Enis Nakkaş Medya Şafak'a konuştu

Enis Nakkaş Medya Şafak'a konuştu
Hasan Sivri, Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Enis Nakkaş ile İsrail F-16’sının düşürülmesinin önemini ve Türkiye’nin eksen arayışını konuştu.

 

 

 

 

 

Suriye her şeye rağmen güçleniyor, İsrail'in beklentileri ve hesapları tutmadı

 

 

Hasan Sivri: İsrail F-16 savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesini konuşarak başlayalım. Uçak düşürüldükten sonra İsrail dahil birçok taraf, İranlılar, Lübnanlılar, Suriyeliler ve Filistinliler, uçağın düşürülmesinin tarihi önemde ve bir dönüm noktası olduğunu söylediler. Denklemlerde büyük bir dönüşüm olduğunu düşünenler de az değil. Nedir bunun önemi?

 

Enis Nakkaş: Birinci nokta şu: Suriye'de olan biten her şeyin arkasında, Suriye'nin pozisyonunu değiştirmesi ve bir eksenden diğer eksene yer değiştirmesi hedefleri vardı. Yani Direniş Ekseninden ayrılıp Amerika'nın müttefiki olması isteniyordu. Uçağın düşürülmesi, her şeye rağmen Suriye'nin İsrail'e karşı pozisyonunun değişmediğini ispat ediyor.

 

İkinci nokta da şu: Uçağın düşürülmesi, Suriye'nin yeniden hava savunma sistemleri imkânlarına sahip olduğunu gösteriyor. Çünkü Suriye hava savunma sistemlerinin bir kısmı militanlar tarafından imha edilmişti. Burada militanların herhangi bir hedefi yoktu. Rejimi devirip devrim yapmak isteyenler, ülkenin hava savunma sistemlerini neden hedef alır? Hava savunma sistemi ülkeyi korur. Hava savunma sistemi, rejimin elinde içte kullanılmak üzere bulundurulan bir baskı aracı değil. Hava savunma sistemi bir polis silahı da değil. Fakat bu silahlı grupların, hava savunma sistemlerine hedef alma ve onları imha etme yönelimleri vardı. Hava savunma sistemlerinin ciddi bir kısmı imha edildi, felç edildi. Uçağın düşürülmesi, bu hava savunma sistemlerinin yeniden konuşlandırıldığını ve yeniden saldırılara karşı koyabilecek düzeye getirildiğini ispat ediyor.

 

Üçüncü nokta: Birçoğu, Suriye'nin ve müttefiklerinin, savaş cephesindeki yoğunluktan ve çatışmalardan dolayı İsrail saldırılarına karşı koyamayacak noktada olduklarını düşünüyordu. Hayır, Direniş Ekseni, Suriye'de süren savaşa rağmen uçağı düşürerek her şeye hazır olduğunu ispat etti. Bu üç temel hedef gerçekleştirildi. İsrail burada hesaplarını gözden geçirecek. Beklentileri, umutları ve hesapları tutmadı. Bugün gerçek bir karşılaşma var. Bu çatışma farklı bir şekil de alabilir. Suriye ordusu kendini yeniden inşa etmeye devam ediyor. Maneviyatı yüksek. Suriye bölgedeki “İsrail'i püskürten'' rolünü de yükseltebilir. Bu da Suriye'nin sadece içteki savaş ile oyalanan bir devlet olarak görünen değil, aynı zamanda bölgede, İsrail karşıtı pozisyonuyla yeniden öne çıkan bir devlet olmasını sağlar. Bu da stratejik bir dönüşümdür.

 

Hasan Sivri: Tunus Halk Hareketi uçak düşürüldükten sonra “Suriye Arap Ordusu, bugün İsrail ile mücadelede Arapları temsil ediyor'' şeklinde bir açıklama yaptı. Tunus Halk Hareketinin açıklamasını ve diğer birçok örgüt ve hareketin buna benzer açıklamalarını nasıl okuyorsunuz?

 

Enis Nakkaş: Bu isabetli bir tespit. Bugün İsrail ile çatışmada olan başka hiçbir Arap ordusu yoktur. Çevreleyen ülkelerden Mısır ve Ürdün, İsrail ile barış içinde. Körfez Arap rejimleri İsrail ile hiçbir zaman çatışma halinde değildi, bugün de İsrail ile normalleşme politikası izliyorlar. İsrail ile bir zamanlar çatışma halinde olan Irak bugün iç meseleleriyle meşgul durumda. Dolayısıyla bugün İsrail'in karşısında duran Suriye'den başka bir ülke yok. Tunus Halk Hareketinin tespiti çok isabetli.

