FKÖ’nün İran Büyükelçisi: “Nehirden Denize” bütün Filistin’i özgürleştireceğiz - bıçaklı ve arabalı saldırılardan roket fırlatmaya kadar her şeyle yapacağız bunu

FKÖ’nün İran Büyükelçisi: “Nehirden Denize” bütün Filistin’i özgürleştireceğiz - bıçaklı ve arabalı saldırılardan roket fırlatmaya kadar her şeyle yapacağız bunu
El-Zevavi, sözlerine şöyle devam etti: “İmam Humeyni, kutsal Necef şehrindeyken bizim [Filistin] devrimimizi benimsedi ve zekât ve humusların hayatlarını riske atan Filistinli savaşçılara gönderilmesine ilişkin meşhur fetvasını da o zaman verdi.”

 

 

 

Middle East Media Research Institute (MEMRI)

 

 

 

1 Mart 2017 tarihinde Lübnan'da yayınlanan El-Ahbar gazetesinde yer alan, FKÖ'nün İran Büyükelçisi Salah el-Zevavi hakkındaki bir yazıda, kendisiyle FKÖ-İran ilişkileri hakkında yapılan bir röportajdan parçalara da yer verildi. Zevavi röportajda, bütün araçların kullanıldığı silahlı mücadelenin, “nehirden denize” bütün Filistin'i özgürleştirmenin meşru yolu olduğunu da vurguladı.

 

19 Şubat tarihinde Filistin'in Wafa haber ajansının “Filistin Devleti'nin İran Büyükelçisi Salah el-Zevavi"nin 21 Şubat'ta Tahran'da düzenlenecek olan Altıncı Uluslararası Filistin İntifadasına Destek Konferansı'nın Filistin heyetinde yer alacağını aktardığını [1] ve Filistin Dışişleri Bakanlığı'nın web sitesinde de kendisinden Filistin'in İran Büyükelçisi olarak söz edildiğini [2] de belirtmek gerekir

 

Aşağıda, El-Zevavi'nin açıklamaları da dâhil olmak üzere, sözü edilen makaleden parçalar sunulmaktadır:

 

 

"Şubat 1981'de, Hani el-Hasan'ın emekli olup Beyrut'a gitmesinin ardından merhum [Filistin Yönetimi] başkanı Yaser Arafat, Salah el-Zevavi'yi FKÖ'nün Tahran temsilciliğine atadı. FKÖ ile Siyonist düşman arasında Oslo Anlaşmaları'nın imzalanmasının ardından İran, bu anlaşmadan doğan Filistin Yönetimi'ni tanımayı reddetti ve El-Zevavi'nin yerinden alınmasına ve yeni bir büyükelçinin atanmasına da karşı çıktı. Bu yüzden El-Zevavi görevde kaldı ve ömrünün 32 yılını Tahran'da geçirdi.  

 

El-Zevavi, [Tahran'daki FKÖ] büyükelçiliğinin, Ebu Ammar [Arafat], [dönemin Tahran'daki FKÖ Büyükelçisi] Hani el-Hasan, Ahmed Humeyni [İran devriminin lideri Ruhullah Humeyni'nin oğlu] ve İran'ın eski dışişleri bakanı İbrahim Yazdi'nin katıldığı açılışını hatırlıyor. Zevavi, bu açılışta eski İsrail Büyükelçiliği binasının üzerinde Filistin bayrağının dalgalandığını söyledi. Arafat'ın Tahran'ı ziyaret eden ilk resmi yetkili olmasından gurur duyduğunu ifade ederek şunları ekledi: “İmam Humeyni'nin zaferinin ardından Arafat, ‘bugünden itibaren benim cephem Sur'dan Horasan'a uzanıyor…' demişti. Filistin-İran ilişkileri, iki tarafın karşı karşıya olduğu her türlü siyasi farklılıklardan çok daha derinlerde ilerliyor ve FKÖ'nün İsrail'i tanımasından sonra bile iki devrim arasındaki bağlar sürdü…”

 

