Ayetullah Kemal Haydari: Câhiliye Ölümü (5) (SON)

Ayetullah Kemal Haydari: Câhiliye Ölümü (5) (SON)
Âlûsî, Muhammed Sûresi’nin 27-31. âyetlerinin tefsirinde şöyle der: Bana göre Yezid'in buğzu münafıklık alametlerinden daha kuvvetlidir. Ah keşke ilahi rahmetten kovulmuş Yezid hakkında ne söylüyorsunuz, bir bilebilseydim! O, Hz. Ali’ye sevgi mi besliyordu yoksa buğz mu ediyordu? Allah’ın lâneti ona olsun!

 

 

Sunucu: Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salat ve selâm Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin ve değerli sahâbîlerine olsun.

 

Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimize olsun. Sizleri selâmların en güzeliyle selâmlıyoruz. ‘‘Utruhatü'l-Mehdeviyye'' adlı programımızın yeni bir bölümüyle karşınızdayız. Sizin adınıza değerli konuğumuz Seyyid Kemal Haydarî Bey'e hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, diyorum.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hoş bulduk.

 

Sunucu: Saygıdeğer Seyyid, önceki programlarda sunulan bilgilerin bir özetini sunmanız mümkün mü?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selâm Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Konumuz ‘‘ve her kim boynunda bir biat olmadığı halde ölürse câhiliye ölümü üzere ölür'' hadisidir. Birkaç program öncesinde işaret ettiğimiz üzere tüm Müslümanların ‘‘kendisine biat etmesi vacip olan imamı'' tanıması gerekmektedir. Şöyle ki bu imama biat etmeyen kimse câhiliye ölümü üzere ölmektedir. Sonrasında da Şeyh İbn Teymiyye'nin tesis ettiği Emevîci din anlayışının bu konuyla ilgili nazariyesini ele almıştık. Devamında da Hz. İmam Hüseyin'in katili, Medine'nin saygınlığı çiğnemeyi mubah sayan kâfir, münafık ve fâcir Yezid b. Muaviye'yi ele almıştık. Hadis ve tarih kitaplarında bu hakikati ispat eden açık ve net birçok pasaj okumuş ve aktarmıştık. Aslında Yezid kendisine birkaç program ayırıp incelemeyi hak etmeyen biridir. Ancak bizim açımızdan önemli olan, İbn Teymiyye ve onun yolunda gidenlerin Yezid'i savunmaya çalıştıklarını göstermektir. Günümüzde de televizyon kanallarında var güçleriyle Ümeyyeoğullarını ve Yezid'i savunan kimselerle karşılaşmakta ve Şeyh İbn Teymiyye'nin tesis ettiği bu nazariyeyi savunma refleksini gösterenleri görüyoruz. İşte bu konuyu ele almamızın nedeni budur. Nitekim Ahmed b. Hanbel de Yezid'in zikredilmeye değer bir saygınlığa sahip olmadığını belirtmektedir.

 

Dün televizyon kanallarının birisinde sahâbenin tamamının cennette olduğunu söyleyen bir konuşmacıyı izledim. Hâlbuki Sahîhu'l-Buhârî'de geçen bazı rivayetler bir grup sahâbînin cehennem ateşine sürükleneceğini açıkça belirtmektedir. Bunlar bu tür rivayetlere gözlerini kapatmaktadırlar. Onlar gözlerini kapattığında Allah-u Teâlâ da onların basiretlerini kapatıyor. Onlar en önemli Sahih'lerinde geçen bu hadislere bakmıyorlar. Bu hadisler sadece bizim kaynaklarımızda geçseydi ‘‘evet, bu rivayetler sizin aleyhinize kanıt değildir'' derdik. Ancak bu rivayetler sizlerin en önemli sıhah ve müsnedlerinizde geçmektedir. Bunları Ebû Turâb'a duydukları kinlerinden dolayı O'nun hakkında tuhaf iddiaları dile getirirken görmekteyiz. Onlardan biri şöyle diyordu:

 

Sahâbe birbirlerini cennette görünce içlerinden bazıları dünyada yaptıklarından dolayı utanacak. Ancak buna rağmen cennete gireceklerdir.

 

Neyse, konumuz bu değildir. Muhataplarımız, Yezid'i ‘‘Emîrü'l-Müminîn el-Mazlum'' olarak nitelendiren, Yezid gibilerinin şer'î halife olduklarını söyleyenlerdir. Günümüzdeki Arap ve Müslüman liderlerden pek çoğunun Yezid'den aşağı kalır tarafı olmadığını sizler de biliyorsunuz. Onlar ile Yezid'in Müslümanlara bakış açıları örtüşmektedir. Diğer bir ifadeyle Yezid Müslümanlardan kendisine köle olmaları üzere biat almaktaydı. Masiyette ve itaatte kendisine boyun eğmeleri yönünde biat almaktaydı. Kapıkulu uleması da günümüzde devlet başkanlarına biat etmenin vacip olduğu, bu devlet başkanlarının ulu'l-emr oldukları, bunlara biat etmeksizin ölenlerin câhiliye ölümüyle ölecekleri şeklinde bir nazariye geliştirdiler. Bu açıklamalar ışığında, ele aldığımız bu meselenin tarih sayfalarında kalan bir mesele olduğu düşünülmeyecektir. Bu mesele günümüzde de bilfiil canlılığını sürdürmektedir.