 

Bugün Suriye'nin dış politikasında Rusya'nın önemli karar vericilerden biri olduğunu görüyoruz. Uçak düşürüldükten sonra Direniş Ekseni hattına yakın medya, uçağın düşürülmesinin Direniş Ekseni kararı olduğunu söyledi. Rusya'nın buradaki rolü nedir? Rusya bu çatışmanın önüne geçip uzlaşı veya ateşkes mi arayacak yoksa Direniş Ekseni bu çatışmayı, Filistinlilerle koordineli halde Filistin topraklarına mı taşıyacak?

 

Rusya Direniş Ekseninde değil. Bu eksende yer alan İran, Suriye, Hizbullah ve Filistinli örgütlerdir. Fakat Rusya bu eksenin karşısında da değil. Rusya bu eksenin güçlenmesini istiyor. Çünkü esas savaşı İsrail ile olan bu eksenin güçlenmesi, Amerika'nın bölgedeki varlığının da zayıflaması anlamına geliyor. İsrail, ABD'nin esas müttefikidir. İsrail'in zayıflatılması, Amerika'nın bölgedeki stratejisinin de zayıflatılmasıdır. Direniş Ekseni ise Rusya'nın da güvenliğini tehdit eden bölgedeki terörist örgütlere karşı bölge istikrarını korumada Rusya'nın müttefikidir. Rusya bu eksenin güçlenmesini ister. Rusya ve bu eksen arasında küçük ihtilaflar olabilir ama stratejik olarak uzlaşı içindeler.

 

İsrail il çatışma mevzusuna dönersek, Netenyahu'nun birden fazla defa Moskova'ya uçtuğu ve Putin'den yardım talep ettiği sır değil. Suriye ve İran'a karşı yardım istedi. Netenyahu her ziyaretinden eli boş geri döndü. Rusya Netenyahu'ya hiçbir zaman “Seninle işbirliği yapacağım, Suriye ve İran'a baskı uygulayacağım'' demedi. Rusya her defasında “Bu beni ilgilendirmez, ben Suriye'ye teröristlerle savaşıp bu ülkeyi korumak için gittim'' mesajını verdi. Suriye, hava savunma sistemlerini Rus yardımı ile restore edip iyileştirilirken, füze kapasitesi ve teknolojisi yine Rusya tarafından geliştirilirken, Rusya ne yaptığını iyi biliyor. Netenyahu'nun taleplerini görmezden gelirken, Suriye'nin İsrail uçağını düşürecek ve kendini savunacak noktaya gelmesine yardımcı oluyor. Çünkü teröristlerle savaşta Suriye'ye yardım ederken ama aynı zamanda İsrail saldırılarına karşı sessiz kalınması durumunda, bir şey yapmamışsınız demektir. Rusya Suriye devletinin güçlü bir şekilde kalması ve devam etmesi konusunda ısrarcı.

 

 

Rusya'dan ABD'ye: “IŞİD bitti Suriye'den çık" / İran: “ABD'yi bölgeden çıkarmaya muktediriz”

 

Hasan Sivri: Rusya ve ABD arasında gerginliği azaltmaya yönelik ve Fırat nehri boyunca tarafların bölgelerini ayıran bir uzlaşı var. Fırat'ın doğusu ABD'nin, batısı Rusya'nın kontrolünde. İranlılar Amerikalıların varlığını işgal olarak görüyor. Ruslar buna benzer açıklamalar yapsa da sorunun ABD ile Rusya arasında bir uzlaşı ile çözüleceği ve bu konuda İranlıların Ruslardan farklı bir noktada durduğuna, hatta ihtilaflar yaşadıklarına dair iddialar var. İranlılar ve sahada İran'a yakın olan silahlı gruplar çok açık bir şekilde ABD'yi hedefe koymuş durumda.

