Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (49)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (49)
Pasajdaki kinayeyi ve dokundurmayı görebiliyor musunuz? Edebiyatta “Tariz/kinaye bazen tasrihten (açık açık söylemekten) daha etkilidir” şeklinde bir söz vardır. Yazar bu sözleriyle İmam Hüseyn’e kendince dokundurmada bulunmak istemektedir. Pasaja göre İmam Hüseyn (a.s.) Allah için bir şey yapmamıştır. Hâşâ O’nun kıyamının altındaki neden dünyaya olan tutkusu ve hırsıdır!

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla ve O'nun yardımıyla. Hamd Allah'a özgüdür. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. “Utruhatü'l-Mehdeviyet” programının yeni bir bölümüne daha hoş geldiniz. Mukaddes Kum şehrinde bulunan Kevser TV'nin stüdyolarından doğrudan sizlere bağlanıyoruz. Sekaleyn hadisinin sened ve delaleti konusunun 49. bölümünde, Seyyid Kemal Haydari Bey'e hoş geldiniz diyoruz.

 

Seyyidim Sekaleyn hadisi incelememizle ilintili konuların sunumunda araya uzunca bir zaman girdi. Bundan dolayı bir özete daha ihtiyacımız var. Acaba okuyucularımızın incelememizin neresinde olduğumuzu hatırlamaları için önceki programın bir özetini sunmamız mümkün mü?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahumme salli alâ Muhammedin ve Âli Muhammed ve accil feracahüm.

 

Önceki programda İbn Teymiyye ile bağlılarının ve kimi başka bilginlerin İmam Mehdi-i Muntazar'ın (a.f.) İmam Hasan'ın soyundan geldiği şeklindeki ısrarlarını ele almıştık. Bunlara göre İmam Mehdi, İmam Hüseyn'in (a.s.) soyundan değildir.

 

Bu görüşlerinin nedeni bazıları tarafından işaret edildiği gibi şudur: İnsanlarda Şia'nın inandığı Mehdi-i Muntazar Ehl-i Sünnet'in inandığı Mehdi'den ayrıdır şeklinde bir algı oluşturmak. Kimileri Şia'yı, Ehl-i Beyt bağlılarını ve muhiplerini ellerinden geldiğince İslam Ümmetinden tamamen ayırmaya çalışıyorlar. Bazı dini sohbetlere, televizyon kanallarına ve internet sitelerine yüzeysel olarak baktığımda bu sonucu rahatlıkla elde edebiliyorum. Bunlar açık ve net bir şekilde Ehl-i Beyt Medresesini İslam Ümmeti'nin ana gövdesinden ayırmaya çalışıyor. Böylece Şiileri tekfir edip öldürmeyi, onlara dilediklerini yapmayı kendileri için caiz göstermek istiyorlar. Bunun birçok kanıtının olduğunu düşünüyorum.

 

Mehdi-i Muntazar'ın İmam Hasan'ın (a.s.) evladından olduğu görüşünde olanlar bazı delillere dayanıyorlardı.

 

Bunlar Sünenu Ebi Davud'da geçen zayıf isnatlı bir rivayeti delil gösteriyorlar. Nitekim önceki programda bu rivayetin zayıf olduğuna işaret etmiştik. Bu programda da bazı başka kanıtlara işaret edebiliriz.

 

Bu programlarda öncelikli olarak işaret etmek istediğimiz temel mülahaza şudur: Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'ine (a.s.) özel bir makam bahşeden nebevî nasslar karşısında sağa sola kıvıran, bu nassları ihmal etmeye ya da senetsel açıdan zayıf göstermeye çalışan sesler yükseliyor. Ancak bu ses sahipleri bu rivayetlerin karşısında İmam Ali'nin ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini ortadan kaldıran veya Ehl-i Beyt bağlılarını dışta bırakan bir rivayet söz konusu olduğunda hemen bunları -velev ki zayıf isnatlı olsalar- sahih saymadalar. Değerli izleyicilerin bu hususu derinlemesine incelemelerini istirham ediyorum. Bu tavrın birçok örneği ve kanıtı vardır ve bunlardan biri de işte bu konudur. Bu kaideye ilk işaret eden ben değilim. İmam İbn Hacer el-Askalanî Lisanü'l-Mizan adlı eserinde aynı konuya değinmiştir.

 

Askalanî söz konusu eserinde İbn Teymiyye'yi şöyle eleştirir: İbn Teymiyye, İbn Mutahhar el-Hıllî'yi reddederken pek çok ceyyid/sahih hadisi de inkâr etmiş, Rafızinin (Hıllî) sözünü ve delillerini çürütmeye çalışmadaki mübalağası yüzünden işi bazen Hz. Ali'de bir eksiklik ihdas etmeye kadar vardırmıştır.[1]

 

Reddettiği rivayetler Ali (a.s.) ve Ehl-i Beyt (a.s.) ile bağlantılıdır. Öyleyse konu/rivayet Hz. Ali ile bağlantılıysa ya sened ya metin açısından eleştirilmiş ya da tümden göz ardı edilmiştir.