 

Önceki programların bir özetini sunalım. Bizler Hâfız ez-Zehebî'nin Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ adlı eserinde Yezid'in Nâsıbî olduğunu söylediğini belirtmiştik. Nâsıbîliğin İmam Ali'ye (a.s.) hınç duygusu üzere kurulu bir dini anlayış olduğunu defalarca tekrarladık. Değerli izleyiciler ‘‘Mutarahatün fi'l-Akide'' adlı programımızda ‘‘Ey Ali sana ancak münafık buğzeder'' hadisini etraflıca ele aldığımızı bilmektedirler. Bu hadise göre İmam Ali'ye buğzeden kimse şeksiz şüphesiz münafıktır. Bu hakikati büyük âlimlerden bir grup açıkça dile getirmiştir. Allâme Âlûsî, Muhammed Sûresi'nin 27-31. âyetlerinin tefsirinde şöyle der:

 

Bana göre onun buğzu münafıklık alametlerinden daha kuvvetlidir. Ah keşke ilahi rahmetten kovulmuş Yezid hakkında ne söylüyorsunuz, bir bilebilseydim! O, Hz. Ali'ye sevgi mi besliyordu yoksa buğz mu ediyordu? Allah'ın lâneti ona olsun! Onun İmam Ali'ye ve iki oğlu Hasan ve Hüseyin'e, dedelerine buğzun en şiddetlisini beslediği hususunda herhangi bir kuşku yoktur. Nitekim anlam itibariyle buna delalet eden birçok mütevatir haber mevcuttur.[1]

 

Yani Yezid'in Ali (a.s.), Hasan ve Hüseyin'e (a.s.) buğzu ve nefreti açıktır. Ancak üzücü olan nokta şudur ki günümüzde ilim erbabı, hak ve insaf ehli olduğunu iddia eden, Müslümanların vahdetine değer verdiklerini söyleyen bazı kimseler televizyon kanallarına çıkmakta ve ‘‘Yezid, İmam Hüseyin'in katledilmesini emretmedi'' diyebilmektedirler! Âlimlerden Allâme Âlûsî Rûhu'l-Meânî adlı tefsirinde Yezid'in, Ali'ye (a.s.) ve Resûlullah'ın iki reyhanına buğzettiğini açıkça dile getirmektedir. İbn Teymiyye'nin var gücüyle Yezid'i cennet ehli ve günahları bağışlanmış biri olarak göstermeye çalışmasını ve Yezid'in ‘‘şefaatle cennete girmeye hak eden biri olduğu'' şeklindeki değerlendirmelerini inşallah ilerleyen programlarda inceleyeceğiz.

 

İlk konu: Yezid'in münafık oluşudur. Hatta değerli izleyiciler önceki programda İbn Hacer el-Heytemî'nin (ö. h. 974) el-Minehü'l-Mekkiyye adlı eserinden onun kâfir olduğunu ispatladığımızı hatırlayacaklardır. Yazar, Ahmed b. Hanbel'in Yezid'in kâfirliğine kail olduğunu belirtmektedir. Verası ve ilmi, kâfir tabirini ancak sayılı birkaç meselede kullanmasına izin vermiştir.[2]

 

Yani ondan bu tür sözler küfrü sarih olan olaylarda ortaya çıkar ki bu da o olaylardan birisidir. Âlimler, Ahmed b. Hanbel'in küfürle hükmetme noktasında teenni ve ihtiyatla hareket ettiğine inanmaktadırlar. O kolay kolay kimsenin kâfirliğine hükmetmemektedir fakat Yezid'in kâfirliği noktasında tereddüt etmemiştir. Önceki programda nifak ile küfür arasında fark bulunduğunu belirtmiştik. Nifak bâtıni küfürdür, İslam zahirdedir. İbn Teymiyye'nin ‘‘Müslümanların halifesi olarak nitelendirdiği ve 12 halifeden birisi kabul ettiği'' Yezid hakkında İbn Hanbel ‘‘kâfirdir'' demektedir! Allâme Âlûsî de bu görüşü benimsemektedir. O, Rûhu'l-Meânî adlı tefsirinde şöyle der:

 

Kanaatimce bu habisin  -Yezid'in ismini ağzına dahi almamaktadır; Seyyid Kemal Haydarî- Hz. Peygamber'in (s.a.a.) risâletini tasdik etmediğini göstermede, Allah'ın ve Peygamber'in haremlerinin (Mekke ve Medine) ehline ve tertemiz Itret'ine karşı işlediği cürümler, Mushaf-ı Şerifin bir yaprağını pisliğin içine atan kimsenin bu davranışından aşağı kalır değildir. Onun durumunun Müslümanların büyük çoğunluğunun nezdinde gizli olmadığını düşünüyorum. Ancak o gün Müslümanlar baskı altında idiler. Çünkü Yezid Müslümanlara köle muamelesi yapıyordu. Onlardan kendisine köle olmaları yönünde biat almıştı. Müslümanların da Allah'ın emrini beklemekten ve sabır göstermekten başka çareleri yoktu. Bu habisin Müslüman olduğunu kabul etsek dahi o dile getirilmesi bile imkânsız büyük günahları işleyen bir Müslümandır.[3]

 

Yezid'in davranışlarının, küfür olarak nitelendirilen Mushaf-ı Şerif'in bir yaprağını pisliğe atma davranışından aşağı kalır tarafı bulunmamaktadır.

 

Yazar, Yezid'in konumunun Müslümanlar âlimler nezdinde açık olduğuna inanmaktadır.

 

İşte âlimlerin görüşü budur. İşte Sahâbe Okulunun büyük âlimlerinin Yezid gibileri konusundaki görüşleri…

 

İkinci konu: Yezid kâfirdir.

