ÖZEL: FHKC-GK'nin Merhum Lideri Ahmed Cibril’den Önemli Tanıklıklar / Tam Metin TV Programı

ÖZEL: FHKC-GK'nin Merhum Lideri Ahmed Cibril’den Önemli Tanıklıklar / Tam Metin TV Programı
"Halid Meşal'e Lübnan'a Hizbullah'a gidin dedim. Hizbullah sizi koruyacaktır. Olmadı Mısır'a gidin. Ama Doha ve Amman'a gitmeyin. Körfezin parasına da güvenmeyin. Körfezin parası zehirlidir. Amaçları sizi pasifize etmektir, dedim."

FHKC-GK Lideri Ahmed Cibril'den Önemli Tanıklıklar / Tam Metin TV Programı

 

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık Lideri Ahmed Cibril, Suriye televizyonuna konuk oldu.

 

Spiker: Hayırlı akşamlar. Konuğumuz FHKC-Genel Komutanlık lideri Sayın Ahmed Cibril. Akşamınız hayırlı, akşamınız direniş ve mücadeleyle dolu olsun. Hoş geldiniz. 52 yıllık bir mücadele tarihiniz var. Bugün yeni bir aşamaya geçiş kapısında beklerken bizi hangi değişimler ve dönüşümler bekliyor?

 

Ahmed Cibril: Bismilahirrahmanirrahim. Suriye bildiğiniz gibi bağımsızlığını Fransızlardan, arka arkaya gerçekleştirdiği devrimlerle, tüm Suriye sahasında verdiği on binlerce şehid ile 1946 yılında aldı. General Gouraud (Fransız komutan) Lazkiye dağlarında bir halk devrimi ile karşılandı. Lazkiye dağlarında İzettin El-Kassam ve Salih Ali, Cebel Zaviye'de İbrahim Henano, Şam'da ve İki Guta'da El-Harrat ve diğerleri, Cebel El-Arab'ta Paşa El-Atraş, Horan ve Suriye sahasının tamamında Suriye halkı 25 yıl boyunca mücadele etti ve sömürgeci Fransa'yı 1946 yılında bu topraklardan defolmaya mecbur etti.  Bu zafer yanına Lübnan'ı da almak istedi. Oraya da uzanmıştı bir ara. 1946 yılından sonra özgür Suriye, zorlu bir yola başladı. Bir sürü sebep vardı. Bunlardan biri, babalarımızdan bahsediyorum, Suriye'de ''Arap'' varlığından bahsedilmesi gerektiğini düşünmemeleriydi. Çünkü sadece ''Suriye'' yeterli olmuyordu varlıklarını idame ettirebilmek için. O zamanlar Suriye'nin cesur erleri Arap Birliğini düşünmeye başladı. Sykes-Picot anlaşmaları nasıl bitirilebilir? Bu konuda  Irak'a gidip gelmeler yaşadılar. Suriye'de o zamanlar yetkili bir pozisyonda olan akrabalarımdan biri bana ''Irak'a gidip, gelin birlik olalım çağrısı yaptık'' dedi. Irak'ta o zamanlar 2. Faysal (Irak kralı), Abdullah ve Nuri Said vardı. Ben çocuktum ve dayıma ''Nasıl kabul edebiliyorsunuz'' diye sordum. Bana cevaben ''Biz bunu kabul ediyoruz çünkü bu birlik kalıcı olacakken bu şahıslar da gidicidir'' dedi.

 

Suriye aynı zamanda, Irak ve Ürdün'de bulunan Haşimi ekseni, Arabistan'da bulunan ve Haşimilerden korkan diğer eksen olan Suud ve Kral Faruk dönemi Mısır ekseni arasındaki rekabetler ile çevriliydi. Bağımsızlıktan ve Filistin savaşından sonra uzun bir süre Suriye askeri darbelerle, büyük ve önemli bir doğum sancısı ile cebelleşti. Lakin bu durum 8 Mart 1963 tarihinden sonra ortaya çıktı. 8 Mart devriminden sonra. Bu doğum sancısı sorunlardan, siyasi ve fikri yönelimlerden dolayı baki kaldı. Rahat değildik. Geçiş aşamasında  Vatan Partisinin, Halk Partisinin ve diğer partilerin var olduğu süreçte, yoldaşlar arasındaki rekabetlerden dolayı zorlu süreçler yaşandı. Bütün hesaplar Suriye üzerine idi. İyi bir şekilde hatırladığınız üzere Suriye, 1963'ten 1970'e kadar içteki durumunu kontrol edip ele alabilecek bir güce sahip değildi. Açıkçası merhum lider Hafız Esad'ın, 30 yıl boyunca Suriye'ye istikrar veren, iktisadi, askeri, siyasi ve eğitim düzeyinde bütün gelişimsel adımlarla birlikte mücadelesi, modern Suriye'nin altyapısını kuran mücadele idi. Hafız Esad bu adımlardan sonra, Suriye'den Golan, Filistin'in geri kalan bölgeleri ve Sina'nın alındığı 1967 savaşına nasıl karşılık verilebileceğini düşünmeye başlamıştı. Onun bakış açısına göre Araplarla birlik olup Arap saflarını bir araya getirmek mümkün olabilirdi. Merhum Cemal Abdülnasır da bu şekilde düşünmeye başlamıştı ve Suriye ile birlikte 1967 yenilgisinden sonra itibar kazanmak için nasıl karşılık verilebilir sorusuna beraber cevap bulmaya çalıştılar. Hafız Esad, bu konuda faaldı ve Arap işbirliği ile hizipçilik hastalığını nasıl ortadan kaldırabiliriz meselesi üzerine çalıştı. Önümüzde topraklarımızı işgal etmiş İsrail gibi bir düşman var biz Araplar buna nasıl karşılık verebiliriz diyordu Hafız Esad.

 

Spiker: Sevgili Cibril, sizce tarih yeniden tekerrür mü ediyor? Yoksa şimdiki meseleler daha mı farklı? Abdülnasır ve Hafız Esad gibi liderler vardı ama şimdi biz farklı meseleler ile karşı karşıyayız ve sahada Beşşar Esad ile Hizbullah lideri Seyyid Nasrullah ve Mukavemet'e katılan Filistin fraksiyonu olarak sizler, FHKC var. Felaketler, acılar, hedef göstermeler ve baskılar devam ediyor. Hezimetler dönemi bitti ve zaferler dönemi başladı mı?

 

