Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye’nin İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî’nin ilmî makamı hakkındaki görüşlerinin eleştirisi

Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye’nin İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî’nin ilmî makamı hakkındaki görüşlerinin eleştirisi
Elinizdeki makalede, söz konusu eleştirel yaklaşım ele alınmış ve bu yaklaşımın temellerini oluşturan istidlal unsurları şeffaflaştırılmaya çalışılarak delillerinin, İmamî-Şiî literatür göz önüne alınmadan, Ehlisünnet’in yazılı mirası çerçevesinde ilmî itibardan yoksun olduğu gösterilmiştir.

 

 

Ehlisünnet'in Yazılı Mirası Çerçevesinde Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye'nin İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin İlmî Makamı Hakkındaki Görüşlerinin Eleştirisi

 

 

Hüseyin İskenderî[1] – Muhammed Kirmanî Kecûr[2]

 

 

İmamet Pejuhi Dergisi, sayı 7, s. 153-170

 

 

 

Tasavvur olunanın aksine Ehlisünnet âlimleri içerisinde Masum İmamların (a.s.) İslâmî ilimler ve hatta rical ilmi alanlarındaki makamları hakkında kapsamlı tek bir görüş bulunmamaktadır. Sünnî ulema arasındaki hâkim görüş de yukarıdaki tasavvuru teyit etmektedir. Bu meyanda, İmam Cevâd, İmam Hâdî, İmam Hasan Askerî'nin (a.s.) ilmî makamları, ilk önce 6./12. yüzyılda Fahreddîn Râzî tarafından eleştirilmiş ve onun bu eleştirisi, 8./14. yüzyılda Harranlı İbn Teymiyye tarafından bir kez daha ele alınmıştır. Başta Abakatü'l-envâr olmak üzere az sayıdaki kitapta bu eleştirel yaklaşıma işaret edilmişse de henüz bizce malum olmayan sebeplerden dolayı bu eleştiriler ciddiyetle ele alınmamıştır. Elinizdeki makalede, söz konusu eleştirel yaklaşım ele alınmış ve bu yaklaşımın temellerini oluşturan istidlal unsurları şeffaflaştırılmaya çalışılarak delillerinin, İmamî-Şiî literatür göz önüne alınmadan, Ehlisünnet'in yazılı mirası çerçevesinde ilmî itibardan yoksun olduğu gösterilmiştir.

 

 

Giriş

 

 

İmamî-Şiî uleması, Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s.), bu cümleden olmak üzere İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin (a.s.) Allah tarafından (imamete) tensip olundukları, atandıkları; ilmî bakımdan da birer evrensel otorite oldukları, dolayısıyla da onları takip etmenin gerekliliği görüşünü, mütevatir Sakaleyn[3] hadisi gibi güvenilir belgelere dayandırarak bedihi olduğu görüşündedirler. Bu temel konular Ehlisünnet kelamında hiçbir zaman İmamî-Şiî kelamında olduğu gibi gündeme gelmiş olmasa da, Ehl-i Beyt İmamlarının soyca ve dinî ilimdeki üstünlükleri Sünnî âlimlerinin kahir ekseriyetince her zaman ön planda tutulmuş ve tutulmaya da devam etmektedir. Bu genel kabule karşın, 6./12. yüzyıldan itibaren, Fahreddin Râzî Nihayetü'l-ukul kitabında adı geçen üç imamın ilmî makamına tereddütle yaklaşmıştır. Bundan iki asır sonra İbn Teymiyye, Allame Hıllî'nin eleştirilerini yanıtlarken, bu üç imamın ilmî makamını sorgulamış; ayrıca İmam Rıza'nın (a.s.) ilmî konumuna yönelik eleştirilerini de buna ilave etmiştir. Böylece Ehlisünnet ulemasının azınlığı tarafından benimsenen bir yaklaşım sistemli bir tenkide dönüşmüştür.

 

Sünnî ulemanın yazıya geçirdikleri görüşleri çerçevesinde, Ehlisünnet âlimleri arasında iki karşıt yaklaşımın ortaya çıktığı söylenebilir: Sünnî ilim camiasında genel olarak benimsenen ispatlayıcı yaklaşım ve az sayıda âlimin taraftarı olduğu eleştirel yaklaşım. Biz, makalemizde, ispatlayıcı yaklaşımın savunucularının görüşlerine yeri geldiğinde temas edeceğiz.

 

Öte yandan İmam Rıza (a.s.); İbn Teymiyye[4], İbnü'l-Kayseranî[5], Semanî[6] ve İbn Hibban[7] tarafından rical ilmindeki konumu bakımından da eleştirilmiştir; makalemizi uzatmamak için biz bu konuyu bağımsız bir yazıda ele alacağız. Gene İmam Hasan Askerî'nin (a.s.) de Sünnî rical ilmindeki konumu, Hz. Fatıma'ya (sa) dair naklettiği bir fazilet rivayeti bağlamında, İbn Cevzî[8], Suyutî[9], Kenanî[10] ve Fettenî[11] gibi birkaç âlim tarafından tenkit edilmiş ve rivayetin altına, Sünnî ulemanın çoğunluğunun İmam Hasan Askerî hakkında kullandığı “sikadır, güvenilirdir”[12] nitelemesi görmezden gelinerek, “leyse bi-şey” (hiçbir değeri yok) kaydı düşülmüş ve böylelikle Sünnî rical ilmindeki makamı itibarsızlaştırılmak istenmiştir.

 

Makalemizde inceleyeceğimiz konu, daha önce Mir Hamid Hüseyin ve Seyyid Ali Milanî tarafından ele alınmışsa da bu müelliflerin çalışmalarında kapsamlı bir analize tabi tutulmamıştır. Mir Hamid Abakâtü'l-envâr'ında[13], Seyyid Milanî ise Abakat'ın özet tercümesi ve tahkiki olan Nefehâtü'l-ezhâr'ında[14] İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin ilmî makamları, Ehlisünnet kaynakları esas alınarak eleştirel yaklaşıma göre ele alınmamış; bunun yerine, söz konusu imamların yaşam öyküleri, Sünnî âlimlerin çoğunluğunca benimsenen ispatlayıcı yaklaşım çerçevesinde incelenerek, Masum İmamlardan müsned ve mürsel olarak nakledilen rivayetlere işaret edilmiştir. Ayrıca, Ayetullah Maraşî de Ehlisünnet açısından bu üç imamın ilmî ve manevî makamları ile sosyal statülerini ele almış, fakat Sünnî ulemasının eleştirel yaklaşımlarına hiç değinmemiştir.[15]

 

Elinizdeki makalede Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye'nin İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin ilmî makamlarına yönelik eleştirileri, Ehlisünnet'in yazılı mirasında yer alan müsned rivayetlerden örnekler çerçevesinde incelenecektir. Önce, eleştirel yaklaşımın istidlalini oluşturan unsurlar incelenecek ve ardından, bu istidlalin unsurlarına yönelik iki farklı tahlil ortaya konularak Ehlisünnet kaynakları çerçevesinde ilmî değerlendirmeleri yapılacaktır.

 

 

Eleştirel Yaklaşım

 

Adı geçen üç Masum İmamın (a.s.) ilmî makamlarını tenkit edenler, sayıca az olsalar da Ehlisünnet camiasında sahip oldukları seçkin statülerinden ve ayrıca, eleştirel yaklaşımı benimseyenlerin kendi görüşlerini delillendirme yolunda gösterdikleri gayretlerden dolayı büyük bir öneme sahiptirler. Bu doğrultuda görüşleri kitaplarda ilk defa kayda geçirilen Fahreddin Râzî'dir.[16] Onun görüşleri 8./14. yüzyılda İbn Teymiyye tarafından tekrar ele alınmıştır. Makalemizde önce bu iki görüşü özetleyecek ve bu görüşün dayandığı istidlalin unsurlarını tek tek ele alacağız. Daha sonra, bu istidlal unsurlarını, iki farklı tahlil çerçevesinde topluca ele alacağız.

