John Bolton’un İran’la savaş kampanyasının anlatılmamış öyküsü

John Bolton’un İran’la savaş kampanyasının anlatılmamış öyküsü
2013’te eski bir Alman devlet görevlisi, bu satırların yazarına gerçek hikâyeyi anlattı: Belgeler, Alman istihbaratına MOSSAD tarafından kullanıldığı çok iyi bilinen İran’daki yönetim karşıtı Halkın Mücahitleri tarafından verilmişti. İsrailliler, bu belgeleri kendileriyle ilişkilendirilmesini istemedikleri için İran karşıtı örgüte vermişlerdi.

 

 

 

Gareth Porter

 

 

Information Clearing House

 

 

Herkes biliyor ki Bolton bir şahindir. Daha az anlaşılan şey, Washington'la Tahran'ı birbirine düşürmek için onun gizli bir şekilde nasıl çalıştığıdır.

 

ABD-İsrail politikaları üzerine yazdığım bir haber analizde, ABD ve İsrail'in İran'a karşı bir savaş hazırlığı içerisinde olduğu izlenimini veren hareketlerinin izini sürmüştüm. 2007, 2008 ve bir kez de 2011'de -bu hareketler ana akım medyada Tahran'a yapılacak saldırıların menfi işaretleri olarak sunulmuştu. Aslında bunlar İran yönetimi üzerinde baskı uygulamak için ortaya atılmış blöflerden başka bir şey değildi.

 

Ancak Donald Trump'ın şimdi bir sonraki ulusal güvenlik danışmanı olarak John Bolton'u seçecek olması, İran'la savaşın gerçekleşme ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Bolton sıradan Neo-con şahinlerinden değil. Kendisi, İslam Cumhuriyeti'ne karşı girilecek bir savaşa oldukça takıntılıdır. Fox News'e düzenli olarak çıktığında, bu tür bir eylem ya da politikanın beraberinde neler getireceğini anladığına dair en küçük bir gösterge olmaksızın İran'ın bombalanması gerektiğini söylüyordu. 

 

Bu sadece retorik bir duruş değil: Bolton, İran konusunda askeri bir eylemi yerine getirmek için gerekli politik zeminin hazır hale getirilmesi amacıyla Bush yönetiminin politika yapıcısı olarak görev aldığı 2002-2004 yılları arasında aktif bir komplo planlaması içine girmişti.

 

Bolton, İran'la yapılan nükleer anlaşmayı yırtıp atma konusunda Trump yönetiminin içinde ya da dışındaki herhangi bir kişiden daha fazla Trump'a etki etmiş isimlerden. Bolton, Hem Benjamin Netanyahu hem de Donald Trump'ın arkasındaki ana finansörle olan bağlantısını –ki bu kişi Siyonist Gazino Patronu Sheldon Adelson'dur- kullanarak, İran Nükleer Anlaşması konusunda hazırlanmış olan Kapsamlı Eylem Planı'nı hayata geçirmeye hazırlandığını geçtiğimiz Ekim ayında Trump'ın kulağına fısıldadı. Adelson'la buluşmasından sonra Trump'la Las Vegas'tan telefonda konuştu.

 

Kongre ya da Amerika'nın Avrupalı müttefikleri anlaşmanın çökmesini garantilemek için tasarlandığı açık olan önemli ve ciddi değişikliklere ilişkin taleplere onay vermezlerse, Kapsamlı Eylem Planı'ndan çekilmeyi öngören konuşma yapmaya Trump'ı ikna eden oydu.

 

Bolton, her ne kadar dış İşleri Bakanlığı görevini alamasa da şu an için Ulusal Güvenlik danışmanlığı için içerden bir destek bulduğu düşünülüyor. Bolton'un yardımcılarına göre Trump, Bolton'la 6 Mart'ta bir araya geldi ve ona “Biz seni burada istiyoruz John” dedi. Bolton ise sadece Dışişleri Bakanlığı ya da Ulusal Güvenlik danışmanlığı görevlerini kabul edebileceğini söyleyince Trump, “Seni daha sonra arayacağım” dedi. Trump, Beyaz Saray kaynaklarının medyaya McMaster'ı görevden almasının an meselesi olduğuna dair haberler sızdırmasının ardından Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un yerine CIA eski direktörü Mike Pompe'yu getirdi.

 

Sosyal Medya hesaplarında zikredilen, söz konusu pozisyon için muhtemel bir diğer aday, 2017 Şubatı'nda Ulusal Güvenlik Danışmanı General Michael Flynn koltuğundan olduğunda vekaleten onun yerine geçen Emekli Korgeneral Keith Kellog'du. 

