"Mursi Suriye’de ABD-Siyonist-Suudi Savaş Kampanyasına Katıldı"
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 22.07.2013

Mursi'nin devrilmesinden kısa bir süre önce Crescent-online'da yayınlanmış bir analiz...
Mursi Suriye'de ABD-Siyonist-Suudi savaş kampanyasına katıldı
Ayman Ahmed
Crescent-online
Cumhurbaşkanı Mursi, ABD-Suudi-Siyonist baskısına boyun eğdi ve Suriye'deki savaş kampanyasına katıldı. Cumhurbaşkanı olduğundan beri Mısır'ın işlerini kötü bir şekilde ele aldı ve iflas etmiş bir ekonomiyle, ülkenin geleceği üzerinde ciddi sonuçları olacak bir politika benimsedi.
Son günlerde pek çok gözlemci, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin davranışlarını hayli dengesiz bulmaya başladı. Bunun ona koşullar ve/veya güçler tarafından mı dayatıldığını, yoksa bunun kendi düşüncesini mi yansıttığını söylemek zor, fakat o, kendisini bir çıkmaz sokağa götüren karanlık güçlere teslim oldu. Son tuhaflıkları, ABD ve Batılı müttefiklerinin yaptığı, Suriye'de zaten tahribat yaratmış olan paralı askerlere ağır silahlar gönderme planları hazırlama yönündeki kulak tırmalayıcı çağrıların arasında geldi.
13 Haziran'da ABD Başkanı Barack Obama, Suriye hükümetinin “kimyasal silah” kullanımından suçlu olduğunu – ki bu Obama'nın kırmızı çizgisiydi – iddia etti ve Merkezi Haberalma Teşkilatı'na (CIA) isyancılara silah tedariki düzenlemesi yapma izni verdiğini söyledi. Aynı gün Mısır'ın başkenti Kahire'de 70 kadar din adamının katıldığı bir konferans toplandı. Bu bir tesadüf müydü yoksa bir başka Müslüman ülkeye karşı bir savaş kampanyası olan şeye İslami bir payanda sağlama amaçlı bir koreografi miydi? Başında Şeyh Yusuf el Karadavi'nin bulunduğu ve Katar ile Suudi Arabistan tarafından cömertçe finanse edilen Uluslararası Müslüman Alimler Birliği tarafından düzenlenen konferansa Suudi Arabistan'dan ve Fars Körfezi monarşilerinden 70 kadar saray uleması katıldı. Bu sözde ulema, yıllardır Filistinlilere acı çektiren Siyonistlerin suçlarını kınayan tek bir kelime dile getirmedi, ancak Suriye halkına ve orada savaşan paralı askerlere destek amaçlı etkili konuşmalar yapıldı.
Konferans katılımcılarına, Suriye ordusunun halka karşı işlediği “suçları” vurgulamak amacıyla basit, muhtemelen de içeriğiyle oynanmış bir video gösterildi. Bunlar gerçekse bile, Suriye'de her iki taraf da suç işliyor. Kısa süre önce isyancılar tarafından YouTube'a yüklenen korkunç bir videoda, Suudi-Siyonist-Amerikan destekli paralı askerlerden birinin ölmüş bir Suriye askerinin cesedini deştiği ve ciğerini çiğnediği görülüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bile bu video karşısında o denli dehşete düştü ki, 16 Haziran'da Londra'da düzenlenen bir basın toplantısında İngiliz Dışişleri Bakanı David Cameron'u “Siz düşmanlarının organlarını yiyen insanları mı silahlandırmak istiyorsunuz?” diyerek açıkça azarladı. Cameron cılız bir mazeretle “hepsi bunu yapmıyor” dedi. Batı'nın ve Arap kuklalarının bu şeytanları silahlandırmaya son vermesi için kaç tane yamyam gerekiyor?
