ERBAİN: IŞİD’i yenmenin anahtarı bu dini etkinlik

ERBAİN: IŞİD’i yenmenin anahtarı bu dini etkinlik
Şiiler, kafaların kesilmesi, çocukların katledilmesi, boğazların doğranması ve kadınların esir alınması tehdidine çok alışıktır. Şiileri dini liderlerimizin en küçük işareti ve çağrısıyla terörizme karşı savaşmaya istekli, adanmış kişilerden oluşan, sağlam ve konformizmden uzak bir küresel topluluk haline getiren budur.

 

 

 

Seyid Mehdi el-Müderrisi

 

 

Huffington Post

 

 

En radikal biçimli altüst oluşlar olan devrimler, bir toplumun değer sisteminin köklerinde değişikliklerin meydana gelmesini gerektirir. Irak'ın, eski Baas rejimi, ülkeyi pençesine almış siyasi yozlaşma ve IŞİD'in kelimelerle anlatılamaz soykırım saldırıları nedeniyle tasavvur edilebilecek her düzeyde enkaza dönmesi nedeniyle, oluşmuş olan tüm hasarın telafi edilmesi ahlaki bir başkalaşmayı gerektirir.

 

Bu yüzden, sansasyonellik yanlısı tabloid medyasının merceğinden uzakta, başka, daha otantik bir devrim başladı. Uzun süredir kötülük ve ahlak bozukluğunun oluşturduğu yanan enkazın altına gömülü haldeki değerleri yeniden onaracak bir devrim bu. Erbain adı verilen bu devrim, iktidar koridorlarında ve yerküre çapındaki milyonlarca insanın hayatında muazzam bir dalgalanma etkisi yaratıyor.

 

Erbain'in yakın siyasi etkisi, IŞİD'e ve öteki teröristlere karşı gerçekleşen en büyük meydan okumayı temsil etmesiyle ölçülebilir. Geçen yıl 24 milyon ziyaretçi iki haftalık bir dönem boyunca Kerbela'ya akın ederek dünyanın en büyük yıllık kutsal ziyaretini meydana getirdi. Bu, analistleri serseme çeviren, hükümetleri paralize eden bir insan seliydi.

 

Yaygın inancın aksine, Erbain Saddam'ın düşüşü sonrasında başlamadı. Bu muazzam ritüel gerçekte yüzyıllardan beri vardı ve Birinci Körfez Savaşı sonrasında, zayıf rejimin, kendisi üzerinde daha fazla basınç oluşturan meselelere odaklanmak için Şii ritüelleri üzerindeki baskısını gevşetmesiyle büyüdü. Çok kısa bir süre içinde milyonlarca Iraklı kadim pratiği canlandırdı ve ruhani komutanlarını selamlamak için yüzlerce mil yürüyerek ufku doldurdu. Çok kısa bir süre sonra diktatör, hata yaptığını anladı. Saddam, yasağı kaldırmak suretiyle, kontrol altında tutulamayacak kadar güçlü bir hareketin önünü açmıştı. Bunun üzerine demir yumruk kullanarak yürüdüğü görülen herkesi tutuklamaya ve yasak yolculuğa gizlice katılmaya çalışanlara ateş açtırmaya başladı. Bununla birlikte insan seli durdurulamadı ve kutsal ziyaret sağlam bir meydan okuma şeklinde devam etti ve en sonunda, 2003 savaşı şeklinde gelecek nihai darbe öncesinde eski rejimi sakatlayıp zayıflattı. ABD öncülüğündeki işgal, yıllardır halk direnişinin içini boşalttığı, hâlihazırda içi boş hale gelmiş bir yapıyı devirdi.

