsrail'in Suriye'nin içine müdahale etmek yoluyla İran'ın hakkından gelmesi gerektiğini söylüyorlar. İsrail'in ABD ve NATO ile birlikte Suriye'ye olan müdahilliği, 2012'de netleşti.  İsrail'in ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, NATO, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Lübnan'ın azınlıktaki 14 Mart İttifakı ve Libya Arap Cemahiriyesi'ni ele geçiren ve ülkeyi enkaza çeviren NATO destekli gaspçılardan oluşan bir kümeyle birlikte çalıştığı anlaşıldı.

  

Dikkatle okumak gerekse de, Stratejik Öngörü Kuruluşu'ndan Reva Bhalla'nın patronu George Friedman'la olan ve daha sonra ortaya çıkarılan, Aralık 2011'de Pentagon'da kendisi (Stratfor'u temsilen) ile ABD, Fransa ve İngiltere yetkilileri arasında yapılan Suriye konulu toplantı hakkındaki yazışmalardan söz etmeye değer. [4] Stratfor yazışmaları, ABD ve müttefiklerinin 2011'de özel askeri güçlerini Suriye'yi istikrarsızlaştırmak üzere gönderdiklerini ve sahada çok da fazla Suriyeli hükümet karşıtı güçlerin bulunmadığını yahut Bhalla'nın ifadesiyle “eğitilecek Özgür Suriye Ordusu'nun pek olmadığını” iddia ediyordu. [5] Suriye karşıtı rejim değişikliği operasyonlarına müdahil olan Lübnan'daki Hariri ailesinin sahibi olduğu The Daily Star gazetesi, kısa süre sonra on üç gizli Fransız subayının Humus'ta operasyonlar yürüten Suriyeliler tarafından yakalandığını aktardı. [6] Fransız Dışişleri Bakanlığı, yakalanan Fransız subayları hakkındaki bilgiyi açıkça reddetmek yerine, kamuoyuna, herhangi bir şeyi teyit edemediğini açıkladı, bu ise suçun ihmal edilmesi olarak değerlendirilebilir. [7]
 

Günler öncesinde Hizbullah'ın El Menar kanalı, Nisan sonu ve Mayıs başlarında Humus'ta isyancıların kalesi olan Baba Amr mahallesinde Katarlı unsurların arasında, el bombaları ve gece gözlüklerinden iletişim cihazlarına kadar İsrail yapımı silah ve tedariklerin ele geçirildiğini ortaya çıkarmıştı. [8] İsmi açıklanmayan bir ABD yetkilisi de daha ileride, Temmuz 2012 tarihinde, Mossad'ın Suriye'de CIA'le birlikte çalıştığını doğrulayacaktı. [9] Bundan sadece bir ay önce, Haziran'da, İsrail hükümeti, büyük olasılıkla ABD tarafından ve Suriye'yi istikrarsızlaştırmak için İsrail'le birlikte çalışan hükümetler tarafından Suriye'ye askeri müdahalenin başlatılmasını açıkça talep etmeye başladı. [10]
 

İsrail medyası açık bir biçimde, her ne kadar bir tanesi İsrailli Arap (yani İsrail vatandaşlığı olan bir Filistinli) olarak tanımlansa da, İsrail vatandaşlarının Suriye Ordusu'yla savaşmak üzere Suriye'ye girdiğini aktarmaya başladı. [11] Normalde herhangi bir İsrailli, özellikle de Yahudi olmayan Araplar Lübnan'a ve/veya Suriye'ye girdiklerinde İsrailli yetkililer tarafından mahkûm edilir veya hakkında kovuşturma açılır; İsrailli haber bültenleri de hikâyenin bu boyutuna odaklanıyorlardı. Ancak bu örnekte, böyle olmadı. Bu noktada, Suriye içinde yaşayan İsrail karşıtı Filistinlilerin, tıpkı 2003'teki ABD-İngiltere işgalinden sonra Irak'ta yaşayan Filistinlilerin hedef alınması gibi hedef alındığını da belirtmek gerekir.