 

 

1- Fahreddin Râzî'nin (öl. H. 606) Eleştirel Yaklaşımı

 

Yaptığımız araştırmalar neticesinde, Ehlisünnet uleması arasında, İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin (a.s.) ilmî makamlarına yönelik ilk âlimane tenkidin, ilk defa 6./12. yüzyılda Fahreddin Râzî ve İbn Hatibü'r-Rey[17] diye meşhur olan Muhammed b. Ömer Râzî' tarafından yazıya aktarıldığını tespit ettik. Râzî, fıkıhta Şafiî, kelamda ise Eşarî idi[18] ve Ehlisünnet ulemasının çoğunluğu içinde özel bir yeri vardı. Sübkî, Râzî'den övgüyle söz etmiş[19]; İbn Hallikan, onun çağının biriciği olduğunu ifade etmiş[20]; İbnü'l-Esir ise Fahreddin'i “asrının imamı” sözüyle nitelemiştir.[21]

 

Fahreddin Râzî, kabul görmüş felsefî ilkelere şüpheyle yaklaşması nedeniyle İmamî-Şiî âlimlerce ve Sünnî âlimlerince “Şüphecilerin İmamı” diye tanınmıştır.[22] Râzî, felsefe, kelam, riyaziyat, fıkıh, usul, tefsir ve edebiyat alanlarında önemli ve etkili kitaplar kaleme almıştır. Tefsir sahasında yazdığı el-Mahsul fi ilmi'l-usul ve Mefatihü'l-gayb en bilinen eserleridir; nitekim Ehlisünnet dünyasında elde ettiği ününü de bu tefsir çalışmalarına borçludur.

 

Kelam üzerine yazdığı Nihâyetü'l-ukul fi dirâyeti'l-usul adlı kitabında Râzî, akaide dair yirmi ilkeyi istidlale dayalı bir metotla ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Her ne kadar bu kitabı diğer kitapları kadar bilinmiyor olsa da, kitabın Fahreddin Râzî'ye ait olduğu kesindir. Nitekim Mefatihü'l-gayb'ında bu kitabına atıfta bulunmuştur ki bu da Nihâyetü'l-ukul'u tefsirinden önce yazdığını göstermektedir. Ayrıca Kâtip Çelebi Keşfü'z-zünun'da[23], Ziriklî el-A'lam'da[24], İcî el-Mevakıf'da[25] bu kitabı Fahreddin Râzî'nin eserleri arasında saymışlardır. Eserin elyazması nüshaları Ayetullah Maraşî Kütüphanesi nr. 4620, İslâmî Şura Meclisi Kütüphanesi nr. 1456, Astan-ı Kuds-i Radavî Kütüphanesi nr. 1375'de kayıtlıdır. Başka kütüphanelerde de elyazması nüshaları bulunan[26] Nihâyetü'l-ukul, Salah Muhammed Abdurrahman tarafından tahkik edilmiş ve 1991 yılında Kahire Üniversitesi Daru'l-Ulum Fakültesi tarafından iki cilt halinde yayımlanmıştır.

 

Fahreddin Râzî, Nihâyetü'l-ukul'un önsözünde, kitabında, erken ve geç dönem ulemasının eserlerinde işlemedikleri konuları ele aldığını ve gerçek kanıtları ve yakîne ulaştıran burhanları derin tetkik sonucu ortaya koymanın, konuların ilgi çekici bir düzen içerisinden birbirine incelikle eklemlenmesinin kitabı seçkin bir konuma taşıdığını ifade etmiştir. Râzî, imamet adını verdiği yirminci ilkede imametin farklı boyutlarına ilişkin Şia'nın görüşlerini ele almış ve tenkit etmiştir. Bu cümleden olarak, üç imam; İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî (a.s.) bağlamında, Şia'nın adı geçen imamların ilmî konumları hakkındaki kabulünü şaşkınlıkla karşıladığını belirtmiş ve bu üç imamın, yaşadıkları dönemlerin, ilmin ilerlediği ve yazılı üretimin artış gösterdiği dönemler olduğuna işaret ederek eleştirisini, adı geçen imamların, az da olsa ilmî görüşlerini açığa vurmadıkları, ilmî toplantılara katılmadıkları, muhalifleriyle hiçbir meseleyi tartışmadıkları ve Şafiî, Muhammed b. Hasan ve dönemin başka bazı fakihleri, kelamcıları ve müfessirler gibi faydalı bir eser de ortaya koymadıkları üzerine kurmuştur.

 

Râzî bu eleştirilerini şu şekilde yazıya aktarır:

 

“Ne tuhaftır ki onlar (Şiîler), Takî (İmam Cevâd), Nakî  (İmam Hâdî) ve Hasan Askerî'nin usule ve fürua dair konuların icmalde ve tafsilde tamamına âlim olduklarına inanırlar. Oysa onlar, muhtelif ilimlerde uzmanlaşmış âlimlerin sayıca çok oldukları ve kitap yazımının artış gösterdiği bir zamanda yaşadılar. Buna karşın, az olsun çok olsun, onların birinden ilimler hakkında bir şey nakledilmemiş, onlar ilim mahfillerinde hazır bulunmamış, muhalifleriyle meseleler hakkında tartışmamışlardır. Ve onlar, Şafiî veya Muhammed b. Hasan'ın ve bu ikisi dışındaki fakih, mütekellim ve müfessirlerin ortaya koyduklarına benzer faydalı bir eser de vermemişlerdir.” [27]

 

Görüldüğü üzere Fahreddin Râzî, üç imamın ilmî konumuna yönelik eleştirel yaklaşımını birtakım unsurlar üzerine bina etmiştir ki bu unsurları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1)     İlmi izhar etmemek,

2)     Eser vermemek,

3)     Muhaliflerle tartışmamak

4)     İlmî toplantılara katılmamak.

 

 

2- İbn Teymiyye'nin (öl. H. 728) Eleştirel Yaklaşımı

 

İbn Teymiyye olarak tanınan Ahmed b. Abdülhalim b. Teymiyye Harranî, fıkıhta Hanbelî idi; kelamda ise, Fahreddin Râzî'nin tersine, selefi ve hadis ehli sayılır. İbn Teymiyye, babasının vefatından sonra Sükkeriyye Dârülhadisinde müderrislik yapmıştır.[28] Her ne kadar ilmî konumu ve temayülleri Ehlisünnet âlimlerince eleştirilmişse de,[29] İbn Teymiyye günümüzde Vahhabîler arasında benzersiz bir yere sahiptir; öyle ki onların düşüncelerini İbn Teymiyye'nin görüşlerine dayandırdıkları da söylenebilir. Zehebî, İbn Teymiyye'den övgüyle söz etmiş ve Sübkî'yi onun hakkında söylediği sözlerinden dolayı kınamıştır. Sübkî ise, Zehebî'den özür dileyerek, İbn Teymiyye'nin büyüklüğünü ve azametini övmüştür.[30] Başka bazı Ehlisünnet âlimleri İbn Teymiyye'nin muhtelif ilimlerde ve fenlerde âlim olduğunu kaydetmiş[31] ve bütün hayatını tedris ve telif faaliyetlerine adaması bakımından ondan övgü dolu ifadelerle bahsetmişlerdir.[32]

 

İbn Teymiyye de Fahreddîn Râzî gibi Ehlisünnet uleması üzerinde tesirli olmuş önemli eserlere sahiptir. Fuvâtü'l-vefetât'ında İbn Teymiyye'nin eserlerinin bir listesini veren İbn Şâkir'e göre onun kitaplarının sayısı üç yüzdür.[33] Ehlisünnet ve bilhassa Vahhabîler arasında etkili olmuş en önemli ve en bilinen eseri, Allame Hıllî'nin Minhâcü'l-Kerâme'sine karşı kaleme aldığı bir reddiye olan Minhâcü's-sünnet adlı kitabıdır.

 

Daha önce de ifade edildiği gibi Fahreddin Râzî'nin eleştirel yaklaşımı kendisinden iki yüz yıl sonra İbn Teymiyye tarafından devam ettirilmiştir. Minhâcü'l-kerame'deki iddialara cevap olarak İbn Teymiyye, Minhâcü's-sünnet'inin birkaç yerinde İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin ilmî konumlarına yönelik eleştirel görüşlerini yazıya geçirmiştir. Minhâcü's-sünnet'te adı geçen imamlardan ilk ikisiyle ilgili olarak onların ilmî otorite oluşlarını eleştirmiş ve üçüncü imamla tenkidini yazarken, Musa b. Cafer'den sonra ifadesini kullanarak[34] eleştirilerini genelleştirmiş ve böylece, İmam Rıza'nın ilmî makamını da eleştiri dairesine almıştır.