 

Enis Nakkaş: Hayır, bu şekilde değil. Uzlaşı tarifinde sıkıntı var. ABD ve Rusya, bölgeyi “Suriye'deki çıkarlar'' temelinde değil “IŞİD ile mücadele'' temelinde bölmede anlaştı. Aralarında büyük bir fark var. İkimiz IŞİD ile mücadele edeceğiz dediler ve bölgeleri ayırdılar. Bölge, nüfuzu paylaşma esasına göre bölünmedi. Şu anlama geliyor: IŞİD ile çatışma bittiği zaman Ruslar Amerikalılara “Ne yapıyorsunuz, IŞİD ile mücadele bitti'' demeye başladı. Amerikalılar bugün askeri varlıklarını, IŞİD'in bir kısmını dar bir alanda bir gerekçe olarak bırakarak koruyorlar. Bugün o dar alandaki IŞİD'i Suriyeliler o bölgeden atabilir. Ruslar ABD'ye “Neden hala bölgedesin?'' diyor. Rus-ABD koordinasyonunu IŞİD'in varlığı sağlıyordu. Bugün IŞİD bitti, gerekçen de bitti, diyorlar. Dolayısıyla bugün nüfuz paylaşımı tarifi ile IŞİD ile mücadele bölgelerinin paylaşımı tarifleri arasında büyük bir fark var. Bugün Ruslar ve İranlılar “ABD'nin varlığı hukuksuz'' demeye de başladı.

 

Velayeti bundan daha fazlasını da söyledi. Suriye, Lübnan Hizbullahı'nın da ismini vererek, müttefikleri ile birlikte ABD'yi bu bölgeden çıkarmaya muktedirdir, dedi. Bu öncelikle, direkt bir tehdittir. İkinci olarak ise hayata geçirilecek ve izlenecek olan politik bir hattır.

 

ABD uçakları geçen hafta Suriye ordusunu birkaç noktada bombaladı. Bundan bir hafta önce İsrail F-16 uçağı düşürüldü. Bu tesadüf mü?

 

ABD, kendilerine doğru ilerleyen güçlere “bize doğru hareket edip bizi tehdit etmeniz yasak'' demek için ordu noktalarını hedef aldı. ABD “Niyetinizi biliyoruz, rolümüz bitti Suriye'den çıkın diyorsunuz'' mesajı veriyor. ABD aynı zamanda biz çatışmaya hazırız, diyor. İsrail uçağının düşürülmesi ise İran, Rusya, Suriye ve Hizbullah'ın “Biz sadece çatışmaya değil, bölgedeki esas müttefikiniz İsrail ile de savaşmaya hazırız'' mesajıdır. Suriye'deki 2000 askerinizin çok önemli olduğunu düşünmeyin, mesajıdır. ABD bunu okuyor ve biliyor.

 

Filistinli örgütlerin çoğundan benzer şeyi duymaya başladık: Güvenlik koordinasyonu ve hazırlık. Direniş Komiteleri, FHKC, FDHKC, İslami Cihad, Hamas ve diğer tüm Filistinliler, Hizbullah lideri Nasrallah ile bir araya geldiklerini ve hazırlık içinde olduklarını açıkladılar. İran'ın da burada rolü olduğu ve örgütlerin işaret ettiği gibi gelecek için bir koordinasyon içinde oldukları anlaşılıyor. Bu koordinasyona ve İsrail'e karşı topyekûn hazırlığa izin verilecek mi?

 

Bu güç ile ilgili. ABD'nin Irak'ta, 250 bin askeri ve özel şirketlere bağlı 250 bin paralı askeri yani toplamda yarım milyon askeri vardı. Suriye ve İran, bu işgalcilerle Irak'ta karşı karşıya geldi ve savaştı. Irak'ta ABD'yi zayıflattılar ve başarısızlığa uğrattılar. Dolayısıyla Direniş Ekseni ABD'den veya herhangi bir uluslararası güçten izin alacak değiller. Onlar meşruiyet içerisinde hareket ederler. Uluslararası kanunlar dışında bir şey yapmıyorlar. Suriye devleti İran'ın Suriye'de var olmasına razı mı? Razı. İkinci olarak Direniş Ekseni bu sahada meşru bir projenin, Arap topraklarının korunması ve özgürleşmenin tamamlanması projesinin sahibidir. Bu, uluslararası kanunlar ve politik hedefler doğrultusunda meşru bir yolda ilerliyor. Bunun dışındakiler onları ilgilendirmiyor. ABD çatışmak mı istiyor? Çatışırlar. Lübnan'da 1983 ve 1984 yıllarında çatıştılar ve tüm NATO orduları oradayken, ABD'yi Lübnan'dan çıkardılar. Irak'ta da çatıştılar ve Irak'tan ABD'yi çıkardılar. Bugün denklemlerde değişen bir şey yok. ABD, içteki savaşlarla Direniş Ekseninin zayıflatabileceğini ve Filistin'e desteğini keseceğini düşündü. Ama Direniş ekseni bu pozisyondan geri adım atmış veya atacak değil.

