IŞİD-İsrail ilişkileri: Mantık evliliği?

IŞİD-İsrail ilişkileri: Mantık evliliği?
Ancak IŞİD’in İsrail’e karşı gösterdiği aşırı yüksek “toleransa” ilişkin bir başka izahat da mümkün. Bir dizi Birleşmiş Milletler raporu (özellikle de S/2013/345, S/2014/401 ve S/2014/85), İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin 2013’ten beri IŞİD’le düzenli temas içinde olduğuna dair veriler barındırıyor. Addicting Info gazetesi, bu hikayeye biraz ışık tutmaya da çalıştı:

 

 

 

Martin Berger

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Sözde “İslam Devleti” (IŞİD) örgütünün bu zamana kadar neden İsrail'e karşı tek bir saldırıda bulunmadığı sorusu aylardan beri analistlerin canını sıkıyor, zira “Yahudi Devleti”nin bir “hilafet” inşa etmeye çalışan “radikal İslamcılar” için mantıklı bir hedef olması gerekir.

 

Bu terörist grup, Irak ve Suriye'de geniş toprak parçalarını ele geçirmeye baladığı 2014'ten beri, İsrail diye adlandırdıkları “Siyonist rejime” karşı tek bir düşmanca eyleme girişmedi. Öte yandan IŞİD'in geçtiğimiz Aralık ayında İsrail'e karşı yayınladığı son tehditlerden birinde, bir videoda görünen maskeli bir terörist şunları söylüyordu:

 

“Yahudilerin devletini (İsrail), sizi ve El Fetih'i söküp atacağız. Laikler bir hiçtir ve kalabalık yığınlarımız sizin her yerinizi kaplayacaktır. Size rağmen Gazze'de şeriat kanunu uygulanacaktır. Yemin olsun ki bugün Biladüşşam'da, bilhassa da Yermuk kampında ne oluyorsa, Gazze'de de aynısı olacaktır.”

 

Ancak titiz bir değerlendirme sonucunda varabileceğimiz sonuç, IŞİD'in İsrail'e yönelik tehdidinin aslında Kudüs'teki kutsal mekanları “işgal etmiş” olan “Siyonist rejim” hakkındaki Arap algısına yönelik olduğudur. Ortadoğu Müslümanları şu ana kadar IŞİD'i dindaşlarına karşı kanlı bir savaş vermesi, ancak devamlı olarak Filistinlileri ezen ve onlara boyun eğdiren İsrail'e dokunmaması nedeniyle eleştirdi. IŞİD bu artan tepkileri ele almak için haftalık gazetesinde, İsrail'in IŞİD'in düşmanı olduğunu, ancak mevcut koşullar altında en önemli düşmanı olmadığını izah etmeye çalışan bir makale yayınladı.

 

Ortadoğu'daki sözde “cihadın” birinci önceliği Şii güç merkezleridir ve bunu, Mekke ve Medine'deki iki kutsal mekanı “işgal etmiş” olan Fars Körfezi'nin Sünni monarşileri izlemektedir. Bu yüzden IŞİD temsilcilerine göre ilk hedef Şii Hizbullah grubu ve onun öteki İran yanlısı müttefikleridir ve Suudi Arabistan ile komşuları onların arkasından gelmektedir. Yalnızca bu hedefler “halledildikten” sonra IŞİD, İsrail'e karşı bir “cihad” vermeyi kabul edebilir.

 

Ancak IŞİD'in İsrail'e karşı gösterdiği aşırı yüksek “toleransa” ilişkin bir başka izahat da mümkün. Bir dizi Birleşmiş Milletler raporu (özellikle de S/2013/345S/2014/401 ve S/2014/85), İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin 2013'ten beri IŞİD'le düzenli temas içinde olduğuna dair veriler barındırıyor. Addicting Info gazetesi, bu hikayeye biraz ışık tutmaya da çalıştı:

 

“BM'nin hazırladığı bir raporda, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Mayıs 2013'ten beri sözde İslam Devleti üyeleriyle düzenli temaslar kurduğu açığa çıkarıldı. IDF'nin ilk raporları bunun yalnızca sivillere yönelik tıbbi destek olduğu şeklindeydi, ancak bu anlatı, BM gözlemcileri IDF kuvvetleri ile IŞİD askerleri arasında doğrudan temas tanımlaması yapınca parçalandı. Gözlemlerin arasında, IDF'nin IŞİD güçlerine içeriği henüz teyit edilmemiş iki sandık teslim ettiği bile vardı. BM raporu ayrıca Suriyelilerin İsrail ile IŞİD arasında güç kesişme noktası olarak adlandırdığı şeyi de tanımladı ve bu mesele BM Güvenlik Konseyi'nin gündemine getirildi. BM'nin hazırladığı bu rapor, Suriye rejiminin dile getirdiği, İsrail'in ülke içindeki operasyonlara yoğun bir şekilde katıldığı iddialarını güçlendiriyor.”