 

Bolton'un İran'la olan savaşı hararetle savunması herkesçe çok iyi biliniyor. Bunun kadar iyi bilinmeyen şey ise Dışişleri Bakanı'nın uhdesindeki silahlanma kontrolü ve uluslararası güvenlik alanlarında çalışıyorken İran'a yönelik bir saldırıyı meşrulaştırmayı amaçlayan karmaşık ve şeytani bir stratejiyi uygulamış olmasıydı. Bolton, sahte deliller, kaba propaganda ve diplomatik baskı kombinasyonunu kullanarak İran'ın gizli bir nükleer programa sahip olduğu yönünde uluslararası kamuoyu mahkemesinde İslam Cumhuriyeti'ni mahkum ettirmeye çalıştı.  

 

Bolton'un teknik olarak Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın nezareti altında olması gerçeğine rağmen stratejiyi uygulamaktan sorumlu fiili patronu Dick Cheney'di. Bolton, yönetimin İsrail hükümetiyle bağlantısı noktasında anahtar bir konumdaydı. Ve Cheney'in desteğiyle, Dışişleri Bakanlığına ilişkin yasal düzenlemeleri, Yakın Doğu İşleri'ne bağlı Bakanlık ofisinden herhangi bir izin almadan 2003 ve 2004 yıllarında İsrail'e bir dizi seyahat düzenleyerek çiğneyebilmişti. 

 

Bu nedenle Powell, ABD yönetiminin politikasının İran'a saldırmak olmadığı yönündeki açıklamalarını yaptığı anda Bolton İsraillilerle bu tür bir savaşı hayata geçirebilmenin yollarını arıyordu. 2003 ziyareti boyunca Bolton, İsrailli görevlilerle yaptığı gizli toplantılarda ABD'nin Irak'a saldıracağı ve Saddam'ı devireceğinden hiç şüphesinin bulunmadığı, ayrıca İran ve Suriye konusunda da bir şeyler yapacağı noktasında onları temin ediyordu.

 

İsrail'e düzenlediği birçok gezide Bolton, daha önceden ilan edilmemiş toplantılar gerçekleştirdi. MOSSAD Başkanı Meir Dagan'ın katıldığı bu toplantılarda ne Dışişleri Bakanlığına ne de ilgili mevkilere herhangi bir bilgi verilmiyor ya da raporlama yapılmıyordu. Bolton'un erken dönemde yaptığı ziyaretlerle ilgili haberlere bakılırsa, bu toplantıların ABD'nin İran'a yapacağı muhtemel bir saldırının siyasi koşullarını sağlamayla ilgili olduğu açıktı. 

 

MOSSAD da dünya kamuoyunu İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak etkileme noktasında son derece agresif bir rol oynamıştı. Gazeteciler Douglas Frantz ve Catherine Collins The Nuclear Jihadist adlı kitaplarında MOSSAD Başkanı Meir Dagan'ın 2003 yazında İran'ın nükleer silah elde etme çabalarıyla ilgili dünya medyasını bilgilendirme amaçlı bir ofis kurduğunu aktarıyor.  Yazarlara göre yeni birimin görev ve sorumluluğu, İran içinden olduğu kadar dışından da belge sirkülasyonunun sağlanmasıydı.

 

Bolton'un ABD-İsrail ortak stratejisindeki rolü, 2007'de kaleme aldığı anılarında anlattığı gibi İran nükleer meselesinin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'ndan alınıp BM Güvenlik Konseyi'ne verilmesini sağlamaktı.  Ajansın Başkanı Muhammed Baradey'in İran'la herhangi bir anlaşmaya varmasını engellemekle görevlendirilmişti. Zira bunu engelleyememesi, dönemin Başkanı Bush'un uluslararası kamuoyuna Tahran yönetiminin dünyaya nükleer alanda tehdit teşkil ettiği şeklinde sunmasını zorlaştırırdı.  Bolton, İran'ı 2003 yılı ortalarında örtülü bir nükleer programa sahip olmakla suçladı. Fakat tahmin edilen direniş Baradey'den ya da müttefik olmayan ülkelerden değil tersine İngiltere, Fransa ve Almanya'dan geldi.