 

İbn Teymiyye, konumuzla ilgili eleştirilerini kaleme alırken önce Ehlisünnet fakihlerine müracaat etmenin Rafızîlerin İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'den naklettikleri sözlere müracaat etmekten daha iyi olduğunu belirtmiş ve Sünnî âlimlerin bu iki imamdan daha bilgili olduğunu, İmamlar'ın fetvalarının âlimlerinkine nispetle güvenilir olmadığını, hatta bu iki imamın ilim öğrenmek maksadıyla adını saydığı âlimlerden birine müracaat etmesinin vacip olduğunu ileri sürmüştür. [35]

 

İbn Teymiyye bu kadarla da kalmamış, kıyasın itibarı olmadığı görüşünü cevaplarken -her ne kadar kendisi kıyası zayıf kabul etmiş olsa da- kıyasa başvurmanın müçtehit olmayanları, yani İmam Hâdî'yi ve İmam Hasan Askerî'yi taklit etmekten daha iyi olduğunu; Mâlik, Leys, Evzaî, Ebu Hanife, İbn Ebi Leyla, Şafiî, Ahmed, İshak, İbn Ubeyd ve İbn Sevr'in ilim ve fıkıhta bu iki imamdan daha üstün konumda bulunduğunu, ilimden ve insaftan biraz olsun nasiplenmiş birinin bu açık hakikate uygun hüküm vereceğini iddia etmiştir.[36]

 

İbn Teymiyye kitabının başka bir yerinde İmam Muhammed Bâkır, İmam Cafer Sadık ve İmam Musa Kâzım ile sonraki üç imamı, İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'yi karşılaştırır ve şunları yazar:

 

“Musa b. Cafer'den sonraki meşhur kitaplarda kaydedilen haberlerde onlardan geriye ilim diye anılan şeyden hiçbir şey bulunmaz. Aynı şekilde sahih, müsned ve sünen derlemelerinde bu üçünden hadis bulunmaz ve seleften İbn Mübarek, Said b. Mansur, Abdürrezzak, İbn Ebi Şeybe gibi âlimlerin fetvaların toplandığı tasniflerde de fetvaları yer almaz. Ayrıca hadise dair kendilerinden sonra yazılan ana kaynaklarda onlardan bir rivayete rastlanılmaz ve selef ulemanın fetvalarının bir araya toplandığı meşhur kaynaklarda da onlardan bir fetva bulunmaz. Onlara ait ne bir tefsir, ne başka bir (rivayet),  ne de meşhur olmuş bir söz vardır.”[37]

 

Görüldüğü üzere İbn Teymiyye'den alıntıladığımız pasajda, Fahreddin Râzî'nin görüşlerinden farklı olarak, bir tutarsızlık göze çarpmaktadır. Zira o, ilk önce İmamların âlim olduklarını kabul etmiş, son alıntıda -ki bu pasaj onun gerçek görüşünü yansıtmaktadır- onların ilimden nasiplendiklerini tümden inkâr etmiştir.

 

Öte yandan, İbn Teymiyye'nin İmamların içtihattan yoksun oldukları iddiası, aynı iddianın ikinci kere gündeme taşınmasıdır ve bu duruma ıstılahta, matlubun müsaderesi denir. Dolayısıyla da böyle bir durumda iddianın kendisi, istidlal unsuruna veya unsurlarına muhtaç olur. Sonuç itibariyle buraya kadar ifade edilenler çerçevesinde İbn Teymiyye'nin eleştirel yaklaşımını oluşturan istidlal unsurlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1-     Ulema arasından Mâlik ve Leys gibi âlimlerin ilmî üstünlüklerinin apaçık oluşu,

2-     Önemli kitaplarda İmamlardan rivayet bulunmaması,

3-     İmamlardan aktarılan fetva olmaması,

4-     İmamlardan tefsir bulunmaması,

5-     İmamlardan meşhur bir söz nakledilmemiş olması.

 

 

2.1- İstidlalin Analizi

 

Fahreddin Râzî'nin ve İbn Teymiyye'nin eleştirel yaklaşımlarını ele alıp istidlallerini oluşturan unsurları analiz ettikten sonra, söz konusu yaklaşımı eleştiriye geçmeden önce, iki tahlilde bulunacağız. Tahlillerimizden ilki, her iki istidlali oluşturan unsurların birbirlerini kapsadıklarını gösterecek, ikincisi ise istidlal unsurlarının keyfiyetine odaklanacaktır.

 

 

2.1.1- İstidlal unsurlarının birbirlerini kapsaması

 

İbn Teymiyye'nin istidlalini oluşturan unsurlardan üçüncü, dördüncü ve beşinci unsur, Fahreddin Râzî'nin istidlalini teşkil eden unsurların birincisi olan “ilmi izhar etmeme” unsurunu içine alır. Buna göre, Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye tarafından savunulan eleştirel yaklaşımın istidlalini oluşturan unsurlar toplamda beş maddede sıralanabilir:

 

1-     İlmi izhar etmemek,

2-     Eser vermemek,

3-     Muhaliflerle tartışmamak,

4-     İlmî toplantılara katılmamak,

5-     Âlimlerin ilmî üstünlüklerinin apaçık oluşu.

 

2.1.2- İstidlalin Keyfiyeti

 

Yaptıkları açıklamalardan Fahreddin Râzî'nin ve İbn Teymiyye'nin istidlallerindeki unsurların, keyfiyet itibariyle, karinelerin bir araya toplanması modelini oluşturdukları anlaşılmaktadır. Bu şu anlama gelir: Râzî ve İbn Teymiyye, unsurların her birini bir delil karşısında ikame edilen delil olarak görmemişler, tersine unsurlardan her birini başka karinelerle birlikte bir karine -ki bu karineler toplamda bir delili oluşturlar- olarak kabul etmişlerdir. Zira âlim olmak bu unsurların tamamını kapsamamaktadır. Nitekim tarihte, arkasında bir kitap bırakmadığı veya muhalifleriyle ilmî tartışmaya girmediği veyahut ilmî toplantıya katıldığı rivayet edilmediği halde âlim, fakih ve bazen de imam olarak nitelenen birçok insan yaşamıştır. Ezcümle, İsmail b. Abdurrahman'ı[38], İbrahim b. Musa el-Ferâzî'yi[39], Süfyan Sevrî'yi[40], Hasan Basrî'yi[41], Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Şihab ez-Zührî'yi[42], Esbağ b. Halil'i[43], Said b. Ebi Meryem'i[44], Said b. Nemir'i[45], Süvar b. Abdullah'ı[46], Salih b. Ahmed b. Muhammed'i[47], Ebu Âsım en-Nebil'i[48], Ebu Müshir eş-Şamî'yi[49], Abdülgani b. Abdülaziz'i[50], el-Halhalî'yi[51], Abdullah b. Muhammed b. el-Muhacir Fevzan'ı[52] ve Zührî'yi[53] bu âlimlere örnek verebiliriz.

 

Eleştirel yaklaşımda beş unsura karine işlevi gördürmek suretiyle geliştirilen istidlal, keyfiyet açısından beş unsur üzerine kurulmuş tek bir delile sahiptir. Bu bakımdan sadece bir unsurun çürütülmesi, delili tartışmaya açık hale getirir; yani delili teşkil eden cüzleri ortaya çıkarma doğrultusunda bir araya getirilen karineleri tekmil eden cüz eksik kalmış olur. Bu nedenle beş unsurdan birini çürütmek, Fahreddin Râzî ve İbn Teymiyye'nin yaklaşımlarının dayandığı istidlali, ilmî temelden yoksun bırakacaktır.

 

 

2.2- Tahlil

 

İmamiyye ilahiyatında tüm boyutlarıyla açıklanan imamet makamını ve İmamiyye'nin muteber kaynaklarının sözünü ettiği Masum İmamların ilahî bilgisini[54] göz ardı ederek konuyu ele aldığımızda, İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'den çeşitli ilim dallarıyla ilişkili muhtelif ilmî rivayetlerin Şiî yazılı mirasına yansıdığını görürüz.[55] Makalemizde ele aldığımız eleştirel yaklaşım Ehlisünnet camiasında az sayıda âlim tarafından benimsenmiş, karşıt görüşte yer alan âlimlerin ispatlayıcı yaklaşımları daha fazla taraftar bulmuştur. Aşağıda eleştirel yaklaşımın beş cüzden oluşan delilini her İmam için ayrı ayrı ele alacak ve İmamların ilmî makamlarının üstünlüğünü kabul eden Sünnî âlimlerden örneklerle konuyu inceleyeceğiz.