Suriye Krizi ve İran'ı Yalnız Bırakma Hedefi


Gazeteci Rafael D. Frankel, Washington Quarterly gazetesinde, ABD'li politika yapıcıları ve ortaklarının Suriye hakkında ne düşündüğünü ortaya koyan açıklayıcı bir makale yayınladı. Frankel makalesinde, sözde Arap Baharı nedeniyle ABD ve İsrail'in İran'a yönelik bir saldırısının artık İran ve müttefiklerinden gelecek koordineli bir bölgesel yanıta yol açmayacağını savundu. [12] Frankel, Suriye içindeki olaylar nedeniyle ABD ve İsrail için, Suriye, Hizbullah ve Hamas'ı içine alacak bölgesel bir savaşı ateşlemeksizin İran'a saldırma fırsatı doğduğunu ileri sürdü. [13] Frankel'in düşünceleri NATO veya İsrail çevrelerinde kaybolmadı. Gerçekte, onun düşünceleri bu çevrelerin bakış ve planlarından geliyor. Fikirlerinin psikolojik olarak güçlendirilmesi amacıyla Frankel'in metni 2012'de okuma materyali olarak Brüksel'deki NATO merkezlerine gitti. İsrail ise konu hakkındaki kendi istihbarat raporunu yayınladı.


İsrail gazetesi Maariv'e göre İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın istihbarat raporunda İsrail'in İran'a savaş açması halinde Suriye ve Hizbullah'ın artık ikinci bir cephe açamayacağı söyleniyor. [14] İsrail raporunun yayınlanması sırasında, önde gelen bir İsrailli yetkilinin “İran'ın bizim tarafımızdan gelecek bir saldırıya karşılık olarak İsrail'e zarar verme yeteneği büyük ölçüde zayıfladı” dediği aktarıldı. [15]


Hem Suriye hem de İran'a karşı düşmanca tutum alan çok sayıda online yayın, The Daily Telegraph gibi çok sayıda basılı gazete ve yazar, İsrail raporunun İran ve bölgesel müttefikleri hakkındaki bulgularını derhal çoğalttı. İsrail raporunun bulgularını ilk yayınlayan kişilerden ikisi, Robert Tait (Gazze Şeridi'nden yazıyor) ve Damien McElroy (2011'de NATO savaşı sırasında yetkililer tarafından Libya'dan sınırdışı edilmişti), raporun bulgularının ne kadar önemli olduğunu özetlemek için, İran'ın Levant bölgesindeki temel müttefiklerinin nasıl da etkisizleştirildiğini altını çize çize vurguladı. [16]


İsrail raporu muzaffer bir şekilde, Suriye'nin içe döndüğünü ve gelecekteki bir savaşta Tel Aviv'e karşı stratejik müttefiki İran'la güçlerini birleştiremeyecek kadar meşgul olduğunu ilan ediyordu. [17] Suriye krizinin sonuçları ayrıca İran'ın Lübnanlı müttefiklerini, özellikle de Hizbullah'ı, tedarik hatlarının tehdit altında olması ve Şam'a olan desteklerinden ötürü siyasi olarak zarar görmüş olması nedeniyle istikrarsız bir duruma getirdi. İsrailliler, gelecekteki bir savaşta Lübnan'da birilerinin İran'ın yanında yer alması halinde büyük askeri operasyonlarıyla ülkeyi karadan işgal edeceğini söyledi. [18]
 

Mursi'nin başkanlığı altında yeni Mısır hükümetinin ABD hedeflerine yardım etmedeki rolü, İsrail raporunun bu hükümetin destekçi rolü hakkında söyledikleriyle de daha açık hale geliyor: “Dışişleri Bakanlığı raporu ayrıca Mısır'ın, Filistin İslami hareketi Hamas'ın Gazze Şeridi'nden roket fırlatmak yoluyla İran'a yardım etmesini engelleyeceğini öngörüyor.” [19] Bu, Mursi'ye ABD ve İsrail tarafından, Gazze Şeridi ve Tel Aviv arasında, Filistinlilerin bir savaş sırasında İran'ın yanında durmasını engelleyecek bir barışa aracılık etmesi için izin verildiği yönündeki düşünceyi güçlendiriyor. Bir başka deyişle Mısır barışı, Hamas'ın ellerini bağlamak için hayata geçirildi. Mursi hükümetinin Hizbullah'ı politik olarak angaje etme girişimleri hakkındaki son ifadeler de Gazze'de uygulanan stratejinin aynısının genişletilmesi olarak irdelenebilir, ancak amaç bu kez İran'ı Lübnan'lı müttefiklerinden uzaklaştırmaktır. [20]
 