 

Ancak eğer bir rivayet Ehl-i Beyt Medresesinin karşısındaysa seslerini yükseltip avurtlarını şişirerek rivayetin isnad zinciri şöyle şöyledir derler. Geçen programda işaret ettiğimiz üzere Sünenü Ebi Davud'da geçen “Hz. Ali (a.s.) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Resûlullah'ın isimlendirdiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adında olan, O'na yaratılışta değil, huyda ben­zeyen bir kişi gelecek, dünyayı adaletle dolduracaktır”[2] şeklindeki rivayet zayıftır.[3]

 

Rivayetin zayıf olduğunu sadece Allame Albanî değil cerh ve tadil ilminin çağdaş otoritesi Allame Şuayb el-Arnavut da belirtmekte, “İsnadı zayıftır. Zira Ebu İshak'ın Hz. Ali'den rivayeti sabit değildir” demektedir.[4]

 

Ebu İshak'ın Hz. Ali'nin şehadetinde küçük yaşlarda olduğunu belirtmiştik.

 

Durum bu şekildeyse İbn Teymiyye'nin “İmam Mehdi (a.s.) İmam Hasan'ın (a.s) neslindendir” şeklindeki ısrarının nedenini anlayamıyorum.

 

- İşte can alıcı bir soru.

 

- Bu ısrar neden acaba? Ancak bu soru kendiliğinden ortaya çıkıyor. İmam Mehdi (a.f.) ister İmam Hasan'ın ister İmam Hüseyn'in neslinden olsun sonuçta İtret-i Resulullah'tandır. Peki İmam Hasan'ın neslindendir diye niçin bu kadar ısrar ediliyor?

 

Açık bir cevap vereyim, insanlar İbn Teymiyye'nin Mehdi'si Şia'nın Mehdi'sinden farklıdır diyebilsinler diye.

 

- Öyle anlaşılıyor işin içinde başka amaçlar var.

 

- Aynen öyle. Allah aşkına bakınız İbn Teymiyye eserinde açık ve net bir şekilde ne diyor: Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre kendisi oğlu Hasan'a (a.s.) baktı ve şöyle dedi: Benim bu oğlum seyyiddir.

 

Eserin muhakkiki Muhammed Reşad Salim şöyle der: Bu hadis munkatidir. Çünkü Subeyi ile Ali (a.s.) arasında bir ravinin bulunması gerekmektedir. Ebu İshak er-Rebiî, Ali'yi (a.s.) görmüşse de O'ndan rivayeti sabit değildir.[5]

 

Şaşılacak nokta bu durumun sadece İbn Teymiyye'ye özgü olmayışıdır. İbn Teymiyye'nin bütün bağlıları, diğer adıyla Vehhabiler ve çağdaş İbn Teymiyye okulu da aynı tutumu sergilemektedir. Şu anda önümüzde İmam Allame İbn Baz bulunmaktadır. Bu şahıs Mehdi-i Muntazar'ın nesebi meselesini sanki İmam Mehdi'nin İmam Hüseyn'in (a.s.) değil de İmam Hasan'ın neslinden olduğu kesinmiş gibi ele alıyor. O bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: İmam Mehdi (a.s.), Hasan İbn Ali'nin sulbündendir.[6]

 

Dahası var. İbn Teymiyye'nin öğrencilerinden İbn Kayyım el-Cevziyye işi daha ileri götürüyor, insan okuyunca şaşırıp kalıyor. Bakınız bu şahıs ne diyor: Üçüncü görüş; Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'inden Hasan İbn Ali'nin (a.s.) neslinden bir şahıs ahir zamanda çıkacak, yeryüzünü baskı ve zulümle dolduktan sonra adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. Hadislerin birçoğu buna delalet etmektedir.[7]

 

Ben yazar yalan söylüyor demek istemiyorum, ama bir aldatma ve saptırma içine girdiği de aşikâr. Yahut da yazar tam bir cahil, zira birçok hadisin buna delalet ettiğini söylüyor.

 

- Sadece zayıf bir hadis varken birçok hadis diyor.

 

- Evet, Sünenü Ebi Davud'da geçen zayıf bir hadis, metinde “hadislerin birçoğu” ifadesine dönüşmüş. Biraz insaflı ol. Hadislerin çoğu İmam Mehdi'nin (a.f.) İmam Hasan'ın (a.s.) neslinden geldiğini söylüyor diyorsun tamam, bunu da kabul ediyoruz. En azından “Bazı hadisler de İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söylüyor” de. Niçin bunu demiyorsun? Hadis terminolojisi gereğince en azından şunu söylemen gerekirdi: Birçok hadis İmam Hasan'ın neslinden olduğunu belirtirken bazı hadisler de İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söylemektedir. Bari bunu de.