 

İsrail'in IŞİD'le işbirliği yaptığına ilişkin bu versiyon bir düzeyde, İsrail'in Şam Uluslararası Havaalanı yakınlarındaki askeri tesislere hava saldırısı düzenlemesi veya İranlı General Muhammed Ali Allahdadi'nin Suriye'de öldürülmesi gibi yakın zamandaki gelişmeler tarafından doğrulanmaktadır. İlave olarak İsrail, operasyonların ilk safhalarında ABD'nin IŞİD'e karşı askeri eylemlerini destekleme konusunda hayli tereddüt içinde kalmıştır.

 

“Düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesiyle hareket eden İsrail, İran ve Suriye'nin büyüyen bölgesel etkisini durdurmak için IŞİD'i destekleyegeldi. İsrail'in “Hizbullah sorununa” kalıcı olarak son verme çabası içinde Suudi Arabistan'ın pozisyonuna doğru yaklaştığı açıktır. İşte bu yüzden Hizbullah, Riyad'ın devasa baskısı nedeniyle Arap Birliği tarafından terör örgütleri listesine konulmuştur. Ancak IŞİD, bu iki devlet arasındaki “mantık evliliğinde” kendisi için bir yer bulamayacaktır.

 

Bununla birlikte İsrail halihazırda, IŞİD gibi teröristlerle yine de savaşmak zorunda kalacağını anlamıştır, zira bu teröristler hem askeri hem de siyasi girişimler için iyi hazırlanmış haldedir. IŞİD her ne kadar bir cephe saldırısı başlatacak bir konuma sahip olmasa da, İsrail'i içeriden vurabilir. Benyamin Netanyahu hükümetinin, İsrail gizli servisleri tarafından alınan devasa miktardaki karşı önlemlere rağmen İsrail'in giderek büyüyen Arap nüfusunun IŞİD propagandasının kurbanı haline gelmesinden ciddi ciddi endişe ettiğine dair haberler bulunuyor. Avrupa da, birbiri ardınca vahşi saldırılar gerçekleştirebilecek olan terörist hücrelerin iyi savunulan bir topluluğa sızabileceğinin mükemmel bir örneğidir.

 

The Economist, İsrail'in her yerde cihadçılarla karşı karşıya olduğunu altını çizerken şunları belirtiyor:

 

“İsrailliler, ülke sınırlarının Suriye ve Ürdün sınırlarıyla kesiştiği noktaları gözetleyen askeri kontrol noktalarından Liva Şuheda Yermuk – Yermuk Şehitleri Tugayı – mevzilerini açıkça görebilir. Bu grup, onlarca Suriyeli isyancı gruptan yalnızca biri, ancak İsrailli subaylar yarı şakayla, çoğunluğu yakın köylerden Suriyeliler olan savaşçıları “hafif Daiş” diye tanımlıyor. 600 ila 1,000 arası adamı olması muhtemel grup, Arapça Daiş kısaltmasıyla bilinen İslam Devleti (İD) örgütünün “Halifesi” Ebu Bekir el-Bağdadi'ye bağlılık yemini etti. İD'nin siyah bayrağı, bu grubun logosunun bir parçasını teşkil ediyor.”  

 

Bu yüzden İsrail, bir yandan Hizbullah'la doğrudan askeri çatışmalar için hazırlanırken, diğer yandan da IŞİD'le “kaçak oynamaya” başladı. Bölgedeki durum hızla kontrolden çıkıyor. Bu yüzden Beyaz Saray çok geç olmadan, bu vebayla gerçek bir mücadeleyi başlatmak için, siyasi ve ekonomik maliyetleri ne olursa olsun Ortadoğu'daki aşırıcı güçleri terk etmelidir. Washington için tek doğru pozisyon IŞİD'le savaşmaktır.

 

 

www.medyasafak.net