Diğer yandan Hizbullah'ı ve dolayısıyla İran'ı Lübnan'daki Hristiyan müttefiklerinden koparacak adımlar atılması gerektiği şeklinde de bir yaygara var. Alman Marshall Fonu, temel olarak, Hizbullah, Suriye ve İran'ın müttefiki olan Lübnanlı Hristiyanlara, İran'ın son kertede Ortadoğu'yu büyük bir güç haline getireceğine inandıkları siyasi söylemin yerine alternatif bir söylem sunulması gerektiğini söyleyen bir metni ortaya koydu. [21] Bu da İran'ın ittifak sistemini daha fazla erozyona uğratma planıyla bağlantılıdır.


Görev Tamamlandı mı?


Suriye'deki çatışma sadece İsrail'in işi değildir. Suriye'nin kan kaybında, ülkeyi ezmek ve toplumunu parçalara ayırmak isteyen başka ilgili taraflar da vardır. Bu ilgili tarafların en başında ABD gelmekte, onu Arap petro-şeyhlik diktatörlükleri izlemektedir. NATO başından beri örtülü olarak müdahil olmuştur.

NATO'nun Suriye'ye müdahil olması, ABD'nin askeri ittifakları Ortadoğu'da tahakküm kurmak için kullanma stratejisinin parçasıdır. Türkiye'ye füze kalkanı yerleştirme kararı almasının nedeni budur. Türkiye-Suriye sınırına Patriot füzelerinin yerleştirilmesinin de nedeni budur. İstanbul İşbirliği İnisiyatifi (ICI) ve NATO'nun Akdeniz Diyaloğu da bu planın bileşenleridir. İlave olarak Türkiye, İsrail'in NATO'yla daha fazla entegre olmasının önündeki vetosunu da kaldırmıştır. [22]
 

NATO, yeniden asimetrik savaşa doğru yöneliyor ve büyük ağırlık istihbarat operasyonlarına veriliyor. NATO stratejistleri giderek artan düzeyde Kürtleri, Irak'ı, Hizbullah'ı, Suriye'yi, İran'ı ve Filistinlileri inceliyor. Topyekûn bir savaş senaryosu halinde NATO, hem Suriye hem de İran'da açık askeri roller üstlenmeye hazırlanıyor.
 

Irak da daha fazla istikrarsızlaştırılıyor. İran'ın Şam'daki müttefikleri bastırılırken, Bağdat'taki müttefikleri henüz bastırılmadı. Suriye'den sonra, Şam aleyhinde çalışan aynı ülkeler kümesi, dikkatlerini Irak'a yöneltecek. Daha şimdiden mezhepçi ve siyasi fay hatları temelinde Irak'ı daha fazla ateşlemek üzere çalışmaya başladılar. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan bu hedef doğrultusunda öncü rol oynuyor. Giderek açık hale gelen şey şu ki, 2003'te Irak'ta gerçekleşen İngiliz-Amerikan işgalinden bu yana Şii Müslümanlar ve Sünni Müslümanlar arasına yerleştirilen farklılıklar, şimdi Kürt grupçuluğuyla artıyor.
 