 

Üçüncü konu: O Hz. Resûlullah (s.a.a.) sâdır olan hadisin nassıyla melundur. Biz bunu önceki programda ele almıştık. Medine ahalisine eziyet edenlerin üzerine Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti uğrayacaktır. Medine ahalisinin can ve malını mubah saymaktan daha büyük bir eziyet var mıdır, bilmiyorum.

 

Dördüncü konu: O, İmam Hüseyin'in (s.a.) katilidir.

 

Beşinci konu: Yezid, Kâbe'nin saygınlığını çiğnemiştir.

 

Sözlerimi ‘‘Resûlullah'ın, ümmetimin helaki (veya fesadı) Kureyş'ten birkaç gencin elleriyledir, buyurduğunu işittim'' rivayetiyle bitirmek istiyorum. Bu pasajların sahipleri Emevîci din anlayışını benimseyen kimseler tarafından kabul gören kimselerdir. İşte önceki programlarda üzerinde durduğumuz hakikatlerin özeti bunlardır.

 

Sunucu: Şeyh İbn Teymiyye ‘‘Resûlullah'ın, ümmetimin helaki (veya fesadı) Kureyş'ten birkaç gencin elleriyledir, buyurduğunu işittim'' rivayeti hakkında ne düşünmektedir? Bu hadisi kabul ediyor mu yoksa başka bir yorumda mı bulunuyor?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Değerli izleyicilerin bu konuyu iyice kavramalarını istirham ediyorum. Hz. Resûlullah (s.a.a.) Yezid ve benzerleri hakkında ne diyor? Şeyh İbn Teymiyye Yezid ve benzerleri hakkında ne diyor? Bu geceki programımızın birkaç dakikasını bu karşılaştırma için ayıracağız. Kur'ân-ı Kerim'in hakkında O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiyden başka bir şey değildir.'' (Necm, 3-4) buyurduğu şahıs Yezid hakkında ne buyuruyor, bunun yanında Şeyh İbn Teymiyye ne diyor? Hz. Resûlullah (s.a.a) açıkça ve net olarak ‘‘ümmetimin helaki (veya fesadı) Kureyş'ten birkaç gencin ellerindedir'' buyurmaktadır. Ümmetimin zilleti Yezid gibilerinin elleriyle gerçekleşecektir. Çünkü Yezid kendisine köle olacağına dair ümmetten söz almıştır. Ümmeti köle edinmekten ve bunun için biat almaktan daha büyük bir zillet var mı? Gelin, şimdi de Şeyh İbn Teymiyye'nin buna karşılık ne dediğine bir bakalım. Bir grup tarafından imam ve Şeyhü'l-islam olarak kabul edilen bu şahsın düşüncesinde Yezid nasıl bir kimliğe sahiptir, bir bakalım.

 

Ey Müslümanlar iyice bu hakikatlere kulak veriniz! Şeyh İbn Teymiyye Yezid'in büyük şahıslardan biri, İslam Dininin izzeti ve koruyucu kalesi olduğuna, ümmetin salahının Yezid gibilerinin eliyle gerçekleştiğine ve Yezid'in hidayet ve hak din ile amel ettiğine inanmaktadır. ‘‘Biri Yezid hakkında böyle bir şey söyleyebilir mi?'' diyebilirsiniz ve bunun uzak bir ihtimal olduğunu düşünebilirsiniz. ‘‘İbn Teymiyye'ye söylemediği sözleri ona nasıl nispet edebiliyorsunuz?'' şeklinde itirazda bulunabilirsiniz. Ancak programlar ilerledikçe bu hakikati daha berrak bir şekilde göreceksiniz.

 

12 İmam veya 12 Halife kimdir? Şeyh İbn Teymiyye şöyle demektedir:

 

Sahîhayn'da Câbir b. Semüre'den rivayet edildiğine göre o şöyle der:

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: Bu din, hepsi Kureyş'ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır.

 

Buhârî'nin lafzında 12 halife yerine ‘‘emir'' kelimesi geçmektedir. Bir diğer rivayette ‘‘on iki halife gelip geçmeden bu iş sona ermeyecektir'' geçmektedir.

 

Bu aynen gerçekleşmiştir. Bu 12 kişi şunlardır: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali. Sonra insanların üzerinde görüş birliği ettiği kişi yönetimi üstlendi. İzzet ve güç Muaviye ve oğlu Yezid'e ait oldu. Sonrasında da Abdülmelik ve çocuklarıyla devam etmiştir. Ümeyyeoğulları döneminde izzet gerçekleşmiştir.[4]

 

Yani İslam ve ümmet, tamamı aziz olan 12 kişinin yönetimini görmüştür! Pasaja göre İslam'ın izzeti ve gücü Yezid'le de temsil edilmiş oluyor! Öyle anlaşılıyor ki Şeyh izzetten, Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Medine'sinin ve Kâbe'nin fısku fücûrla saygınlığının çiğnenmesini anlamaktadır. Evet, o izzeti insanların Yezid'e köle olmaları şeklinde anlamaktadır! Buna göre İbn Teymiyye Yezid'i Allah-u Teâlâ'nın İslam'ı kendisiyle aziz kıldığı 12 kişiden biri olduğunu kabul etmektedir.

 

O Minhâcü's-Sünne'nin bir başka yerinde şöyle demektedir:

 

Bu din, hepsi Kureyş'ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. Bu 12 kişi hakkında Tevrat'ta Hz. İsmail'e müjde bulunmaktadır. İsmail (a.s.) için şöyle buyrulmaktadır:

 

12 ulu kişinin babası olacaktır.[5]

 

Şeyh İbn Teymiyye'nin nazariyesinde azamet / büyüklük kavramının ne anlama geldiğini de anlayabiliyoruz. Azamet sahibi olabilmek için Peygamberin evladını öldürmek, fâsık, fâcir, kâfir ve münafık olmak gerekmektedir! Medine'yi üç gün boyunca mubah saymak, Kâbe'yi yıkıp yakmak gerekmektedir!