 

Yazar daha sonra İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın soyundan gelmesindeki sırra işaret etmeye çalışıyor ve şöyle diyor: İmam Hasan'ın neslinden gelmesinde şu latif sır bulunmaktadır: Zira İmam Hasan (a.s.) Allah için hilafeti terk etmiştir. Bu terk edişinden ötürü Allah-u Teâlâ yeryüzünü adaletle doldurmayı içeren hak hilafeti O'nun zürriyetine bağışlamıştır. Bu Allah-u Teâlâ'nın kulları hakkındaki sünnetidir. Şöyle ki kim Allah rızası için bir şeyi terk ederse Allah-u Teâlâ ona veya zürriyetine terk ettiği şeyden daha hayırlısını bağışlar. Fakat İmam Hüseyn'de (a.s.) bu hususu göremiyoruz. Zira O hilafeti arzulamıştır. O hilafeti arzulayıp, onun için çarpıştı, ancak sonuçta zafere de ulaşamamıştır.[8]

 

Yani İmam Hasan (a.s.) hilafeti Ümeyye oğullarının imamına, nifakın ilk halkası olan Muaviye'ye bırakmıştır. Bundan dolayı bu fazilet İmam Hasan'a ait olmuştur! Hz. Resulullah'ın torunu, cennet ehlinin gençlerinin efendisi, İtret-i Tahire'den, Allah-u Teâlâ'nın tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt'ten oluşu nedeniyle değil! Allah-u Teâlâ'nın O'na bu makam ve fazileti vermesinde belirttiğimiz hususların hiçbirisinin hiçbir surette dahli yokmuş! O'nun bu fazilete sahip olmasının nedeni hilafeti Muaviye'ye terk etmesiymiş!

 

Bazıları diyorlar ki bunlar Ümeyye oğulları çizgisinde yürümeyip Hz. Ali (a.s.) ve Ehl-i Beyt'e düşmanlık beslememelerine rağmen niçin onları Emevî din anlayışının sahipleri olarak nitelendiriyorsunuz? İşte bu aktardığım nedenden ötürü! Dahası da var. Bunlar Hz. Resulullah'a (s.a.a) düşmanlık beslemektedirler. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun.' (59/el-Haşr/7) Bunlar sadece Resulullah'a karşı çıkmadılar, Allah'ın Kitabı'yla da muaraza halindedirler! Zira Allah-u Teâlâ Resulü hakkında şöyle buyurmaktadır: “O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiyden başkası değildir.” (53/en-Necm/3-4)

 

Pasajdaki kinayeyi ve dokundurmayı görebiliyor musunuz? Edebiyatta “Tariz/kinaye bazen tasrihten (açık açık söylemekten) daha etkilidir” şeklinde bir söz vardır. Yazar bu sözleriyle İmam Hüseyn'e kendince dokundurmada bulunmak istemektedir. Pasaja göre İmam Hüseyn (a.s.) Allah için bir şey yapmamıştır. Hâşâ O'nun kıyamının altındaki neden dünyaya olan tutkusu ve hırsıdır!

 

Soru: Hilafeti Allah için mi yoksa dünya için mi arzulamıştır? Eğer hilafeti Allah için arzulamışsa bunda herhangi bir sakınca var mı? Nitekim sizler birinci ve ikinci halifenin hilafet görevini Allah rızası için icra ettiklerini iddia ediyorsunuz. Peki, İmam Hüseyn (a.s.) ve içki içip maymun ve köpeklerle oynayan Yezid b. Muaviye söz konusu olduğunda niçin İmam'ı (a.s.) dünyayı talep etmekle suçluyorsunuz? Muaviye'nin ve Yezid'in hilafetini savunup İmam Hüseyn'i, dedesini, Kur'an'ı reddetmenizin nedeni nedir anlayamıyorum bir türlü?

 

Pasaja göre İmam Hüseyn (a.s.) dünyayı arzulayıp hilafet için çarpıştı ve başarılı da olamadı. Dünyaya hırsı yüzünden ne kendisine ne de zürriyetine hilafet verilmedir!

 

- Hâşâ Allah O'nu cezalandırdı demek istiyor!

 

- Evet, bu bir cezalandırmaymış! Bütün bu yorumlar senedi tüm bilginlerce zayıf sayılan tek bir habere dayanmaktadır.

 

O sadece Ümeyyeci din anlayışını güçlendirmek, Ehl-i Beyt Medresesinin kalesinde bir gedik açmak için bu uğraşlara girmektedir.

 

- Yezid için…

 

- Yezid, Muaviye ve Ümeyye oğulları için.

 

Ben öyle zannediyorum ki konu gün gibi ortadadır. Mehdi'nin İmam Hasan'ın neslinden olduğu şeklindeki görüşler ve bunca ısrar nassların delalet ettiği ilmî dayanaktan yoksundur. Eğer nasslar çerçevesinde hareket ediyor olsaydık bunların İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın neslinden olduğuna delalet eden hadisin tartışılmayacak ölçüde zayıf olduğunu belirtmeleri de gerekirdi. Bunlar sadece Ehl-i Beyt Okulu ve Şiilerle görüş ayrılığına düştükleri bir konuda kendi görüşlerini destekliyor diye bu rivayete sarılmışlardır. 

 

- Aslında bu tür konuların dışındaki her şeyi dikkatle incelediklerini görüyoruz.

 

- Ehl-i Beyt Okulu lehinde yorumlanacak konular dışındaki her şeyi ince eleyip sık dokurlar.

 

- Soru; İmam Mehdi'nin İmam Hasan veya İmam Hüseyn'in (a.s.) soyundan olmasında ne gibi bir sorun söz konusudur?