 

Körfez Arap rejimleri var. İsrail ile normalleşen, Hizbullah'ı terör listesine aldıran ve gelecekteki çatışmanın İran ve Hizbullah ile olacağını dile getiren bir Körfez var. Tüm Araplar Suriye'yi tebrik edip selamlarken Körfez medyası sessizdi.

 

Üzgünlerdi. Çok önemli değil. Körfez'in çürük bir noktada durduğu artık açık bir şekilde görülüyor. İkincisi, Körfez bugün zaferle çıkamadığı savaşlarla meşgul, Yemen gibi. Katar ile Körfez-Körfez krizi olarak isimlendirebileceğimiz bir krize de batmış durumdalar. Direniş Eksenine karşı koyabilecek imkânlara sahip değiller. Suud ise Irak ve Suriye'de Direniş Eksenini zayıflatmak için elindeki her şeyi sahaya döktü. Ne oldu? Direniş Ekseni oradan daha güçlü bir şekilde çıktı. Önlerinde bir şey kalıyor. Savaş durumunda Direniş Eksenine karşı İsrail ile aleni bir şekilde aynı safta yer almak. Bu da onun siyasi ve askeri sonu anlamına gelecektir.

 

Suudiler bugün fiili olarak savaşta yer alabilir mi?

 

Bu açık bir şekilde görülüyor. 2006'dan sonra ben iki Arap devletinin böyle bir savaşta yer alacağını düşünüyordum. Savaşta yer almanın niteliği değişebilir. İstihbarat desteğinden, silah ve mühimmat desteğine kadar değişik türde roller alabilirler. Hepsinin adı savaşta fiili olarak yer almaktır. Lakin bu iştirak, savaşta yer almak üzere Arap askerlerini gönderecek noktaya ulaşamaz.

 

 

Suriye Demokratik Güçleri'nin ABD ile işbirliği Kürtlerin en büyük hatası

 

Suriye'de onlarca cephe var. Suriye ordusu toprağının büyük bir kısmını kontrol etse de burada ABD ile hareket eden ve sayıları 50 bine varan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kürtler var. Ayrıca Türkiye'nin kuzey Suriye'de farklı bölgelerde süren iki operasyonu mevcut. ABD'nin hava saldırıları ile birlikte İdlip'teki silahlı örgütlerin destek alarak ara sıra Suriye ordusuna saldırdıklarını görüyoruz. Bu arada da siyasi süreçler var. Soçi ve Cenevre var. Bugün tüm Arap âleminden tebrik mesajları alan Şam, bütün bu krizlerden sağ salim çıkabilecek mi? Güçlü kalabilecek mi yoksa bağımlı zayıf bir devlet mi olacak?

 

Öncelikle Suriye devletinin çöktürülmesi projesi artık geride kaldı. Bugün geriye kalan devletin gücünün hangi düzeyde olacağına dönük çatışmadır. Sorduğun soruda olduğu gibi güçlü mü olacak zayıf mı kalacak çatışması var. Bizim tasavvurumuza göre zafer kazanmaya devam edecek. Suriye'nin değil, aksine başından beri Suriye'ye karşı olan ülkelerin bugün bir çıkmaz içinde olduklarını görüyoruz. En başta, oyunun başında ve mızrağın ucunda Katar vardı. Bugün ne durumda? Bugün Katar, Körfez'deki çatışmada kendini savunabilecek noktada mı değil mi tartışması yaşıyor. Oyunun başında rol alanlardan biri de Türkiye idi. Bugün dışarıda bir sorunu var ve içte de çok rahat olmadığına işarete eden baskıların giderek arttığı bir süreç yaşıyor. Gelecekte de mesele ekonomik sorun olacak. Bölgedeki bu gerginlik devam ederse, ticaret, transit geçiş ve inşaatın yerine savaşların olduğu bölgede Türkiye bu ekonomi ile nereye kadar dayanabilir?  Dolayısıyla Suriye karşıtı olanların hepsinin bugün sorunlar yaşadığını görüyoruz. Suriye kararlı duruşunu sürdürdü, müttefiklerini arttırdı ve gücünü geliştiriyor. Dikkate değer bir diğer nokta savaşa rağmen gücünü geliştiren bir Suriye Ordusu var. İran, Rusya ve Suriye ittifakı, Suriye'de yaşadığı bu tecrübe ile gücünün ve kapasitesinin farkına varmış oldu. Bütün bunlar Suriye açısından olumlu ve Suriye'ye güç katan gelişmeler.