 

2.2.1- Ehlisünnet'in Yazılı Mirasında İmam Cevâd'ın İlmî Konumu

 

Ehlisünnet içerisinde hâkim olan yaklaşımda İmam Cevâd (a.s.), imam ve âlim gibi vasıflarla anılmış ve hâkim yaklaşımda, Fahreddin Râzî ile İbn Teymiyye'nin temsil ettiği azınlığın söz konusu üç Masum İmamın (a.s.) ilmî makamlarına yönelik eleştirel yaklaşımına karşıt bir tavır alınmıştır. Bu bağlamda, Ömer b. Bahr Câhiz'in[56], Ömer b. Şücaüddin Musulî Şafiî'nin[57], Sıbt İbn Cevzî'nin[58], Fazlullah b. Ruzbehân'ın[59], Mahmud  b. Vehib'in[60], Fikrî Kâhirî'nin[61], Seyyid Muhammed Abdülgaffar el-Hâşimî'nin[62] ve Hâdi Hamû'nun[63] yaklaşımlarını örnek gösterebiliriz. Ehlisünnet kaynaklarında, Sünnî ulemanın İmam Cevâd'ın ilmî makamı hakkındaki genel kabulünü beyan eden çok sayıda rivayet bulunur. Örneğin Ahmed b. Hallikan[64], Yafiî[65] ve İbn Tulun[66], İmam Cevâd'ın çok sayıda müsned rivayet naklettiğini tasrih etmişlerdir. Bu konudaki rivayetlerin bazılarını gözden geçireceğiz.

 

Hatib Bağdadî[67], İbn Sabbağ Malikî[68], Şeblencî[69], Yafiî[70] ve Abbas Hüseyinî Mekkî'nin[71]aktardıkları bir rivayete göre Muhammed b. Zeyd, ahlak konusunda bir rivayeti İmam Cevâd'dan müsned olarak nakletmiştir. Bu rivayette İmam Cevâd şöyle buyurur: “Allah yolunda bir kardeş edinen kimse kendisine cennette bir ev hazırlamıştır.”

 

Hatib Bağdadî'nin naklettiği bir başka rivayete göre Muhammed b. Salih babası Abdülazim Hasanî'den İmam Cevâd'ın babaları tarikiyle Ali b. Ebi Tâlib'den (a.s.) şöyle naklettiğini bildirmiştir: “Hz. Peygamber beni Yemen'e gönderirken şöyle nasihat etti: ‘Ey Ali! Allah'tan hayır isteyen kimse umutsuzluğa kapılmaz ve meşveret eden kimse pişman olmaz. Ey Ali! Geceleyin yol daha hızlı kat edilir; bu yüzden geceleri hareket et. Ey Ali! Güne besmele ile başla; çünkü Allah sabahı benim ümmetim için bereketli ve mübarek kılmıştır.”

 

Hatib Bağdadî'nin Ebu Nuaym'dan, onun Ahmed b. İshak'tan, onun İbrahim b. Naile'den, onun da Cafer b. Muhammed b. Yezid'den naklettiğine göre Cafer b. Muhammed şöyle rivayet etmiştir: “Muhammed b. Münzir beni İmam Rıza'nın oğlunun yanına götürdü ve ona Hz. Peygamber'in, ‘Allah Fatıma'nın zürriyetine (cehennem) ateşi(ni) haram kılmıştır' hadisini sordu. İmam Cevâd, ‘Bu, Hasan ve Hüseyin'e (a.s.) özgüdür' diye cevap verdi.”[72]

 

Bunlara ilaveten İmam Cevâd'ın yönelttiği soruları Yahya b. Eksem'in cevaplayamaması İmam Cevâd'ın fıkıh ilminde çağdaşı âlimlerden üstün olduğunun göstergesidir.

 

Bu olaya ilişkin rivayet şöyledir: Abbasî halifesi Memun, İmam Cevâd'ın ilmi makamını Abbasîlere ispatlamak için İmam Cevâd ile Yahya b. Eksem arasında gerçekleşecek ilmî bir toplantı tertip etmiştir. Toplantıda Yahya b. Eksem, İmam Cevâd'ın sorularını yanıtlayamamış ve neticede İmam Cevâd'ın küçük yaşına rağmen ilimde, fazilette ve marifette diğer âlimlerden üstün olduğu sabit olmuştur. Memun toplantı sonunda yaptığı konuşmada Allah'a hamdüsena ettikten sonra şöyle demiştir: “İsteyen rahatsız olsun isteyen alınsın ben kızım Ümmü'l-Fadl'ı ona nikâhlıyorum.”[73]

 

Buraya kadar yapılan açıklamalardan ve Ehlisünnet'in yazılı kaynaklarından yapılan alıntılardan, İmam Cevâd'ın ilmî makamını inkâr amacıyla ortaya konulan eleştirel yaklaşımın ileri sürdüğü delilin iki cüzünün, İmam Cevâd'dan rivayet bulunmadığı ve ayrıca İmam'ın ilmî toplantılara katılmadığı iddialarından oluşan unsurların gerçeği yansıtmadığı ve neticede istidlalin ilmî açıdan güvenilirliğinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Buna ilaveten, Ehlisünnet'in hâkim görüşünü temsil eden ulemadan yapılan alıntılarda geçen “imam”, “onun ilimde büyük bir makamı vardı” gibi ifadeler, İmam Cevâd'ın içtihat makamında olduğunu da gösterir.

 

 

2.2.2- Ehlisünnet'in Yazılı Mirasında İmam Hâdî'nin İlmî Konumu

 

Daha önce de işaret edildiği gibi İmam Hâdî'nin (a.s.) ilmî makamına eleştirel yaklaşımın karşısında İmam'ın bu makamını ispatlayıcı bir yaklaşım bulunmaktadır ve bu yaklaşıma mensup âlimler İmam Hâdî'yi “âlim”, “fakih ve imam” gibi vasıflarla anmışlardır. Bu âlimler arasında şu isimleri örnek gösterebiliriz. Câhiz[74], İbnü'l-Hişâb[75], Muhyiddin İbn Arabi[76], Sıbt İbn Cevzî[77], Zehebî[78], Yafiî[79], Muhammed Hâce Parsa[80], İbn Sabbağ[81], İbn Hacer Heytemî[82], İbn İmad Hanbelî[83], Şeblencî[84] ve Ali Fikrî[85]. Ayrıca Ehlisünnet âlimlerden bazıları İmam Hâdî'nin gayb ilmine sahip olduğunu yazmışlar ve buna delil olacak rivayetler nakletmişlerdir. Bu cümleden olarak, Şeblencî ve İbn Sabbağ'ın naklettikleri, İmam Hâdî'nin Vâsık'ın öleceğini ve Mütevekkil'in onun yerine geçeceğini haber vermesi rivayetini örnek verebiliriz.[86]

 

Öte yandan Ehlisünnet'in yazılı mirasında İmam Hâdî'nin ilmî makamı hakkında çok sayıda rivayet göze çarpar. Ayrıca çok sayıda Sünnî âlim de İmam Hâdî'den rivayet nakletmişlerdir. Biz burada birkaç örnek vereceğiz.

 

Safûrî Bağdadî, Sıbt İbn Cevzî ve Semanî'nin aktardıkları rivayete göre ağır bir hastalığa yakalanan Mütevekkil, iyileşmesi durumunda yüklü bir meblağı sadaka olarak vermeyi adar. İyileştikten sonra ne kadar sadaka vermesi gerektiğini öğrenmek için fakihleri bir araya toplar, ancak fakihlerden hiçbiri sorusunun cevabını veremez. Bunun üzerine Mütevekkil İmam Hâdî'nin çağrılmasını ister ve sorusunu ona sorar. İmam Hâdî, “Allah size birçok savaşta yardım etti” (Tevbe, 25) ayetine istinat ederek ve toplamda seksen üç seriyye ve gazvenin meydana geldiğini söyleyerek 83 dinar sadaka vermesini söyler.[87] Ehlibeyt düşmanlarından sayılan Mütevekkil'in, çağdaşı fakihlerin ihtilaf ettikleri bir konuda İmam Hâdî'nin görüşüne başvurması ilginçtir.

 

Bir başka rivayette, Mütevekkil döneminde bir kadının, İmam Hüseyin b. Ali b. Ebi Tâlib'in (a.s.) kızı olduğunu iddia ettiği ve Mütevekkil'in de, bu iddianın sıhhatini araştırmak için ilmî bir toplantı düzenlediği geçmektedir. Hazır bulunan ulemadan Feth b. Hakan, “İbnü'r-Rıza'yı (İmam Hâdî) çağırt da sana hakikati haber versin” der. Bunun üzerine Mütevekkil, İmam Hâdî'yi çağırtır ve işin gerçeğini sorar. İmam, kadını tekzip eder ve şöyle buyurur: “Allah, Fatıma evladının bedenini yırtıcı hayvanlara haram kılmıştır. Onu yırtıcı hayvanların yanına götürün, eğer doğru söylüyorsa hayvanlar ona saldırmayacaktır.” Kadın bunu duyunca yalan söylediğini itiraf eder.