 

Seyyidim ‘‘ümmetin salahının onun eliyle olacağı, hak ile hidayete erdireceği'' ifadelerini nereden çıkardınız türünde bir eleştiri veya itiraz gelebilir.

 

Bakınız, İbn Teymiyye eserin ilerleyen sayfalarında şöyle demektedir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) 12 halife yönetimi üstlendiği müddetçe İslam'ın aziz ve bu ümmetin istikamet üzere olacağını haber vermiştir.[6]

 

Öyleyse Yezid'in ve benzerlerinin istikamet sahibi ve sırât-ı müstakîm üzere oldukları anlaşılmaktadır. Bir diğer ifadeyle bu, ‘‘Yezid ve emsali yönetimi üstlendikleri müddetçe ümmet istikamet sahibidir'' anlamına gelmektedir.

 

Yezid tıynetliler zamanımızda da mevcuttur. Ancak çağdaş Emevîciler ‘‘Muaviye, Yezid, Abdülmelik ve onların nesli ile benzerleri başta bulunduğu müddetçe ümmetin istikamet üzere olduğuna'' kanaat getirmektedirler.

 

Geliniz Tarihu Bağdad ve Fethu'l-Bârî gibi eserlere bir bakalım. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî adlı eserinde şöyle der:

 

Bu ümmet 12 kişi halife olduğu müddetçe helak olmayacaktır. Bunların hepsi hidayet ve hak din ile amel edeceklerdir.[7]

 

Şeyh İbn Teymiyye'nin inancına göre Yezid hak ve hidayet ile amel etmiştir. Çünkü ona göre Yezid de bu 12 kişiden birisidir. Öyleyse o da hidayet ve hak din ile amel etmiştir. Kıraat âlimlerini ve sahâbeyi öldüren, Cennet Ehli Gençlerin Efendisini şehid eden, Medine'nin saygınlığı çiğneyen Yezid, İbn Teymiyye'ye göre hak ile amel etmiştir!

 

‘‘İbn Teymiyye ne dediğine dikkat etmemiştir'' şeklinde bir itiraz gelebilir. Eğer dikkat etmeksizin bu sözleri sarf etmişse bu durumda câhil olur ve ‘‘Şeyhü'l-İslam'' gibi bir unvanı hak etmiyor demektir. Şeyhü'l-İslam lakabını alan bir kimse sözlerine dikkat eder. Sözünün nereye varacağını ölçüp biçer. Sözlerini ölçüp biçmeksizin söyleyen biri âlim olabilir mi? Ancak ben onun ne söylediğini bilen, sözlerini gelişi güzel söylemeyen, sözünün nereye varacağını hesap eden birisi olduğuna inanıyorum.

 

İbn Kesir el-Bidâye ve'n-Nihâye adlı eserinde şöyle diyor:

 

Beyhakî, Ebû Bahr'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ebû Celd benim komşum idi. Onun, yemin ederek şöyle dediğini işittim:

 

Aralarında on iki halife çıkıncaya kadar bu ümmet helak olmaya­caktır. Halifelerin hepsi de hidayet ve hak din ile amel edeceklerdir.[8]

 

İnşallah ilerleyen programlarda bu hadisler ve biat edilmesi gereken imamın taşıması gereken şartların üzerinde duracağız. Bu konuyu işledikçe meselenin daha net anlaşılabileceği kanaatindeyim. Ey aziz dostlarım ve kardeşlerim! Şunu iyi biliniz ki Hz. Peygamber (s.a.a.) ‘‘Ve her kim boynunda bir biat olmadığı halde ölürse, câhiliye ölümü üzere ölür'' hadisini buyurmuş, ardından da bu imamların sayılarını ve taşımaları gereken nitelikleri açıklamıştır. O (s.a.a.) ‘‘bu imamların hidayet ve hak din ile amel edeceklerini'' belirtmiştir. Abdülmelik b. Mervân ile fâsık ve fâcir oğulları nerede, bu hadisin söz konusu ettiği kimseler nerede? Melik olarak yaşadığını ancak halife olmadığını söylediğiniz Muaviye nerede, bu 12 halife nerede!? Sizler bu hadisin ilk üç halifeyi kapsadığını ve onlara uyarlanabileceğini söylemektesiniz. Bu bizimle sizin arasında bir tartışma konusu. Acaba gerçekten bu hadisin ilk halifeyi kapsaması mümkün müdür, değil midir? Geliniz nasların, eldeki kanıtların ve var olan kayıtların ve şartların bunlara uyarlanıp uyarlanamayacağını inceleyelim. Bu hadisin inşallah diğer kaynakları da ileride gelecektir.

 

Güzel olan husus şudur ki bu hadis Taberânî'nin el-Mu'cemü'l-Kebîr adlı eserinde geçmektedir. Bu hadis söz konusu eserde başka bir lafızla kayıtlıdır. Rivayet şöyledir:

 

Falancanın Ebû Cuhayfe'den onun da babasından rivayet ettiğine göre Cuhayfe şöyle demiştir: Amcamla birlikte Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) huzurunda idim. O şöyle buyurdu: Kureyş'ten on iki halife olduğu sürece bu ümmetin işi salah üzere olacaktır.[9]

 

Yani bu ümmetin salahı bu on iki kişi ile olacaktır. Yezid bu on iki kişinin içinde nasıl yer alıyor, anlayamıyorum.