 

- Aslında burada tartışılması gereken husus şudur; acaba sanıldığı gibi ortada gerçekten bir çelişki ve bir tenakuz var mı? Bir an için İmam Mehdi'nin (a.f.) İmam Hasan'ın soyundan olduğunu varsayalım. Aslında bunlar okuduğumuz gibi bütün ilmî imkânlarıyla İmam Mehdi'nin İmam Hüseyn'in değil de İmam Hasan'ın soyundan geldiğini söylemeye çalışıyorlar. İmam Hasan'ın soyundan gelmesi halinde İmam Hüseyn'in neslinden olmasının imkânsızlığını iddia ediyorlar. Buradan da İmam Hüseyn'in soyundan olan Şia'nın Mehdi'sinin Ehl-i Sünnet'in Mehdi'sinden ayrı olduğu sonucunu çıkarmaya çalışıyorlar.

 

Diğer bir ifadeyle İmam Mehdi'nin hem İmam Hasan'ın hem de İmam Hüseyn'in soyundan gelmesinin mümkün olmadığını dillendiriyorlar: “Hz. Peygamber'in haber verdiği İmam Mehdi, İmam Ali'den (a.s.) rivayet edildiğine göre Hüseyn b. Ali'nin neslinden değil Hasan b. Ali'nin sulbündendir.”[9]

 

Yani ikisinin soyundan gelmesini engelleyen bir mani varmış gibi hareket ediyorlar. Yani Mehdi ya İmam Hasan'ın ya da İmam Hüseyn'in soyundan olmak zorunda diyorlar.

 

Ben bu konuyla ilgili bir grup bilginin de işaret ettiği iki noktaya değineceğim.

 

İlk kaynak, Allame el-Muhakkik Muhammed İbn Resul el-Berzencî'nin (h. 1103) el-İşaetü li-Eşrati's-Saat adlı eseridir.

 

Ayrıca meşhur ve sahih birçok rivayete göre Mehdi (a.s.) Hz. Fatıma'nın (a.s.) neslindendir. Gerçi bazı rivayetlerde Abbas oğullarından olduğu geçmektedir. Hz. Fatıma'nın soyundan olduğunu bildiren rivayetlerin bir bölümünde Hz. Hasan'ın, bir bölümünde ise Hz. Hüseyn'in neslinden olduğu nakledilmektedir. Bu iki rivayetlerin şöyle cem edilmesi mümkündür: [10]

 

Hz. Peygamber'in ailesinden olduğunu rivayetler açıkça dile getiriyor. Abbas oğullarından olduğunu söyleyen rivayetin Allame Albanî'nin de belirttiği gibi isnad açısından zayıf olduğunu okumuştuk. İbn Teymiyye, İbn Kayyım el-Cevziyye ve İbn Baz ve Ümeyyeci din anlayışı genellikle O'nun İmam Hasan'ın soyundan geldiğinde ısrar ediyorlar. Aslında onların nazarında rivayetlerin bir kıymeti yoktur. Hâlbuki rivayetler birbiriyle çatışmaktadır. En azından İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini bildiren rivayetleri de okusunlar.

 

Berzencî ise rivayetler arasında bir çelişkinin olmadığını, dolayısıyla her ikisinin de neslinden gelmiş olmasının mümkün olduğunu belirtiyor. Ona göre ya baba Hasanî anne Hüseynî, veya baba Hüseynî anne Hasanîdir. Öyleyse İmam Hüseyn'in değil de İmam Hasan'ın soyundan olması hususunda bunca ısrarınız neden?

 

- Sunucu: Birçok gerekçeleri var.

 

- Berzenci şöyle devam ediyor: “Rivayetleri şöyle cem etmek mümkündür: O'nun viladet-i uzması Hüseyn veya Hasan'dandır. Annelerinden birisi de ya Hasan'ın ya da Hüseyn'in neslindendir.”[11] Böylece sorun çözülmüş oluyor.

 

Diğer bir kaynak Muhammed Sıddık Hasan el-Kunucî'nin el-İzaet adlı eseridir.

 

Yazar şöyle demektedir: Özetle İmam Mehdi (a.s.) Hz. Fatıma'nın soyundan, Hasan'ın evladındandır. İmam Hüseyn'in neslinden ve Abbasoğullarından olduğu da dile getirilmiştir. Ancak en doğru olan görüş İmam Hasan'ın neslinden olduğudur. Ümmetin bazı hafızları ve büyük imamlar İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın zürriyetinden oluşunun mütevatirliğini dile getirmişlerdir.

 

İbn Hacer ise şöyle der; bu rivayetleri viladet-i uzmasını İmam Hasan veya İmam Hüseyn'den kabul edip annelerinden birisinin de diğer kanaldan olduğunu söyleyerek cem etmek mümkündür.[12]

 

Abbasoğullarından olduğunun batıl olduğunu görmüştük. Rivayetleri cem etmenin yolu şöyledir: İmam Mehdi, İmam Hüseyn'in neslinden olan İmam Hasan-ı Askeri'nin oğludur. Diğer taraftan dedelerinden olan İmam Bakır'ın annesi Hz. Hasan'ın kızı Fatıma'dır. Böylece İmam Mehdi hem Hz. Hasan'ın hem de Hz. Hüseyn'in neslinden gelmiş oluyor.