Şeyh el Karadavi'nin örgütünün web sitesinde Kahire toplantısının – İran İslam Cumhuriyeti'nin ve Hizbullah'ın desteğinin Beşar Esad hükümetini iktidarda tuttuğu varsayımına göndermede bulunarak – “İran, Esad rejimi ve Hizbullah'ın gerçek yüzünü göstermek” için tasarlandığını söyleyen bir açıklamaya yer verildi. Tahran, Siyonist saldırganlığa karşı direniş cephesinin parçası olarak Esad'ı siyasi olarak desteklediğini açıkça söylese de, İran'ın Suriye'ye askeri yönden müdahil olduğuna dair bir kanıt yoktur. Hizbullah Mayıs ayında Kusayr'ın özgürleştirilmesi için Suriye ordusunu gerçekten destekledi, fakat bu, paralı askerlerin sınır kasabasını işgal etmesinden ve içlerinden çoğu Lübnanlı olan sivillere karşı korkunç suçlar işlemesinden iki sene sonra geldi. Diğer yandan, Suriye'de 27 farklı ülkeden gelen en az 40 bin paralı askerin faaliyet yürüttüğü belgelenmiştir. Bu tür paralı askerleri destekleyen ve Suriye'ye geçmek için topraklarını kullanmalarına izin veren rejimler, uluslararası hukuku – evet, bizzat Batı tarafından oluşturulan ve sıklıkla, Batı hegemonyasına karşı meydan okuyanlara karşı başvurulan hukuku – açıkça ihlal ediyor ve bu yüzden savaş suçu işliyor. Ancak bu tür ihlaller Batılı insan hakları taraftarlarının canını sıkmadı çünkü onlar, destekledikleri paralı askerler keyifle yamyamlık bile yapsa kendilerini Esad'ı devirmeye adamış durumdalar. Gerçekte bu tür eylemler Batı'nın uzun süredir var olan, İslam'ı en negatif şekilde betimleme gündemini ilerletiyor. Az sayıda istisna dışında, dünya çapındaki Müslümanların ezici çoğunluğu bu tür davranışlar karşısında irkildi. Bu onlara, Uhud Savaşı'nda Ebu Süfyan'ın karısı Hind'in, Peygamber'in amcası Hamza'nın (ra) vücudunu deşerek ciğerini çiğnediği barbarca olayı hatırlatıyor. Suriye'deki paralı askerler daha mı iyi? Daha önemlisi, onları destekleyenler, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ebu Süfyan ve onun karısı Hind'in ayak izlerini takip ediyor. Cahiliye günlerine geri dönüş!
Kahire konferansının ve ona katılanların menfur bir gündemi vardı: Ümmet içinde mezhepçi çatışmayı ateşlemek. Suriye'deki hükümet karşıtı mücadelenin “cihad” olduğunu ilan ettiler ve bütün dünyadan “Sünni Müslümanlara” buna katılma çağrısı yaptılar. Fakat aralarında makul bir insan olan El Ezher Şeyhi Ahmed el Tayib'in de olduğu sadece 70 saray ulemasının katıldığı bir konferansta bu tür deklarasyonların yapılmasının çok fazla çekiciliği olmayacaktı; Şeyh el Karadavi'nin web sitesi de “cihadçı paralı askerlerin” davasının ilerlemesine yardımcı olmayacaktı. Daha geniş bir kitleye ulaşmak için daha doğrudan bir yaklaşım gerekli görüldü. Ertesi gün, Cuma günü, Cuma namazında kitlelere doğrudan çağrı yapıldı. Suudi hatip Muhammed el Arifi, Kahire'deki merkezi bir camide misafir olarak verdiği vaazında binlerce kişilik cemaate yalnızca Suriye'deki paralı askerleri destekleme değil, aynı zamanda “cihada” kaydolarak onlara katılma çağrısı yaptı. Daha önce Mısırlı kızlara, Suriye'de “cihad el munakaha” olarak adlandırdığı şeye katılma çağrısı yapan da El Arifi'ydi. Yani ona göre Müslüman kızlar, orada savaşan paralı askerlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için Suriye'ye gitmelidir. Maalesef Tunus'tan ve başka yerlerden kolay kandırılan bazı kızlar, özü itibariyle bölgedeki Siyonist-emperyalist gündemi ilerletme amaçlı fuhuş eğlencesi olan şeye katıldılar. Daha da kötüsü, kendilerine ulema diyenler bu tür davranışları destekliyorlar.
Mescid-i Haram, yani Allah'ın (c.c.) Mekke'deki kutsal evi bile dışarıda bırakılmadı. Şeyh Suud el Şuraym, Cuma namazında Mescid-i Haram'ın minberini kullanarak Müslümanlara Suriyeli isyancılara mümkün olan “bütün yollardan” yardım etme çağrısı yaptı. Pek çok Arap TV kanalından canlı yayınlanan çağrısını yaparken hüngür hüngür ağladı bile. Bir Suudi hatibinin çok daha az gözyaşı dökerek Filistinlilere yardım etme çağrısı yaptığı kaç kez görülmüştür? Başka yerlerde, örneğin Keşmir veya Afganistan'da meşru hakları için mücadele eden Müslümanlar da, bir Suudi hatibin kendileri için dua edeceği, hele hele maddi yardım isteyeceği yanılsamasına kapılmamalıdır.