Görünüyor ki İsrail siyasi oluşumunun içindeki pek çok kişi şu anda, Direniş Bloğu'nu kırmayı başardıklarını düşünüyor. Bunun doğru olup olmadığı tartışılır. Suriye hâlâ ayakta; Filistinli İslami Cihad'ı (ki 2012'de Gazze'den İsrail'le savaşmada açık ara en aktif olan Filistinli gruptu) ve başka Filistinliler, Hamas'ın elleri Mısır tarafından bağlansa da İran'ın yanında yer alacaktır; Tahran'ın hâlâ Irak'ta müttefikleri var; ve Suriye İran'ın müttefiki Hizbullah'ı silahlandırmada kullandığı tek besleme kanalı değil. Suriye'ye yönelik ablukanın da İran'a karşı çok boyutlu örtülü savaşta bir cephe olduğu da çok açık. Tek başına bu bile insanların, ABD ve müttefiklerinin Suriye halkı için insanlık ve demokrasi temelinde kaygıları olduğu yönündeki açıklamaları hakkında düşünmelerine neden olmalı.
 

NOTLAR

[1] Mahdi Darius Nazemroaya, “Obama's Secret Letter to Tehran: Is the War against Iran On Hold? ‘The Road to Tehran Goes through Damascus,'” Global Research, 20 Ocak 2012.

[2] Jubin M. Goodarzi, Syria and Iran: Diplomatic Alliance and Power Politics in the Middle East (London, UK: I.B. Tauris, 2009), s. 217-228.

[3] Nour Malas ve Jay Solomon, “Syria Would Cut Iran Military Tie, Opposition Head Says,” Wall Street Journal, 2 Aralık 2011.

[4] WikiLeaks, “Re: INSIGHT – military intervention in Syria, post withdrawal status of forces,” 19 Ekim 2012: <http://wikileaks.org/gifiles/docs/209688_re-insight-military-intervention-in-syria-post-withdrawal.html>.

[5] Aynı yerde.

[6] Lauren Williams, “13 French officers being held in Syria,” The Daily Star, 5 Mart 2012.

[7] Aynı yerde.

[8] Israa Al-Fass, “Mossad, Blackwater, CIA Led Operations in Homs,” çev. Sara Taha Moughnieh, Al-Manar, 3 Mart 2012.

[9] David Ignatius, “Looking for a Syrian endgame,” The Washington Post, 18 Temmuz 2012.

[10] Dan Williams, “Israel accuses Syria of genocide, urges intervention,” Andrew Heavens ed., Reuters, 10 Haziran 2012.

[11] Hassan Shaalan, “Israeli fighting Assad ‘can't go home,'” Yedioth Ahronoth, 3 Ocak 2013.

[12] Rafael D. Frankel, “Keeping Hamas and Hezbollah Out of a War with Iran,” Washington Quarterly, vol. 35, no. 4 (Sonbahar 2012): s.53-65.

[13] Aynı yerde.

[14] “Weakened Syria unlikely to join Iran in war against Israel: report,” The Daily Star, 4 Ocak 2013.

[15] Aynı yerde.

[16] Damien McElroy ve Robert Tait, “Syria ‘would not join Iran in war against Israel,'” The Daily Telegraph, 3 Ocak 2013.

[17] “Weakened Syria,” The Daily Star, anılan kaynak.

[18] “Syria and Hezbollah won't join the fight if Israel strikes Iran, top-level report predicts,” Times of Israel, 3 Ocak 2013.

[19] McElroy ve Tait, “Syria would not,” anılan aynak.

[20] Lauren Williams, “New Egypt warms up to Hezbollah: ambassador,” The Daily Star, 29 Aralık 2011.

[21] Hassan Mneimneh, “Lebanon ― The Christians of Hezbollah: A Foray into a Disconnected Political Narrative,” The German Marshall Fund of the United States, 16 Kasım 2012.

[22] Hilary Leila Krieger, “Israel to join NATO activities amidst Turkey tension,” Jerusalem Post, 23 Aralık 2012; Jonathon Burch ve Gülsen Solaker, “Turkey lifts objection to NATO cooperation with Israel,” Mark Heinrich ed., Reuters, 24 Aralık 2012; “Turkey: Israel's participation in NATO not related to Patriots,” Today's Zaman, 28 Aralık 2012.


Çev: Selim Sezer

medyasafak.com