 

Yani Alevî oğlu Alevîdir. Buna göre İmam Bakır (a.s.) iki taraftan da Alevî ve Haşimî olmuş oluyor. O'nun mübarek zürriyeti kökü yerde sabit, dalları göklerde tertemiz bir ağaç gibidir. Bu çatışma nedendir? Nefislerinizde hiçbir sıkıntı kalplerinizde hiçbir maraz yoksa başka da bir açıklamaya gerek duymuyorum. Hasanî olup Hüseynî olmadığına dair bunca ısrar nedendir?

 

Bu uğursuz analiz Ehl-i Beyt'e düşmanlıktan, kin ve hınçtan kaynaklanmaktadır. Aksi takdirde Hasanî olması ile Hüseynî olması arasında herhangi bir fark görülmeyecektir ki Hasan'ın sulhunun Allah için, Hüseyn'in kıyamının da dünya için olduğu söylensin. “İkisi kıyam da etseler otursalar da imamdırlar” nebevî buyruğunu okumadın mı ey İbn Kayyım? O ikisinin sahih kitaplarında “Cennet ehlinin gençleri” ve “Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) iki reyhanesi” olduklarını da mı okumadın?

 

- Bunların hepsinden yüz çeviriyor, görmezlikten geliyor.

 

- İkisi arasında bu ayrıma gitmenin nedeni nedir? Aralarında ayrım yapılmasına ilişkin bir nass mı gelmiştir? Hz. Resulullah (s.a.a) Hasan ile Hüseyn'i birbirinden ayırmamıştır. Ancak siz ikisini birbirinden ayırdınız. Çünkü sizin ölçütleriniz bütünüyle Ümeyye oğullarına göre şekillenmektedir. Haklı olanın Ümeyye oğulları olduğunu düşünüyorsunuz. Ümeyye oğulları hak, onlara karşı çıkmak ise batıldır!

 

- Bunlar İmam Hasan'ın Ümeyye oğullarıyla uyum içinde ve dost olduğunu zannediyorlar. Bu düşünce yanlıştır.

 

- Elbette. İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın mı yoksa İmam Hüseyn'in mi neslinden olduğu konusu üzerinde uzunca duracak değilim. Bize göre İmam Mehdi'nin İmam Hüseyn'in neslinden oluşu mütevatirdir. İşaret ettiğimiz üzere bunun Ehl-i Sünnet kanalından geldiği açığa çıkmıştı.

 

- Cem etmek zaten mümkündür.

 

- Şimdi açıklayacağım rivayetler arasındaki çatışmayı giderme yolu yukarıda açıklanan cem yolundan farklıdır. Buraya dikkat etmenizi istirham ediyorum. Azizlerim Ehl-i Sünnet'in kaynaklarında birbirinden farklı olan iki hadis bulunmaktadır. Bir hadis İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın soyundan olduğunu diğeri ise İmam Hüseyn'in neslinden geldiğini söylüyor.  Varsayalım ki her iki hadis de zayıftır. Her iki rivayetin sahih olması olası değildir. Çünkü İmam Hasan'ın soyundan olduğunu bildiren hadis zaten zayıftı. İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söyleyen hadisler de ya zayıf ya da sahihtir. Varsayalım ki bu rivayetler de zayıf olsun. Elimizde İmam Mehdi'nin İmam Hasan ve İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söyleyen, birbiriyle çatışan rivayetler bulunmaktadır. Fakat İmam Hüseyn'in neslinden oluşunu tercih etmemizi gerektiren başka bir unsur mevcuttur. O da Şia'nın kaynaklarında geçen, O'nun İmam Hüseyn'in neslinden geldiğini bildiren rivayetlerdir. Bu durumda Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia arasında icma gerçekleşmiş oluyor.

 

Konuyu sadece siyasi ve toplumsal yönüyle ele alıyor değilim. “Ümmetim hata üzere birleşmez” rivayetini kastediyorum. İmam Mehdi'nin (a.f.) İmam Hüseyn'in soyundan geldiğine delalet eden rivayetlere Şia'nın rivayetlerini de eklediğimizde O'nun İmam Hüseyn'in neslinden olduğu yönünde icma gerçekleşmiş oluyor. Karşıt tarafta da görüş ayrılığının bulunduğu husus kalıyor. Bir tarafta O'nun İmam Hasan'ın soyundan geldiğini bildiren, diğerleriyle çelişen rivayetler. Diğer tarafta ise İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söyleyen ve üzerinde icma edilmiş rivayetler. Hiç kuşkusuz bu durumda rical ilmi kuralları ve “Ümmetim dalalet üzere birleşmez”  hadisi gereğince ikinci gruptaki hadisler öne çıkar, yani İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın değil İmam Hüseyn'in soyundan oluşunda icma hâsıl olur.

