Bocalayan Suudi-Mısır ilişkileri

Bocalayan Suudi-Mısır ilişkileri
İlişkilerin çözüldüğünün bir diğer göstergesi ise, Kızıldeniz’deki iki adanın Suudi Arabistan’a teslim edilmesi anlaşmasında yaşanan büyük bir terslik biçiminde kendini gösterdi. Bu yılın başlarında varılan anlaşma şimdi bir Mısır mahkemesinde açmaza girmiş durumda ve hukuki zorluklarla karşı karşıya.

 

 

Darko Lazar

 

 

Alahednews.com

 

 

Arap dünyasının en zengin ülkesiyle en kalabalık ülkesi arasındaki derinleşen ayrışmanın parçası olarak Suudi Arabistan Mısır'a, 23 milyar dolarlık yardım anlaşması kapsamında beklenen petrol sevkiyatlarının süresiz olarak durdurulduğunu bildirdi.

 

Bu yüzden Riyad'ın, Mısır'ın uluslararası enerji piyasalarını araştırmaya başlama kararı karşısında şaşırması beklenmiyor.

 

Her ay ihtiyaç duyduğu 6,5 milyon ton doğalgaz ve petrolün 4,2 milyonunu ithal eden ülke hızla harekete geçti ve Azerbaycan'ın devlet petrol şirketiyle, 2 milyon varil ham petrol için bir mutabakat anlaşmasına vardı. 

 

Geçen ayın sonlarında imzalanan anlaşmayı kısa süre sonra Kuwait Energy Plc firmasıyla yapılan yükleme anlaşması izledi. Bu anlaşma Mısır'ın devlet düzeyindeki petrol alıcısına, Irak'taki Siba sahasında %20'lik bir iştirak hissesi veriyor.  

 

Ancak Riyad'daki hükümet muhtemelen, Mısır'ın petrol bakanı Tarık el-Molla'nın, “bölgesel rakibi” İran'a bir ziyaret planladığı haberleri karşısında çok daha büyük şaşkınlık yaşamıştır.  

 

Stratejik ortaklıkta çatlaklar

 

Bugün herkes, Ortadoğu çapında yaşanan ve sarsıntı yaratan siyasi ve askeri yön değişikliklerinden bahsediyor. Fakat bölgedeki ilginç bir dip akıntısı çoğu zaman görmezden geliniyor.

 

Arap dünyasının en etkili devletleri arasındaki ilişkilerin giderek soğuması, yalnızca onların stratejik ortaklığını değil, aynı zamanda bölgenin bütün bir “Sünni” ittifakını – Riyad'ın bölgesel dış politika stratejisinin en büyük varlığını – da tehdit ediyor. 

 

Ortadoğu uzmanı Hazım Salim'e göre “Mısır ve Suudi hükümetleri bölgede farklı gündemlerin peşinden koşuyor ve büyük birader [Washington] bu gündemleri birbiriyle kesiştiremiyor.”

 

Kahire için yeni gündem, Mısır'ın egemenliğinin restore edilmesi ve bunun yanında başka ülkelerin değil, kendisinin ulusal çıkarlarına uygun hale getirilmiş bir dış politika gibi görünüyor. 

 

Riyad'daki monarklar için üzücü olan şu ki, Mısır'ın çıkarları, özellikle Suriye ve Libya söz konusu olduğunda onlarınkinden keskin bir şekilde farklılaşıyor. 

 

Bu farklılıklar, Ekim ayındaki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Mısır, Halep'te teröristleri hedef alan hava saldırılarına son verilmesi çağrısı yapan Suudi destekli bir karar taslağını veto ettiği zaman bütünüyle gün yüzüne çıktı. 

 

Oylamanın ardından BM'deki Suudi temsilcisi Abdullah el-Muallami, Mısır'ın duruşunu “acı verici” diye tanımlayarak, “Senegal ve Malezya, ortaklaşılan Arap pozisyonuna çok daha yakındı” diye ekledi.   

 

Bir haftadan daha az bir zaman sonra uzmanlar, Mısır'daki Suudi büyükelçisinin aniden ülkeden ayrılmasını, iki ülke arasındaki büyüyen ayrışmanın yeni bir kanıtı olarak tanımladı.

 

İlişkilerin çözüldüğünün bir diğer göstergesi ise, Kızıldeniz'deki iki adanın Suudi Arabistan'a teslim edilmesi anlaşmasında yaşanan büyük bir terslik biçiminde kendini gösterdi. Bu yılın başlarında varılan anlaşma şimdi bir Mısır mahkemesinde açmaza girmiş durumda ve hukuki zorluklarla karşı karşıya.

 

Salim'e göre "Suudiler, İsrail'i içine alan ve Suudi Arabistan'ı da dolaylı yoldan barış sürecine ve Camp David anlaşmalarına dahil eden Kızıldeniz stratejik güvenlik düzenlemelerinin parçası olmak istiyordu, bu yüzden Tiran ve Sanafir adalarını istediler.”

