Mozambikli şirket patlamanın arkasında dış güçler olduğuna işaret etti

Mozambikli şirket patlamanın arkasında dış güçler olduğuna işaret etti
Bazıları bizi komplo teorilerine inanmakla suçluyor. Irak’ın kitle imha silahları yalanıyla karşılaştığımızda da aynı suçlamalara maruz kalmıştık. Bu silahlar hakkındaki tüm uluslararası müfettişlerin Amerika’nın ajanları olduğunu ve bu konuyu daha sonra Bağdat’ı işgal etmek için kullanacaklarını söylemiştik.

 

 

Abdulbari Atvan

 

 

Raialyoum

 

 

Lübnan'daki mevcut durum, yani siyasi kaos, göstericilerin sokaklara inmesiyle patlak veren iç çatışmaların fitilinin ateşlenmesi, ardından gelen hükümetin istifası, patlamada verilen ölü ve yaralı sayısının sürekli artması, açlık sorunu, koronavirüsün yayılması ve ekonomik çöküş, asla sürdürülemeyecek ve acilen köklü değişimler gerektiren bir durumdur. Ancak burada sorulması gereken soru, bu değişimin nasıl ve kim tarafından ne zaman gerçekleştirileceğidir.

 

Lübnan'da bahsi geçen değişim konusunda çatışan ve fikir birliğine ulaşamayan üç taraf vardır:

 

Birinci grup, silah gücü ve dış güçlerin müdahalesi yoluyla bir değişim istiyor. Amerika, İsrail ve bu kişiler Fransa'nın, şu anda bu göreve kendisini hazırlayan beşinci kol ile işbirliği yapmasını tercih ediyorlar.

 

İkinci grup, demokratik bir formüle bağlı kalmaya ve Lübnan'ın çoğulcu siyasi kimliğini, eski yozlaşmış sınıfı deviren yeni bir genç sınıfın getirdiği yeni parlamento çerçevesinde korumaya inanıyor.

 

Üçüncü grup ise mevcut mezhepçi siyasi yapının özelliklerini koruyarak sadece şeklini değiştirmek isteyen geleneksel siyasi sınıftır. Bu taraflar, yolsuzluğun boyutunu kısıtlayacak küçük reformlarla birlikte geçici ulusal birlik hükümetinin kurulmasını öneriyor.

 

***

 

Başbakan Hasan Diyab, krizin çözümü ve siyasi sisteme duyulan güveni geri kazanma yolunda büyük bir adım atarak,  iki ay içerisinde erken seçim yapılmasını ve yeni bir siyasi tabakanın yönetime getirilmesini teklif etti. Ancak bazı taraflar, parlamento seçimlerinin yapılması temelinde yeni seçim yasası geçirme gerekliliğini bahane ederek bu çözümü baltaladı. Bu görüşün sahiplerine göre patlama olayına ilişkin ihmal ya da kötü yönetime karışan herkesin ciddi bir şekilde soruşturulması ve hesap vermesi acilen gerekiyor. Bu projeye engel olmayı destekleyen bazı kesimler, gerçeklerin ortaya çıkması ve aynı zamanda Lübnan ulusal kurumlarının sorgulanması için, uluslararası bir soruşturma yürütülmesini istiyor.

 

Bize kalırsa, tüm bu varsayımlar ve kendi görüşlerine göre Hizbullah hükümeti olarak kabul ettikleri Diyab hükümetini düşüren hareketler, Lübnan'ı vuran felaketin arkasında dış güçlerin yer aldığı görüşünü reddediyor. Ne var ki siyasi ve anayasal boşluk ülkeyi kaos ve belki de işin sonunda iç savaşa sürükleyecektir.

 

Patlamada dış unsurların uzak tutulması,  Lübnan Direnişini şeytanlaştırma ve Hizbullah'ı silahsızlandırmak için yabancı askeri müdahaleye çağırma planı çerçevesinde gelmiştir. Bu kişiler Direnişin devlet içinde devlet haline geldiği söylemlerini piyasaya sürüyor.