Çöl krallığında iki kutsal mescidin — Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi — veya gerçekte herhangi bir başka mescidin siyasi vaazlar için kullanılması kesinlikle yasaktır. Gündemde ritüellerden konuşmak vardır. Suud Hanedanı, bazı bağımsız fikirli şeyhlerin çıkıp dinleyicilerinden yozlaşmaya veya gayriahlaki davranışlara karşı çıkmalarını istemesinden korkar. Krallığın her yerinde verilmesi için onlara önceden onaylanmış hutbe metinleri verilir. Müslüman dindaşları karalamak için minberin kötüye kullanılması, hatıralara Ali'ye (a.s.), Peygamber'in (s.a.a.) ailesine, Ehli Beyt'ine lanet okuma (Allah'a sığınırız) politikasını kurumsallaştıran Emevi yöneticilerinin karanlık günlerini hatırlatmaktadır.
Hatipler, hutbe saldırına katıldıktan sonra Kahire'de bir araya geldi, pilav ve kuzu eti yedi, alışkanlıkları olduğu üzere bir süre dinlendi ve daha sonra Mursi'ye kampanyalarına katılması için nutuklar çekmek üzere başkanlık sarayını işgal etti. Suudi ve Katar destekli hatipleri gören ve riyallerin kokusunu alan Mursi, bu çekiciliğe direnemezdi. Mısır'ın karşı karşıya olduğu ağır mali kriz, onu petro-dolarlara ve riyallere eğilimli hale getiriyor. O, kasası boş hale gelen ülkesi için nakit teklifleriyle gelen herkese boyun eğiyor.
Cuma gecesi hatiplerle buluşan Mursi, ertesi gün Kahire'deki bir stadyumda “Özgür Suriye” mitinginde bir araya gelen binlerce destekçisine seslendi. Konferansa katılan bazı din adamları da oradaydı. Mursi, Şam'la olan bütün ilişkilerin kesileceğini açıkladı. Mısır'ın Şam'daki büyükelçiliğini kapadığını ve maslahatgüzarını geri çektiğini söyledi ve Suriye büyükelçisinden de Kahire'yi terk etmesini istedi. Mursi'nin eski danışmanlarından Muhammed Seyf el Devle, İsrail Mayıs ayında Suriye'ye saldırdıktan sonra bunu hatırlatmış, Kahire'deki Siyonist büyükelçiliğin kapatılmasını istemişti. Mursi bunun yerine, Suriye büyükelçiliğini kapattı!
Sadece bir yıl önce Mursi, Suriye krizine barışçıl çözüm üretmek için dörtlü bir Temas Grubu'nun kurulacağını açıklamıştı. Bu çağrıyı Mekke'deki İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında yapmıştı. Birkaç hafta sonra Tahran'daki Bağlantısızlar Zirvesi'nde de aynı çağrıyı yinelemişti. Mursi'ye göre dörtlü, Mısır, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan'dan oluşacaktı. Ülke içindeki desteği azalan ve ABD-Suudi-Katar baskısı altında kalan Mursi, Suriye krizini diyalog yoluyla çözümlemeyi hedefleyen kendi planından vazgeçti. Bunun yerine İngiliz-Vehhabi-Siyonist-emperyalist saldırısına katıldı. Hatta Suriye'ye, Libya'da olduğu gibi bir uçuşa yasak bölge uygulamasının dayatılmasını istedi. Rusya, bu yöndeki hiçbir girişimi desteklemeyeceğini ve BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan bu yöndeki her tür tasarıyı veto edeceğini açıkça belirtti.
Üzülerek belirtmek gerekir ki kendisini ulema olarak adlandıran kişiler, Ümmet içindeki mevcut ayrışmaları derinleştirmesi kaçınılmaz taktiklere başvuruyor. Tam bir asır önce İngilizler, Osmanlı Türkleri ile Arap önde gelenleri arasında bölünmeler yaratmak için milliyetçilik zehrini enjekte etmişti. Bu aşiret liderleri bağımsızlık elde edemezken, onların ihanetlerinin doğrudan sonucu Filistin'de Siyonist varlığın kurulması oldu. Bugün Ümmet içinde, özellikle Müslüman Doğu'da büyüyen duyarlılık karşısında Siyonist varlığı korumak için mezhepçilik geliştiriliyor. Arap liderler, böyle bir ihanetin bedelini ağır bir şekilde ödeyecekler. Her durumda, onların günleri sayılıdır ve çok uzak olmayan bir gelecekte, ait oldukları tarihin çöplüğüne atılacaklardır.
Çev: Selim Sezer
medyasafak.com