Suriye’deki Çeçen cihadçılar: Ömer el-Şişani örneği

Suriye’deki Çeçen cihadçılar: Ömer el-Şişani örneği
"Suriye krizinde Çeçen cihadçıların oynadığı rol, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin örtülü desteğine sahiptir. Her ne kadar görece yeni olsa da, Katarlıların Çeçen cihadçılarla olan bağları, en etkili olanıdır. Suudiler dini destek sunmuştur, Türkiye’nin rolü ise ağırlıklı olarak lojistiktir."

 

 

Suhayb Ancarini

 

El Ahbar

 

 

 

Çeçen cihadçılar, Suriye'deki çatışmada büyük bir rol oynuyor. 2012'den beri Suriye'de savaşıyorlar ve rolleri, bazı ülkelerden din adamlarının doğrudan yönlendirmesi ve bir dizi istihbarat kuruluşunun katılımıyla, titizlikle planlandı.

 

Suriye krizinde Çeçen cihadçıların oynadığı rol, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin örtülü desteğine sahiptir. Her ne kadar görece yeni olsa da, Katarlıların Çeçen cihadçılarla olan bağları, en etkili olanıdır. Suudiler dini destek sunmuştur, Türkiye'nin rolü ise ağırlıklı olarak lojistiktir.

 

 

Çeçen Ömer

 

Eylül 2010'da Gürcistan otoriteleri, yasadışı olarak silah satın alma ve stoklama suçlamalarıyla Tarkan Batiraşvili'yi tutukladı. Bu adam, tutuklanmasının birincil sonucunun bir cihadçıya dönüşmesi olacağını ve daha sonra Suriye'deki cihadçı projenin en önemli liderlerinden biri haline geleceğini bilemezdi.

 

Ömer 1986 senesinde Gürcistan'ın kuzeyinde bulunan, nüfusunun çoğunluğu Çeçen olan Pankisi Gorge'de dünyaya geldi. 2006 senesinde Gürcistan ordusuna yazıldı. Yoksul genç adam yalnızlığı seven biri olarak görülüyordu, fakat çeşitli savaş tekniklerini öğrenme tutkusu da biliniyordu.

 

2008 senesinde zorunlu askerlik görevinin bitmesinden sonra sözleşmeyle Gürcistan ordusunda tutuldu. Bir yıldan daha az bir zaman sonra, tüberküloz hastalığına yakalanması üzerine görevine son verildi. Bu, Eylül 2010'da tutuklanmasından önceydi.

 

Çoğu zaten bilinen ve dolaşıma girmiş olan bu bilgilerde yeni olan bir şey yoktur. Fakat Ömer el-Şişani'ye yakın olan bir cihadçı kaynak, Ömer'in gerçekte kim olduğunu ve nasıl önde gelen bir cihadçı haline geldiğini daha iyi anlamamıza yardımcı olmak üzere El Ahbar'a konuşmayı kabul etti.

 

Cihadçı kaynağa göre, Ömer'in ordudaki görevine son verilmesiyle tutuklanması arasında geçen iki yıl, cihadçı ideolojisinin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Bu dönem boyunca Batiraşvili, şevkle cihadı destekleyen çok sayıda arkadaş edindi.

 

Cezaevinde kaldığı kısa süre, yaşamı bakımından hayati bir rol oynadı. Orada, önde gelen cihadçı liderlerle bağlantıları olan ve cihadçı ideoloji konusunda uzman olan, Muhammed adında bir Suudi vatandaşıyla tanıştı. Muhammed, Batiraşvili'ye Suudilerin cihadı desteklemedeki rolünden ve Suudi vatandaşı, Çeçenistan'daki önde gelen bir cihadçı komutanı olan  Samir Salih Abdullah el-Suvaylim'in başarılarından bahsetti.