 

Bolton'un stratejisi İran'ın askeri nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan (UAEA) gizlediği şeklindeki iddiaya dayanıyordu. Ve 2004 başlarında dramatik bir propaganda taktiği geliştirdi: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na Parşin'de İran'a ait askeri bir bölgedeki tesisleri gösteren bir uydu fotoğrafı gönderdi. İddiasına göre İran, askeri amaçlı nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan saklıyordu ve bunu nükleer silahların simülasyonu testi için kullanacaktı. Bolton, Ajans'tan bu bölgeleri incelemesini istedi ve bu talebini Eylül 2004'te AP Haber Ajansında sızdırdı.  Gerçekte uydu görüntüleri, konvansiyonel patlayıcı testlerine ait binalar ve depolardan başka bir şey değildi.

 

Bolton, belli ki İran ordusunun Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun bu türden suni iddialara dayalı inceleme talebini reddetmesini umuyordu. Böylece İran'ın kendi nükleer programı hakkındaki soruları reddetmedeki inatçılığını propagandasının konusu haline getirecekti. Fakat İran, 2005 yılında söz konusu tesislerle ilgili inceleme taleplerini kabul etti, bununla da yetinmedi başka yerlerin incelenmesine de müsaade etti. İnceleme ekibi, nükleer silahlarla ilgili herhangi bir kanıt bulamadı. 

 

İran'ın nükleer silah programıyla ilgili çok miktarda belge, 2004 Ağustosunda gizli bir kaynak üzerinden ortaya çıktığında daha ileriki süreçte ABD-İsrail stratejisi, turnayı gözünden vurabilirdi. İddialara göre belgeler, katılımcılara ait bir bilgisayarda bulunmuştu. Belgeler, İran'ın görünürde nükleer silah taşıyan Şihab-3 füzelerini yeniden dizayn etmeyle ilgili teknik çizimleri içeriyordu.

 

Ancak sözde “Laptop belgeleri”ne ilişkin anlatılan hikâyenin tamamı fabrikasyondu. 2013'te eski bir Alman devlet görevlisi, bu satırların yazarına gerçek hikâyeyi anlattı: Belgeler, Alman istihbaratına MOSSAD tarafından kullanıldığı çok iyi bilinen İran'daki yönetim karşıtı Halkın Mücahitleri tarafından verilmişti. İsrailliler, bu belgeleri kendileriyle ilişkilendirilmesini istemedikleri için İran karşıtı örgüte vermişlerdi. Dahası, nükleer silah kanıtı olarak alıntılanan çizimler aslında İran'ın Şihab-3 füzesinin burun bölümünü çoktan değiştirdiğini bilmeyen biri tarafından çizilmişti.

 

MOSSAD, Bolton, Meir Dagan'la 2003 ve 2004 yıllarında buluştuğunda söz konusu belgeler üzerinde çalışıyordu. Bolton, İsraillilerin sahte belge imal etmeye hazırlandığını bilsin ya da bilmesin, İsrail'in ABD'nin İran'a saldırısıyla ilgili politik temel oluşturma gayretlerine bir katkıydı ve Bolton da bu işin sözcülüğünü yapmaktaydı. Bolton, anılarında Dick Cheney'in yönettiği stratejinin ipuçlarını, İranlıların geri dönülemez noktaya ulaştığını söyleyen İsraillilerden aldığını ifade etmekte.  Bu öyle bir noktaydı ki Bolton'a göre “Güç kullanmadan İran'ın ilerleyişini durduramazdık”.

 

Cheney ve Bolton, stratejilerini, ABD'nin Irak üzerindeki hâkimiyetini hızlı bir şekilde güçlendirebileceği varsayımı üzerine kurmuştu. Bunun yerine ABD işgali çamura saplandı ve Irak'ta işler hiçbir zaman yoluna girmedi. Cheney, Irak'ta meydana gelen yüksek zayiatla sonuçlanacak bir olayı İran'ın üzerine atarak 2007 yazında İran'daki Devrim Muhafızları üssüne saldırmayı önerdi. Ancak Irak'taki İran yanlısı milislerin Amerikan birliklerinden intikam alma riski bu öneriye karşı getirilebilecek anahtar argümandı.

 

Pentagon ve ortak komutanlık, İran'ın, Hürmüz boğazındaki savaş gemileri de dahil olmak üzere bölgedeki doğrudan Amerikan güçlerinden intikam alma potansiyeline sahip olduğunu biliyordu. Cheney'in daha fazla savaş yönündeki vahşi düşünceleri konusunda sabırlı değillerdi.

 

Pentagon'un ihtiyatı aynen sürüyor. Ancak Beyaz Saray'daki gerçeklikten kopmuş iki kafa, bu ihtiyatı değiştirebilir ve ABD'yi İran'la tehlikeli bir savaşa itebilir.

 

 

Çeviri: Hüseyin Şahin

 

www.medyasafak.net