El Kaide’nin yapı bozumu: Periferideki bir güç

El Kaide’nin yapı bozumu: Periferideki bir güç
Bunun yanında Hillary Clinton’da “El Kaide’yi biz yarattık” diyerek müthiş bir itirafta bulunmuştu. Bu açıklama dünyada şok yarattı ve Amerikan medyasında bile yer buldu. Fakat kısa süre sonra ABD’deki ana akım gazetelerden kaldırıldı, zira ABD’nin dünya çapındaki suçları tarihinde yeni bir leke olmasından korkuluyordu.

 

Dr. İsmail Selami

 

Press TV

 

Kısa sürece önce online olarak yapılan bir açıklamada Pakistan'da bulunan El Kaide merkez komutanlığı, acımasız gruplarından olan Irak ve Şam İslam Devleti ile hiçbir bağlantılarının olmadığını söyledi ve böylelikle Ortadoğu'da kendisinin yarattığı terör oluşumlarını reddetmiş oldu.

 

Zevahiri'nin Salı günü yayınlanan mektubu, bu açıklamanın nedeni olarak fitneye odaklandı.

 

Açıklamada, "(Suriye'de) mücahitler arasında yaşanan fitnede masum olduğumuzu, dökülen kanda masum olduğumuzu ilan ediyoruz. Herkese Allah'tan korkma ve Suriye'deki cihadın başına gelen fitne ile, İslam ümmetinin içinde bulundukları nedeniyle karşı karşıya oldukları geleceği idrak etmeye davet ediyoruz” denildi.

 

Zevahiri, Suriye ve Irak'taki manyak militanların işlediği vahşetlerle ilgili olarak bütün dünyayı şok eden gerçeklerin şaşkınlığını yaşıyor gibi görünüyor. Ancak hikayenin, titizlikle dikkate alınması gereken başka bir tarafı var. Zevahiri'nin kendisinin masum olduğunu iddia ederek bir taraftan Müslüman dünyada makul bir lider olarak bir derece saygı ve şöhret kazanmaya çalışıyor olması, diğer taraftan da Suriye ve Irak'ta emri altında olan kişilere yöneltilen suçlamalardan kendini aklamaya çalışıyor olması kuvvetle muhtemel.

 

Başlangıçta Afganistan'da, Sovyetler Birliği'nin bu ülkedeki askeri işgali sırasında Washington tarafından kurulan örgüte, “üs” anlamında El-Kaide adı verilmişti. Kısa süre içinde grup, Sovyet güçlerinin bölgeden çıkarılması ve ABD hükümetinin çıkarlarının korunması için CIA'in ve Suudi finansmanlı Pakistan istihbarat teşkilatının (ISI) himayesi altında genişledi. Washington, gizli bir uzun vadeli gündem doğrultusunda, dünyada İslam adına çarpık bir ideolojiyi yayma ve aşılama yönündeki nihai hedefine paralel olarak, Afganistan, Suudi Arabistan, Pakistan, Ürdün, Yemen ve orta Asya ülkeleri de dahil olmak üzere bölgenin farklı kısımlarından militanlar istihdam etti. Richard Clark'a göre El Kaide, Suudi Arabistan'la işbirliği içinde CIA tarafından, 1980'lerde Sovyetler Birliğ'ne karşı yürütülen Afgan savaşında Suud Hanedanı üzerinden Usame bin Ladin'i finanse etmek üzere kurulmuştu ve “Riyad ile Washington, birlikte, 'mücahidlere' yaklaşık 3,5 milyar dolarlık yardım yaptı.”

 

Bunun yanında Hillary Clinton'da “El Kaide'yi biz yarattık” diyerek müthiş bir itirafta bulunmuştu.  Bu açıklama dünyada şok yarattı ve Amerikan medyasında bile yer buldu. Fakat kısa süre sonra ABD'deki ana akım gazetelerden kaldırıldı, zira ABD'nin dünya çapındaki suçları tarihinde yeni bir leke olmasından korkuluyordu. Herşeye rağmen El Kaide, bölgeye, merkezden ziyade periferide yeni bir aktör olarak oynamak üzere yerleştirilmişti.

 

El Kaide'yi bölgede ilk sıraya yerleştiren ve dünyada görünmeyen güç için daha büyük bir rol öngören Washington, temel olarak, Ortadoğu'da emperyalizmin ana hedefi olarak siyasi ve stratejik denklemleri bozmada veya yıpratmada belirleyici bir rol oynayacak bir perde arkası oyuncuya ihtiyaç duyuyordu. İşte yeni oluşturulmuş bu olgu bu şekilde sahneye girdi ve kademeli olarak Sipah-i Sahabe, Leşker-i Cengvi, Leşker-i Taiba, Taliban, El Nusra Cephesi, Irak ve Şam İslam Devleti de dahil olmak üzere türevler doğrumaya başladı. El Kaide'nin siyasi bir hareket olduğu yönündeki hakim inanca karşın, gerçekte bu hareketi kendi ideolojik yapılarının yıkıntıları üzerinde inşa eden Suudi selefiler tarafından kurulan hareketin amacı aşırıcılıktı ve aşırıcılığın tohumlarını ekip gerçek inancın köklerini kurutmak için fikirsel çarpıtmaları kullandılar. Ancak aşırıcılık, bir kısır döngü içinde, kendi kendini yadsıma eğilimi taşır ve uzun vadede yazgısı, yerini siyasi ılımlılığa, entelektüel uyanışa ve küresel bir farkındalığa bırakmaktır.

 

El Kaide taraftarları arasında şu anda yaşanan şiddetli bölünme, bölgede yürütülen oburca bir güç mücadelesinden ileri geliyor. Ebu Bekir el-Bağdadi, namı diğer Dr. İbrahim, Irak El Kaidesi olarak bilinen grubun lideriydi. Suriye'de kriz patlamaya başladıktan hemen sonra El Bağdadi oraya taşındı ve El Nusra Cephesi olarak bilinen, halihazırda kurulu bir Tekfirci kanatla kendi grubunu birleştirerek Irak ve Şam İslam Devleti'ni kurmaya çalıştı. Meşhur bir fanatik militan, isyancı El Nusra Cephesi'nin lideri Ebu Muhammed el-Culani, Deyr ez-Zor, Halep, Hama, Druşa ve Şam'da gerçekleşen, kelimelerle anlatılamayacak bir dizi kitle katliamından ve intihar bombalamalarından sorumludur.

 

İki El Kaide grubu, katliamlar konusunda ve kafa kesmeler ve tecavüzler gibi akla gelmeyecek acımasız eylemler konusunda birbiriyle yarışıyor gibi görünüyor. Onlar, en küçük bir vicdan azabı çekmeden, bu Arap ülkesini yeni bir Golgotha'ya çevirdiler. Sorun, Ebu Bekir el-Bağdadi'nin, El Nusra Cephesi liderinin daha zorlu bir rakibi olduğunu kanıtlaması, Nusa lideri Culani'nin ise El Kaide liderinin gözünde onun karşısında ikinci derece bir lider olarak görülmeyi istememesidir. Buna ilave olarak Zevahiri, pek çok defa ona karşı gelmiş El-Bağdadi karşısında kendisini tehdit altında hissediyor. Görünüşt efendi ve emir eri yer değiştiriyor ve Zevahiri için bu kabusun gerçeğe dönüşmesini engellemek için çabalayan büyük bir güç var.

 

Son tahlilde merkez, bütün bunları engelleyemiyor ve Suudi-ABD aşkının terör çocuğu, cinnet geçirip parçalanıyor.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com