 

Batiraşvili, cihada katılmaya hevesli hale geldi ve hatta rüyalarında kendini, cihadçıların deyimiyle “Rus kafirlerine” karşı savaşır halde görmeye başladı. Kaynak, “Muhammed kardeş ona kurtuluşun yakın olduğunu ve bu rüyaların Allah'tan gelen işaretler olduğunu söyledi” diye ekledi. Batiraşvili daha sonra tüberküloz hastalığı nedeniyle cezaevinden bırakıldı. Kaynak, “Şeyh [Batiraşvili] cezaevinden, Muhammed kardeşin duaları, cihadı destekleme geçmişi olan din adamlarının isimleri ve onlarla temas kurma yollarıyla silahlanmış halde çıktı” diye izah etti.

 

 

Mısır'a geçiş

 

Artık Ömer el-Şişani (Çeçen Ömer) adını taşıyan Batiraşvili, zaman kaybetmedi. Hızlı bir şekilde internet üzerinden, bu din adamlarından ikisiyle temas kurdu. Kaynağın söylediğine göre “Onlar kendisine, cihadın altın çağını canlandırmak için hararetli çabalar olduğunu söyledi.  Ardından hızlı bir şekilde, kafirlerin ülkesinden uzakta, Mısır'da buluşma konusunda anlaştılar.”

 

Şişani muhtemelen Şubat 2011'de Mısır'a gitti ve burada bir Suudi din adamı, Katarlı bir işadamı, Müslüman Kardeşler hareketinden önde gelen bir figür ve Mansur el-Türki diye bilinen genç bir Türk'le bir araya geldi.

 

Suriye'de cihad fikri henüz masada değildi. Batiraşvili, Ruslara karşı yeni ve sürdürülebilir bir cihad dalgası için destek edinmiş halde Mısır'dan Kafkaslara dönebileceğine inanıyordu. Mısır'da, Mübarek rejimine karşı ayaklanmanın başlangıcına tanıklık eden bir cihadçı operayon odasının faal olması da muhtemeldir. Müslüman Kardeşler ve onun destekçileri, temel olarak da Türkiye ve Katar, her ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirmek istiyordu.

 

Fakat Mısır'da olayların gelişimi, Müslüman Kardeşler'in amaçlarına sandıkta ulaşmasına olanak verdi. Bu ve ilave olarak Suriye'de krizin patlak vermesi, cihad alanını Levant bölgesine doğru yöneltti.

 

Bu dönem itibariyle Mansur el-Türki, Mısır'da kaldığı süre için Batiraşvili'nin daimi eskortu haline gelmişti. Kaynak Şişani'nin şunları söylediğini aktardı: “Şeyh Mansur'la devamlı olarak yaptığımız tartışmalar beni, kafirlere karşı cihadın her yerde bir ve aynı olduğuna ve hilafetin canlandırılıp bütün dünyayı yönetmesini sağlamanın tek yolunun bu olduğuna ikna etti.”

 

Öyle görünüyor ki Ömer'in kolay etkilenen karakteri, Suriye'deki Çeçen cihadçılara liderlik etme görevi için kıdemli cihadçı komutanlar yerine onun seçilmesinin nedenlerinden biriydi. Zira bu komutanların, daha önce  savaştıkları örgütlere, özellikle de El Kaide'ye biat etmesi gerekiyordu.

 

 

Suriye'ye yolculuk

 

2011 sonlarında Şişani kendisini “Ruslara ve en az komünistler kadar kafir olan Baasçı müttefiklerine karşı cihad için” Suriye'ye girmek üzere, Türkiye'de buldu.

 

Cihadçı kaynağın söylediğine göre “Şeyh Ömer bağımsız bir grup kurmak istemiyordu. Açık bir vizyona ve doğru bir yaklaşıma sahip bir grup arıyordu.”

 

Batiraşvili bu amaçla Suriye'deki cihadçı liderlerle birkaç bululşma gerçekleştirdi. “Komutanlarla oturduk fakat onların hatalı sadakatlerinin kapsamı karşısında şok olduk. Onları çok kendini beğenmiş bulduk” dediği aktarıldı.