Lider Abdülnasır'ın vefatından sonra büyük bir boşluk oluştu. Bu boşluk istismar edildi. Biz Filistin Mukavemeti olarak en büyük siyasi başarısızlığı Eylül-1970 İsrail-Arap komplosu olarak (Kara Eylül hadisesi) yaşadık. Hatırlarsınız biz Ürdün'de idik. Ürdün, Filistin ile 400 km sınıra sahip ve bu düşman ile mücadeleye uygun olan yerlerden biriydi. Abdülnasır'ın kaybı, Arap gericiliğinin orada yer edinmesini sağladı. Siyonistler, hakikaten büyük bir darbe ile bizim Ürdün'den Suriye'ye yer değiştirmemize sebebiyet verdi. Onun ardından Güney Lübnan'a taşındık. Önümüzde iki cephe vardı: Suriye ve Lübnan. Biz Filistinliler  olarak bu zor şartlardan geçtik. Bu büyük darbe bazı Filistinli liderlerin maneviyatlarını da etkiledi. 1970 Eylülünden önce -ne siyasilerden, ne aydınlardan, ne de başka cephelerden- kimse barıştan ve İsrail'e teslim olmaktan bahsetmiyordu. Bu olayın ardından, İsrail realitesinden, İsrail'in artık kurulduğundan ve kalıcı olduğundan bahsetmeye ve 60'lı yıllarda inşa edilen Filistin Mukavemetinin artık eskisi gibi düşünmemesi gerektiğini, bu realite ile yaşamanın yollarını-çözümlerini aramaya koyulmak gerektiğini dillendirenler yeni bir hareket ile karşımıza çıktılar. Merhum Hafız Esad, Ürdün'den çıktıktan sonra Mukavemet'i koruma konusunda büyük bir rol üstlendi. 1973 savaşından sonra -ki 1981-82 yıllarında  Katarlılar bizi Lübnan'da bu konuda tehdit ederken, Hafız Esad biz Filistinliler ile Suriye devleti olarak FKÖ'ye benzer bir sistem ile, birlik içinde çalışmayı önermişti. Hafız Esad'ın buna benzer mücadeleci bir birlikteliği iki defa önerdiğini çok iyi hatırlıyorum. Hafız Esad'ın amacı FKÖ içindeki bazı şahısları ve bazı liderleri frenlemekti. Bunlardan biri Yaser Arafat idi. 1973 yılından sonra Cenevre Konferansıyla İsrail ile barış görüşmelerine başlayan Enver Sedat'a yönelişin önüne geçmeye çalışıyordu.

 

Hatırlarsınız  Enver Sedat Mısır'ı, Camp David ve diğer anlaşmalar ile düşman tarafına taşımıştır. Arap resmi rejimleri bu çizgideydi. Geriye sadece Suriye ve Libya Cumhuriyetinden Kaddafi, Mukavemet'ten bahseden iki cephe olarak kaldı. Kaddafi biz Filistinlilere sadece silah ve para yardımı yapmakla yetiniyordu. Lakin sahada yapılması gereken, Mukavemet'in büyütülmesiydi. Enver Sedat'ın Camp David çıkışına karşı duran ve Sovyetler'in de o zaman dillendirdiği gibi Siyonist düşman karşısında güç dengelerini kurmaya çalışan Hafız Esad idi. Hafız Esad ve Mukavemet'in onurlu, şerefli liderleri. Ve ben Hafız Esad'ın Mukavemet'i savunmak amacıyla yaptıklarını unutamam. Hafız Esad az önce de bahsettiğim gibi birlik olmayı iki defa önerdi. Sonuncusunda, 1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgalinden önce Ebu İyad liderliğindeki El Fetih -Filistin sahasında o zamanlar en etkili örgüttü- hareketinden yoldaşlar (Merkez Komitede 10 üyeleri vardı, 8 kişi ile beraber) bu mevzu çerçevesinde uzlaşıya varmak üzere Suriye'ye geldiler. Suriye ile Filistin fraksiyonları arasında bir ortaklık üzerine anlaşıldı. Suriye heyetinde Abdullah El-Ahmar ve Abdülhalim Haddam vardı. Suriye bütün imkanlarını, gücünü ve geleceğini bu mevzuya yatırdı ve her şey yazıldı.

 

Spiker: Siz bu muazzam mücadele tarihinden bahsederken, bazılarının Suriye'yi, Suriyelileri ve sunduğu imkanları unuttuğu geldi aklıma. Suriye liderliği belli aşamalarda ve süreçlerde Filistin vatanı davasına lojistik, maddi ve diğer desteklerini sundu. Bazıları nankörlük ettiler, dostlarına, kardeşlerine ve yoldaşlarına. Bütün bunlara rağmen sizi Mukavemet ekseninde tutan nedir? (Gülerek ) Oysa karşı tarafta daha mutlular! Elleri daha çok sıcak para görüyor! Sizi Mukavemet cephesinde cezbeden ne oldu?

 

- Bu dava Filistin'in davasıdır. Filistin, denizinden dağına, kuzeyinden güneyine bizim toprağımızdır. Bunu anlamamız gerek. Herhangi bir insanla çatışabilir ve sahip olduğumu ona teslim edebilirim. Benim çıkıp hakkımı geri almak için nefsimi hazırlamam gerekir demek ile ''Ey insanlar benim olduğunu düşündüğüm Filistin meğer benim değilmiş, Filistin benim ve İsraillilerinmiş'' demek arasında fark vardır. İşte bu Oslo Anlaşmasıydı! Meğer Filistin'in yüzde 80'i İsrail'inmiş! Dolayısı ile biz FHKC ve halkımızın Hayfa, Yafa ve Nasıra'yı unutmamız mümkün değil. Sömürgeci güçler kendi hedefleri ve çıkarları için bu topraklardan bizi sürerek Yahudileri oraya yerleştirdiler. Tarihi, dini ve kanuni gerekçeleri nedir bunun için? Arkeoloji bilimini kullanalım. Bu bilim tarihte böyle bir devletin varlığından bahsetmiyor. Asuriler, Keldaniler, Kenanlıllar ve Fenikelilerin tarihine bakın.Hatta tarihin babası Herodot da kitabında böyle bir devletten bahsetmiyor.

 

Spiker: Var olan cepheler arasındaki durumdan yararlanıp, farklı araçları dahil ederek aradaki ihtilafları derinleştirmek isteyenler mi var?

 

- Bütün medya araçlarını ve diğer aracılarını kullanarak, İsrail'in bir hakikat ve realite olduğunu, yola onunla devam edilmesi gerektiğini sürekli yaydılar. Halkımız ve milletimiz bunu açıkça reddediyor. Bütün açıklık ve netlikle söylüyorum, Filistin milletimizin ve halklarımızın ortak değeridir. Örgütsel olarak bahsetmiyorum, halklardan bahsediyorum. Filistin bütün halkların sahip çıkması gereken ortak bir değerdir. Bu milletin, ortaklaşabildiği tek davadır Filistin. Hatta İskenderun ve Kilikya sorunu, bu konudaki tartışmalar devam ediyor ama 1938 yılında çalınmış bölgelerdir. Lakin, Filistin'in Arapları toplayabildiği kadar büyük bir gündeme sahip değil. Yemen ve Sudan'da olup bitenler bize acı veriyor ama Filistin davasına benzemiyor. Ben Arap rejimlerinden bahsetmiyorum, halklardan bahsediyorum. Bu davayı sahiplenen halklardan. Arap rejimlerinin Filistin davasına bakışını biliyoruz. Ben eminim, Araplara seferberlik ilan edilse on milyonlarca insan Filistin'i kurtarmaya cephelere dökülecektir.

 

Spiker: Karadavi ve minberlerden kışkırtıcı vaazlar veren diğerlerinin Suriye için verdikleri fetvalar ve cihad çağrıları Filistin söz konusu olunca niye dillendirilmiyor? Müslüman Kardeşler, Vahhabiler, El-Kaide ve Nusra Filistin davasını sahiplenebilir mi? Siz tarihi bir mücadele adamısınız ve biz sizin isimlerinizle büyüdük. Çok basit bir soru sordum ve sizin, bilinen şeffaflığınızla cevaplamanızı rica ediyorum.

 

- Filistin halkı 100 yıldır savaşıyor. Bu süreçte Arap-Batı komploları ile cebelleştik. Balfour deklarasyonuna dair belgelere bakın, Kral 1.Faysal'ın imzasını göreceksiniz. Kral Faysal'ın Versay'da Barış Konferansında attığı bu imza lider tabakasını gözler önüne seriyor.