 

Bu rivayeti Mesudî Ahbaru'z-zaman'da nakletmiş ve Murucu'z-zeheb'inde işaret etmiştir.[88] Aynı rivayeti İbn Hacer Askalanî Murucu'z-zeheb'ten alıntılamış ve Ebu Said Nişaburî'nin Şerefü'l-Mustafası'nda da rivayeti gördüğünü belirterek Nişaburî'nin naklettiği versiyonu aktarmıştır.[89]

 

Ayrıca Hatib Bağdadî'nin Tarih'inde ve Sıbt İbn Cevzî'nin Tezkire'sinde naklettikleri bir rivayet, hem İmam Hâdî'nin Ehlisünnet kaynaklarında bulunan rivayetlerini göstermesi açısından hem de İmam'ın çağdaşı âlimlerin cevaplamaktan aciz kaldıkları konularda ilim sahibi olduğunu göstermesi bakımdan önemlidir. Bu rivayete göre halife, tarih konusunda cevapsız kalan sorusunun cevabını bulmak için İmam Hâdî'ye müracaat etmeye mecbur kalmıştır. Rivayet şöyledir:

 

“Yahya b. Eksem (öl. H. 242) çok sayıda fakihin katıldığı Mütevekkil'in ilim toplantısında, “Hz. Âdem haccı tamamladığında onun başını kim tıraş etti?” diye sordu. Vâsık hazır bulunan ulemanın cevap vermekten aciz olduğunu görünce “Sorunun cevabını bilen birini getireceğim” dedi. İmam Hâdî meclise gelince Yahya sorusunu tekrar sordu. İmam, babaları tarikiyle Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakletti: “Cebrail, cennetten bir yakut getirip onu Hz. Âdem'in başına sürmekle görevlendirildi. O böyle yapınca Hz. Âdem'in saçları tıraş oldu ve yakutun parıltısının yayıldığı alan da Harem sayıldı.”[90]

 

Ehlisünnet kaynaklarında İmam Hâdî'nin tıp bilgisini gösteren rivayetler de bulunmaktadır. İbn Sabbağ el-Fusulü'l-mühimme'sinde Mütevekkil'in deri hastalığıyla ilgili olayı şöyle anlatır:

 

Mütevekkil, bedeninde çıban çıkınca hastalandı ve neredeyse ölümle yüz yüze geldi. Annesi, oğlu iyileşirse şahsî varlığından yüklü bir meblağı İmam Hâdî'ye hediye olarak vermeyi adadı. Mütevekkil de tedavisi için birini İmam Hâdî'ye gönderdi. İmam, “Koyun yağı usaresini gülsuyuyla karıştırıp yaraya sürün, Allah'ın izniyle şifa bulacaktır” diye haber gönderdi. Bazıları alaya almış olsa da İmam'ın tavsiyesi işe yaradı ve Mütevekkil iyileşti. Mütevekkil'in annesi de İmam'a on bin dinar gönderdi.[91]

 

Ehlisünnet kaynaklarından aldığımız bu örnekler, İmam Hâdî'nin Sünnî yazılı mirasındaki üstün konumunu göstermektedir. Böylelikle de, eleştirel yaklaşımın istidlalini oluşturan İmam Hâdî'den rivayet olmaması, ilmini izhar etmemesi ve ilmî toplantılara katılmaması unsurları, Ehlisünnet kaynaklarınca çürütülmüş olmaktadır.

 

 

2-2-3. Ehlisünnet'in Yazılı Mirasında İmam Hasan Askerî'nin İlmi

 

Eleştirel yaklaşım karşısında ispatlayıcı yaklaşımı savunan hatırı sayılır sayıda âlim bulunmaktadır. Bunlar arasından Sıbt İbn Cevzî[92], İbn Inebe[93], İbn Sabbağ[94], Ârif Ahmed Abdülgani[95], İmam Hasan Askerî'yi “âlim”, “zâhid” gibi vasıflarla nitelemişlerdir. Buna ilaveten, İbn Hacer Ehlisünnet mirasında İmam Hasan Askerî'nin ilminden faydalanan İbrahim b. Ebi Hafs Kâtib[96], İbrahim b. Abduh Nişaburî[97], İbrahim b. Mehziyar Ahvazî[98], Ahmed b. Abdullah[99], Cabir b. Yezid el-Farisî[100], Hasan b. Musa[101], Ali b. Muhammed b. İbrahim b. Eban Râzî Kuleynî[102] gibi âlimleri İmamî rical içerisinde saymıştır. Ayrıca Şiî yazınında İmam Hasan Askerî'ye yöneltilen sorular ve verdiği cevaplar el-Mesailu İbn Riyan[103], Mesailu Himyerî[104], Mesailu Muhammed b. Ali b. İsa Kummî[105] başlıkları altında bir araya getirilmiştir. Bütün bunlar, Ehlisünnet'in yazılı mirası çerçevesinde İmam Hasan Askerî'nin ilmî makamına yönelik eleştirel yaklaşımın ileri sürdüğü istidlali tartışmaya açmaktadır. Ehlisünnet'in yazılı mirasında İmam Hasan Askerî'den yapılan rivayetlerden bazıları şöyledir:

 

Cenabzî'nin Belazurî'den naklettiği bir rivayette İmam Hasan Askerî, babası İmam Hâdî'den, o da babaları aracılığıyla Hz. Peygamber'den, Hz. Peygamber de Cebrail'den Allah'ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Kuşkusuz ben Allah'ım, benden başka ilah yoktur. Kim beni tevhid ile çağırırsa, kaleme dâhil olur ve kaleme dâhil olan azabımdan âmândadır.”[106]

 

Hafız Ebu Nuaym[107], Sıbt İbn Cevzî[108] ve İbn Hacer Askalanî'nin naklettikleri bir rivayette Kadı Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed Kazvinî müsned olarak İmam Hasan Askerî'den, o da babaları tarikiyle Hz. Peygamber'den şöyle rivayet eder: “Cebrail, sürekli içki içen putperest gibidir, dedi.” Ebu Nuaym, bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.[109]

 

Bütün bunlara ilaveten Malikî âlim İbn Sabbağ,”İsa b. Feth'in yaşını tam olarak bilmesi”, “Gelecekteki oğlu Mehdî'den haber vermesi”[110], “Muhammed b. Hamza'nın zengin olmak için İmam Hasan Askerî'den dua istemesi ve İmam'ın ona amcaoğlunun öleceğini, kendisinin de yüz bin dirhem miras kalacağını haber vermesi”[111] başlıkları altında İmam Hasan Askerî'nin gaybî ilmine dair rivayetler nakletmiştir.

 

Ehlisünnet'in yazılı mirasında bulunan çok sayıdaki rivayet ile Sünnî âlimlerince İmam Hasan Askerî için kullanılan “imam” ve “âlim” vasıfları, eleştirel yaklaşımın istidlalini oluşturan, rivayet bulunmaması ve ilmini izhar etmemesi unsurlarını ortadan kaldırmaktadır.

 

 

Sonuç

 

İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'nin ilmî makamlarına yönelik eleştirel yaklaşımın beş karineden oluşan istidlalinin Ehlisünnet'in yazılı mirası çerçevesinde dahi İmam Cevâd, İmam Hâdî ve İmam Hasan Askerî'ye (a.s.) tamamen tatbik edilemediği görülmektedir. Sünnî yazını, rivayet bulunmaması ve ilmi izhar etmemesi unsurlarını her üç imam için; ilmî toplantılara katılmama unsurunu ilk iki imam için geçersiz kılmaktadır ve bu durum, Ehlisünnet içerisinde hâkim olan söz konusu üç imamın ilmî makamını ispatlayıcı yaklaşımla da uyumludur.