 

‘‘Bu rivayet sahih midir?'' şeklinde bir soru gelebilir. Dostlar bu rivayet Heysemî'nin Mecmeu'z-Zevâid adlı eserinde de geçmektedir. Heysemî bu hadisi naklettikten sonra şu notu düşer:

 

Bu hadisi et-Taberânî (Mu'cemü'l-Evsât'ında ve Mu'cemü'l-Kebîr'inde) ve el-Bezzâr rivayet eder. Taberânî'nin ricâli sahihtir.[10]

 

Buna göre rivayet sahihtir. Bir kimse ümmetin Yezid döneminde salah ve istikamet üzere olduğunu nasıl iddia edebilir! Hâlbuki Hz. Resûlullah (s.a.a.) ‘‘ümmetimin helaki (veya fesadı) Kureyş'ten birkaç gencin ellerindedir'' buyurmaktadır. İbn Teymiyye ise açıkça şöyle demektedir: Ümmetin salahı Yezid gibilerinin eliyle gerçekleşecektir!

 

Karar değerli izleyicilerin. Onlar kendileri karar versinler. Hz. Resûlullah (s.a.a.) ne buyuruyor, bilsinler. Ve buna karşılık Hz. Resûlullah'ın sünnetine tâbi olduklarını söylemekle iftihar eden, Ehl-i Beyt Şiası'nı Sünnet'e zerre değer vermemekle itham eden bu kişilerin neler dediklerine baksınlar. Kimin Allah Resûlü'nün sünnetine saygı gösterdiği, kimin bu sünnetin saygınlığını çiğnediği şimdi ayan beyan ortaya çıktı. Allah'ın Resûlü (s.a.a.) ‘‘ümmetin fesadı'' diyor, Şeyh İbn Teymiyye ise bunun karşısında ‘‘ümmetimin salahı, izzeti ve istikameti'' diyor.

 

Özetle Resûlullah (s.a.a.) ‘‘ümmetimin fesadı ve helaki Kureyş'ten birkaç çoluk çocuğun eliyle olacaktır'' derken karşı tarafta İbn Teymiyye ‘‘ümmetin salahı, istikameti, izzeti ve gücü Hz. İsmail'in müjdelediği 12 azim şahıstan bazı ulu kişilerin -ki kastı Yezid b. Muaviye'dir- eliyle gerçekleşecektir'' diyor. Biri ‘‘Sünnet-i Nebeviyye'nin'' nazariyesidir, beriki ise ‘‘Sünnet-i Emeviyye'nin''!

 

Sunucu: Belki de “Müceddidü's-Sünnet” lakabını almak için bu nazariyeyi ortaya koymaktadır!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Müceddidden kasıt bu bidatleri ortaya çıkarandır!

 

Sunucu: Seyyidim Hz. Resûlullah'ın Medine ahalisine eziyet eden kimseler hakkında söyledikleri karşısında Şeyh İbn Teymiyye'nin tutumu nedir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Garip olan şu ki Şeyh İbn Teymiyye bu konuya hiç değinmiyor. Başka konuları ele almış ancak bu konuya hiç değinmemiştir. Sanki konuyla ilgili hiçbir hadis yokmuş gibi hareket etmiştir. Modern Emevîciler, Şeyh İbn Teymiyye'nin vârid olan bütün hadisleri ezbere bildiğini söylerler. Peki bu şahıs bu hadisi niçin unutmuş veya kendini unutkanlığa vurmuştur?

 

Çünkü o biliyor ki bu hadiste açıkça Yezid'in lânetlenmesi söz konusudur. Medine'yi üç günlüğüne mubah saymaktan daha büyük bir eziyet mi olabilir? O pekâlâ Yezid'in Medine'nin başına neler getirdiğini çok iyi bilmektedir.

 

O, Yezid'in Harre olayında neler gerçekleştirdiğini bilmektedir. Bundan dolayı var gücüyle bu olayı hafif göstermeye çalışır. O, Minhâcü's-Sünne'de şöyle der:

 

Ama Müslim b. Ukbe, Medine'nin bütün ileri gelenlerini öldürmedi. Harre olayında öldürülenlerin sayısı 10.000'e de ulaşmış değildir. Kanlar ne Hz. Peygamber'in kabrine ne de Ravza-i Mutahhara'ya ulaşmıştır. Ne de Mescid-i Nebevî'de katliam gerçekleşmiştir. Kâbe'ye gelince ise Allah-u Teâlâ O'nu şereflendirmiş, ululamış ve harem kabul etmiştir.[11]

 

O herhalde Müslim b. Ukbe'nin veya Müsrif b. Ukbe'nin Medine'nin bütün ileri gelenlerini öldürmesini bekliyor! Tamamını öldürmemekle Medine ahalisine lütufta bulunmuşlar! Bu da herhalde Yezid'in fazileti olsa gerek! Hâlbuki okuduğumuz pasajlardan öldürülenlerin sayısının 10.000 olmasa da 8.000 olduğu anlaşılıyor. Herhalde Şeyh insanların Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Mescid'inde öldürülmesini umuyordu. Bütün bunlara rağmen Yezid ve emsali “Emîrü'l-Müminîn” olarak kaldılar!

 

İbn Teymiyye öyle şeyler söylüyor ki sanki hiç Tehzîbü't-Tehzîb'i okumamış! Çünkü bu eserde ‘‘ordunun mancınık kurup Kâbe'yi yaktığı'' geçmektedir.