 

Şimdi, terör dünyayı pençesine alırken ve pek çok “seçenek” masadayken, ben, zehrin yalnızca bir gerçek ve sürdürülebilir panzehirinin olduğunu ileri sürüyorum: Hüseyin'in öyküsünün ve Erbain'in şırınga edilmesi. Aşağıda, bu muazzam kutsal yolculuğunun, kendisini bunu yapabilecek yegâne şey haline getiren bazı özellikleri sıralanmaktadır:

 

1. Erbain'de bütün sosyal ve etnik bariyerler yıkılır. Dünyanın hiçbir yerinde ahenk ve uyum, kardeşlik duygusunun bu kadar belirgin olduğu bu kutsal yolculuktan daha fazla elle tutulur değildir. Hiçbir başka toplanma bu denli uyumlu ve ahenkli değildir. Konuk ağırlamaya uygun olmayan ortama ve temel hizmetlerin bulunmamasına rağmen, Kerbela'daki baskın gelen his koşulsuz sevgidir. Tümüyle yabancı olan insanlara karşılıksız hizmet sağlayan bu tür bir sevgi ancak krallara sunulur.

 

2. Irak'ın en büyük ikinci şehri ve yoğun bir şekilde tahkim edilen bir şehri olan Musul'un bir gecede IŞİD'in eline geçmesi sonrasında, bir başka yerdeki yenişmezlik gözlemcileri şaşırttı. Söz konusu yerleşim, ülkenin kuzeybatısında bulunan, Amirli isimli küçük bir kasabaydı. IŞİD güçleri tarafından ülkenin geri kalanıyla bağlantısı kesilen Amirli, üç aydan uzun bir süre boyunca direndi. Erkekler ve kadınlar savaşıp en sonunda IŞİD'i püskürttü ve özgürlüğünü kazandı. Musul birkaç saat içinde düşerken küçük Amirli nasıl ayakta durup düşmanı yenebilmişti? Aradaki fark Amirli'nin etnik olarak Türkmen, dini olarak Şii köyü olmasından kaynaklanıyor. Musul pratikte IŞİD'e kapılarını açarken, Amirlililere direnmeleri için esin veren, Hüseyin'in öyküsüydü. Şiiler, kafaların kesilmesi, çocukların katledilmesi, boğazların doğranması ve kadınların esir alınması tehdidine çok alışıktır. Hüseyin ve beraberindekilerin bin yılı aşkın süre önce maruz bırakıldığı bu fiillerden o zamandan beri tiksiniriz. Şiileri dini liderlerimizin en küçük işareti ve çağrısıyla terörizme karşı savaşmaya istekli, adanmış kişilerden oluşan, sağlam ve konformizmden uzak bir küresel topluluk haline getiren budur.

 

3. Mülteci olarak savaşlardan kaçan insanların sayısındaki keskin bir artışın pençesindeki bir dünyada Erbain ziyaretçileri ve onlara ev sahipliği yapan Iraklılar, Batı için bir örnek olması gereken bir cömertlik sergiliyor. Bu kriz içinde dünya, Erbain ziyaretçilerine gösterilen kapsayıcılığa ve yabancıların benzeri görülmemiş şekilde kucaklanmasına baksın. Bu, kapitalist yayılmacılığın ve emperyal militarizmin kurbanlarını felç eden Kuzey dünyası karşısında özgürlükçü bir meydan okumadır. IŞİD'in etnik temizlik saldırılarına korkunç şekilde maruz kalan Hıristiyanlar, Süryaniler, Yezidiler ve Sabii Mandeistler de dâhil olmak üzere gayrimüslim azınlık mensuplarının uzun zamandır bu yıllık yürüyüşe katılması ve katkı sunması ironik değil mi? 

 

IŞİD'le savaş bir iç çatışma değildir. Bazı uzmanların ve politikaların bunu arzu etmesine karşın salt iç savaş olarak görülemez. Bu, kurucusunda ve yerine tayin ettiği soyunda tecessüm eden gerçek İslam ile, Selefi militanlık biçimini alan sahte bir İslam arasındaki bir savaştır. Bu ikincisi, gerçek olanın görünümünü alan, onun slogan ve sembollerini benimseyen, ancak onun orijinal değerlerinden yoksun olan bir İslam'dır. En büyük ve en fazla tekrar edilen Kuran ayeti olan “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla” sözüne gönderme yapan, ancak rahmet ve merhamet namına hiçbir şey göstermeyen bir İslam'dır.