 

Spiker: Liderler konusuna gelmeden önce siz seferberlik ilanı ile cephelere akın edebilecek milyonlarca insandan bahsettiniz. Sanırım bu şiarınız kabul görmüyor, çünkü Vahhabilerin, tekfircilerin ve diğerlerinin fetvalarına baktığımız zaman dertlerinin başka olduğunu görüyoruz.

 

- Az önce de bahsettiğim gibi komplolarla mücadele etmeye devam ediyoruz. Suriye'de  olan biten de bu. 1. Dünya Savaşı'ndan şu ana kadar bu komplolar sürmekte. Suriye'deki komplo son olmayacak ama zaferle çıkmasını öğrendik ve zaferle çıkmaya devam edeceğiz. Yaşadığımız bu bölge, dünyanın kalbi sevgili kardeşim. Bu bölgeyi kontrol eden, dünyanın en güçlü ülkesi olur. Coğrafi konumu ile birlikte dünyanın petrol ve gaz ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan iktisadi bir bölgedir aynı zamanda. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı imparatorluğunun devrilmesi ile başlayan süreçte bu bölgede kontrolü sağlamak adına komplo ardına komplo düzenlediler. Bölgede bulunan rejimler, birkaç tanesi dışında, utanç verici bir işbirliği içindeler. Az önce Karadavi dedin. Karadavi nerede şu an? Katar'da. Katar kimdir nedir? Katar, İngiliz sömürgeciliği altında kurulan Şeyhliklerden biridir. Tahtlarını babadan oğula miras bıraka bıraka İngiliz egemenliğinden şimdi Amerikan egemenliğine geldiler. Karadavi, Hamad ve diğerleri bu minvalde konuşuyorlar.

 

spiker: Peki ya Halid Meşal? Mukavemet'i başka yerlere taşımaya-kaçırmaya çalışan Meşal?

 

- Bu mevzu bizi endişelendiriyordu. Biz Hamas hareketini 17 yıl önce kabul edip hoş karşıladık. Biz FHKC-Genel Komutanlık olarak, dini bir hareketi kutladık. Bu dini hareketin, Filistin'i, denizden nehire kadar korumaya bize yardım edeceğini düşünerek kabul ettik. 1985 yılında Celil'de büyük bir esir değişimi operasyonuna kalkıştık. İsrail zindanlarından bütün İslamcı esirleri kurtardık. Velev ki 2 yıl yatmış olsun herkesi o zindanlardan kurtardık. Niye? İslami bir uzantımız da olsun istedik. Bütün açıklığıyla söylüyorum, 1965'ten sonra Filistin'in kurtuluşunda bize yardım edecek Muhammedî İslam'dan bahsettim. Ama yanıldım ve başarısız oldum. Cihad için değil, davamız yolunda düşen şehit sayılsın diye bir tane fetva alamadım. Gezmediğim ve bu talebi dillendirmediğim şeyh bırakmadım. Bazıları önce İslami Emirlik kurulmadan vermem diyordu, bazıları da korkuyordu.

 

Biz, örgüt ve ben şahsi olarak -Hamas'taki kardeşler beni dinliyor olabilirler duymalarını dilerim- onları Suriye'ye nasıl alabiliriz diye şartları çok zorladık. FHKC'den bir üye ile Abdülhalim Haddam'a gittik. Hamas'ın, Filistin'i muhafazada bize çok yardımcı olacak bir dini hareket olduğunu anlattık. Bu hareketi ve insanları Suriye'ye getireceğimizi söyledim. Abdülhalim sözümü kesip ''Tamamlamana gerek yok, bunlar 80'lerde insanlarımızı öldürdü, rica ediyorum bu konuda fazla konuşma'' dedi. Abdülhalim'in yanından ayrılıp  merhum Hafız Esad ile buluştum. Görüşmemiz 4 saat sürdü. Ona ''Biz bundan yararlanacağız, dava kazanacak, Mukavemet kazanacak, Suriye kazanacak'' dedim. Hafız Esad görüşmenin sonunda ''Senin sorumluluğunda ey Ebu Cihad'' dedi ben de kabul ettim. Ve 17 yıl boyunca Suriye onlara her şeyi sundu. Hatta Cumhurbaşkanı Beşşar Esad yakın zamandaki bir görüşmemizde bana ''Ebu Cihad biz Hamas'a sunduklarımızı size sunamadık, size haksızlık yaptık'' dedi.

 

Halid Meşal, Ürdün'den kovulduğunda bir tane Arap ülkesi bile onu kabul etmedi. Ama ona Suriye'de istediği camiye gidip istediği gibi konuşma yapma serbestliği verilmişti. Suriye'nin yanında biz de kamplarımızın bir kısmını onlara tahsis ettik. Teknik tecrübelerimizden yararlanmalarını sağladık. Üçlü olarak bu  teknikleri işgal altındaki topraklara nasıl taşıyabiliriz sorusu üzerine çalıştık.  Halid Meşal bakın ne diyordu özel görüşmelerinde: “Suriye'de bulduklarımızı hiç bir ülkede bulamayız ve bulamayacağız.” Bakın tahayyül edin ''bulamayacağız'' diyordu. Lakin maalesef şimdiki hallerine bakın.

 

Küçük bir kıssa anlatayım bunun üzerine. Suriye'de olayların başlangıcında, Mayıs başlarında Kahire'ye gittik. Filistin mevzusunda bir uzlaşı arayışı toplantısı idi. Müslüman Kardeşler mürşidi Muhammed Bedii'nin telefon sürprizi ile karşılaştım. Suriye'de olaylar ise Deraa'da devam ediyordu. Muhammed Bedii bizi yemeğe davet etti. Yemekte Hamas'tan ve İslami Cihad'tan kardeşlerimiz vardı. Müslüman Kardeşler'in bütün İrşad Bürosu oradaydı. Hem Mısırlı hem de uluslararası üyeler. Mursi de vardı. Bizi selamladılar ve ittifakı kutladılar. Ben de ''ittifak ile alakam yok'' dedim. Bizden bir konuşma yapmamız istendi. Ebu Velid'e (Halid Meşal) buyur konuş dedim. Ebu Velid ''Ben konuşmayacağım, sen büyüğümüzsün sen konuş'' dedi. Müslüman Kardeşler'in çoğu lideri orada mevcuttu. Onlara ''Beni tanımıyorsunuz, ben konuşursam açık ve net konuşurum, buna tahammül edemeyecek insanlar olabilir. Rica ederim beni affedin'' dedim. Bunu kabul etmediler ve ''Lütfen sözlerini duymak istiyoruz'' diye cevapladılar. Onlara ''Öncelikle bakın geçmişteki hatalarımızı kabul edip itiraf edelim. Bu son 60 yılda haksızlığa uğramış olabilirsiniz. Milliyetçi hareketler ve solcu fraksiyonlar kendi aralarında bölündüler. Şu an durumumuz bundan ibaret. Ve siz Hüsnü Mübarek'in gidişinden sonra Mısır'ın en örgütlü yapısısınız. Ben 70 yaşına gelmiş fakir kulunuz size bir kaç nasihatte bulunayım.

