"ABD-Suud Finansmanlı Teröristler Pakistan’da Kaos Ekiyor"

"ABD-Suud Finansmanlı Teröristler Pakistan’da Kaos Ekiyor"
Tony Cartolucci, Global Research'taki bu analizinde Pakistan'da Şii katliamı yapan örgütlerin, Çin'i ve İslam Devrimi'ni çevrelemek amacıyla Anglo-Amerikan ve Suudi planları çerçevesinde faaliyet yürüttüklerini ortaya koyuyor...

Bir ulus devleti yıkmak: ABD-Suudi finansmanlı teröristler Pakistan'da kaos ekiyor


Tony Cartalucci


Global Research


Belucistan, Batı'nın jeopolitik çıkarlarının hedefi. Terör dalgası, Gwadar limanının Çin'e teslimiyle çakışıyor. Gizli gündem, Pakistan'ı parçalamak.


Pakistan'ın hem ABD işgali altındaki Afganistan'la hem de İran'la komşu olan güneybatıdaki Belucistan eyaleti, 80'dan fazla kişinin ölümüne neden olan dehşet verici bir pazar yeri bombalamasına sahne oldu. Aktarılan haberlere göre, terörist grup Leşker-i-Cengvi saldırının sorumluluğunu üstlendi. Bir “Sünni aşırıcı grup” olarak lanse edilen örgüt, gerçekte, ABD, İsrail ve onların Arap ortakları olan Suudi Arabistan ve Katar tarafından desteklenen küresel terörizmin yolunu izliyor.

 

Terörist Leşker-i-Cengvi grubu, BBC'ye göre, 1980'lerde İran İslam Devrimi'ne karşı kuruldu ve bugün hâlâ aktif. İran'ın etkisini dengelemek için Ortadoğu çapında El Kaide ve diğer terörist grupları kullanma şeklindeki açıkça kabul edilen ABD-İsrail-Suudi komplosu düşünüldüğünde, akıllara bu çıkarların Pakistan'da terörizmi sadece İran'a sempati duyan Pakistanlı toplulukları dengelemek için değil, aynı zamanda Pakistan'ın kendisini sarsmak ve istikrarsızlaştırmak için de mi finanse ettiği sorusu geliyor.  


ABD-Suudi Küresel Terör Ağı


Amerika Birleşik Devletleri Suudi Arabistan ve Katar ile yakın müttefik iken, son 30 yıldır aralarında El Kaide'nin de bulunduğu aşırıcı militan grupların başlıca finansörünün gerçekte Suudi Arabistan ve Katar olduğu gayet iyi biliniyor. El Cezire gibi Katar'ın devlete ait propaganda kuruluşları söylemlerinde ilerici demokrasi yanlısı bir cila kullansa da, bizzat Katar, Kuzey Mali'den Libya'ya, Suriye'ye ve ötesine silah, finansman ve hatta doğrudan askeri destek sağlamakla meşgul.


France 24′te çıkan “Katar Kuzey Mali'de krizi alevliyor mu?” başlıklı yazı, Suudi-Katar terör sponsorluğu hakkında faydalı bir betimelemeye gidiyor ve şu ifadelere yer veriyor:


“MNLA [laik Tuareg ayrılıkçıları], El Kaide bağlantılı Ensar ed-Din ve MUJAO'nun [Batı Afrika'da Tevhid ve Cihad hareketi] hepsi Doha'dan nakit aldı.”
 

Bir ay sonra Kuzey Mali'deki [İslamcıların eline geçen] Gao şehrinin valisi Sadou Diallo, RTL radyosuna şunları söyledi: “Fransız hükümeti bu teröristleri kimin desteklediğini kesinlikle çok iyi biliyor. Örneğin Katar, Gao ve Timbuktu havaalanlarına her gün sözde yardım ve gıda göndermeye devam ediyor.”
 

Haberde şunlar da belirtiliyor:
 

“Katar 1980'lerden beri finanse etmeye devam ettiği medreseler, okullar ve hayır kuruluşları da dâhil olmak üzere Mali'de finanse ettiği kurumlardan oluşan bir ağ kurdu.” Katar'ın bu yatırımdan geri dönüş beklediği de ekleniyor.
 

