ÖZEL: Resul Caferiyan söyleşisi: Gadir hadisini niçin inkar edemediler?

ÖZEL: Resul Caferiyan söyleşisi: Gadir hadisini niçin inkar edemediler?
Buhârî’nin Sahîh’inin Ehl-i Sünnet’in en temel hadis kitabı sayıldığı göz önüne alındığında onun bu davranışı sadece şu anlama gelir: üçüncü asrın hadis ehli nezdinde –ki çoğu müfrit Hanbelilerden müteşekkildi- bu kitabın bu denli önemli sayılmasının yegâne nedeni onun Gadir hadisini, yani Şia mezhebinin temelini göz ardı etmesiydi.

 

 

rasul-jafarian.com

 

 

Gadir hadisesinin gerçekten vuku bulduğunun ispatı için Gadir hadisine bakmak yeterlidir. Hadis yazımı tarihi boyunca Gadir konusu tüm müellifler için en önemli konular arasında yer almıştır.

Haberonline sitesi bu konuda, havza ve akademinin seçkin İslam tarihi uzmanlarından Resul Caferiyan ile bir söyleşi gerçekleştirdi:

 

Gadir hadisi, Şia’nın İmam Ali’nin imametini ispatta kullandığı en önemli belgedir. Tarih boyunca Gadir hadisinin inkarı Ehl-i Beyt muhalifleri için niçin mümkün olmadı?

Gadir hadisi, mütevatirdir [inkarı mümkün olmayacak bir kalabalık tarafından aktarılan söz, olay; çev.] ve söylendiği kesin olan rivayetlerden biridir. Rasulullah (s.a.a.) bu hadisi, onuncu hicrî senesinin zilhicce ayının on sekizinci gününde, “Gadir-i Hum” olarak adlandırılan Cuhfe bölgesinde, on binlerce sahabisinin karşısında beyan etmiştir. Bu hadis, Şia’nın, İmam Ali’nin (a.s.) imametinin ilahi nas ile gerçekleştiğinin ispatındaki en önemli delilidir. Bu hadisin, sıhhatine ve muteber isnatlara sahip olmasına rağmen, Rasulullah’ın vefatı sonrasındaki imamet ve hilafet meselesi etrafında beliren güçlükler sebebiyle, muhalifler tarafından göz ardı edilmesi ve siyasi çıkarlara kurban edilmesi çok doğaldı.

Bu siyasi göz ardı ediş, bu hadisin, ilk halifelerin 25 yıllık hilafeti süresince İslam ümmeti tarafından unutkanlığa maruz kalmasının asıl nedeniydi. Hadisin İmam Ali tarafından Kufe Mescidi’nde, bu şehre girişinin başlangıcında (36 hicrî senesinde) ve ardından da Cemel Savaşı’nın sonrasında tekrar dillendirilmesiyle, bu ilgisizlik ve suskunluk bir noktaya kadar telafi edilmiştir. İmam Ali bu hadisede –ki Gadir Hadisi münâşedesi rivayeti olarak ünlenmiştir- Kufe halkından önemli bir kalabalık önünde ve bir sahabi topluluğu karşısında bu hadisin doğruluğuna tanıklık almıştır. Bunun sonrasında da Gadir hadisinin inkarı mümkün olmadı.

 

Bu Gadir hadisi münaşedesinden sonra hangi gruplar bu hadise önem verip rivayet etmeye başladılar?

Gadir hadisinin doğruluğu ve tevatürü farklı nakiller yoluyla belirginleşmişti. Bu münaşededen sonra Gadir hadisi şöhret kazandı ve Emirülmüminin’in (a.s.) velâyetinin ispatı amacıyla İmam’ın sahabesinden bazı kişilerin şiirlerinde, Nehrevan ve Sıffın savaşlarında okundu. Bunun sonrasında da Şiî kelamcılar ve muhaddisler imamet hakkında yazdıkları eserlerde her zaman Gadir hadisine atıf yaptılar. Bu bağlamda Şiiler Gadir hadisinin tarikleri hakkında risale ve kitaplar yazmaktan çok –zira artık Ehl-i Sünnet de hadisin Rasulullah (s.a.a.) tarafından söylendiğini kabul etmekteydi–  hadisin delaleti ve içeriği hakkındaki şüpheleri yanıtlamaya odaklandılar.

Şiî muhaddisler dışındaki sayısız Ehl-i Sünnet muhaddisi de Gadir hadisini rivayet etmiş ve ikinci ve üçüncü asrın yazılı kaynaklarına dahil etmiştir. Buna örnek olarak Gadir hadisinin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki, İbn Ebî Âsım’ın es-Sünne’si ya da İbn Ebî Şeybe ve diğerlerinin eserlerindeki farklı tariklerle naklini gösterebiliriz.