 

İlk olarak safları birleştirmekten bahsettim. Çünkü Mısır, Amerikan ve İsrail baskılarına direnip, bağımsızlığını ancak saflarını birleştirerek kazanabilir. Bu hareketlerin ve fraksiyonların tümünü dikkate almanız gerek. Safları nasıl birleştirebilirsiniz? Bu aç devrimi nasıl doyuracaksınız? Hüsnü Mübarek, İsrail ve Amerika'nın kadim dostu bile bunu başaramadı. Bu yoksulları ve açları nasıl doyuracaksınız? Nasıl doyurabiliriz sorusunun cevabını birazdan anlatacağım dedim. Ben size bardağın dolu kısmını anlattım ama boş kısmı nedir biliyor musunuz? Hamas'tan karşımızda oturan bu kardeşleri görüyor musunuz? Sizi Filistin'de var edenler onlar. Onlardan önce isminizin esamesi okunmuyordu Filistin'de. Batı Şeria'da da yoktunuz. İşte Ebu Velid burada. Ona da sorabiliriz. Çünkü oradaki Filistinliler, Müslüman Kardeşler'in; Kral Hüseyin ve Haşimilerin ortağı ve vatani duyguları olan herkesin düşmanı olduğunu biliyorlardı. Sevilmiyorlardı. Sizi merhum Şeyh Ahmet Yasinler ayağa kaldırdı Filistin'de. Rica ediyorum, Hamas hareketini kendinize çekmeyin. Siz Filistin'e yönelin. Sayın Muhammed Bedii, ben gerçekten anlayamıyorum Lübnan'daki Müslüman Kardeşler nasıl olur da Mukavemet'in ve Hizbullah'ın düşmanı olur, Caca ve Said Hariri ile bir vekil çıkarmak için ortak hareket eder?

 

Nasıl yorumlayacağız bunu? Ürdün'deki Müslüman Kardeşler, İsrail ile Ürdün arasındaki ilişkilere, İsraillilerin Amman'a gidiş gelişlerine nasıl sessiz kalabilirler? Ürdün'deki hareketler, partiler ve bazı küçük fraksiyonlar İsrail elçiliği önüne gidip protesto ediyor, siz buna da katılmıyorsunuz. (Aynı zamanda Suriye'deki Müslüman Kardeşler'den Şakfa ve Benuni de vardı orada.) Suriye ki Lübnan direnişi ile birlikte Mukavemet ekseninde kalan son sahamız. Nasıl da Suriye'de olan bitene sessiz kalırsınız?

 

Onlara bir başka nasihatim de ellerini İran'a uzatmaları konusunda oldu. Çünkü İmam Humeyni ''Büyük Şeytan ve Küçük Şeytan'' söylemleri ile Muhammedî İslamı dirilten isim oldu. Ellerinizi İran'a uzatın ve Körfez'e kullandırtmayın kendinizi. O zaman bütün Körfez ülkelerinin ayaklarınızın önünde diz çöküp istediğinizi vermeye hazır olduklarını göreceksiniz.

 

Sorun şu ki Hamas hareketi, Müslüman Kardeşler'i Filistin'e çekeceğine, Hamas farklı yönlere çekildi. Hamas'a, gelin Tunus, Libya ve birkaç aya kadar da Suriye'yi kontrol altına alalım dediler. Ben, Suriye'den ayrılmalarından önce Hamas hareketi üyeleriyle, Halid Meşal ve kardeşleri ile defalarca tartıştım. Onlara Suriye'yi Mısır, Tunus veya Libya'ya benzetirseniz hata yaparsınız dedim. Suriye asidir. Suriye bu milletin atasıdır. Suriye ve Hafız Esad olmasaydı Lübnan'da 5 devletçik görecektik. Suriye, 70 Eylülü'nde Ürdün'de bizi savundu. Suriye, kamplarımızı korumak adına İsrail uçaklarının önünde durup bizi savundu. Suriye 1982'de Lübnan'da bizimle birlikteydi. 1982 yılında İsrail işgaline karşı Lübnan'da Filistinli bir tugay ile birlikte Suriyeli bir tugay da vardı yanımızda. Suriye budur dedim.  Size birileri bunun dışında birşeyler anlattıysa hatalısınız derim.

 

Hamas maalesef  Müslüman Kardeşler tarafından daha da aşağılara çekildi. Ben Tahran'da idim. Arkadaşlar, Halid Meşal'ın Doha ve Amman'a gideceğini belirttiler. İran'daki kardeşlerle iletişime geçtim ve onu belli bir zamana, Suriye'ye gelip onunla buluşuncaya dek durdurduk. Suriye'ye geldim, onunla buluştum ve nereye gidiyorsunuz dedim. O da cevaben burada kuşatılmışız, dedi. Var olan koşullar siyasi programımıza da engel oluyor bahanesine sığındı. Ben de onlara Lübnan'a Hizbullah'a gidin dedim. Hizbullah sizi koruyacaktır. Olmadı Mısır'a gidin. Ama Doha ve Amman'a gitmeyin. Körfezin parasına da güvenmeyin. Körfezin parası zehirlidir. Amaçları sizi pasifize etmektir dedim.

 

Halid Meşal'e açıkça sordum. Sen Filistin'i Amerikan üslerinin olduğu Doha'dan mı kurtaracaksın dedim. Ey Ebu Velid (Halid Meşal) rica ediyorum hesaplarınızı gözden geçirin dedim. Siz Filistin davasına çok şehid verdiniz. Zaferlerle çıktığınız 2008 ve 2009 savaşlarınız oldu. Lakin bütün çağrılarımıza ve İranlı kardeşlerimizin çağrılarına rağmen ayrılmakta ısrar ettiler ve gittiler.

 

Spiker: Sayın Ahmed Cibril, bölgede hakimiyetini ve hegemonyasını geliştirmek isteyen güçler vardı, sürekli de var olacağa benziyor. Tarihsel olarak bu süreç nasıl ilerledi?

 

- Dediğim gibi bu bölgeye yapılan komplolar yeni değil. Ben tekrar tarihe ve tarih öncesine dönüp uzun uzun anlatmak istemiyorum. Bizim çağdan bahsedelim. 1956 yılında Mısır'a 3 günlük bir saldırı oldu. Bu saldırıda kastedilen iade-i itibar kazanmaktı. Süveyş Kanalı ve o zamanlar yükselmekte olan Cezayir devrimi konuları vardı. İsrail'e de bu saldırıdan bir kazanç sağlamak istediler. Bu saldırı, Mısır halkının kararlılığı ve Abdülnasır liderliğindeki cesur Mısır yönetimi karşısında hedeflerine ulaşmayı başaramadı. O zamanlar yine Mısır yönetiminde bile Abdülnasır'dan istifa etmesini isteyenler vardı. İki tane faal devlet vardı. Bunlardan biri İngiltere ve Fransa'yı uyaran Sovyetler Birliği'ydi. Lakin bu uyarı, ABD'nin bu saldırıya karşı olduğu Sovyetler tarafından öğrenilince yayınlandı. Ve saldırı durduruldu. Sovyetler aynı zamanda İsrail'i Sina ve Gazze'den 3 ay içinde çekilmeye mecbur bıraktı. Ben Gurion, başka seçenekleri olmadığını öğrenince ağlamıştı. İsrail'in bu saldırıdan kazancı, gizli bir şekilde anlaştığı Fransızlardan nükleer reaktör inşaatı için destek oldu. Eisenhower bundan sonra Eisenhower doktrinini sundu. Doktrinde, Fransa ve İngiltere'nin eski sömürgecilerden oldukları, bölgede hegemonyalarını idame ettiremeyecekleri ve kuzeyde Sovyetler tehlikesi varken Amerika'nın boşlukları değerlendirip adım atması gerektiği vurgulanıyordu.