Diallo, “Mali devasa petrol ve gaz potansiyeline sahip ve altyapısını geliştirmek için yardıma ihtiyaç duyuyor” diyor. “Katar yardım için konumlanıyor ve İslami yönetimli Kuzey Mali'yle iyi ilişkiler temelinde, ülkedeki zengin altın ve uranyum yataklarını da işletebilir.”
 

Bu kurumlar yalnızca Mali'de değil, dünya çapında mevcut ve Fars Körfezi monarşileri ve onların Batılı müttefikleri için hem Mali ve Afganistan gibi ülkeleri işgal etmek için kalıcı savaş nedeni, hem de Libya ve Suriye'de görüldüğü gibi büyük, devamlı bir paralı asker gücü olarak kullanılan militanlara neredeyse bitip tükenmez destek sağlıyor. Avrupa ve Amerika çapında Batı istihbarat örgütleri tarafından ortak olarak yönetilen bu tür kurumlar ülke içindeki savaş kışkırtıcılığını ve buradan doğan, Batılı hükümetlerin yurtiçinde ve dışarıda pervasız, halka karşı politikalar izleyerek kendi nüfuslarını kontrol edebilmelerini sağlayan güvenlik devletini besliyor.
 

Suudi-Katar jeopolitik çıkarları Anglo-Amerikan çıkarlarıyla içiçe geçtiği için, hem “yatırım” hem de “bu yatırımın geri dönüşü” açıkça bir ortak teşebbüsün parçası. Fransa'nın Mali müdahalesi, bu aşırıcıları zaptetmeyi açıkça başaramadı; aksine, öngörülebileceği gibi, ülkeyi Batı çıkarları tarafından işgal edilmiş halde bırakırken,  teröristleri kuzeye, gerçek hedef olan Cezayir'e doğru itti.


İlave olarak, Libya'nın tam da bu aşırıcılara devredilmesinde Katar ve Suudi Arabistan'ın yanında özellikle Fransa'nın öncü rol oynadığı  belirtilmelidir. Fransız politikacılar Bingazi'de, yakın bir gelecekte Kuzey Mali'de “savaşacakları” militanlarla el sıkışıyorlardı.


Leşker-i-Cengvi ABD-Suudi terör ağının parçasıdır


Pakistan'daki Leşker-i-Cengvi ve 2008'de Hindistan'ın Mumbai kentinde 160'dan fazla kişiyi öldüren saldırıyı gerçekleştiren kötü şöhretli Leşker-i-Tayyibe'nin her ikisi de El Kaide'nin bağlaşıklarıdır ve her ikisi de mali olarak doğrudan doğruya Suudi Arabistan'a bağlıdır. Guardian'da yayınlanan, “WikiLeaks kabloları Suudi Arabistan'ı teröristler için para makinası olarak betimliyor” başlıklı makalede, ABD Dışişleri Bakanı'nın bile Suudi Arabistan'ın gerçekten Pakistan'da terörizmi desteklediğini kabul ettiği söyleniyor:


“Suudi Arabistan, Afgan Talibanı ve Leşker-i Tayyibe gibi İslamcı militan gruplar için dünyanın en büyük fon kaynağıdır fakat Suudi hükümeti, Hillary Clinton'a göre para akışını yavaşlatmaya istekli değil.”  
 

ABD Dışişleri Bakanı tarafından Aralık 2009'da imzalanan bir gizli belge “Suudi Arabistan El Kaide, Taliban, LeT ve diğer terörist gruplar için kritik bir mali destek tabanı olarak kaldığı için, daha fazla şey yapılmalıdır” diyordu. Bakanın notu, ABD diplomatlarından, Körfez parasının Pakistan ve Afganistan'daki aşırıcılara ulaşmasını durdurma çabalarını iki katına çıkarmasını istiyordu.
 

Clinton, “Suudi Arabistan'daki bağışçılar, dünya çapındaki Sünni terörist grupların en belirgin finansman kaynağını oluşturuyor” demişti.
 

Üç Arap ülkesi daha militan parasının kaynağı olarak listelendi: Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri.”
 

