İbranice נִקְּבוּ (nikvu) ifadesi ve onun Arapça karşılığı olan نقیب (nakib), “seçilmiş ve tensip edilmiş, atanmış” anlamına gelmekte olup, özünde “Allah tarafından bir nass ile belirlenmiş olma” anlamını taşır. Yani, temel olarak dilbilimsel bakımdan, İbranice ve Arapçada birine ancak seçilmiş ve özel olarak atanmışsa “nakip” unvanı verilir.
14.02.2023
28.04.2021
10.01.2021
7.01.2021
4.01.2021
18.12.2020
Son yıllarda Seyyid Nasrallah'a suikast yapmak için yapılan sayısız girişim, İsrailli, Avrupalı ve Amerikan istihbarat hücreleri ve Hizbullah ve Direniş Ekseni’ni düşman ilan eden Lübnanlı faktörlerin işbirliğine rağmen titiz güvenlik önlemleri sayesinde boşa çıkarıldı. Partinin askeri kanadına yakın birinin bize bildirdiğine göre ise buna verilecek hızlı intikam planları da geliştirilmiş durumda.
Resûlullah’ın (s.a.a.) vasiyeti de onlara (Ehl-i Beyt’e) aittir. ‘‘Hak şimdi ehline döndü’’ ifadesi de Osman’dan sonraki döneme yöneliktir. Artık ne diyeceğimi bilemiyorum. Müminlerin Emiri daha ne desin?
Lütfen, Müminlerin Emiri’nin “Bana ait olan iş (hilafet) için karşımda birleştiler” sözüne dikkat ediniz. Kimileri Müminlerin Emiri “Ben hilafete diğerlerinden daha çok hak sahibiyim” ifadesini nerede kullanmış ve hilafeti talep ettiğine dair bir sözü ne zaman söylemiştir, diye itiraz etmektedirler.
Muğîre b. Şu’be’nin Emevî ailesine en üst düzeyde bağlı olduğunu ve onları başkalarına karşı candan desteklediğini biliyoruz. Ebû Lülü’nün Muğîre b. Şu’be’nin hizmetkârı olduğunu ve Muğîre’nin adına çalıştığı bir Emevî teşkilatın bulunduğunu da biliyoruz... Yazar, Mekke’nin fethinden sonra “tulekâ”nın oluşturduğu gizli bir teşkilatın varlığına dair kanıtlar zikretmektedir.
Habersiz olduğumuz son konu, yakın zamanda Hizbullah’ın askeri medyasında yayımlanan ve “Görev tamamlandı” diyen videoda ortaya çıktı. Burada hassas güdümlü füzelere atıfta bulunulmadığı açıktır, zira Seyyid Hasan Nasrallah zaten kamuoyuna açıkça “Evet, işgal altındaki Filistin'de herhangi bir İsrail askeri tesisini vuracak kadar hassas güdümlü füzelere sahibiz” demişti.
Hz. Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a.) bu yeryüzü âleminde dünyaya gelmesinden önce bir de semada viladeti söz konusudur. O bu dünya ve mülk âleminde Nebilerin ve Resûllerin sonuncusu ve Hâtem’i iken sema âleminde ilk yaratılan mahlûktur. Hz. Resûlullah “Ey Cabir! İlk yaratılan şey Peygamberinizin nurudur” buyurmaktadır.