 

O dönemlerde Araplardan kimler vardı? Kararlı duruşları ile Suriye ve Abdünnasır liderliği ile Mısır vardı. Geri kalanlar işbirlikçiydi.  Irak'ta Faysal ve  Abdullah vardı. Ayrıca bir pakt vardı, Bağdat paktı. Ankara'dan Bağdat'a, Tahran'dan Pakistan'a kadar hatırlarsınız. Bu millet, iki cephenin arkasına sığınarak Amerika'nın  Ortadoğu'ya yönelik yeni projesine karşı durmuştu. Arap kitleleri ve iki liderlik, Eisenhower'ın doktrinini boşa çıkarmayı başardı. Bu doktrin 2004'te Irak işgalinden sonra Condeeleza Rice tarafından Büyük Ortadoğu Projesi olarak tekrar gündeme getirildi. Önceki doktrini kabul edenler Türkiye, Pakistan, İran Şahlığı ve diğer Arap devletleri ile birlikte İsrail idi. Tarih, bu kez daha şiddetli bir şekilde tekrarlanıyor.

 

Buna benzer saldırılardan ve komplolardan milletimiz hep acı çekmiştir. İşte 1967 saldırısı. Batı Şeria, Sina ve Golan'ın işgal edildiği saldırı. Belgelere göre halen masaya yatırılmadı bu saldırı. Bu saldırı müşterekti. Suud-Amerikan-İsrail ortak saldırısıydı. Mali yardımı Arabistan'dan geldi. Çünkü Abdünnasır elini Güney ve Kuzey Yemen'e uzatmıştı ve Arabistan Abdünnasır'ı kendince ''terbiye'' etmek istiyordu. İsrail 6 gün içinde düşmanlarını yenen, Kahire'ye, Şam'a ve Bağdat'a yolları açık bir ordusu olan güç haline geldi. Yani bugünkülerden de daha kötü, daha ağır şartlardan geçtik. 1967 sonrasını tahayyül edin. Güney Lübnan'dan, Golan'dan, Ürdün'den, Filistin'den, Batı Şeria'dan, Sina'dan ve Abdülnasır liderliğindeki Mısır ordusu olarak alarma geçip mukavemete kalkıştık. 1970'e kadar. İsrail her gün onlarca kayıp veriyordu. Amerikan dışişleri bakanı bölgeye gelip Abdünnasır ile görüştü. Abdünnasır'a ''İsrailliler bize, 4 Haziran sınırlarına çekileceklerini bildirdiler'' dedi. Bunlar benim tahlilim değil. Merhum Abdünnasır anlattı bana bu görüşmeyi. Abdünnasır talepleri sorunca da cevaben ''Tek bir talep var, o da savaşı bitirmeniz'' dedi. Siz biliyorsunuz ki barış, ateşkes ve savaşı bitirme durumu vardır. Savaşı bitirme durumu, savaş ile ateşkes arasındaki bir süreçtir. İsrail buna karşılık işgal ettiği bütün bölgelerden çekilmeye hazırdır denildi. Sebebi nedir bunun? İsrail'in bu çekilme teklifinin arkasında yatan sebep nedir? Elbette ki mukavemettir. Bu milletin mücadeledeki altın yıllarını yaşadığı o dönemde gösterilen mukavemettir. O dönemde Kuzey Afrika'dan tut da tüm bölgelere kadar her yerden binlerce savaşçı geldi bizimle birlikte savaşmaya.

 

Spiker: Suriye, Filistin ve Lübnan'daki kahramanları ile temsil edilen Mukavemet ekseni sizce yeni bir aşamaya, hücum aşamasına mı geçti? Kusayr muharebesi başlangıç mıydı?

 

- Zulümlere ve fitnelere rağmen diyebilirim ki bu aşamalar yaşadıklarımızdan çok daha basit. Biz, zaferin ortağımız olacağını, Suriye'den Hizbullah'a ve Filistin'e kadar Mukavemet'in ortağı olacağına inanıyoruz. Filistin'de kendini satan bazı liderleri boş verin. Oslo sürecinden şimdiye neler olduğunu gördük. Yerleşim projeleri Batı Şeria ve Kudüs'ü yedi. Bazı insanlar da Filistin'i, Doha'dan kurtaracağını sanmaya başladı.

 

Spiker: Doha'dan Filistin'i kurtarmak derken Karadavi'den de bahsediyorsunuz gibi geldi bana.

 

- Karadavi zaten ayrı bir hikaye. Kendisi bir hikaye. Biliyorsunuz, kendileri Müslüman Kardeşler'in liderlerinden olurlar. Karadavi Dünya Âlimler Birliği başkanıdır. Mezhep ayırımı olmadan hepsinin. 2008 Gazze saldırısı sırasında, onlardan 30-40 üye, saldırı devam ederken Şam'a Beşşar Esad ile görüşmeye geldiler. O zaman Suriye'yi aldığı pozisyondan dolayı kutladılar. Ebu Velid (Halid Meşal) beni arayıp, Karadavi ile birlikte büyük bir üye heyeti geliyor, Ebu Abdullah ile birlikte sen de gel diye rica etti. Geldiler ve Halid Meşal'in evinde buluştuk. Meşal ve diğerleri konuştular ve muhabbete giriş oldu. Söz bana geldiğinde, Şeyh Karadavi sana bir şey soracağım dedim. Ben getirdiğin tüm âlimlerin Sünni olduğunu görüyorum. Bir tane Şii âlim göremedim aranızda. Bütün dünyada bir tane Şii âlim bulamadınız mı? İran'dan, Irak'tan veya Kuveyt'ten; Filistin davasına inanmış, yanında getirebileceğiniz Şii bir âlim bulamadınız mı, diye sordum. Sustu ve yanıt vermedi. Ben de cevap istiyorum dedim. Siz Müslüman Âlimlerin Birliği diye adlandırmışsınız kendinizi. Siz şu an, gelecekte bir mezhep savaşının hendeğini derinleştiriyorsunuz. Bu mevzuyu deşiyorsunuz dedim. Bu sözleri 2008 yılında söyledim.

 

Bir tane Arabistanlı şeyh ''Tamam ey Ebu Cihad bir dahaki sefere hazır oalcaklar'' dedi. Yok sizin istediğiniz bu değil dedim. Bu mezhepçi rekabet Filistin davasına yarayacak mı? Nereye doğru gidiyorsunuz? Ben şahsi olarak, İran İslam Cumhuriyeti ile ilişki kurduğumda mimlendim bu çevreler tarafından. İran Devrimi'nin ilk gününde ''Bugün Tahran, yarın Filistin'' şiarları vardı. İsrail elçiliğine girilip Filistin elçiliği diye değiştirildi. Benim aynı zamanda Irak'tan da dostlarım vardı. Saddam ile şahsi  olarak ilişkilerim vardı. Ama İran İslam Devrimi'ni ve Filistin davasını sahiplenişini görünce o tarafa katıldım. Kendi kendime dedim ki işte bu İran, bölgesel büyük güç olarak Mısır'ı da devreden çıkardı. Dolayısı ile az önce bahsettiğimiz komploların mukavemet ekseninin gücü ile boşa çıkarılacağını, daha önce de kararlı duruşlar sergilediğimizi söylüyoruz.

 

Diğer taraftaki komplocular bedel ödeyecek. Şimdi Amerika'nın, Afganistan ve Irak'ta yenilip Çin'e birkaç trilyon borçlu bir devlet olarak çıkması bedel ödediğini göstermiyor mu?  Bu ekonomik sıkıntılarından dolayı geri çekilme yaşayan Amerika bedel ödemiyor mu? Dolayısı ile dönüşümler, değişimler ve dengeler diğerlerine de ulaşacak. Türkiye'ye, Şeyhliklere ve diğerlerine de uzanacak. Rejimleri de etkileyecek. Arap sistemlerini de.