 

Azizlerim, sözlerimi özetleyip konuyu sonlandırmak istiyorum. İmam Mehdi'nin katî bir şekilde dünyaya gelmiş olduğunu anladık. Nitekim O'nun doğmuş olduğuna dair mütekaddimun ve müteahhirun dönemlerinde yazılmış çeşitli eserlere de işaret ettik. Bu konu kesin olan hususlardandır. Bu ilk ulaştığımız sonuçtur.

 

İkinci sonuç İmam Mehdi'nin katî surette İmam Hasan-ı Askerî'nin oğlu olduğudur.

 

Üçüncü sonuç ise O'nun İmam Hüseyn'in (a.s.) neslinden oluşudur. Bu konuda Şia ve Ehl-i Sünnet'in icma etmesi bizim delilimizdir. Ancak O'nun İmam Hasan'ın neslinden geldiği hususunda Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia birbirinden ayrılmaktadır.

 

- Henüz hayattadır ve yaşıyor.

 

- O'nun vefat ettiğine dair herhangi bir delil ortaya konulabilmiş değildir.

 

Seyyidim biz bu kadarla yetinmeyelim diye sormaya hakkın var. İnsan ömrü yetmiş, seksen veya yüz elli yılı aşmaz. 1250 yıllık bir insan ömrü mümkün değildir. O'nun ömrünün bu kadar uzun oluşuna deliliniz nedir? Buraya kadar yapılan açıklamalarla Mehdi-i Muntazar'ın kim olduğunu ispatladık. O, İmam Hasan-ı Askerî'nin oğludur. Mübarek nesebi İmam Hüseyn b. Ali b. Ebu Talib'e ulaşmaktadır. Resulullah'ın ailesindendir. Doğmuştur. Ancak ölümüne dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Geriye bu şahsın günümüze kadar yaşayıp yaşamadığı meselesi kalıyor. İnşallah bu ve bundan sonraki programlarda bu sorunun cevabını bulmaya çalışacağız.

 

- Sekaleyn hadisine dönelim. Ehl-i Sünnet uleması nezdinde Sekaleyn hadisi ne şekilde naklediliyor?

 

 - Bu konuyu size sunmaya çalışacağım. Galiba dört beş ay önce bu konuyu detaylı bir şekilde incelemiş ve sunmuştuk.  Araya uzunca bir zaman girdi. Üstad Ala da pekâlâ biliyor ki araya birkaç hafta fasıla girince biz önceki konuları özetliyoruz. Hâlbuki Sekaleyn hadisinin farklı nakilleri konusunun üzerinden oldukça uzun bir zaman geçti. Buna kısaca değinmemiz gerekiyor.

 

Biraz perde arkasına geçelim ve Ehl-i Sünnet nezdinde makbul ve muteber varyantın hangisi olduğunu görmeye çalışalım. Ehl-i Beyt Okuluna göre Sekaleyn hadisinin muteber naklinin “Aranızda benden sonra tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum; Allah'ın Kitabı ve İtret'im” olduğu hususunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Maalesef son dönemlerde televizyon kanallarında, internet siteleri ve minberlerde gösterilen çabalarla bu nakil hakkında şöyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor: Sekaleyn hadisi sadece “Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im” şeklinde rivayet edilmiştir. Sekaleyn hadisinin başka bir varyantı yoktur. Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve İtret'im” şeklindeki naklinin hiçbir sahih isnad zinciri mevcut değildir. Aynı tavır ve tutumu “İmam Mehdi, İmam Hasan'ın neslindendir” rivayetinde de görebiliyoruz. Bundan dolayı ben bu kuralın uygulandığı pek çok örneğin olduğunu belirttim.

 

Daha önce değindiğimiz bir esere işaret edeceğiz. Değerli izleyiciler çağdaş yazarlardan Dr. Muhammed Ali el-Barr'ın el-İmam Ali er-Rıza ve Risaletühu fi't-Tıbbı'n-Nebevi er-Risale ez-Zehebiyye adlı eserini hatırlayacaklardır. Yazar şöyle diyor: Son derece gariptir ki Sekaleyn hadisi Sahihü Müslim'de, Sünenü't-Tirmizi'de –ki Tirmizî hadisin sahih ve hasen olduğunu belirtir- el-Müstedrek'te, Müsnedü İmam Ahmed'de, Taberanî'nin el-Mucemü'l-Kebir'inde geçtiği ve isnadı sahih olduğu halde çağdaş bilginlerin ve hatiplerin büyük bir çoğunluğu ya hadisi bilmiyor veya bilmezlikten geliyor. Sekaleyn hadisinin “İtret'im” sözcüğünü içeren hadis metninin yerine şu hadisi zikretmekteler: “Aranızda benden sonra tutundukça asla sapmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im.”[13]

 

Ben “Çağdaş bilginlerin ve hatiplerin büyük çoğunluğu” şeklindeki değerlendirmesine katılmıyorum. Büyük çoğunluğun Ehl-i Sünnet'ten olduğunu kabul etmiyorum. Ehl-i Sünnet'in bilginlerinin büyük çoğunluğu bunu biliyor ve kabul ediyor. Kabul etmeyenler ve bilmeyenler İbn Teymiyye'nin ve Ümeyyeci din anlayışının bağlıları, yani Vehhabilerdir.

 

“Seyyidim bu hadisin konumuzla alakası nedir?” diye sorulabilir.