 

 

 

Çeviri: Ertuğrul Ertekin

 

 

www.medyasafak.net

 



[1] Kum İlim Havzasında ders-i hariç talebesi ve Ehlibeyt'in (a.s.) İmameti Araştırma Merkezi'nde araştırmacı

[2] Kum İlim Havzasında ders-i hariç talebesi ve Ehlibeyt'in (a.s.) İmameti Araştırma Merkezi'nde öğretim görevlisi

[3] Müslim, Sahih, c. 7, s. 122; İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 17; Nişaburî, el-Müstedrek ale's-Sahihayn, thk. Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1990, c. 3, s. 109; Taberanî, el-Mucemü'l-kebir, c. 3, s. 63; Cüveynî, Feraidü's-sımteyn fi fadaili'l-Murtaza ve'l-Betul ve's-Sıbteyn ve'l-Eimme min zürriyetihim, thk. Muhammed Bâkır Mahmudî, Daru'l-Habib, 1428, c. 2, s. 144; Suyutî, İhyau'l-meyyit, s. 64; Heysemî, Mecmaü'z-zevaid ve menbaü'l-fevaid, s. 162; Ebu Nuaym Isfahanî, Hilyetü'l-evliya ve tabakatü'l-esfiya, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-Arabî, 1405, c. 9, s. 64; Necemeddin Ebi'l-Kasım Cafer el-Hıllî, el-Muteber fi şerhi'l-muhtasar, ed. Nasır Mekarim Şirazî, Kum: Seyyidü'ş-Şüheda, 1364, c. 1, s. 23; İbn Mutahhar Hıllî, Tezkiretü'l-fukaha, Mektebetu'l-Murtazaviyye, c. 1, s. 15; Huveyzî, Nuru's-Sakaleyn, thk. Haşim Muhallatî Resulî, Kum: İsmailiyan, 1412, c. 5, s. 605.

[4] İbn Teymiyye, Minhacü's-sünnet, c. 2, s. 125.

[5] İbnü'l-Kayseranî, Marifetü't-tezkire, c. 1, s. 178, 184, 199, 203, 261.

[6] Semanî, el-Ensab, thk. Abdullah Ömer el-Barudî, Beyrut: Daru'l-Cinan, 1988, c. 3, s. 74.

[7] İbn Hibban, el-Mecruhîn mine'l-muhaddisin ve'd-duafa ve'l-metrukîn, thk. Muhammed İbrahim Zaid, Haleb: Daru'l-Vea, 1396, c. 2, s. 106.

[8] İbn Cevzî, el-Mevzuat, c. 1, s. 415.

[9] Suyutî, el-Leali'l-masnua fi ehadisi'l-mevzua thk. Ebu Abdurrahman Salah b. Muhammed b. Avida Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1996, c. 1, s. 361.

[10] Kenanî, Tenzihü'ş-şeriat, c. 1, s. 410.

[11] Fettenî, Kanunu'l-mevzuat, s. 249.

[12] Sıbt İbnü'l-Cevzî, Tezkiretü'l-havas, s. 324.

[13] Mir Hamid Hüseyin, Abakâtü'l-envâr, c. 4, s. 262.

[14] Milanî, Dırasât fi minhaci's-sünnet li-marifeti İbn Teymiyye, 1419, s. 375-379. Özeti için bkz. Milanî, Nefehâtü'l-ezhâr, fi hülasati'l-Abakatü'l-envar, 1414, c. 4, s. 256.

[15] Maraşî, Şerh İhkakü'l-hak, tsh. İbrahim Miyancî, Kum: Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, c. 12, s. 344 vd.

[16] Fahreddin Râzî H. 606'da vefat etmiştir. Ancak bizzat kendisi Nihâyetü'l-ukul'u Tefsirü'l-kebir'inden önce yazdığını belirttiğinden (Tefsirinde kullandığı, “Biz bunu Nihâyetü'l-ukul'da beyan etmiştik” ifadesi ilkinin ikincisinden önce yazıldığına delalet eder, bkz. Râzî, Mefatihü'l-gayb, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1421, c. 14, s. 132.  Nihâyetü'l-ukul'un telif tarihi hicrî altıncı yüzyılın sonlarıdır.

[17] Mucemü'l-üdeba, c. 5, s. 462. Burada, “Rey Hatibinin Oğlu (İbn Hatibü'r-Rey) diye tanınan İmam Fahreddin Muhammed b. Ömer er-Râzî” şeklinde yazılır. Rey şehrinin ünlü hatibi olan babası Ziyaeddin'e nispetle bu lakabı almıştır.

[18] Sübkî, Tabakatü'ş-Şafiiyyeti'l-kübra, thk. Mahmud Muhammed et-Tenahî ve Abdülfettah Muhammed, 1413, c. 8, s. 81; Şafiî el-Eşarî, Divanü'l-İslâm, c. 1, s. 45.

[19] Sübkî, age., c. 5, s. 33-40.

[20] İbn Hallikan, Tarih, c. 2,, s. 48.

[21] İbnü'l-Esir, el-Kamil fi't-tarih, c. 13, s. 55.

[22] İbn Sabbağ Malikî, Fusulü'l-mühimme, c. 1, s. 123. İbn Sabbağ burada şöyle yazar: “Ulema arasında Fahreddin Râzî şüphecilerin imamı olmakla meşhurdur.” Aga Buzurg Tahranî de Fahreddin Râzî'yi bu sıfatla tavsif eder, bkz. ez-Zeria, c. 3, s. 811.

[23] Katip Çelebi, Keşfü'z-zunun an esâmi'l-kutub ve'z-zunun, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1992, c. 2, s. 1988.

[24] Ziriklî, el-A'lam, 2002, c. 6, s. 313.

[25] İcî, el-Mevakıf thk. Abdurrahman Umeyre, Beyrut: Daru'l-Ceyl, 1417,, c. 3, s. 52.

[26] Bkz. Melik Kütüphanesi nr. 1146, Tahran Üniversitesi Kütüphanesi nr. 2129, Meşhed Nevvab Kütüphanesi, nr. 50. Diğer nüshaları için bkz. Fihristvare-i Destneveşteha-yi İran (DENA), c. 10, s. 871-872.

[27] Râzî, Nihayetü'l-ukul, yazma nüsha. (Bu yazma nüshada sayfa numarası bulunmamaktadır.)

[28] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihâye, Beyrut: Mektebetü'l-Maarif c. 13, s. 303.

[29] Seyyid Ali Hüseyin Milanî, Dırasât fi Minhâci's-sünnet li-marifeti İbn Teymiyye, s. 552-573.

[30] “İbn Teymiyye, Dâiretü'l-maarif-i Buzurg-i İslâmî, Ed. Seyyid Musevî Bocnurdî, c. 3, s. 171, 193.

[31] Makdisî, el-Ukûdu'd-duriyye min menakibi'l-Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiyye, thk. Hamid el-Faki, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-Arabî, c. 3, s. 7; el-Vâfî, c. 7, s. 16; İbn Verdî, Tarih, Beyrut: Darü'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1996, c. 2, s. 408-409.

[32] Muhammed b. Ebi Bekir ed-Dımaşkî, er-Reddü'l-vâfir, s. 218; A'yanü'l-asr ani'l-münced, s. 51.

[33] Muhammed b. Şâkir, Fuvâtü'l-vefeyât, c. 1, s. 77, 82.

[34] İbn Teymiyye, Minhâcü's-sünneti'n-Nebeviyye, thk. Muhammed Reşad Salim, Müessese Kurtuba, 1406, c. 2, s. 124.

[35] İbn Teymiyye, age., c. 1, s. 231.

[36] İbn Teymiyye, age., c. 2, s. 89.

[37] İbn Teymiyye, age., c. 2, s. 124.

[38] “İmam, müfessir.”: Zehebî, Siyeru A'lami'n-nübela, 1413, c. 9, s. 314.

[39] “Şeyh, imam, Kufe muhaddisi.”: Zehebî, age., c. 21, s. 210.

[40] İbn Hacer Askalanî, Lisanü'l-mizan, Beyrut: Müessesetü'l-A'lemî, 1986, c. 1, s. 32.

[41] “Meşhur imam, âbid fakih, büyük hâfız.”: Safedî, el-Vâfi bi'l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaut ve Turki Mustafa, Beyrut: Daru İhyai't-turas, 2000, c. 12, s. 190. (Zâhid fakih, âbid zâhid, zamanının efendisi, Basra ehlinin imamı, hatta asrının imamı.)

[42] “Hâfız fakih, büyük imamlardan biriydi.”: Zehebî, age., c. 9, s. 394; Alaî, Camiü't-tahsil fi ahkâmi'l-merasil, 1986, c. 1, s. 109.