 

Bu konudan bahsederken aklıma geldi. 1987 yılında Amman'da gerçekleştirilen Arap Birliği Zirvesi vardı. İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik çıkarılmak istenen kararlar vardı. Yaklaşan tehlike İran olarak lanse ediliyordu. Düşman İsrail yerine İran ile çatışmayı seçmişlerdi.  Kral Hüseyin zirve öncesi Hafız Esad il görüşüp ona ''Ben Körfez ülkeleri adına geldim. Körfez ülkeleri bu zirveye katılmaman halinde desteklerini keseceklerini belirtiyorlar'' dedi. İsrail aramızdaki mücadeleyi, İran İslam Cumhuriyeti ile çatışmaya dönüştürdüler. Hafız Esad, serbest kürsü şartı ile zirveye katılmayı kabul etti. Bu teklifi kabul edildi ve Hafız Esad o zirveye katıldı. Tam 2 saat süren bir konuşma yaptı. Arşivlere dönüp bakın vardır siz medyanın elinde. 2 saat boyunca İsrail tehlikesine odaklandı. Doğudaki tehlike diye bahsettiğiniz tehlike hayalden başka bir şey değil, bize düşen bu düşmana karşı birlik olup birleşmektir, dedi. Şimdi Arap zirvelerinde gördüğümüz dışişleri bakanları beni şaşırtmıyor. Bize acı veren tek konu Filistin davasında aldıkları resmi pozisyonlardır. Mahmut Abbas hükümetinin dışişlerinden sorumlu üyesi, Suriye'ye karşı alınan yaptırım kararlarına el kaldırıyordu bu zirvelerde. Mahmut Abbas, bu dışişleri bakanlarının resmi pozisyonlarını sorgulayıp bizi bu çatışmanıza Filistin olarak dahil etmeyin diyeceğine, Suriye'nin birlikten atılma kararına el kaldırıyor. Bu çok utanç verici bir durum. Dolayısı ile ben Suriye halkına demek istiyorum ki bu zirvelere ve alınan kararları çok dikkate almayın. Bu zahmetten başka bir şey değil. Bu komplolar ve saldırılarla yapmak istedikleri şey Filistin-İsrail ittifakına geçiş sağlamaktır.

 

Spiker: Ve çıkıp alternatif vatan-toprak önerileri koyuyorlar masaya.

 

- Dolayısı ile biz, Suriye, Hizbullah ve Filistin'in onurlu, savaşçı kahramanları zafer kazanacağız diyoruz. Oslo'da veya Doha'da oturanlarla değil tabii ki. Filistin'deki İzzeddin Kassam Tugaylarının Oslo'dan çok rahatsız olduğunu da biliyoruz. Ben Şehit Cobari'nin, Hamad'ın Gazze ziyaretinden sonra şehid olan Cobari'nin de bundan rahatsız olduğunu biliyordum. Kendisinin Filistin'de geniş bir tabanı da vardır. Cobari niye öldürüldü biliyor musunuz? Tabanı ile birlikte, Hamas'ın Müslüman Kardeşler tarafına çekilmesini istemiyordu. Müslüman Kardeşler'in Filistin'e çekilmesi gerektiğini düşünüyordu. Şehid ettiler.

 

Spiker: Gazze ve Batı Şeria'daki Müslüman Kardeşler'in, Karadavi'ye pasaport ve Filistin kimliği verilmesini reddetmesi, İhvancılık  operasyonun ''başlamadan bitmesi'' anlamına mı geliyor? Yoksa bu durum Filistin sokaklarındaki seslerin dikkate alınmadığını mı gösteriyor?

 

- Müslüman Kardeşler Mısır'daki konumları ile bir sınamadan geçtiler. Mısır'ı teslim aldılar. Cumhurbaşkanlığı, parlamento, bakanlıklar vesaire. Biz ve diğerleri, Filistin davasında onlardan pozisyon almalarını bekliyorduk. Ne sundular? İşte kaç senedir oradalar? Filistin'e ne sundular? Aksine, Camp David Anlaşması için, biz buna tamamen bağlıyız dediler. Gazze'ye yapılan son saldırıdan sonra Erdoğan ve Clinton Mısır'a geldiler. Mursi ile birlikte Gazze'deki ateşi söndürdüler. Niye? Çünkü Suriye'nin üzerindeki gözler, Gazze'ye dönsün istemediler. Biz şimdiye kadar Müslüman Kardeşler tarafından yönetilen Mısır rejiminden, Filistin veya Arap davasına dair herhangi bir hayırlı şey görmedik. Eğer birileri bunun aksini iddia ediyorsa buyursun bize göstersin ne yaptıklarını. Biz tam aksini, Mursi ve Peres arasındaki sıcak mektuplaşmaları gördük.

 

Şimdi Suriye'ye yapılan baskılara ve komplolara rağmen Suriye'de kriz bitebilir, ama Amerika da teslim olmayacaktır. Cenevre-1, Cenevre-2, Rusya, İran, BRICS ülkeleri ve Çin Suriye'nin pozisyonunu güçlendiren cephelerdir ama ABD de teslim olacak değildir. Bu bölgenin kendilerinin olduğunu iddia eden Batılı emperyalist ülkeler de aynı şekilde.

 

Spiker: Suriye ordusunun sahadaki başarıları, oyuncuların hesaplarını tekrar gözden geçirmelerine ve faktörlerin değişime neden olmadı mı? Bütün taraflar gelişmeleri değerlendirirken ''Kusayr'den önce ve sonra'' diye Kusayr'a ve  Suriye ordusunun ve müttefkilerinin başarısına dikkat çekiyorlar. Siz mücadeleci ruhunuzla olayları iyi okuyorsunuz.

 

- Suriye ordusu ve liderliği iki yıl boyunca çeşitli aşamalardan geçti. İlk aşama, var olan durumu teftiş ve kontrol etme amaçlı idi. Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, topluma, farklı faktörlerin ve komploların olduğu bir oyunu anlatmaya çalışıyordu. İnsanları, olayın sadece gösterilerden ve bazı haksızlıklılara uğramış insanların taleplerinden ibaret olmadığına ikna etmeye çalışıyordu. Bu durum dış güçler tarafından istismar edildi ve devreye bazı oyuncular girdi. Bu oyuncular sürekli desteklendi. Açık olmak için söyleyeyim bu oyuncular iki sene önce sokulmadı Suriye'ye. Suriye ordusunun, Lübnan'ın birliği ve selameti için on binlerce şehid vermiş olan Suriye ordusunun Lübnan'dan çıkarılması kararını takiben, biz de istihbarat ve güvenlik birimlerimizden, Suriye'ye binlerce silahın geçirildiğini duymaya başladık.

 

Biz de bu bilgileri Suriye güvenlik güçleri ile paylaşıyorduk. Bu silahların, o zamanlar Amerika ile savaşan Irak mukavemetine gidiyor olabileceğini söyleyenler de oldu. Neyse bu ilk aşamaya dönecek olursak bir tereddüt, geri çekilme ve şiddet kullanmama söylemleri vardı. Halkın talepleri varsa bu talepleri yerine getirelim denildi. Siz de gördünüz yayınlanan kanunları, yasaları ve diğer hak-hukuk anlamında halkın yararına olan maddeleri. Bu esnada Batılılar var olan durumu istismar edip Lübnan, Irak, Ürdün ve özellikle Türkiye sınırlarını tamamen açtılar. Toplamda 2 bin kilometre olan bu sınırlardan geçirilen silah, para ve militanları hangi ordu kontrol edebilir? Dünyanın hangi ordusu buna karşı koyabilir?