 

Geriye, Kürtlerin en büyük hatası olarak okuduğum Suriye Demokratik Güçleri meselesi kaldı. Dış bir güç ile Suriye'ye karşı hareket ederek risk alıyorlar. Bence hızlı bir şekilde Suriye hükümeti ile diyalog ve müzakere yoluyla haklarını aramaları, bu haklara (öz veya özerk yönetim) ulaşmaları ve bunu tüm Suriye halkları için talep etmeleri onların çıkarına olacaktır.

 

Bugün bu diyalog veya müzakere görünürde mi?

 

ABD ve nüfuzundan uzaklaşma kararı verirlerse evet görünürde. 

 

Kürtler bugün Afrin'de yardım alıyor iddiaları var? (Not: Röportaj Afrin'deki Suriye Ordusu-YPG anlaşmasından önce yapıldı)

 

Evet, sadece insani veya tıbbi değil, İran ve Suriye'den askeri yardım aldıklarına dair bilgiler var elimde. Tabii bu yardımlar Kürtlerin ABD'den uzaklaşması ve doğru yola dönmesi şartlarıyla yapılıyor. Kürtler aksine, Suriye'yi tehdit eden ve Suriye ordusunu bombalayan ABD ile hareket ederse, ekseni karşılarında görecek. Ruslar aynı zamanda Kürtlerin tamamen ABD'nin aracı olmalarına izin vermeyecek. Bana göre onların çıkarına olan; Suriye, Rusya ve İran ile hareket edip, bu eksenden tam da bu zamanda koparabildiklerini koparmalarıdır.

 

Bugün tüm Kürt yetkililer Afrin'de olan bitenden Rusya'yı sorumlu tutup Rusya'yı hedefe koyuyor.

 

Bu derinlemesine değil çok yüzeysel bir bakış. Rusya, Erdoğan'a yeşil ışığı Kürtler ile başarısız olan tüm görüşmelerden sonra yaktı. Rusya ve Şam, Afrin için ve kentin teslimi için Kürtlerle uzun süren görüşmeler yaptı ama Kürtler reddetti. Bunun dışında bu gelişmeye dair ikinci ve önemli bir tahlil var. Bugün Türkiye, girdiği bu operasyondan tek başına çıkamaz. Türkiye, Şam ve Rusya'ya muhtaç. Yakında bunun gerçekleşeceğini de göreceğiz.

 

Fakat Ankara şu ana kadar en üst düzeyden Suriye Cumhurbaşkanı Esad'ın terörist olduğunu ve Suriye devletinin İdlip'te devlet terörü estirdiğini dile getiriyor. Karşı tarafta bir heyeti kabulü sırasında Esad “Afrin konusunda Ankara'nın tüm iletişim girişimlerini reddettik'' şeklinde konuştu. Rusya yeşil ışık yakarken Şam neden Afrin operasyonunun karşısında duruyor?

 

Büyük bir fark var. Suriyeli, devletinin egemenliğinden sorumludur. Rus ise bu devletin egemenliğinden sorumlu değil ama bu egemenliği destekleyen yerde. Burada da bir fark var. Putin sorumlu olmadığı için bu şekilde manevralar gerçekleştirebiliyor. Esad ise müttefiki dışındaki herhangi bir dış güce “buyur istediğin yeri vur'' derse egemenliğini, hasmına terk etmiş olur. Dolayısıyla Suriyeli sürekli olarak bunu reddetmek durumunda.

 

İranlılar ne diyor?

 

İranlılar Şam'ın aldığı pozisyonu alıyor. En nihayetinde Afrin'in düşmemesi için bir uzlaşı olacağının farkında. İranlılar, Afrin'in Türklerin eline geçmesini istemiyor. Dolayısıyla bu sorunun çözümünden Kürtler sorumlu. Kenti Suriye devletine ve egemenliğine devretmeleri gerekiyor.