Bununla birlikte yaklaşık yüz kişinin Gadir rivayetini Rasulullah’tan (s.a.a.) nakline, Zehebî ve Süyûtî gibilerin hadisin kati tevatürünü doğrulamış olmasına rağmen, Ehl-i Sünnet’in Buhârî gibi ünlü muhaddislerinin bu hadisi nakletmeye razı olmaması şaşırtıcıdır. Üstelik Buhârî pek çok noktada sadece tek bir sahabi tarafından nakledilen rivayetlere bile yer vermiştir. Buhârî’nin Sahîh’inin Ehl-i Sünnet’in en temel hadis kitabı sayıldığı göz önüne alındığında onun bu davranışı sadece şu anlama gelir: üçüncü asrın hadis ehli nezdinde –ki çoğu müfrit Hanbelilerden müteşekkildi- bu kitabın bu denli önemli sayılmasının yegâne nedeni onun Gadir hadisini, yani Şia mezhebinin temelini göz ardı etmesiydi.

 

Gadir hadisinin yazımı hangi asırda başlamıştır?

Hadis eserlerinin yazımı ikinci asırda başlamış ve bunun sonrasında “müsned”,  “musannef”, “sünen”, “sahih”, “cüz” ve diğer başlıklar altında mecmualar telif edilmiştir.

Zamanla yalnizca tek bir hadis hakkında, o hadisin isnatlarının doğruluğunu kanıtlamak için, rivayetin farklı geliş kanallarının (tariklerinin) toplandığı kitaplar kaleme alınmıştır. Üçüncü asrın sonrasında hakkında bu türden eserlerin (monografilerin) yazıldığı hadislerden biri de Gadir hadisi idi. Maalesef bu tek yazıların (monografilerin) çoğu, zamanla ortadan kalmış ve geriye yanızca isimleri ya da bu kitaplardaki bazı rivayetlerin sonraki kitaplardaki nakilleri kalmıştır.

Merhum Üstad Seyyid Abdülaziz Tabatabaî, el-Ğadîr fi’t-Turâsi’l-İslâmî [İslam Kültüründe Gadir] adlı çok değerli kitabında Gadir hakkında yazılan metinlerin fihristini sunmuştur. Ondan sonra da bu konuda üç önemli adım daha atılmıştır: Bunların ilki merhum Tabatabaî’nin kendisi tarafından yapıldı ve Zehebî’nin Gadir Risâlesi neşre hazır hale getirildi. İkincisi ise bu satırların yazarı tarafından, Taberi’nin Gadir Kitabı’ndan kalan nakillerinin bir araya getirilmesiyle hazırlandı. Üçüncüsü ise Üstat Abdürrezzak Hırzüddin tarafından, İbn Ukde’nin Kitâbu’l-Velâyet’inin yeniden inşası ile gerçekleştirilmiş oldu. Gadir hadisinin farklı kadim eserlerdeki dağınık tariklerini tedvin amacıyla yapılmış yeni çalışmalar da mevcuttur.

 

Gadir hadisi hakkında ilk bağımsız eser ne zaman kaleme alınmıştır?

Gadir hadisi hakkındaki ilk bağımsız eser Ebû Galib Zurâî’nin (ö. h. 368), “Cüzun fihi Hatebehe’n-nebiyyu sallellahu aleyhi ve alihi Yevme’l-Ğadîri” başlığıyla, el-Ayn kitabının müellifi Halil b. Ahmed Ferahidi’den naklettiği kitaptır. Üçüncü asırda “Tâhirî” olarak bilinen fakih ve muhaddis Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin Tâî Kitâbu’l-Velâyet adlı eseri yazmıştır. Necâşî, Şeyh Tûsî ve İbn Şehrâşûb bu kitaptan söz ederler. Aynı yüzyılda Ebû Cafer Bağdâdî adlı bir şahsın Gadir hadisi hakkında bir kitap yazdığı nakledilmiştir. Bu üç kitaptan başka iki diğer önemli eser daha vardır ki maalesef ortadan kalkmışlardır: Ebu Cafer Taberî’nin Kitâbu’l-Velâyet’i ve İbn Ukde’nin aynı adlı kitabı ki, bunun hakkında daha ayrıntılı bir şekilde konuşmamız gerekiyor.

 

Kitâbu’l-Velâyet hangi isimleri taşıyordu? Kitabın yazarı olan İbn Cerîr Tâberî Sünnî miydi Şiî mi? Ehl-i Sünnet’in Taberî’ye muhalefetinin sebebi neydi?

Muhammed b. Cerîr b. Yezîd Tâberî (h. 224-310) üçüncü asrın ve dördüncü asır başlangıcının ünlü Sünnî müfessiri, fakih ve tarihçisiydi. Taberî Ehl-i Sünnet’ten olmasına ve bazı görüşlerinde Bağdat Ehl-i Hadisi’nin akaidini benimsemesine rağmen, bazı fikirlerinin Bağdat’taki hadis ehlinin inançlarıyla uyumlu olmaması nedeniyle toplumdan uzaklaştırılmış, hatta Şiilikle itham edilmiştir.  Taberî’nin Gadir hadisinin tarikleri hakkında bir eser kaleme almasının ardındaki neden, Ebû Bekr b. Ebî Davud Sicistânî’nin (ö. h. 316), Gadir-i Hum hadisesinin gerçek olmadığını iddia etmesiydi. Sicistânî, İmam Ali’nin Veda Haccına katılmadığını, dolayısıyla Gadir hadisesi diye bir şeyin gerçekleşmediğini söylüyordu. Bu söz Taberî’yi öfkelendirmiş ve onu Gadir hadisinin doğruluğunu kanıtlamak için bu risâleyi yazmaya sevk etmişti.