[43] “Malikî fakih, müttaki bir fakih…”: İbn Farzî, Tarihu ulemai'l-Endülüs, c. 1, s. 150..) Ahmed b. Yahya ez-Zabi, el-Mültemes, c. 1, s. 296; Zehebî, Tarihü'l-İslâm ve vefeyatü'l-meşahir ve'l-a'lam, thk. Ömer Abdüsselam Tedmirî, Beyrut: Darul'-Kitabi'l-Arabî, 1987, s. 309; Zehebî, A'lam, c. 13, s. 202; Safedî, age., c. 9, s. 279; İbn Hacer Askalanî, Lisanü'l-Mizan, c. 1, s. 457.

[44] “Fakih, hâfız, çok hadis rivayet eden…”: İbn Sad, Tabakatü'l-kübra, thk. İhsan Abbas, Beyrut: Daru Sadır, 1968, c. 7, s. 518 İbn Muin, Marifetü'r-ricâl, thk. Muhammed Kamil el-Kassar, c. 2, s. 29, rakam: 33, 40, 63; Buharî, Tarihü'l-kebir, thk. Seyyid Haşim Nedvî, c. 3, s. 465, rakam: 1547; İbn Ebi Hatem Râzî, el-Cerh ve't-tadil, Beyrut: Daru İhyai't-Turasu'lArabî, 1952, c. 4, s. 13, rakam: 49; İbn Hibban, es-Sikât, c. 8, s. 266; Mezzî, Tehzibü'l-kemal, c. 10, s. 391, rakam: 2235; Zehebî, Tarih, s. 172, rakam: 151; Zehebî, Siyer, c. 10, s. 327; Safedî, age., c. 15, s. 215; İbn Kesir, el-Bidaye, c. 10, s. 304; İbn Hacer Askalanî, tehzibü't-tehzib, c. 4, s. 17; İbn Hacer Askalanî, Takribü't-tehzib, thk. Muhammed Avvame, Şam: Darü'r-Reşid, 1986, c. 1, s. 293; Suyutî, Tabakatü'l-huffâz, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1403, s. 171.

[45] “Fakih, râvi idi.”: İbn Farzî, age., c. 1, s. 291, rakam: 472; Zehebî, Tarih, s. 365.

[46] “Ondan, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî … rivayet etmiştir. Fakih, edip, şair idi”: Zehebî, Tarih, c. 4, s. 168; İbn Hibban, age., c. 8, s. 302; İbn Cevzî, el-Muntazam fi tarihi müluk ve'l-ümem, Beyrut: Daru Sadır, 1358, c. 11, s. 331; Zehebî, Siyer, c. 11, s. 543; Safedî, age., c. 16, s. 37; İbn Hacer Askalanî, Lisan, c. 3, s. 126; Zirikli, A'lam, c. 3, s. 145.

[47] “Muhaddis, fakih, Isfahan'da kadı idi.” İbn Cevzî, age., c. 12, s. 199; Zehebî, Siyer, c. 12, s. 529; İbn Kesir, age., c. 11, s. 43; Zirikli, age., c. 3, s. 188.

[48] “Fakih, muhaddis, nahivci, lügatçi idi.”: İbn Sad, age., c. 7, s. 295; el-Cerh ve't-tadil, c. 4, s. 463; İbn Hibban, age., c. 6, s. 483; Necaşî, Rical, c. 1, s. 451; Semanî, el-Ensab, c. 5, s. 455; İbn Esir, el-Kâmil fi't-tarih, thk. Abdullah Kadı, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1415, c. 6, s. 416; Muhtasaru Tarihi Dımaşk, c. 11, s. 148; Mezzî, Tehzibü'l-kemal, thk. Beşşar Avad Maruf, Beyrut: Müessesetü'r-Risalet, 1980, c. 13, s. 281; Zehebî, Siyer, c. 9, s. 480; Zehebî, Tezkire, c. 1, s. 366; Düvelü'l-İslâm, c. 1, s. 94; Safedî, age., c. 16, s. 359; Miratü'l-cinan, c. 2, s. 204, 207; Tehzibü't-tehzib, c. 4, s. 450; İbn Hacer Askalanî, Takrib, c. 1, s. 373; Camiü'r-ruvat, c. 1, s. 418; Zirikli, age., c. 3, s. 215; Mucemü'l-müellifin, c. 5, s. 27.

[49] “Fakihti ve hafızası çok güçlüydü.”: İbn Sad, age., c. 7, s. 473; et-Tarihü'l-kebir, c. 6, s. 73; el-Cerh ve't-tadil, c. 6, s. 29; İbn Hibban, age., c. 8, s. 408; İbn Hatib, Tarihu Bağdad, c. 11, s. 72; Semanî, age., c. 4, s. 295; İbn Kesir, age., c. 6, s. 420; Tehzibü'l-kemal, c. 16, s. 369; Zehebî, Tarih, s. 243; Safedî, age., c. 18, s. 9; Gayetü'n-nihayet, c. 1, s. 355; Tehzibü't-tehzib, c. 6, s. 98; Abdulhay b. Ahmed, Şezeratü'z-zeheb fi ahbari men zeheb, thk. Abdulkadir el-Arnaut, Şam: Daru İbn Kesir, 1406, c. 2, s. 44; Zirikli, age., c. 3, s. 269.

[50] “Hâfız, fakih, müfti idi.”: İbn Mekul, el-İkmâl fi refi'l-irtiyab ani'l-muettelef ve'l-muhtelif fi'l-esma, Beyrut: Daru Kutubi'l-İlmiyye, 1411, c. 7, s. 36; Kadı İyaz, Tertibü'l-medarik ve takribü'l-mesalik li-marifeti a'lami mezheb Malik, thk. Muhammed Salim Haşim, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1998, c. 3, s. 86; Semanî, age., c. 4, s. 189; Mezzî, Tehzibü'l-kemal, c. 18, s. 367; Zehebî, Tarih, s. 197; ed-Dibacü'l-müzehheb, c. 2, s. 43; Tehzibü't-tehzib, c. 6, s. 367; İbn Hacer Askalanî, Takrib, c. 1, s. 514.

[51] “Hanefi fakihlerindendir ve Ahmed b. Ebi Davud'un ashabının büyüklerindendir.”: Hatib Bağdadî, Tarihu Bağdad, Beyrut: Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, c. 10, s. 73; Zehebî, Tarih, s. 183; Safedî, age., c. 17, s. 443; el-Cevahir el-Mudiyye, c. 1, s. 290.

[52] “Ahmed b. Hanbel'in ashabından fakih idi.”: el-Cerh ve't-tadil, c.5, s. 164; İbn Hacer, age., c. 10, s. 73; Tabakatü'l-Hanabile, c. 1, s. 195; İbn Cevzî, el-Muntazam, c. 12, s. 1584; Zehebî, Tarih, s. 289.

[53] “İmam, Medineli fakih.”: İbn Sad, age., c. 5, s. 441; Tarihü'l-kübra, c. 2, s. 5; el-Cerh ve't-tadil, c. 2, s. 43; İbn Hibban, age., c. 8, s. 21; Ebu İshak Şirazî, Tabakatü'l-fukaha, thk. Halil el-Meyyis, Beyrut: Daru'l-Kalem, s. 149; Zehebî, Tarih, s. 153; Zehebî, Siyer, c. 11, s. 436; Safedî, c. 6, s. 269; İbn Kesir, age., c. 10, s. 358.

[54] Saffar Kummî, Basairü'd-derecat, c. 1, s. 55, Bab: 5-24. Basairü'd-derecat, Ehlibeyt'in (a.s.) eşi benzeri olmayan ilahî ilminin göstergesidir. Kuleynî de el-Kâfi adlı eserinde Ehlibeyt'in ilahî ilmine dair hadisleri bir araya toplamış, Masum İmamların ilahî ilmin hazinedarları olduğunu göstermiştir, bkz. Kuleynî, el-Kâfi, thk. Ali Ekber Gaffarî, Tahran: Daru'l-Kutub, 1388, c. 1, s. 168, 280.

[55] Ayetullah Hazali'nin editörlüğünde yayımlanan Mevsuatu'l-İmam el-Cevâd'da (İmam Cevad Ansiklopedisi), İmam Cevad'dan, Şiiler nezdinde İmam'ın benzersiz ilahî bilgisinin göstergesi çok sayıda hadis bir araya toplanmıştır. Söz konusu ansiklopedinin dördüncü faslı İmam Cevad'ın tevhid, nübüvvet, imamet ve meâd konularındaki akidevî hadislerine ayrılmıştır. Ayrıca kitabın diğer fasıllarında, fıkıh, Kur'ân, dua, öğüt ve tıp alanlarında İmam'dan nakledilen hadisler ile İmam'ın ilmî münazaralarına ve yazışmalarına dair rivayetler de yer alır.