 

O var gücüyle Yezid ve benzerlerini savunmaya çalışır. Açık, net ve sahih hadislerle açıkladığımız şekilde Hz. Resûlullah (s.a.a.) Yezid'e lânet etmiştir. Büyük âlimlerin okuduğumuz pasajlarından da Yezid'e lânet etmenin caiz olduğu, dahası onu dost kabul etmenin Allah-u Teâlâ'ya iman etmeme olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Ancak bakınız, Yezid'e lânet eden Hz. Resûlullah'ın buyruğunun karşısında İbn Teymiyye Yezid b. Muaviye hakkında ne diyor?

 

İlk olarak Yezid mümindir! Muhakkik âlimlere göre Yezid ya münafıktır veya kâfirdir. İbn Teymiyye ise "Onun imanını kim nereden bilebilir?'' diyor.

 

O, Minhâcü's-Sünne adlı eserinde şöyle diyor:

 

Şefaatle kalbinde zerre miskal iman bulunan bir grup insanın cehennem ateşinden kurtulacağına dair hadisler yaygındır. Bu aslî ilke muvacehesinde Yezid'e ve benzerlerine lânet etmeyi caiz görenler iki şeyi ispat etmek zorundadırlar.

 

İlk olarak Yezid'in fâsık zalimlerden olduğunun ispat edilmesi ve ikinci olarak da bunlara lânet etmenin cevazının ortaya konulması gerekmektedir. Bu görüşü eleştiren (yani kendisi) her iki öncülü özellikle de ilkini eleştirmektedir.[12]

 

İbn Teymiyye bir aslî ilke ve nazariye ortaya koymaktadır. Bu nazariye sadece Yezid'e özgü değildir. Bu nazariyeye göre Yezid'e lânet etmenin caiz olabilmesi için onun zalim fâsıklardan olduğunun ortaya konulması gerekiyor.

 

Yani İbn Teymiyye'ye göre Yezid ne zalimdir ne de fâsık! ‘‘Allah Resûlü'nün kızının oğlunu öldüren kimse zalim midir, değil midir'' soruna İbn Teymiyye ‘‘zalim değildir, iyi etmiştir'' demektedir. Tabii bunu kinayeli bir şekilde söylemektedir. Medine'nin saygınlığı çiğneyip mubah görmeye çalışan kişiye Şeyh İbn Teymiyye ‘‘iyi etmiştir'' demektedir. Değilse Medine'yi üç gün boyunca nasıl mubah görmektedir?  Kâbe'nin hürmeti nasıl çiğnenir? Haydi sizin dediğinizi kabul edelim ve Yezid'in Hz. İmam Hüseyin'in (a.s.) öldürülmesini emretmediğini söyleyelim. Ancak Yezid'in sessiz kaldığını ve İbn Ziyad'ı azletmediğini siz de söylüyorsunuz. Peki bu davranışıyla Yezid fâsık ve zalim olmuyor mu?

 

Ey dünya Müslümanları, ey İbn Teymiyye'yi okuyan kimseler! Şunu biliniz ki Şeyh İbn Teymiyye ‘‘Yezid b. Muaviye ve emsali'' ne yapmış olurlarsa olsunlar onların zalim ve fâsık olmadıklarına inanıyor.

 

Devamla şöyle diyor:

 

Eğer ‘‘Agâh olun, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerinedir'' ayetini ileri sürecek olursan bu ayet âmmdır. ‘‘Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.'' (Nisâ,10)[13]

 

O şöyle diyor:

 

İlk olarak Yezid'in zalimlerden olduğu ispat edilmiş değildir. Tamam, Yezid'in zalim ve fâsıklardan olduğunu kabul edelim. Onun günahından tövbe etmediğini kim söyleyebilir? Tövbe etmemiş olarak öldüğünü kim iddia edebilir? Bu günahı lânete uğramanın ve azap görmenin nedeni olsun. Ancak o tövbe etme veya günahları silen iyilikler (hasane) işlemekle yahut da günahları örten büyük musibetlere maruz kalmış olmakla bu lânetin ve azap görmenin kapsamından çıkmış olabilir. Yezid ve benzerlerinin bu günahlardan tövbe etmediği nereden bilinmektedir? Yezid ve emsalinin bu günahlardan tövbe etmediğini yahut kötülüklerinin silinmesine neden olan iyiliklerinin bulunmadığını kim söyleyebilir?[14]

 

Yani pasajdan anlaşıldığına göre Yezid bazı iyilikler işlemiş ve onun işlediği bu iyilikler ‘‘Hz. İmam Hüseyin'i (a.s.) şehid etme, Medine'nin hürmetini çiğneme, ayyaş olma'' gibi küçük günahlarını silmiştir! Esasında Yezid'in işlediği bu günahların kıymeti de yoktur!

 

Yahut da Allah-u Teâlâ Yezid'in başına günahlarına kefaret olacak bazı musibetler getirir. Ey dünya Müslümanları, işte onun mantığı böyle işliyor! O kâfirleri, fâsıkları, zalimleri ve mücrimleri savunmaktadır.

 

Yezid'in ne gibi iyilikleri var, bilemiyorum. Ancak İbn Teymiyye Yezid'in salih amelleri olduğuna inanmaktadır. ‘‘Hz. İmam Hüseyin'i (a.s.) katletmesi, Medine'yi mubah sayması, Kâbe'nin saygınlığını çiğnemesi, İmam Ali'ye (a.s.) düşmanlık beslemesi'' onun iyiliklerinden olsa gerek! Emperyalist devletlerin mantığı da bu şekilde işlemektedir. ‘‘İnsan hakları'' diyorlar bir de bakıyorsunuz, Afganistan'a ve Filistin'e girmişler, insan hakları adıyla on binlerce kişiyi öldürmüşler!