Leşker-i-Cengvi mali olarak Fars Körfezi monarşilerine de bağlanmıştır. Stanford Üniversitesi'nin “Militan Örgütlerin Haritalanması: Leşker-i-Cengvi” başlıklı çalışmasında “Dış Etkiler” başlığı  altında şunlar söyleniyor: “LeJ, aralarında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de olduğu pek çok Fars Körfezi ülkesinden para aldı.  [25] Bu ülkeler LeJ ve diğer Sünni militan grupları temel olarak İran'ın devrimci Şiiliğinin yükselen etkisini dengelemek için finanse etti.”


Hayret verici bir şekilde ABD, bu kabule rağmen, azgın küresel terörizmin bu devlet sponsorlarıyla siyasi, mali, ekonomik ve hatta askeri bakımdan koordinasyon içinde çalışıyor. Hatta ABD Libya'da ve  Suriye'de, El Kaide ve bağlaşığı terörist grupların finanse edilmesine ve silahlandırılmasına yardım etti ve en azından 2007'den beri Suudi Arabistan'la birlikte bu terörist gruplarla Suriye ve İran rejimlerini devirmeyi planladı. Ve Suudi Arabistan Pakistan'da terörizmi finanse ederken, ABD'nin en menfur saldırıların gerçekleştirildiği bölgelerde siyasi yıkımı finanse ettiğinin belgeleri bulunuyor.


Belucistan-Pakistan'da ABD'nin siyasi yıkımı
 

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Demokrasi için Ulusal Bağış (NED) kuruluşu, “Belucistan Gelişim Enstitüsü'nün (BIFD) çalışmasını doğrudan doğruya finanse etti ve destekledi. Bu kuruluş, “Pakistan'ın Belucistan bölgesinde demokrasi, gelişme ve insan haklarının önde gelen kaynağı” olduğunu iddia ediyor.  Yıllık NED-BFID “Medya, Demokrasi & İnsan Hakları Atölyesi”ni organize etmeye ilave olarak BFID, USAID'nin “Belucistan Meclisi'nin çalışmaları hakkında yayın yapan gazetecilere daha fazla kolaylık sağlamak” için Belucistan Meclisi için bir “medya merkezi”ne finansman sağladı. BFID'nin NED-BFID atölyelerinde “eğitilmiş” gazeteciler anlamına geldiğini varsaymalıyız.


Bir de Belucistan'ın Sesi var. Burada çıkan bütün büyük haberler vakıf finansmanlı Sınır Tanımayan Gazeteciler, Soros finasmanlı İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi yerlerden alınan ABD destekli propaganda ve hatta bizzat  ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen doğrudan bir mesaj. Dünya çapında ABD Dışişleri Bakanlığı'nın finanse ettiği diğer propaganda kuruluşları gibi – örneğin Tayland'daki Prachatai gibi – finansman, cephenin sürekli ve açık propaganda yağmuru bunu açıkça ifşa ettiği zamanlarda bile, “saygınlığı” korumak adına genellikle gizleniyor.


“Özgür Belucistan” hareketi üzerinden Pakistan'ı yıkmak için sürdürülen belki de en saçma operasyonlar, ABD ve Londra merkezli örgütlerdir. “Kuzey Amerika Beluc Topluluğu” başlangıçta neredeyse bir parodi gibi görünmüştü, fakat ABD'nin Pakistan'ın Belucistan eyaletindeki müdahalesi açısından faydalı bir kümelenme ve öncü işlevi görüyor. Grubun kurucusu,  Dr. Wahid Baloch, Belucistan'ın bağımsızlığı için ABD'li politikacılarla görüştüğünü açıkça kabul ediyor. Bu kişilerin arasında neo-con savaş kışkırtıcısı, PNAC imzacısı, şirket lobicisi ve Demokrasi için Ulusal Bağış kuruluşu müdürü Zalmay Khalilzad da bulunuyor.
 

Dr. Wahid Baloch, İran ve Pakistan hükümetlerinin Belucistan eyaletini “işgal ettiğini” düşünüyor. Onun ve hareketinin insani söylemlerle ellerini oğuşturması, Washington'a ABD politikasını belirleyen çeşitli think-tank kuruluşları tarafından ayrıntılı olarak planlandığı üzere İran'a veya Pakistan'a veya her ikisine karşı silahlı bir yangın yaratmak için mükemmel bir bahane sunuyor.