[56] “Onlardan her biri âlim, zâhid ve dindardır.” Câhiz, Resâilu'l-Kelamiyye, Beyrut: Mektebetü'l-Hilal, 1995, s. 106.

[57] Şafiî şunları yazar: “O, dokuzuncu imam olup hakkı söyleyendir ve doğru yolda yürümekle ve âlim olmakla muttasıftır. İlimde ve hilmde büyüklük sahibidir.”

[58] “İlimde, takvada, zühdde ve cömertlikte babasının yolu üzereydi.” Sıbt İbn Cevzî, Şerhu İhkâki'l-hak, c. 12, s. 415; Sıbt İbn Cevzî, Tezkiretü'l-havas, s. 321.

[59] Ebi Cafer Muhammed et-Taki el-Cevâd b. Ali er-Rıza'nın ilimlerinin nurundan insanlar faydalanırdı. O, abdal (kendini Allah'a adayanlar) ve evtaddan (Allah adamları, ricalullah) idi.” Ruzbehân, Vesiletü'l-hâdım ile'l-mahdûm, s. 235.

[60] “Muhammed el-Cevâd, ilimde, fazilette babasının varisiydi.” Muhammed b. Vehib el-Hanefî, Cevherü'l-kelam fi medhi's-sâdât el-a'lam, s. 149.

[61] “Küçük yaşına rağmen ikramda, ilmin faziletinde, aklın kemalinde ve burhanın zuhurunda baliğ idi.” Kâhirî, Ahsenü'l-kısas, c. 4, s. 295.

[62] “İlimde ve amelde büyük itibara sahipti.” el-Hâşimî, Eimmetü'l-hüda, s. 135.

[63] “İlimde, hikmette, edepte ve aklın kemalinde en üstün olanlardandı.” Hamû, Edvâ ile'ş-Şia, s. 136.

[64] “el-Cevâd diye bilinir. Babaları tarikiyle müsned olarak Ali b . Ebi Tâlib'den rivayet nakletmiştir. Hakkında çok sayıda hikâye ve rivayet bulunur.” İbn Hallikan, Vefeyatü'l-a'yan ve enbâü ebnâi'z-zaman, thk. İhsan Abbas, Beyrut, c. 4, s. 175.

[65] “el-Cevâd'ın Ali b. Ebi Tâlib'e uzanan çok sayıda müsned rivayeti vardı.” Yafiî, Miratü'l-cinan ve ibretü'l-yakzan, Kahire: Daru'l-Kutubi'l-İslâmiyye, 1993, c. 2, s.60-31.

[66] “Onun hakkında çok sayıda rivayet vardır ve babaları tarikiyle müsned olarak Ali b. Ebi Tâlib'den rivayet nakletmiştir.” İbn Tulun, Eimmetü'l-isnâaşer, s. 103.

[67] İbn Hatib, age., c. 3, s. 54.

[68] İbn Sabbağ, el-Fusulu'l-mühimme fi marifeti'l-Eimme, thk. Sami el-Garirî, Kum: Darü'l-Hadis, 1379, s. 254.

[69] Şeblencî, Nuru'l-ebsar fi menakıbi Âli'l-Beyt en-Nebiü'l-Muhtar, 1836, s. 221

[70] Yafiî, age., c. 2, s. 80.

[71] Mekkî, Nüzhetü'l-celis, c. 2, s. 70.

[72] İbn Hatib, age., c. 3, s. 266.

[73] İbn Sabbağ, age., s. 249; el-Hâşimî, age., s. 129; Kunduzî, Yenabiü'l-meveddet li-zevi'l-kurba, thk. Seyyid Cemal Eşref el-Hüseynî, 1416, c. 3, s. 13; Şeblencî, age., s. 217; İbn Hacer Heytemî, Savaiku'l-muhrika ala ehli'r-Rafz ve'd-dalal ve'z-zındıka, thk. Abdurrahman b. Abdullah et-Turkî ve Kâmil Muhammed el-Harat, Beyrut: Müessesetü'r-Risalet, 1417, s. 123.

[74] “Onlardan her biri âlim, zâhid ve dindardır.” Câhiz, age., s. 106.

[75] “O, fakih ve emindir.” İbnü'l-Hişâb, Tarihü'l-mevalidi'l-Eimme ve vefatihim, s. 259.

[76] “Maarifin aslı ve ilmi verimlileştirendir.” Fadlullah b. Ruzbehân, Vesiletü'l-hadim, s. 297.

[77] Sıbt İbn Cevzî, age., s. 322.

[78] “O, fakih, imam ve âbid idi.” Zehebî, Tarih, s. 218.

[79] “O, âbid, fakih, imam idi.” Yafiî, age., c. 2, s. 119.

[80] “Ebu'l-Hasan Ali el-Hâdî, âbid, fakih ve imam idi.” Kunduzî, age., c. 2, s. 463.

[81] “Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed kendisinde imamet hasletlerini toplamıştı.” İbn Sabbağ, Fusulü'l-mühimme, s. 265.

[82] “İlimde ve cömertlikte babasının varisiydi.” İbn Hacer Heytemî, age., s. 312.

[83] “el-Hâdî diye tanınırdı ve fakih, imam ve âbid idi.” İbn İmad, Şeceratü'z-zeheb, c. 2, s. 272.

[84] “Ebu'l-Hasan el-Askerî ilimde ve cömertlikte babasının varisiydi.” Şelencî, age., s. 149.

[85] “Ebu'l-Hasan el-Askerî ilimde babasının varisiydi ve fakih, fasih idi.” Maraşî, İhkaku'l-hak, c. 29, s. 32.

[86] Şeblencî, age., s. 261; İbn Sabbağ, age., s. 153.

[87] Safûrî Bağdadî, Nüzhetü'l-mecalis ve müntehabu'n-nefâis, thk. Abdurrahim Mardinî, Beyrut: Daru'l-Muhabbet, 2001, c. 1, s. 226; Sıbt İbn Cevzî, age., s. 374; Semanî, age., c. 4, s. 196; İbn Hatib, age., c. 12, s. 56-57.

[88] Mesudî, Murucu'z-zeheb, Kum: Hicret, 1404, c. 4, s. 86.

[89] İbn Haver Askalanî, Lisanü'l-mizan, c. 2, s. 513.

[90] İbn Hatin, age., c. 12, s. 56; Sıbt İbn Cevzî, age., s. 322.

[91] İbn Sabbağ, age., s. 277-278.

[92] “O, sika âlimdi.” Sıbt İbn Cevzî, age., s. 324.

[93] “İmam Ebu Muhammed Hasan Askerî zâhid ve ilimde azamet sahibiydi.” İbn Inebe, Umdetü't-tâlib fi ensabi Âl-i Ebi Tâlib, thk. Muhammed Hasan Âl-i Taleganî, Necef: Menşuratu'l-Matbaati'l-Haydariyye, 1960, s. 228.

[94] İbn Sabbağ, age., s. 279.

[95] Butrus Bestamî, Dairetü'l-maarif, c. 7, s. 45.

[96] İbn Hacer, Lisanü'l-mizan, c. 1, s. 49.

[97] İbn Hacer, age., c. 1, s. 79.

[98] İbn Hacer, age., c. 1, s. 115.

[99] İbn Hacer, age., c. 1, s. 229.

[100] İbn Hacer, age., c. 6, s. 89.

[101] İbn Hacer, age., c. 2, s. 258.

[102] İbn Hacer, age., c. 4, s. 258.

[103] Necaşî, Fihrist esma musannefi'ş-Şia, thk. Seyyid Musa Şubeyrî Zencanî, Kum: Camiatü'l-Müderrisin, s. 37.

[104] Necaşî, age., s. 220.

[105] Necaşiî, age., s. 371.

[106] Zehebî, Siyer, c. 22, s. 31.

[107] Ebu Nuaym Isfahanî, Hilyetü'l-evliya, c. 3, s. 203.

[108] Sıbt İbn Cevzî, Tezkire, s. 362.

[109] “Bu hadis sahih ve sabittir. Onu Hz. Peygamber'in temiz soyu nakletmiştir.” Ebu Nuaym Isfahanî, age., c. 3, s. 203.

[110] İbn Sabbağ, age., c. 2, s. 1087.

[111] İbn Sabbağ, age., c. 2, s. 285.