 

Yezid ve diğerlerinin zalimlerden olduğunu nereden biliyorsunuz, diyor. Ey İbn Teymiyye, Resûlullah (s.a.a.) hangi esasa dayanarak Yezid'e lânet etmiştir öyleyse? Galiba Allah Resûlü'nün ‘‘Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti Medine ehline eziyet eden kimseye olsun'' sözünden sonra Yezid tövbe etmiştir!

 

Devamında şöyle diyor:

 

Günahlarına kefaret olacak olan musibetlere duçar olmadığını ve Allah-u Teâlâ'nın onun günahlarını bağışlamadığını nereden biliyorsunuz? Allah-u Teâlâ ‘‘Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.'' (Nisâ, 48) buyurmaktadır. Sahîhu'l-Buhârî'de sabit olduğu üzere İstanbul'a ilk sefere çıkacak ordunun komutanın günahları bağışlanmaktadır. İstanbul'a ilk gazaya çıkan ordunun komutanı Yezid'dir. Öyleyse onun günahları bağışlanmıştır.[15]  

 

Sunucu: Dolayısıyla bütün zalimler için bir çıkış kapısı bulunmaktadır.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Sadece bütün zalimler değil. Bütün zalimler ibaresini kullanmıyorum. Bazen kişinin zulmü küçük olabilir. Biz Hz. İmam Hüseyin'i (a.s.) katletmesi, Medine'yi mubah sayması, Kâbe'nin saygınlığını çiğnemesi seviyesinde büyük günahlardan bahsetmekteyiz. Bizler sıradan herhangi bir zulümden bahsetmiyoruz. O da diğerleri de her zulmün kınanmaya neden olmadığını bilmektedirler. Çünkü bazı zulümler bağışlanabilir türdendir. Bahsettiğimiz günah ise Cennet Ehlinin Gençlerinin Efendisi'nin şehid edilmesidir.

 

Onun nazariyesi özetle bu şekildedir. Son hususa geçmek istiyorum.

 

Sunucu: Seyyidim açıklamalarınıza ilişkin şöyle bir soruyla karşılaşıyoruz. Şeyh İbn Teymiyye Ehl-i Beyt İmamlarının tamamını veya bir kısmını ‘‘12 emir veya halifeden'' birisi / birileri olarak görmekte midir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bakınız o, İslam'ın izzetinin, ümmetin salahının Yezid, Muaviye, Abdülmelik b. Mervân ile fâsık ve fâcir oğullarıyla tahakkuk bulacağını, onların hidayet ve hak din ile amel ettiğini ve istikamet üzere bulunduklarını var gücüyle ortaya koymaya çalışıyor. Ancak söz Ehl-i Beyt İmamlarına yani İmam Ali, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sâdık, İmam Musa el-Kâzım ve İmam Rıza'ya (a.s.) geldiğinde onlar hakkında şöyle diyor:

 

Bu 12 kişinin Rafızîlerin imam saydığı kişiler olduğunu zanneden kimse cehaletin zirvesindedir.[16]

 

Yezid 12 Halifeden birisi olacak ama Cennet Ehli Gençlerin İki Efendisi ve Allah-u Teâlâ'nın tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt-i Mutahhara'dan olan İmam Hasan ve İmam Hüseyin bu 12 Halifeden olmayacak! Evet, bu şahıslar ona görer 12 Halifenin kapsamına girmeyi hak etmemektedir! Ancak Yezid ve Abdülmelik b. Mervan, Teymiyye'nin İslami Hilafet nazariyesine göre bu hakka sahiptirler!

 

Devamında şöyle demektedirler:

 

Zira bunların (Ehl-i Beyt İmamlarının) arasında Ali dışında kılıç sahibi hiç kimse yoktur.[17]

 

Kılıç sahibi olmak her şeyi hallediyor gibi konuşuyor! Bir kimse kılıç / hilafet sahibi olduktan sonra Peygamber'in kızının oğlunu şehid etse ve ümmeti katliamdan geçirse dahi 12 Halifenin içinde yer almayı hak edebiliyor! Kılıç sahibi olmakla salah, istikamet ve hak dinin kendileriyle gerçekleştiği kimselerden olabiliyor. Bu ilk husustu.

 

Sonra İmam Ali b. Ebû Talib'i (a.s.) ele alır. Sözünü öyle tevriyeli ve kinayeli bir şekilde söyler ki… İfade tonuyla Ali b. Ebû Talib'in (a.s.) 12 Halife kapsamında olmadığı izlenimi vermeye çalışır. Esasında okuduğumuz naslarda şunu görmüştük. Bir kişinin 12 Halifeden olabilmesi için onun döneminde İslam için izzet ve gücün gerçekleşmesi gerekmektedir. İmam Ali'nin (a.s.) döneminde ise izzet bulunmadığı gibi zillet söz konusudur! Yani Ali b. Ebû Talib 12 Halifeden biri değildir. Ancak bunu açıkça söylemiyor.