 

Azizlerim Sekaleyn hadisinin “ve İtret'im” şeklinde olduğu kesinleşirse bu durumda “İtret kim veya kimlerdir?” sorusu doğacaktır. Hadisin “ve Sünnet'im” şeklinde olduğu kesinleşirse bu durumda şahıslarla alakasının olmadığı anlaşılır ve nebevî hadisin niteliğini araştırmamız gerekli olur.

 

Bu konu üzerinde durmamız gerekiyor. Sekaleyn hadisi bütün Müslüman bilginler nezdinde ortak kabul görmektedir. Bu hadis çerçevesinde Ümeyyeci din anlayışı ile böyle olmayan din anlayışı arasında, İbn Teymiyye ile diğer bilginler arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Herkes konuşması vahiy olup heva ve hevesinden söz söylemeyen Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) dilinden Sekaleyn hadisinin döküldüğü üzerinde mutabıktır. Ancak Resulullah'ın Sakaleyn hadisini hangi biçimde söylediği konusunda görüş ayrılığı vardır. Onlar bunun “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklinde olduğunda ısrar ederken bizler hadisin “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklinde olduğunu kabul ediyoruz. Hatta hadisin bu şekilde olduğunu sadece bizler değil büyük Müslüman bilginler de dile getirmektedirler. Onların bazı açıklamalarını okuyacağız. Bu ısrarın altında yatan nedenin İtret'in kimler olduğuna dair bir araştırmanın içine girmek istememek olduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki rivayetin “ve İtret'im” şeklinde olduğu kabul edildiğinde bu durumda Kur'an-ı Kerim'in dengi olan İtret'in kim olduğunu araştırmak gerekecektir.

 

Sizler de biliyorsunuz ki bir kişi Kur'an'ın dengi addedildiğinde muazzam bir konuma sahip olmuş olur. Hiç kimsenin böyle bir makama ulaşması mümkün değildir. Bir kişi ne kadar yüce bir konuma ulaşırsa ulaşsın Kur'an'ın dengi olan kimseye eşdeğer olamaz. Sizler Ebubekir'in namaz kıldırmasını ve hac emirliği yapmasının halife olmasının nedeni olarak sunuyorsunuz. Varsayalım ki bunların hepsi doğru olmuş olsun. Bunların tamamı doğru olsa dahi Kur'an'ın dengi olma gibi bir makamın karşısında hiçbir şey ifade etmezler. Süreyya yıldızı nerede, toprak nerede!

 

Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) aktarılan kati hadis gereğince bir insanın Kur'an-ı Kerim'in ve ilahi vahyin dengi olması gibi bir durum ortaya çıkıyor. O kitap ki batıl ona ne önünden ne de ardından yaklaşabiliyor. O, bütün semavî kitapların koruyucusudur.

 

Sekaleyn hadisinin “ve Sünnet'im” şeklindeki varyantının bilginlere göre sahih olup olmadığını görebilmek için öncelikle bu hadisin üzerinde biraz duracağız. Önce bir kaynak zikredecek daha sonra da diğer açıklamalara geçeceğim.

 

Azizlerim hicret yurdunun İmamı Malik İbn Enes'in El-Muvatta adlı eserinden bir hadis aktaracağım.

 

Rivayet şöyledir: Hz. Resulullah (s.a.a.) “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitab'ı ve Peygamberinin sünnetidir” buyurmuştur. [14]

 

Beşşar Avvad bu hadise şöyle not düşer: “ve Sünnet'im” şeklindeki varyant ahâd haberlerden, Ebu Hureyre ve Amr b. Avf'ın hadislerindendir. Daha sonra kendi isnadıyla Ebu Hureyre'nin hadisini sevk etmiştir. Hadisin isnad zincirinde metruk olan Salih b. Musa et-Talhî bulunmaktadır. Ebu Hureyre'nin hadisi son derece zayıftır.[15]

 

Beşşar Avvad Maruf daha sonra önceki programlarda detaylı bir şekilde ele aldığımız hadisin isnad zincirlerini zikreder. İnşallah önümüzdeki hafta bu konuyu detaylı bir şekilde ele alacağız.

 

- Birazdan telefonlara bağlanacağız. Ancak bağlanan arkadaşlardan konunun sınırlarının dışına çıkmamalarını istiyoruz. Seyyidim geçen programda siz sahihlerde, müsnedler ve diğer hadis mecmualarında geçen bazı rivayetlerde oynandığının bazı örneklerini sunacaktınız.

 

- Önceki programda bizler bazı kitapları tahrif etmeye başladıklarını söylemiştik. Bunun üzerine değişik yerlerden “Seyidim bize bunun kanıtlarını göstersen” şeklinde telefon ve e-mailler gelmeye başladı.

 

Bu konuyu uzatmayacak ve sadece tek bir örnek vereceğim, Allame Muhammed Nasırüddin Albanî'nin Sahihü Süneni't-Tirmizî adlı eserini. Hadislere dikkat ediniz. Değerli izleyicilerden beni dikkatlice dinlemelerini istirham ediyorum.