 

Şişani ayrıca gelecekte Kafkaslar'da cihadçıları desteklemek üzere Suriye'deki cihadçılardan biat almak istiyordu; eninde sonunda Irak ve Şam İslam Devleti'nden (IŞİD) bu sözü alabildi.

 

 

IŞİD'in kollarında

 

Ömer Halep kırsalında, Suriye'deki önde gelen bir cihadçı figür olan yeni patronu haline gelen Ebu el-Esir el-Absi ile buluştu. Absi aracılığıyla Şişani ile IŞİD emiri Ebu Bekir el-Bağdadi arasında bir buluşma ayarlandı.

 

Aktarıldığına göre Şişani, Bağdadi'yi “Onda, başkalarında bulamadığımız tevazuyu bulduk. O, Kafkaslarda cihadı destekleme sözü verdi. Bizden son derece memnun kaldı ve oraya yardım etmenin bir yolunu bulmak için biraz zaman aradığını doğruladı” sözleriyle övdü.

 

Şişani'nin Mart 2013'te kurulan Muhacirin ve Ensar Ordusu, Suriye rejimine karşı cihad için IŞİD'e biat etti, fakat aynı kaynağa göre, “Emir Dokka Omarov [önde gelen bir Çeçen cihadçı lideri] ve destekçileri ile çatışmaya girmekten kaçınma” da dahil olmak üzere pek çok nedenden ötürü, onların hilafete liderlik etme iddiasını desteklemedi.

 

Buna rağmen diğer bir Çeçen komutan olan Selahaddin el-Şişani, savaşçılarından 800'üyle birlikte Kasım 2013'te Ömer'in grubundan ayrıldı. İlginç bir şekilde bu bölünme, dostane denebilecek bir şekilde gerçekleşti. Selahaddin, bu girişimini izah ettiği bir açıklamasında şunlar söyledi: “IŞİD liderliği bizim grubumuzun, Muhacirin ve Ensar Ordusu'nun, herkesi kapsayan bir biat yemini verdiğini iddia etti. Mücahitlerimizden bazıları Ebu Bekir el Bağdadi'ye bağlılık yemini ederken, geri kalanlar herkesi kapsayan bir biatı reddetmişlerdi. Allah'a hamdolsun, her mücahit seçim yapma hakkına sahiptir. Biz bu nedenle düşman haline gelmedik. Biz kardeşiz ve gerektiğinde düşmana karşı savaşmak için birleşeceğiz. İnşallah, bütün Biladüşşam'ı yöneten tek bir emir olduğu zaman, herkesi kapsayan bir biat yemini etmeyi reddetmeyeceğiz.”

 

 

Türk rolü

 

Cihadçılar, dikkatlerinin Suriye'ye yönelmesinden bu yana, yardım için temel olarak Türkiye'nin rolüne güveniyorlardı. Türklerin Çeçen cihadçılarla olan işbirliğinin tarihi Osmanlı dönemine, daha özel olarak, 1787'de Rus İmparatoriçesi Catherine'e karşı savaşında Şeyh Mansur el-Şişani'ye yardım eden Sultan 1. Abdülhamid dönemine kadar gider. Mansur, “hilafeti korumak için “ ölmüştü.

 

Çeçen cihadçılar benzer bir zemin üzerinde Suriye krizine çekilecek şekilde manipüle edildi. Verilen söz, “Biladüşşam'da Ruslara karşı cihad, hilafetin dönüşü ve cihadın Rusya'nın kalbine geri getirilmesi için yolu döşeyecektir” şeklindeydi.

 

Ankara, gizli servislerinin kısa süre önce Suriye'ye gitmiş olan bir dizi Çeçen cihadçı sembolüyle olan bağlantılarından yararlandı. Türkiye, bütün Çeçenler için Suriye'ye gidişte geçilmesi gereken zorunlu bir köprüdür. Çeçen cihadçı akışı, son iki ayda Halep'te Hava Kuvvetleri İstihbaratı merkezi yakınlarındaki ve Suriye'nin kıyı bölgesindeki Keseb kentindeki çatışmalar sırasında zirve noktasına ulaşmıştır.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com