 

Onun açıklamalarına bir bakınız. ‘‘Şeyh İbn Teymiyye'nin değerini neden bu kadar küçültüyorsunuz'' diyenler onun şu ifadelerine bir baksınlar:

 

Ancak Ali b. Ebû Talib'in durumu farklıdır. O'nun döneminde ne kâfirlerle gaza gerçekleşmiş ne bir şehir fethedilmiş ne de bir kâfir öldürülmüştür. Aksine Müslümanlar birbiriyle uğraşmış ve birbirlerini katletmişlerdir. Nihayet Şark'taki ve Şam'daki müşrikler ve Ehl-i Kitap Müslümanlara karşı bir zafer ve başarı umudu içine girmişlerdir. Hatta bunların bazı Müslüman beldeleri aldıklarını dahi söyleyebiliriz. Bu dönemde İslam'ın izzeti nerede? Hilafet sadece Müslümanlarla uğraşmıştır. Düşman Müslümanlar hakkında bir umut beslemiştir. 12 Halifenin zikredildiği hadisin kapsamına Ali ister girsin ister girmesin…[18]

 

Yani Hz. Ali (a.s.) döneminde Müslümanlar için zillet söz konusudur, demeye çalışıyor. Dolayısıyla Hz. Emîrü'l-Müminîn Ali (a.s.) ‘‘12 Halife hadisinin'' kapsamına girmiyor! Yahut da ‘‘bu konu en azından şüphelidir'' demeye çalışıyor. Çünkü 12 Halifeden birisi olabilmek için belli şartların olması gerekiyor. Bu şartı Ali (a.s.) taşımıyor ama Yezid ile Muaviye taşıyor!

 

Medine ve Mekke'nin saygınlığının çiğnenmesi, Abdülmelik ile İbnü'z-Zübeyr arasındaki iktidar kavgası önemli değil. Sıffin Savaşı'nda problem var ama Abdülmelik ve Yezid döneminde gerçekleşen çatışmalar sorun doğurmuyor! Çünkü bunların döneminde İslam'ın izzeti ve gücü söz konusu. İşte İbn Teymiyye'nin biat edilmesi vacip imam hakkındaki nazariyesi! Biat edilmesi vacip olan imam Yezid, Muaviye ve Abdülmelik b. Mervân gibi olmalı. Ama Hz. Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Seccâd, İmam Bâkır, İmam Sâdık ve İmam Kâzım gibi olmamalı! İşte biz buna ‘‘Emevîci din anlayışı'' diyoruz.

 

Sunucu: Britanya'dan Va'd kardeş hatta.

 

Va'd: Es-selâmu aleykum. Saygıdeğer Seyyid'in açıklamalarına bir eklemede bulunmak istiyorum. İbn Teymiyye'nin açıklamalarından Yezid'in bağışlanabileceği anlaşılıyor. Ben ise Münavî'nin Feyzü'l-Kadîr adlı eserinden bir hususa değinmek istiyorum. Allâme Münavî bu kitabında İbn Teymiyye ve bağlılarının bu düşüncelerini reddederek şöyle der:

 

Bu durum, Yezid b. Muaviye'nin bağışlanan kimseler kategorisine girmesini gerektirmemektedir. Çünkü bağışlanmanın şartı vardır. Bağışlanacak insan mağfiret ehlinden olmalıdır. Yezid ise hakkında özel delil bulunduğundan dolayı bu kapsama girmez. Muhakkikler Yezid b. Muaviye'ye lânet etmenin helalliği hakkında icmâ etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Ehl-i Sünnet'in muhakkik ve büyük âlimlerinin çoğunluğu Yezid b. Muaviye'ye lânet etmenin caiz olduğunu zikretmiştir. Onun hakkında ‘‘Allah'ın, meleklerin ve insanların tamamının lâneti üzerine olsun'' demişlerdir.

 

İşte İbn Teymiyye'nin düşüncelerini reddeden Ehl-i Sünnet'in görüşü budur. Ehl-i Sünnet Vehhâbîlere muhaliftir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Va'd kardeşimize aydınlatıcı bilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Ayrıca şunu da eklemek istiyoruz. Mağfiret imanı sabit olan kimse için geçerlidir. Münafık ve kâfir için değil.

 

Sunucu: Sizlere teşekkürlerimizi sunuyoruz Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey. Sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyicilerimiz. Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhû.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak          

 

 

 

 

 



[1] Şehâbeddin Âlûsî, Rûhu'l-Meânî Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim, c. 14, s. 117.

[2] İmam Allâme el-Fakih el-Muhakkık Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ali b.  Hacer el-Heytemî, el-Minehü'l-Mekkiyye fi Şerhi'l-Hemziyye Efdalü'l-Kura li Kurrai Ümmi'l-Kura, s. 519 Dâru'l-Minhâc, 2. baskı, 1426, Lübnan, Beyrut.

[3] Şehâbeddin Âlûsî, Rûhu'l-Meânî Tefsiri'l-Kur'âni'l-Azîm, c. 14, s. 110.

[4] Minhâcü's-Sünne, c. 4, s. 519.

[5] A.g.e. c. 4, s. 520.

[6] A.g.e. c. 4, s. 521.

[7] Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî (ö. h. 773) Fethu'l-Bârî fi Şerh-i Sahîhi'l-Buhârî, c. 13, s. 263, Kitâbu Fezâili's-Sahâbe, Menakıbu'l-Ensâr, Menşura-ü Muhammed Ali Baydun, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut.

[8] el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 9 s. 288.

[9] Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, c. 22, s. 120, hadis no: 308, Dâru İhyai't-Turâsi'l-Arabî.

[10] Nureddin Ali b. Ebû Bekir El-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid ve Menbeu'l-Fevâid, c. 5, s. 247.

[11] Minhâcü's-Sünne, c. 3, s. 187.

[12] A.g.e., c. 3, s. 184.

[13] A.g.e., a.g.y.

[14] A.g.e., a.g.y.

[15] A.g.e. a.g.y.

[16] A.g.e., c. 4 s. 520.

[17] A.g.e., a.g.y.

[18] A.g.e., s. 522.