Çok eski zamanlardan beri var olan [FKÖ-İran] ilişkilerinin altını çizen El-Zevavi şu ifadeleri kullandı: “Bizim İmam Humeyni'yle olan ilişkimiz, o henüz sürgündeyken başladı. İmam'ın devrimi [yani İran İslam Devrimi] iki ana temele dayanıyordu: İslam ve ilk kıble olan, aynı zamanda Müslümanların üçüncü en önemli camisinin [El Aksa] içinde bulunduğu [Kudüs de dâhil olmak üzere] Filistin. İmam Humeyni, devrimi zafere ulaştığı zaman ‘bugün İran, yarın Filistin' demiş ve ‘Filistin'i yeniden kazanmadan, İran'ın bağımsızlığı da eksik kalacaktır' diye eklemişti.” El-Zevavi, sözlerine şöyle devam etti: “İmam Humeyni, kutsal Necef şehrindeyken bizim [Filistin] devrimimizi benimsedi ve zekât ve humusların hayatlarını riske atan Filistinli savaşçılara gönderilmesine ilişkin meşhur fetvasını da o zaman verdi.”

 

Ayetullah Humeyni'den sevgiyle söz eden El-Zevavi, “İmam, zihninde Filistin'in geleceğini görürdü ve Ramazan'ın son Cuma gününü Uluslararası Kudüs Günü ilan etti, [çünkü] o, [sıradan] insanların görmediğini görürdü” dedi ve şöyle devam etti: “Şu an içinde olduğumuz karanlık günlere bakıyorum: Siyonist düşman Batı Şeria'yı yutmaya, Kudüs'ü ilhak etmeye çalışıyor ve bu şehri Siyonist oluşumun başkenti olarak görüyor. Buna ilave olarak da Siyonist yerleşim inşaları hızlandırılıyor ve [yerleşimcilerin] Mescid-i Aksa'ya zarar vermesine izin veriliyor.”    

 

Filistinli büyükelçi, [İran] İslam Devrimi'nin zaferinden önce bile [Filistin ve İran arasında] var olan bağların tarihini tekrarlamaktan hoşlanıyor. Pek çok İranlı komutanın Lübnan'daki El Fetih kamplarında eğitildiğini, bazılarının Filistinli savaşçıların yanında savaşırken şehit olduğunu ve halen Filistinli şehit aileler listesinde olduklarını ve [El Fetih'in] onların İran'daki ailelerine ödenek sunmaya devam ettiğini vurguluyor.

 

[El-Zevavi şöyle devam ediyor:] “İran'ın ideolojik pusulası Filistin'e dönüktür, bu yüzden İran'da nereye giderseniz gidin Filistin için isim verilmiş bir sokak ya da bina görürsünüz. Şii İslam'ın en kutsal mekânlarından birinde, yani [Sekizinci] İmam Ali Rıza'nın Meşhed'deki makamında, Kubbetüssahra'nın bir modelinin olduğu, Kudüs Avlusu adını taşıyan geniş bir avlu vardır ve her namazdan sonra İranlılar ABD ve İsrail karşıtı sloganlar atar.”

 

[Filistinliler için] İran'la ortak olan her şeyden titizlikle bahsetmeye çalışan Filistinli büyükelçi, şunları söyledi: “Karşımızda, bütün araçlarla yürütülecek bir savaş ve cihad olmadan son bulmayacak olan, ABD tarafından yürütülen bir Batı planı var. Buradaki rejim İslam ve Şii mezhebi temelinde kuruldu, biz de bir hareket olarak onu Kerbela ve İmam Hüseyin'in şehadeti boyutlarıyla ilişkilendiriyoruz. İmam Hüseyin'in isyanı Şii bilincinde temel bir meseledir ve kanlı kılıcın zaferi ilkesi, az sayıda insanın da [çok sayıda insana karşı] zafer kazanabileceğinin ve az silahı olanın bol silahı olanı yenebileceğinin altını çizer…”

 