 

11. Bab: Hacc ve Umrenin İkisini Bir Arada Yapma Babı.

 

12. Bab: Temettu Haccı Hakkında Aktarılan Rivayetler Babı

 

Rivayet şöyledir: Salim İbn Abdullah, Şam halkından bir adamın Abdullah İbn Ömer'e hac ve umreyi birlikte yapmayı sorduğunu İbn Şihab'a anlatmıştı. Abdullah b. Ömer “İlk önce umre, ardından haccı yapmak helaldir” dedi. Şamlı adam “Baban böyle hac ve umre yapmayı yasaklamıştır” deyince Abdullah İbn Ömer dedi ki “Babam yasaklamış olsa bile Resûlullah hac ve umreyi bir arada yapmıştır. Böyle bir durumda babamın emrine mi uyulur, yoksa Resûlullah'ın emrine mi?” dedi. Şamlı adam “Elbette Resûlullah'ın emrine uyulur” deyince Abdullah İbn Ömer de “Resûlullah'ın hac ve umreyi bu şekilde bir arada yaptığı bir gerçektir” dedi.

 

Hadisin isnadı sahihtir.[16]

 

Şimdi Ömer'in böyle bir şey yaptığını ve Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) nassına aykırı davrandığını düşünelim. Allah bu ikisinden hangisine uymamızı emreder?

 

Bu rivayet Sahihü Süneni't-Tirmizî'nin Riyad-el Mektebetü't-Terbiyetü'l-Arabî basımında geçmektedir.

 

Geliniz bir de Sahihü Süneni't-Tirmizî'nin yeni basımına (Riyad –el Mektebetü'l-Mearif) bakalım. (c.1, s.429)

 

Yazar'ın eserinde geçen 11. bab (Hacc ve Umrenin İkisini Bir Arada Yapma Babı) ve hadisi aktarıldıktan sonra 12. bab atılarak doğrudan 13. baba geçiliyor. Yani yukarıda geçen hadis atılmış.

 

Ben bunu Albanî'nin yaptığını söylemiyorum. Hemen yanlışlıkla düşmüştür de denilmesin. Dilediğinizi söyleyebilirsiniz ancak bu konu son derece önemlidir. Zira Ömer'in temettu haccıyla ilgili görüşü bu hadisle itibardan düşecektir. Yani sıradan bir konu değildir.

 

Aziz izleyiciler eserlerin yeni ve eski basımlarını birbirleriyle karşılaştırsınlar.

 

- Teşekkür ediyoruz Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey, sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz değerli izleyicilerimiz. İnşallah bu programda izleyiciler tarafından sorulan soruların cevapları önümüzdeki programda verilecektir. Sizleri Allah'a emanet ediyoruz. Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuh.   

 

    

.

 

 

 



[1] Ahmed İbn Ali İbn Hacer el-Askalani, Lisanü'l-Mizan, c. 8, s. 851, gözden geçiren Allame Abdülfettah Ebu Gudde, Darü'l-Beşairi'l-İslamiyye  

[2] Age, c. 4, s. 529

[3] Allame Muhammed Nasırüddin Albani, Daifü Sünen-i Ebi Davud, s. 350

[4] Sünenü Ebi Davud, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut, c. 6, s. 347

[5] Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c. 4, s. 529, Tahkik Muhammed Reşad Salim.

[6] Abdülaziz İbn Baz, Mecmuu Fetava ve Mekalatun Mütenevvietun, c. 4, s. 99. 

[7] İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menarü'l-Münîf fi's-Sahihi ve'd-Daif, s. 151, Tahkik Abdülfettah Ebu Ğudde, Tahriç Selman İbn Abdülfettah Ebu Gudde, Mektebü'l-Matbuati'l-İslamiyye, 1425

[8] Age, s. 151

[9]İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c. 2, s. 581, Tahkik Muhammed Reşad Salim

[10] Allame el-Muhakkik Muhammed İbn Resul el-Berzenci el-Huseyni, el-İşaetü li-Eşrati's-Saat, s. 178, Tahkik Muhammed Zekeriyya Kandehlevi, Gözden Geçiren Hüseyn Muhammed Ali Şükri, Darü'l-Minhac

[11] Age, agy.

[12] Seyyid Muhammed Sıddık Hasan el-Kanuci el-Buhari, el-İzaetü lima kane ve ma yekunu beyne yedeyi's-Saat, s. 163, Tahkik Abdülkadir Arnavut, Darü İbn Kesir

[13] Doktor Muhammed Ali el-Barr, el-İmam Ali er-Rıza ve Risaletühu fi't-Tıbbı'n-Nebevi er-Risale ez-Zehebiyye, s. 21, ed-Darü's-Suudiyye, Suudi Arabistan.

[14] İmam Malik, el-Muvatta, c. 2, s. 480, 2618 no.lu hadis. Yahya İbn Yahya el-Leysi el-Endülüsi'nin rivayetiyle, Tahkik Tahriç ve Talik Doktor Beşar Avvad Maruf, Darü'l-Garbi'l-İslamî.

[15] Age, agy.

[16] Muhammed Nasırüddin Albani, Sahihü Süneni't-Tirmizi, c. 1, s. 247, 1408, Riyad .

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net