 

Bu, vücudun kendi kendine saldırdığı kendiliğinden bağışık bir hastalığın en gerçek tezahürüdür: bizzat İslam'ı kullanarak İslam yok edilmektedir. Bu elbette bizim inancımıza özgü değildir. Oportünist düzenbazların elinde, değeri olan her şeyin kaçınılmaz olarak sahteleri ortaya çıkacaktır. Ancak bizim örneğimizde düşmanlar, bizzat Hazreti Muhammed (s.a.a.) döneminde başlamış – Peygamber, inancın gerçek bağlıları gibi görünen, fakat içlerinde gerçek bir iman beslemeyen münafıklar hakkında ikazda bulunuyordu – bir kıyamet hareketidir. Kuran'ın bir suresinin tümü, Müslüman olma kisvesi altında çok zarar veren bu ikiyüzlü yalancıların meydana getirdiği gizli tehlikeler hakkında nazil olmuştur.

 

Neden dünya buna dikkat etmeli? Çünkü Paris'te olan şey, bu canavarların yapabileceklerinin küçük bir görüntüsüydü. Eğer onlar yollarını bulursa, çocuklarınızı katledecek ve onların küçük başlarını mızraklara takacaktır. Erkeklerinizi doğrayacak ve kadınlarınızı katledecektir. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü onların ideolojik ataları, bizzat Peygamber'in ailesine karşı bu korkunç vahşetleri uyguladı. Peygamber'in torununu soğukkanlılıkla öldürürken “Allahu Ekber” diye bağırdılar; İslami bir slogan, meşum bir dava için gasp edildi. Oğlunun başını, çılgınca bir histeriyle tezahürat yaparak kestiler!

 

On ikinci yüzyılın Tikrit doğumlu Sünni savaşçı Selahaddin, Kudüs'ü fethetmiş, ancak Romalıların elindeki şehre yürümeden önce hem Fatımi Mısır'da hem de Abbasi Suriye'de yüz binlerce Şiiyi katletmişti. Aynı şekilde bugün de, Hıristiyan Batı'ya giden yol Müslüman kanından geçiyor.

 

Ölüm riskini göze alan Erbain ziyaretçileri bu tehdidi ifşa ediyor. Yürüyen milyonlar, bizim yüzyıllardır yaptığımız çağrıları tekrar ediyor: Vehhabizm, beldeleri İslam adına fethetmeye ve kontrol altına almaya çalışan uğursuz bir şeytandır. Kendi haline bırakılırsa, göz açıp kapayana kadar dünyayı küle çevirecektir. Kurnaz Batılı politikacılar onlar için ne kadar “müttefiklerimiz” dese de, onlar kuzu postuna bürünmüş gözü dönmüş kurtlardan başka bir şey değildir. İslam bayrağını yeniden onu taşımayı hak edenlerin eline geçmesi ve bu sahtekârlardan hesap sorulması gerekir.

 

1400 yıl önce öldürülmüş olan Hüseyin'in çekim gücü o denli kuvvetli ki, dünyanın ekseni etrafında seyahat ediyor. Auckland-Yeni Zelanda'dan Vancouver-Kanada'ya ve ikisinin arasındaki bütün ülkelere kadar… İnsan yığınları onun trajedisini anıyor ve yeniden Hüseyin'le irtibat kurup onun türbesini ziyaret etmek için dünyanın en tehlikeli ülkelerinden birine seyahat ediyor.

 

Onlar bunu, uzun süre boyunca ezilenleri yıldırmak için değil, onlarla yakınlık kurmak için, can kaybı travmasına sebep olmak için değil bunu hafifletmek için giyilen siyah esvabı geri almak için yapıyor. İşte bu yüzden IŞİD tehdidi ne kadar amansız olursa, Kerbela yollarına dökülen insanlar o kadar kalabalık oluyor. Ziyaretçiler tarafından yerleştirilen bir levhada, “Gökten Daeş (IŞİD) de yağsa Hüseyin'i ziyaret edeceğiz” ibaresi okunuyor.

 

Ziyaretçiler milyonlar halinde aynı yolda, aynı hedefe doğru, aynı davanın verdiği motivasyonla yürüyor: canlarına mal olsa bile ahlaksızlığı ve nefreti yenmek. Tıpkı Hüseyin gibi.

 

İşte IŞİD'in asla kazanamayacağını buradan biliyorum.

 

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

 

www.medyasafak.net