En kıdemli Filistinli diplomatlardan biri olan El-Zevavi, [Filistinliler arasında] İran'la anlaşmazlıklar olduğunu inkâr etmiyor, ancak “her iki tarafın da diğer tarafın eğilimlerini anlaması gerekir ve Filistin'i özgürleştirmek için mücadele etmemiz gerekir. Bizim 1948 topraklarındaki halkımız (yani İsrail işgali altındaki Araplarlar) için, Batı Şeria'daki halkımız için gerekli olandan daha farklı türden bir mücadeleye ihtiyaç var, Batı Şeria da Gazze'dekinden daha farklı bir mücadeleyi gerektiriyor. [Bunlara ilave olarak] diplomatik mücadele de var” diyor. Ardından şunları ekliyor: “Kuşkusuz herkes, bıçaklı ve arabalı saldırılardan roket fırlatmaya kadar kendi tarzıyla savaşmalıdır. Nehirden denize Filistin'i böyle özgürleştireceğiz… Bazı cihad [türlerine?] coğrafya hâkim olur ve herkes bulunduğu yerden, elindeki araçlarla ve muhtelif durumlara uygun şekilde katkı yapmalıdır. Allah'ın kurtuluş vaadini gerçekleştirmek için bütün mücadele araçlarının kullanılması meşrudur: [geleneksel dans oyunu] Dabke'den silahlı mücadeleye kadar.”

 

Filistin davasının şu anki durumuna dair bir siyasal analiz sunan El-Zevavi şunları söyledi: “Karşımızda sıradan bir düşman, yahut küçük ölçekli bir plan yok. Biz, özellikle ABD'nin İsrail'i bir Yahudi devleti [olarak tanıması] fikrini benimsemesinden sonra, en tehlikeli uluslararası plana karşı savaşıyoruz. ABD, bir sonraki adımın ne olacağını gayet iyi bilerek bir adımdan diğerine geçti ve biz aldatıldık.” Ardından şöyle devam etti: “Bugün gerçekleşen etnik ve mezhepsel çatışmaların amacı bölgenin kaynaklarını ele geçirip dağıtmak ve Filistin'den uzaklaşmaları için Araplar arasında savaşları körüklemektir – [bütün bunlar] Büyük İsrail'in kurulmasına hizmet ediyor.”

 

Filistinli büyükelçi artık Oslo Anlaşmaları'na inanmadığı gibi, “FKÖ anlaşmayı imzaladığı zaman, 1999 yılında Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin devletinin kurulması bekleniyordu, ama bu olmadı” diyor. Bu tarihin üzerinden on sekiz yılın geçmiş olması sebebiyle, İsrail'in ve ABD'nin bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceği saptaması yapıyor. Zevavi, kesin bir dille şunu söylüyor: “Oslo iflas etmiştir. ABD Başkanı Donald Trump bu girişimin Siyonist yüzü. İlave olarak, düşmanla diyalogun beyhudeliği artık açık hale geliyor.”

 

Filistinli büyükelçiye göre iç [yani Filistinliler arası] bölünme, yangına benzin taşıyor: “Bu kadar bölünmüş olduğumuza ve birleşmeyi sağlayamadığımıza inanabiliyor musunuz? Ben [bu konuda] gruplardan gelen hiçbir türden mazereti kabul etmiyorum. Büyükelçi, “Bugün birleşmekten başka seçeneğimiz yok, çünkü düşman, gözlerimizin önünde kayıp giden Filistin'i Yahudileştirmek için bizim bölünmemizden istifade ediyor” diye de ekliyor.

 

Altıncı Filistin İntifadasına Destek Konferansına ilişkin olarak ise, İran'ın Filistinlilere olan bağlılığını ifade ediyor: “[Biz ve İranlılar arasındaki] dostluk inancı herkes tarafından bilinir. [İranlılar] Horasan'dan Kudüs'e giden siyah sancak geleneğinin taşıyıcılarıdır. Eğer konferansı bir siyaset ve medya olgusu olarak görürsek, bu zorlu dönemde, herkesin Filistin davasını ortadan kaldırmaya çalıştığı bir zamanda başarması beklenen şeyi başarmış demektir. Konferans bize, kendi aramızda diyalog imkanı verdi. Dahası, Arap ülkelerinden ve dünya çapından gelen parlamento başkanları, Filistin mücadelesinin bir sonraki safhasını tartıştı.” [3]

 

 

Notlar

 

[1] Wafa.ps, 19 Şubat 2017.

[2] Mofa.gov.ps.

[3] El Ahbar (Lübnan), 1 Mart 2017.

 

 

 

www.medyasafak.net