 

Kürtler burada kendilerine karşı, tarihsel karşıtlığın, yine bir komplo şeklinde yeniden hayata geçirildiğini düşünüyor. Türkiye'nin kenti ele geçirmeye yönelik tehditlerinin, Rusya ve Şam tarafından teslimiyet kartı olarak kullanıldığını düşünüyorlar.

 

Ben bunun yanlış bir tahlil olduğunu düşünüyorum. Çıkarlarına olanın, haklarına ulaşmak için siyasi bir mücadele vermeleri ve özerk yönetimi tüm Suriye için istemeleridir. Böyle bir durumda Arap da kazanır, Kürt de kazanır. Fakat kendini Irak Kürdistan Peşmergesi örneğinde olduğu gibi bir askeri güç olarak dayatacaksan bu iş yürümez. Ben bu ülkede, ülkenin ordusu dışında bir askeri güç olarak var olacağım diyorlarsa bu iş Suriye'de yürümez. Çünkü Suriye bunu güvenliği ve istikrarı bozan hamle olarak okuyacaktır. Kürtler, Suriye Ordusundan bağımsız bir askeri gücün Şam ve müttefikleri tarafından reddedildiğini anlamalıdır. Ayrıca Kürtler, kendileri de Suriye'den ayrılma niyetlisi değiliz diyorlar. Dolayısıyla Suriye devleti ile koordinasyon kurmak durumundalar. Şu an ise Kürtlerin haklarına ulaşma açısından en uygun vakit olduğunu düşünüyorum. Yerel yönetim ve özerk yönetim konularında ne istiyorlarsa elde edebilecekleri bir dönem.

 

Bugün Kürt yetkililerin Afrin için farklı açıklamaları söz konusu. Bir kısmı Suriye hükümetinin egemenlikten sorumlu olduğunu ve müdahil olması gerektiğini söylerken bir kısmı Şam'ı ve müdahalesini reddediyor.

 

Liderliklerin pozisyonu değişebilir. Afrin'deki yerel yönetimin, Afrin'i, çeşitliliğini ve kenti koruma hedefinde olduğunu görüyoruz. Şam'ı reddeden tarafların ise bölgesel hedefleri olan askeri liderlikler olduğunu belirtelim. Bu askeri liderliklerin Türkiye ile hesaplarını burada görmek isteyen ve daha geniş bir bölgeye dair görüleri olan liderlikler olduğunu da belirtelim. Afrin'deki yerel yönetim ise farklı bir pozisyonda. Afrin'i korumak için Suriye devleti ile birlikte hareket etmek kenti koruma açısından en sağlıklısı.

 

Türkiye'nin İdlip'te gözlem noktaları var. Bu bölgeye sürekli olarak askeri konvoylar gönderiliyor. Yeni gözlem noktaları kuruluyor. Aynı şekilde Al-Akhbar gazetesinde okuduğumuza göre İran da hemen Afrin sınırı olan bir noktada, Afrin güneyinde bir gözlem noktası kurdu. Kürtler Suriye ile anlaşırsa bu gözlem noktaları ve konuşlanan askeri güçler hangi pozisyonu alacak?


 

Türkiye'nin NATO'dan Kopuşunu Sağlayacak Şartlar Mevcut

 

Bu gözlem noktaları Astana Anlaşmasına göre kuruldu. Hedefi ise Türkiye'ye verilen rol ile ilgili: Terör örgütleri olgusunu ortadan kaldırmak. Türkiye bunu uygulayacak mı yoksa Türkiye bu anlaşma ile Suriye'ye daha fazla müdahale etmek için zaman mı kazanıyor? Bunu göreceğiz. Türkiye anlaşmaya göre hareket edecekse bu bölgede silahlı grupların biteceğini ve siyasi çözüme katkı sunulacağını göreceğiz. Türkiye bir manevra ile silahlı grupları tam aksine güçlendiriyor ve Suriye devletinin sınırları içerisinde anlaşmanın dışında farklı bir durum yaratıyorsa, çatışma sadece silahlı gruplarla değil Türkiye ile sürecek anlamına gelecektir. Çok yakın bir zamanda bu ortaya daha net bir şekilde çıkacaktır. Özellikle de önümüzde üçlü bir zirve var. Bu zirveye davet Erdoğan'dan geldi. Rusya, İran ve Türkiye zirvesi. Konu ise Suriye'deki krizi bu üçlü ittifakın çıkarına olacak şekilde çözüme kavuşturmak.