 

Ya şimdi ya hiç

 

Başında Suudi Arabistan'ın olduğu Fars Körfezi monarşileri, General Abdülfettah el-Sisi'nin iktidara el koyup Müslüman Kardeşler'in kısa ömürlü yönetimine son vermesinden bu yana Mısır'ın zayıf ekonomisine tahminlere göre 25 milyar dolar pompaladı.

 

Fakat Suudi Arabistan'ın Mısır'a yaptığı yatırım, insani bir jest değildi.

 

Riyad, Sisi'nin sadakatini satın alıyordu ve bölgesel sahnede onun tam desteğini bekliyordu. Bölgenin en büyük ordusu olan Mısır ordusu, olası bir İran-Suudi Arabistan askeri çatışmasında bir Suudi gücü işlevi görmek üzere etkin bir şekilde satın alınıyordu.

 

Ancak Sisi, Riyad'ın Yemen'deki kanlı askeri kampanyasını destekleme konusunda tereddütlü olduğu gibi, Rusya'nın Suriye'de yürüttüğü ve Suudi vekil güçlerini ortadan kaldıran kampanyaya olan desteğini de ilan etti. 

 

Salim'in kanaatine göre “Hem Riyad hem de Kahire'nin birbirlerinden daha yüksek beklentileri vardı, ancak beklentiler bocalamaya girince, işler negatif biçimde gelişmeye başladı… Mısır Suudi Arabistan'ı bir para çantası olarak görüyordu ve atacağı Suudi yanlısı her adımın para veya petrolle ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyordu.”  

 

Ortadoğu'daki yeni gerçeklik muhtemelen Kahire'ye, Mısır'ı bir Suudi uydusu haline gelmekten kurtarmak için uygun an gibi göründü. Rusya'nın Suriye'deki askeri müdahalesi hem küresel hem de bölgesel güç dengesini altüst etti ve Sisi, bunun gibi bir fırsatı asla elde edemeyeceğini anladı – ya şimdi ya hiçti.

 

Kahire'nin bağımsız bir dış politika şekillendirme çabalarının en iyi göstergesi, Mısır'ın 1972 yılına kadar bir Sovyet tesisine ev sahipliği yapan Sidi Barrani şehrinde bir Rus askeri hava üssünün kurulması için Moskova'yla yürüttüğü müzakereler oldu.

 

Suriye'nin Ulusal Güvenlik Bürosu şefi Ali Memlük'ün Eylül ayındaki Kahire ziyareti de bir şeyler anlatıyordu.  

 

Memlük'ün yıllardır yaptığı ilk dış gezi olduğu aktarılan Kahire ziyareti, -en azından göründüğü kadarıyla- terörizmle mücadele için iki taraflı güvenlik işbirliğine odaklandı. Ancak Memlük ve Sisi arasındaki görüşme, Mısır'ın Suudilerin hiçbir zaman mümkün olabileceğini düşünmediği kadar Rusya-İran-Suriye bloğuna yaklaştığını da gösteriyor.

 

Mısır-İran ilişkileri

 

Bu ayın başlarında Reuters, Mısır'ın petrol bakanının yeni petrol anlaşmaları ümidiyle İran'ı ziyaret etmeyi planladığını aktardı. Ancak haberler kısa süre içinde hem Tahran hem de Kahire tarafından yalanlandı ve bu esnada yolculuğun, kamuoyuna duyurulduktan sonra iptal edildiği yönünde haberler görüldü.  

 

Kendi hesabına İran, yıllardan beri Mısır'la olan ilişkileri geliştirmeyi arzuladı ve Tahran'da gerçekleşecek üst düzey bir görüşmenin yalnızca zaman meselesi olduğunu ileri sürüyor.

 

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, New York'ta bu yıl düzenlenen BM Genel Kurulu'nun yan etkinlikleri dahilinde Mısırlı mevkidaşı  Semih Şükri ile halihazırda bir araya geldi, zira iki ülke, Suriye'deki çatışma konusunda kendilerini aynı sayfada buluyor.

 

İlginç bir şekilde Kahire, Yemen bataklığından çıkmanın da bir yolunu arıyor gibi görünüyor. Yemen'deki uzayıp giden istikrarsızlık, Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarları açısından büyük bir risk, zira Kızıldeniz nakliye rotalarını tehdit ediyor ve Süveyş Kanalı'ndaki deniz yolculuklarını da tehlikeye atabilir.

 

Sisi hükümetinin Suudi Arabistan'ın gölgesinden çıkmada ne derece başarılı olduğu halen ucu açık bir soru. Askıya alınan petrol sevkiyatları dışında Riyad, mücadele halindeki Mısır ekonomisine sermaye enjekte etmeye devam ediyor. Ancak son gelişmeler, yakında varoluşsal zorluklarla karşı karşıya kalabilecek olan, Suudiler öncülüğündeki bölgesel ittifak sisteminde ciddi dalgalanmaları açığa çıkarmış oldu.

 

www.medyasafak.net