 

Bir sürü veri var ortalıkta dolaşan. Örneğin Katar bu uğurda militanlarr için 2 milyar dolar, belki de daha fazla para harcadı. Kendini Suriye'nin dostu olarak takdim eden Türkiye'nin bu çetelere ne verdiğini kimse bilmiyor. Türkiye'nin bu dönüşümü şaşırtıcıydı elbette ama önceden çalışılmış konulardı bunlar. Erdoğan'dan, Beşşar Esad'ı kontrol altına alması istendi. Bölgede İran'a karşılık bölgesel güç olmak isteyen bir Türkiye vardı. Talepler Erdoğan aracılığı ile Beşşar Esad'a iletiliyordu. Beşşar Esad, Erdoğan'a ''Biz İran ile ilişkilerimizi nasıl keselim? Ayrıca Golan meselesi var'' dedi. Erdoğan, Golan'ı ben sana geri alacağım, dedi. Olmert ile dolaylı görüşmeler yapıldı hatırlarsınız. Ondan önce Şam'a sürekli gidiş gelişlerini gördüğümüz Katar ve Körfez ülkeleri yetkilileri de Amerika kaynaklı talepleri iletmek ile mükelleflerdi.

 

Spiker: Sizin de bildiğiniz gibi 2010 yılının ortalarında, Sarkozy, Amerika ve Katar tarafından Beşşar Esad'a, Katar gazının Suriye'den Türkiye'ye, oradan da Avrupa'ya gönderilmesi teklif edildi. Beşşar Esad bunu reddetti. Bu hamle ile amaçladıkları, Rusların önünü kesmek ve bu durumu onlara karşı bir baskı aracı olarak kullanmaktı. Bu hamle de oyunlardan bir oyundu. Reddedildi. Sizin Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri olarak, Filistinli bir savaşçı olarak Suriye krizindeki pozisyonunuz nedir? Biz Suriyeliler Filistinli mülteci kardeşlerimizi toplumumuzun bir dokusu olarak görüyoruz. Birbirine nakşedilmiş bir haldeyiz. Yermuk ve diğer kampların saldırı altında olduğu bu zamanlarda hangi konumdasınız?

 

- Az önce de belirttiğiniz gibi bu komplolar, geçmiştekilerin devamı niteliğinde devam ediyor. Çok önceden Dr. Beşşar Esad'ı ve rejimi ele geçirmeye çalıştılar. Refik Hariri, bu anlamda tüm araçlarını ve imkanlarını kullananlardan biriydi. Ayrıca Katarlılar, Türkler ve Körfez bu alanda çalışmalar yaptılar. Teklifler getirip götürdüler. Körfezden Abu Dabi dışişleri bakanı gelip Beşşar Esad'a  ''Biz Umman ve Bahreyn'e 2'şer milyar dolar verdik. Siz Suriye olarak ne kadar istiyorsunuz? 20 milyar dolar mı? Buyurun hazırız vermeye'' dediler. Karşılığında İran ve Hizbullah ile ilişkilerini keseceksin dediler. Colin Powell Irak işgalinden sonra Suriye'ye geldiğinde aynı şekilde taleplerini dillendirdi. Tabi bizim bu görüşmeden sonra Suriye liderliğine olan saygımız arttı. Colin Powell Beşşar Esad'a ''Önünüzde seçenekler var. Dengeler değişiyor. Filistin dosyası, Hizbullah ve İran sorunlarını çözmeliyiz.'' dedi. Colin Powell o zamanlar Suriye ordusunun, Irak'a girip bir ''polis rolü'' üstlenmesini istiyordu. Saddam Hüseyin'in önceden benzer bir rolü üstlendiği gibi.  Cumhurbaşkanı Beşşar Esad bu talepleri reddetti ve siz işgalcisiniz dedi. Beşşar Esad'ın çevresindeki bazı şahsiyetler ile görüştüm, Suriye'nin aldığı bu pozisyondan rahatsızdılar. Biz Amerikalıların karşısında nasıl durabiliriz diyorlardı. Bunlarda biri bana ''Ebu Cihad sen subaydın. Irak ordusu bu gücü ile Amerika karşısında duramadıysa biz ne kadar dayanabiliriz ki? Niye bu pozisyonu alalım? Bizi Lübnan'dan atacaklar'' dedi. 1559 sayılı karardan önce Abdülhalim Haddam'dan harfiyen duyduklarımdır bunlar. Suriye'nin aldığı bu cesur pozisyonu, mesuliyetini üzerinde taşıyamayan yetkililer vardı. Filistin davası ne olacak diye sordum. Cevaben ''Tamamdır o iş. Mahmut Abbas üstlendi ve bir yere doğru gidecek'' dedi. Bir tarafta bu ruhtaki insanlar vardı, buna mukabil bir de babasının oğlu olan ve ''hayır'' diyebilen bu cesur adam vardı. Lübnan'dan çıkış, Hariri'nin öldürülmesi, Hizbullah'ın direnişi ile karşı karşıya gelen 2006 Lübnan saldırısı hep arka arkaya gelen darbelerdi. Dolayısı ile bu aşamalardan geçen bir Suriye var. Bu aşamalarda yapılan hatalar elbet vardır. Silahlı çatışmalara dönüştürülen gösteriler karşısında, çete tarzı savaşa alışkın olmayan bir Suriye ordusu vardı. Suriye ordusu dahilindeki subaylara ve üst düzey yetkililere çok oynadılar. Ciddi mali rakamlar geçti aradan. Teklifler ardı ardına geliyordu. Ordunun içinde onurlu insanlar kaldı.

 

Spiker:  Sizin FHKC olarak aldığınız pozisyon nedir?

 

- Biz olayların başından beri açık bir siyasi duruşa sahiptik zaten. İnsanlar daha bunu dillendirmiyorken olan bitenin bir komplo olduğunu belirttik. Biz Filistin davası için güçlü bir Suriye istiyoruz.

 

Spiker: Kamptaki savaş bitmeyecek mi?

 

- Bazı güçler kampa sızmaya başlamıştı. Suriye güvenlik güçleri de kampa karışmak istemiyoruz diyordu...

 

Spiker: Afedersiniz sayın Cibril. Bu güçler kimlerdi? Hamas'tan arta kalanlar mı? El-Kaide veya Nusra örgütü mü? Yoksa bilmediğimiz farklı örgütler mi?

 

- Olaylar başladığında Filistinli fraksiyonları topladık. Suriye'de 700 bin Filistinli var. Ben bu Filistinlilerin rejime karşı çatışmalara çekilmek istendiğini biliyordum. Rejimle çatışmaları halinde de bakın rejim Filistinlileri kesip biçiyor denilsin istendi. Bunun da siyaseten ve medya alanında ne anlama geleceğini biliyoruz. 14 tane fraksiyonu topladık ve bir çözüm bulmaya çalıştık. Bu kampı, ne geçiş yolu ne de karargah olmasın diye silahlılardan nasıl koruyabiliriz üzerine konuştuk. Açıkça söylemem gerekirse başarısız olduk. Bunun sebepleri vardı elbet. Görüştüğümüz fraksiyonlardan bazıları bu silahlı birlikler ile içli dışlıydı mesela. Bazı fraksiyonlar da var olan durumdan çok korktu. Bir kısmı da Ramallah'tan alıyordu emirlerini. Bu sebeplerden yüzünden bir çözüm bulmada başarısız olduk, kampa girildi ve bizim bazı subaylarımız ile kamptan insanlar öldürüldü.