 

Fakat şu ana kadar Türkiye Amerikalılara “Ben sizin esas müttefikinizim, NATO müttefikinizim ve gelecekte esas müttefik kimdir göreceksiniz'' diyerek çağrı yapmaya devam ediyor. ABD'ye “Ben sizinle sadece Suriye'de değil tüm bölgede çalışmaya hazırım'' mesajları gidiyor. Bu çağrıları nasıl okuyorsunuz? Bu sırada üçlü zirve hazırlığı varken bu çağrıları nasıl okumak gerek?

 

İki yüzü olan bir politika bu. Geçmişte de denediler. Daima iki tarafa, iki güce oynamaya çalışan bir politika. Fakat bu manevraların da sınırı var. Bunun sürdürülebilirliği var mı? Çünkü Türkiye'nin aynı anda oynamaya çalıştığı taraflar arasındaki çıkar çatışması çok güçlü. Bir gün gelecek ve hangi tarafta olduklarına karar vermek zorunda kalacaklar. Bu kararın da yakın bir zamanda verileceğini düşünüyorum. Fakat bu durum, çağrılar göndermesinin önünde engel değil. Çünkü kamuoyuna da bir mesaj veriliyor. Bakın ben müttefikleriyim ama bana ihanet ediyorlar, diyor. NATO üyesi bana ne yaptıklarını görün, diyor. Fakat bu durum iki tarafı da keskin bir bıçak gibidir. Bu aynı zamanda ileride gerekçe olarak kullanılabilecek bir şekilde sunuluyor olabilir. Ben NATO'da üye iken yardım etmediniz, bana karşı bir yerde durdunuz ve ihanet ettiniz diyerek NATO'dan kopuşun gerekçelerinden birini hazırlıyor olabilir.

 

Türkiye'nin NATO'dan kopması sizce mümkün mü? Türkiye'de aynı zamanda geniş bir kesim şu anki krizlerin ana müsebbibi olarak son yıllardaki başarısız Türkiye dış politikasına işaret ediyor. Türkiye'nin NATO ile ilişkileri birçok alanda derin bir tarihe ve işbirliğine dayanıyor. Sizce bu kopuş mümkün mü?

 

Bu çok önemli bir soru, evet. İki esas mesele var. Türkiye'nin NATO'ya girişine neden olan sebeplerin aynısı NATO'dan çıkışına da neden olabilir. Nedir bunlar? Türkiye, Dünya Savaşından sonraki süreçte nereye doğru gideceğini bilmiyordu. Müttefik güçlerinin 2. Dünya Savaşını kazanacağını gördüğünde o güçlere yakınlaştı ve komünizm tehlikesine karşı müttefik güçlerden destek alacağını fark ettiğinde “Sovyet tehlikesine'' karşı NATO'ya girdi. Müttefik güçlerinin zaferle çıkacağını anladığında savaşa son iki ayda dâhil oldu ve Marshall'ın yeniden imar projesinden fayda sağladı. Zaferden pay alabilmek için son iki ayda savaşa dâhil olundu. Bugün Türkiye, ekonomik sebeplerden dolayı gelecekte çıkarına olanın Rusya ve Çin'in yanında yer almak olduğunu düşünürse, yine ekonomik-güvenlik alanlarında Rus-Çin hattının Türkiye'yi destekleyeceğini ve kazananın NATO değil diğer eksen olduğunu okursa NATO'dan çıkabilir. NATO ile ittifakının bir önemi olmayacağını düşünebilir. Türkiye, Avrupa'ya uzanan gaz ve petrol hattının geçiş noktası yapılabilir ve Çin'in Avrupa'ya tüm ihracatının yolu olacak şekilde İpek Yolu tekrar Çin'e uzanabilir. İkinci Dünya Savaşı sürecinde kazananı görüp onun yanında yer aldıkları gibi gelecekte de o sürecin benzerini yaşayıp bu şekilde düşünmeye başlayabilirler. NATO'nun değil Shangay'ın kazanan olduğu bir gelecek okuyabilirler. Erdoğan'ın buna yönelik; tarihsel kırılmaları, anlaşmaları ve dönüm noktalarını hatırlatan söylemleri var.

 

Bu söylemlerin iç politikada bazı hedefler için kullanıldığını ve bu şekildeki uzun vadeli bir strateji için kullanılmadığını düşünenler de çok.