 

Kaynaklarda Taberî’nin kitabı için birkaç başlık zikredilmiştir ki bunların en ünlüsü İbn Şehrâşûb’un da naklettiği Kitâbu’l-Velâyet’tir. Ondan sonra Necâşî (ö. h. 450) onun kitabından er-Red ale’l-Harkûsiyye Zikru Turuki Haberi Yevmi’l-Ğadîr diye söz etmiştir. Kitabın ismi hakkında kadim ve yeni yazarlar pek çok görüş ortaya atmıştır. Bazıları da kitabın adını Menâkıb veya Menâkıbu Ehli’l-Beyt şeklinde kaydetmişlerdir. Buna göre onun Ehl-i Beyt’in faziletleri hakkında ayrıntılı bir kitabı vardı ve bunun bir bölümü de Gadir hadisinin tariklerinin açıklanmasını içeriyordu. Ve bir ihtimalle de ayrı bir şekilde Risâletun fi Turuki Hadîsi Ğadir ya da Kitâbu’l-Velâyet adını taşımaktaydı. Farklı kütüphanelerde elimizde bulunan el yazması fihristlerinde şimdiye dek bu eserin nüshasına rastlanmamıştır. Bununla birlikte bu kitabın dokuzuncu hicrî asra dek birkaç büyük müellif, tarihçi ve muhaddisin elinde olduğunu biliyoruz.  

 

İkinci kitap, yani İbn Ukde’nin el-Velâyet kitabı hakkında da bilgi verir misiniz? Ehl-i Sünnet niçin onu da suçluyordu?  Ve eseri niçin tarihin yitikleri arasına karıştı?

İbn Ukde Kûfî, Kufeli, ünlü bir Zeydî muhaddistir. Hadis mahfilleri arasında hafızası, pek çok hadis işitmesi, rivayetleri ve eserleriyle meşhurdu. Sünniler, mezhebî eğilimleri nedeniyle  onu itham ediyor, fakat doğru sözlülüğünden şüphe duymuyorlardı. Her ne kadar bazı aşırılıkçılar onu, Ehl-i Beyt’in faziletleri hakkında bazı hadisler uydurmakla itham etseler de… İbn Ukde’nin Şia’ya derin bir sevgisi vardı ve Ehl-i Beyt muhaliflerinden nefret ediyordu. Bununla birlikte bir muhaddis olarak tamamen güvenilirdi. Ricâl âlimleri onu “Şia’nın önde gideni”, “ılımlı Şii”, “melun bir Şii” gibi tabirlerle vasfetmişler, Bağdat Camii’nde halifelerin kötü özellik ve sıfatlarını (mesâlib) rivayet ettiğini yazmışlardır. İmâmiyye Şiası’nın kaynaklarında Zeydiliğin Cârûdiyye kolundan olduğu belirtilir.

İbn Ukde, Ehl-i Beyt’in faziletlerinin naklinde büyük çaba göstermiştir. Bu konuda birkaç monografisi mevcuttur. Örneğin Kitâbu Hadisi’r-Râye, Kitâbu Turuki Tefsiri Kavlihi Teâlâ İnnema Ente Munzir ve li Kulli Kavmin Hâd, Turuki Hadisi’n-Nebiyy Ente minni bi-Menzileti Hârûn min Mûsâ, an Sa’d b. Ebî Vakkâs, Cüzun fi Fezâili Emiri’l-Müminin (a.s.) ve Gadir hadisinin tarikleri hakkındaki Kitâbu’l-Velâye’si.

İbn Ukde’nin Gadir hadisinin tarikleri hakkındaki kitabı maalesef günümüze kalmayan önemli eserler arasındadır. Bununla birlikte kitaptan yapılan bazı nakiller sonraki eserlerde yer almıştır. Hatîb Bağdâdî, İbn Ukde’nin kitabından Turuki Hadisi Men Kuntu Mevlâhu fe- Aliyyun Mevlâhu adıyla bahseden ilk kişiler arasında yer alır. Kencî Şâfiî Kifâyetu’t-Tâlib’de, İbn Teymiyye Minhâcü’s-Sünne’de ve Mizzî Tehzîbu’l-Kemâl’de bu kitaptan söz etmiştir. İbn Asâkir de Târîhu Dimeşk’te İmam Ali’nin biyografisinin zımnında Gadir hadisini İbn Ukde’nin tarikiyle nakletmiştir. Zehebî ise Gadir hadisinin kanalları hakkında kaleme aldığı eserinde bu rivayeti İbn Ukde’nin birkaç tarikiyle aktarır.

 

 

 

Çeviri: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

Medya Şafak