 

Bizim bu kampı korumamız gerekiyordu. Ben bazı yetkililerle konuştum ve Halk Komiteleri kuracağız dedim. Önce silahsız, sonra da gerekli olursa silahlı komiteler olacak. Ben sana az önce niye Suriye'nin yaşadığı bazı aşamalardan bahsettim? Bazı insanlar bu komplonun farkında değildi. Neler olup bittiğini tam olarak bilmiyorlardı. Beni sürekli uyarıp krize sebebiyet verme diyorlardı. Kimsenin sözüne bakmadım ve bu halk komitelerini kurdum. Kampı tuttuk ve birkaç ay boyunca kapalı tutabildik. Kamp Şam'ın kapılarından biri bildiğiniz gibi. Geçen senenin 12. ayına kadar tek güvenli bölge idi insanların yaşayabildiği. Başkentin merkezi saat 6-7 sularında kapatırken kendini, kampın sokakları, ticaret merkezleri gece ikilere kadar açıktı. Silahımızı Lübnan'dan getirdik. Kimseden talep etmedik. Lakin imkanlarımız sınırlı. Maddi anlamda sıkıntılar vardı. Müttefiklerimize, bu durum tehlikeli rica ediyoruz yardım edin diyorduk. Ama maaleef sonuç alamadık.

 

Spiker: Kimlerdi müttefikleriniz?

 

- Mukavemet'teki müttefiklerimizden bahsediyorum. Fraksiyonlardan değil. Kamp tamamen elimizde idi. Yermuk'ta ikamet eden halkımız bilir. 2012 yılının son ayına kadar nasıl güvende, istikrarlı bir şekilde yaşadıklarını anlatabilirler. Lakin maalesef doğu tarafından Yalda, kuzeyden Tadamun ve güneyden Hacer El-Esved ve uzantıları olmak üzere 3 cepheden savaş açıldı bize. Bu 3 cephede, Yermuk'a saldıran değişk gruplarla bir kaç ay boyunca çatıştık ve girişlerini bir süreliğine engelledik. Depolarımız tükendi ve kamp dahilinde uykuda olan hücreler vardı. Kampta bu hücrelerde kalan 400 kişiyi, kamp bizim emniyetimiz altında iken isim isim, güvenlik güçlerine bildirdik. Hücrelerinden çıkan militanlar bizi sırtımızdan vurdu ve kamp düştü. Kampın kuzeydoğu kısmı kaldı ki halen o bölgeyi cesurca korumaya çalışıyoruz. 100'den fazla şehit, 300'den fazla yaralı vardı. Hiç kimse çıkıp da bu yaralıyı ne yaptınız, bu şehidi ne ettiniz diye sormadı. Lakin bütün bunlar bizi çizgimizden ayırmaz. Bu eksen zafer kazanacak. Suriye için zaten kazandı diyebiliriz. Suriye savunma konumundan hücum aşamasına geçti.

 

Spiker: Az önce de bahsettiğiniz gibi bir dönem, halka olası tehlikeleri anlatıp bir farkındalık yaratmak istediniz. Halkın şimdi bahsettiğiniz bu olaylara karşı daha çok açılan bilinci belli bir zamana ihtiyaç duydu.

 

- Halk, özgürlükten bahsederken önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan bu çeteleri görünce bilinçlendi. Düşmanın üretimi olan uçaksavar füzeleri ile jetleri hedef aldılar. Yolları, fabrikaları, üretim merkezlerini vs. tahrip ettiler. Geriye gidip daha çok ayrıntıya girmeyelim. Bütün bunlardan sonra halkın farkındalığı, liderlerin artık bir sonuca ulaşılmalı kararını vermesini sağladı.

 

Spiker: Peki Filistinlilerde de, Filistin'in özgürleştirilmesi adına mutlaka Mukavemet'in var olması gerektiği bilinci var mı?

 

- Suriye'deki Filistinliler, korkan ve çeteler ile ortak hareket eden belli bir grup dışında, Mahmut Abbas'tan diğerlerine kadar, bunların dışında kalan Suriye'deki Filistinliler şu an Suriye'nin yanındadır. Onlar da hedefin rejim olmadığını biliyorlar. Hedefin Suriye'nin varlığını yok etmek, devleti, Filistin'i bir daha göremememize neden olacak şekilde tahrip etmek olduğunu biliyorlar. Pozisyonunu, Mukavemet'e desteğini, direnişini vs. geri dönüş hakkına kapıyı kapatmak istiyorlar. Dolayısı ile Filistinli mültecilerin kaldığı diğer kamplara baktığınız zaman, Hama, Humus, Nirab ve Handerat kampına sürekli saldırı var. Hanaderat kampında 75 Filistinliyi öldürdüler. Şu an oradaki Filistinliler Suriyeli kardeşlerin yanında savaşıyorlar ve biz her gün telefonlaşıp bilgilerini alıyoruz. Filistin Kurtuluş Ordusu şu an Suriyeli kardeşlerin yanında savaşmakta. Filistin'de İslami hareketlere rağmen bu çetelere destek mitinglerini göremiyoruz. Bunun aksine Celil'de her gün Suriye'ye destek mitingi oluyor. Ramallah'ta da aynı durum var. Dolayısı ile basın yayın kuruluşlarından ve sizden rica ediyorum, buraya davet ettikleriniz bazen çıkıp Filistinlileri vefasızlıkla suçluyorlar da, Amerika'nın bu adımlarına karşı savaşanların Mukavemet ekseni olduğunu, Suriye, Hizbullah ve Filistin direnişi olduğunu da söylesinler. 64 yıldır, babalarımızın, dedelerimizin ve bizim yaşadığımız zulümlerin üstüne bize zulmetmesinler.

 

Spiker: Mutlaka Sayın Cibril. Daha önce size bir şeyler teklif edildiğini söylemiştiniz.

 

- İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkilerimin başladığı günlerde bana tekliflerle geldiler. Kuveyt'ten Müslüman Kardeşler gelip onlarla var olan bu ilişkin niyedir dediler. O zamanlar ne Hamas, ne de İslami Cihad vardı. Ey Ebu Cihad, eğer derdin para ise biz seni paraya boğabiliriz dediler. Onlara dedim ki benim İran İslam Cumhuriyeti'ne el uzatmamın nedeni Filistin ve Filistin'in özgürlüğüdür. Filistin'in özgürlüğü, Amerika ve İsrail'e karşı bölgede bir güç dengesi kurabilmekten geçer. Dolayısı ile Filistin'den bazı liderlere, Mahmut Abbas'a ve  Hamas'a, Filistin'in ancak Mukavemet tarzı bir eksen ile özgürleştirilebileceğini söyledik. Size düşen bu ekseni geliştirmektir dedik. Hamas ve İzzeddin el Kassam'dan kardeşlerimizin, hesaplarını tekrar gözden geçirmelerini umuyoruz.

 

Spiker: Savaşçı ve askeri uzman Ahmed Cibril, uzmanlığınızdan yola çıkarak Suriye'de gidişat hangi yönde diye sorsak?

 

A.C: Öncelikle ben vakit belirlemiyorum. Komploların hacmi çok geniş. Silah ve para akışı durmuyor ve durmayacak. Cenevre ise uluslararası siyasetin konusudur. Suriye sahasına baktığımız zaman zaferlerin yaşandığını ve daha çok yaşanacağını görebiliyoruz. Sahadaki zaferlerdir komploları başarısızlığa uğratacak olan, kendini İstanbul ve diğer yerlerdeki otellerde satanlarla müzakere değil.

 

Spiker: Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık lideri savaşçı Ahmed Cibril, teşekkür ediyoruz.

 

Çev: Hasan Sivri

 

medyasafak.com