 

İnsanların Türkiye'de gerçekleştiğine pek inanamadığı temel bir değişiklik var. Türk ordusunun siyasetteki rolü. Siyasette iki önemli noktada etkisi vardı. Devletin laikliğine ve devletin dış politikasına ki NATO ile ilişkili bir şekilde, hükmediyordu. Bugün bu ordunun, Erdoğan'ın gerçekleştirdiği değişikliklerin ardından, siyasette hiçbir karar alıcılığı yok. Dolayısıyla bugün hükmeden Erdoğan ve partisidir. Erdoğan Shangay veya başka bir eksen kararını alırsa, karar alıcılığı ve siyasette rolü zayıflayan ordunun bir etkisi olmayacak. Erdoğan alternatifleri hazırlamış olacak. Ordu; Çin'in kendilerine Türkiye'de de üretme izni verecekleri stratejik füze satmayı kabul ettiğini biliyor. NATO ise benzer bir teklifi reddetmişti. NATO, ben size füze veririm ama Türkiye'de üretemezsiniz, dedi. Aynı şekilde ABD hava savunma sistemi satmayı reddederken Rusya Türkiye'ye S-400 hava savunma sistemi satıyor. Rusya, S-400'ü Türkiye'nin kalbinde üretmeye hazır. Bütün bunlar ordu ile oyunun da bir parçası. Ordu, diğer kampın kendisine daha fazla verdiğini görünce haliyle diğer kamptan uzaklaşacak. Bugün insanlar “ordu kabul etmez'' şeklinde bir görüşe sahip ama az önce dediğim gibi bu ordunun siyasette bir rolü yok artık. Eskiden genelkurmay başkanı karar alıp başbakana bildirirken bugün Erdoğan'a muhalif bir karar alabilecek bir ordu yok. Subaylar oturup muhalif karar almayı düşündüğü anda yerleri değişir, alternatifleri gelir. Bunun önünde engel yok. Bugün Amerikalılar endişeli. Türkiye'ye gelip bazı tavizler verecekler. Amerikalılar bölgede büyük bir oyun oynamak istiyorsa sadece Kürtlere dayanıp bunu yapamayacağını biliyor. Kürtler zayıf durumda. Amerikalıların Kürtlerle ilişkisi taktiksel ve zaman kazanarak gidişatı iyileştirmek için, başka bir şey değil.

 

Türkiye'nin bugün Katar'da askeri üssü var. Sudan Savakin Adasını Türkiye'ye verdi. Savakin Adası Mısır ve Sudan arasındaki gerginliği de yeniden tırmandırdı. Bu ada aynı zamanda Katar'ı kuşatmaya çalışan Suudi Arabistan topraklarına bakıyor. Türkiye'nin Katar ve Sudan'daki hamlelerini ve Türkiye'nin bu dış politikasını nasıl okuyorsunuz? İran, Türkiye ve Katar orduları genelkurmay başkanları da Sudan'da bir araya geldi.

 

Bölgede çatışma halinde olan iki eksenin var olduğu çok açık. Biri Katar ve Türkiye'nin müttefik olduğu eksen, diğeri ise Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirliklerinden oluşuyor. Türkiye, müttefiki Katar'ın Suudiler tarafından işgalini önlemek için Katar'da askeri üs inşa etti. Mısır ve Körfez ülkeleri ile sorunları olan Sudan da kendini korumak için dış güç konuşlandırmak istedi. Türkiye'ye adayı vererek müttefiklik önerdi. Sudan'ın Mısır ile Halayeb sorunu var (Not: Mısır-Sudan sınırında yer alan ve iki ülke arasında anlaşmazlıklara yol açan bölge). Savaş ve güç kullanma söylentileri vardı. Sudanlılar askeri denge kurmak istedi. Türkiye'nin kuracağı üs, herhangi bir savaş durumunda 6 saatte imzalanacak bir anlaşma ile askeri üsse dönüştürülebilecek, Katar'da olduğu gibi. Katar'daki Türk güçleri açık bir şekilde Katar'ı savunmak adına bölgede bulunuyor. Bu üs ile Katar Suudilere “Katar'a herhangi bir askeri saldırı Türkiye ile çatışma anlamına gelecektir'' diyor. Bu durum, daha önce Müslüman Kardeşler aracılığı ile dolaylı yoldan yapılmak istenenden farklı olarak Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu direkt bir şekilde arttırıyor.

 

 

www.medyasafak.net