 

Bunların dışında Beluç Öğrenci Örgütü-Azad, veya BSO da var. Örgütün Pakistan'da bir varlığı bulunsa da, koordinatörleri Londra'da bulunuyor. Londra merkezli BSO üyelerinin arasında mesajlarını sosyal medya yoluyla yayan “bilgi sekreterleri” de var, tıpkı ABD ve İngiltere destekli gençlik örgütlerinin ABD tarafından üretilen “Arap Baharı” sürecinde Batı'nın diğer hedef ülkelere karşı operasyonları sırasında yaptığı gibi.  


Ve ABD henüz Pakistan'daki teröristleri finanse ettiğini ve silahlandırdığını açıkça kabul etmese de, Batı politikasını oluşturan think-tank kuruluşlarından pek çoğu, bu yönde çağrı yaptı.  Uluslararası Politika Merkezi'nden Selig Harrison, Belucistan'ın silahla “kurtarılması” hakkında iki metin yayınladı. Harrison'un Şubat 2011'de yayınladığı metin, “Özgür Belucistan”, “artan ISI baskısı karşısında Pakistan'dan bağımsızlık için savaşan 6 milyon Beluç isyancıya yardım” çağrısı yapıyor. Böyle bir müdahalenin çeşitli faydalarını anlatmak için şu ifadeleri kullanıyor:


“Pakistan Çin'e Beluç topraklarının kalbindeki Gwadar'da bir üs verdi. Bu yüzden bağımsız bir Belucistan, İslamcı güçleri dengeleme yönündeki yakın hedefin yanısıra, ABD'nin stratejik çıkarlarına da hizmet edecektir.”
 

Harrison, Çin-Pakistan ilişkileri meselesine işaret ederek Pakistan'ı bölme yönündeki dürüst çağrısısına Mart 2011'deki “Çinlilerle Pakistanlılar arasındaki samimi yakınlık” başlıklı bir metinde devam edecekti. Burada şunları söylüyordu: “Çin'in büyüyen erişimi, doğal ve kabul edilebilir şekilde büyüyen gücüne eşlik etmekte, ancak sadece bir noktaya kadar.”


Şöyle devam ediyor:

“Çin'in Pakistan'da yaptığı şeyi dengelemek için ABD, Umman Denizi boyunca bağımsız Balucistan hareketini destekleyerek ve Çinlilerin Gwadar'da deniz üssü geliştirmesini engellemek için Baluç isyancılarla birlikte hareket ederek sert oynamalıdır. Pekin, Gwadar'da Umman Denizi'ne çıkışın ilk adamı olarak Gilgit ve Baltistan içine girmek istiyor.”
 

Özgürlük ve bağımsızlık istekleri Pakistan'a Batı müdahalesini savunmak için kullanılırken, bu retoriğin arkasına saklanmış jeopolitik çıkarlar açıkça kabul ediliyor. Harrison'ın kahince sözleri bugün çok iyi duyulmalıdır. Nitekim bu ay Pakistan Gwadar limanını resmen Çin'e teslim etti ve Harrison'un silahlı militanları kan gölü ve kaos yaratıyor ve tam da “Çinlilerin Gwadar'da deniz üssü geliştirmesini engelleme” tehdidi getiren yıkıcı bir mezhep savaşı başlatmaya çalışıyor.

 

Suriye'de olduğu gibi, gözlerimizin önünde gerçekleşmeden yıllar önce belgelere dökülmüş bir komplo var. Pakistan halkı, Suudi ve Katar kaynaklı para ve silahların yardımıyla Balucistan'ı mezhepçi kan gölüne çevirmek isteyen Batı'nın tuzağına düşmemelidir. Dünyanın geri kalanı açısından bizler, bu sinsi komploları hazırlayan şirket-finans özel çıkarlarını ifşa etmeye, boykot etmeye devam etmeli ve yerel düzeyde onları kalıcı olarak ortadan kaldırmalıyız.


ABD-Suudi terör hengâmesi, New York City'den yola çıkıp, Kuzey Afrika'dan ve Ortadoğu'dan geçerek, Pakistan ve ötesine kadar kan akıttı. Bu özel çıkarları bozmaz ve nihai olarak ortadan kaldırmazsak, onların planları ve ikili oyunları ancak daha da arsız hale gelir ve bizi bireysel olarak da etkileyen üretilmiş kaosları ancak daha da büyür.
 

Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com