 

İsrailliler bu patlamanın arkasında durmakla suçlanan asıl taraftır. Onlar Lübnan topraklarında her şeyi kendilerine bağlı olan parti yöneticileri, güvenlik servisleri ve ajanları sayesinde biliyorlar. Gözlem kameralarıyla keşifler yapıyor ve dinleme cihazlarını Lübnan topraklarında çok sayıda noktasına yerleştirerek istihbarat topluyorlar. Bunun yanı sıra, Lübnan hava sahasında günlük olarak ihlaller yaparak uçan insansız hava araçları da küçük büyük her şeyi gözlemliyor. Tüm bu gözlem ve istihbarat ağına rağmen Lübnan'daki 2 bin 750 ton ağırlığında patlayıcı maddenin 7 senedir Beyrut limanında depolandığını bilmediklerine inanmak saflık olurdu.

 

Bazıları bizi komplo teorilerine inanmakla suçluyor. Irak'ın kitle imha silahları yalanıyla karşılaştığımızda da aynı suçlamalara maruz kalmıştık. Bu silahlar hakkındaki tüm uluslararası müfettişlerin Amerika'nın ajanları olduğunu ve bu konuyu daha sonra Bağdat'ı işgal etmek için kullanacaklarını söylemiştik. Bugün de İsrail ordu liderliğinin Lübnan'ı, altyapısını ve Beyrut limanını yok etmekle tehdit ettiğine yönelik haberler ve raporlar medyada yer almaktadır.

 

Pazartesi günü, Amerikalı CNN haber kanalı Mozambik'te yer alan ve Beyrut limanındaki patlayıcıların siparişi veren şirketin sözcüsüyle röportaj yaptı. Sözcü, Lübnan'da bekletilen amonyum maddesinin, ellerine ulaşmayan tek sipariş olduğunu, bu konuda birkaç kez itiraz ve şikâyette bulunduklarını ancak gemi Lübnan'a ulaştıktan sonra ticaret yaptıkları şirketten hiçbir haber gelmeyince malların parasını ödemediklerini söyledi. Bunun çok büyük bir sevkiyat olduğunu belirten sözcü, barutun bu malzemelerden daha güvenli olduğunu ancak bu malzemelerden milyonlarca ton tüketen fabrikalarda hiç böyle patlamalar meydana gelmediğini vurguladı.

 

ABD Başkanı Trump, patlamanın saldırı sonucu gerçekleştiğini söyleyen ilk lider oldu. Trump, bu bilgiyi generallerinin kendisine ulaştırdığını belirtti. Lübnan ya da Moldovya'nın haritadaki yerini bile bilmeyen Trump'ın bunu boşuna söylediğini düşünmüyorum. Aksine bu sözler Trump'ın konumu gereğince güvenlik hizmetleri tarafından sağlanan bilgiye dayanmaktadır.

 

İsraillilerin Beyrut limanı patlamasına ve kurbanlara karşı sahte empatisi ve yardım gönderme teklifi şu meşhur sözü akıllara getiriyor: “Suçlu suç mahalline geri döner.” Ne zaman İsrail Lübnan halkını önemsemeye ve kan vermeye meraklı oldu? Beyrut'ta katliam işleyen ve 2006 yılında Güney Lübnan'ı halkının başına yıkan onlar değil miydi?

 

“Yenilmez ordu” efsanesini piyasaya süren İsrail, Hizbullah'ı ne yenebildi ne de silahsızlandırabildi. 2000 ve 2006 yıllarında Hizbullah'a iki galibiyet kupası veren İsrail'in bu komplodan daha iyi bir şans elde edebileceğine inanmak işten değil. Önümüzdeki günlerde her şey ortaya çıkacaktır.

 

 

 

Çeviri: Merve Soydaş

 

 

Medya Şafak