Robert Inlakesh: İran İslam Devrimi yeni bir küresel anti-emperyalist mücadeleye zemin hazırladı
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 06.02.2021
1979'da meydana gelen olaylardan ve sonrasında bugün bize açtığı yoldan çıkarılabilecek bir şey varsa, o da İran'ın direniş ruhunu canlandırmak için etkili bir gayret gösterdiği ve topraklarını zalimlerden kurtarmaya çalışanlar için bir fener kulesi olarak hizmet ettiğidir.
İran İslam Devrimi yeni bir küresel anti-emperyalist mücadeleye zemin hazırladı
Robert Inlakesh
Press TV
Robert Inlakesh, İşgal Altındaki Filistin / Batı Şeria'da yaşamış ve buradan haber vermiş bir gazeteci, yazar ve siyasi analisttir. Mint Press, Mondoweiss, MEMO ve diğer yayın organları için yazılar yazan Inlakesh; Ortadoğu, özellikle de Filistin-İsrail analizlerinde uzmandır. Press TV'de de Avrupa muhabiri olarak çalışıyor.
Ülkedeki Batı egemenliğini devirmeye çalışan İran İslam Devrimi'nin en çok gözden kaçan yönlerinden biri, Ortadoğu’daki antiemperyalist direnişin yeniden yapılandırılmasından ABD’nin hegemonik faaliyetlerine karşı mücadelede uluslararası ortaklıklar kurmaya kadar varan küresel etkisidir.
İslami devrimci hükümetin 1979'da İran’da iktidara gelmesinden önce Ortadoğu, esasen Haziran 1967'deki İsrail karşıtı savaşta Arap ülkelerinin aldığı moral bozucu yenilginin havasını taşıyordu.
1967'den önce Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Afrika birlikçisi ve diğer küresel-güneyci kurtuluşçu davalar için büyük bir uluslararası ilham kaynağı olan pan-Arabist direnişin komutanı ve şefi olarak görülüyordu. Bu laik direniş, Suriye gibi ülkeler tarafından benimsendi ve milliyetçi, Marksist bir renge sahip ideolojiler Ortadoğu'ya yayıldı. Bu dönem, özellikle Soğuk Savaş sırasında Doğu ile Batı arasındaki artan gerilim nedeniyle, Sovyetler Birliği'nin, Komünist Çin'in ve diğerlerinin emperyalizme karşı küresel bir saldırı taahhüdüne tanıklık etti.
Mısır hava kuvvetlerini yok eden ve 1967'deki "6 Gün Savaşı”nı başlatan "Odak Operasyonu"nun bir parçası olarak düzenlenen İsrail'in yasadışı saldırılarının şok dalgaları tüm Arap dünyasında yankılanmıştı. Sonrasındaki Ürdün, Suriye ve Mısır yenilgisi ve Filistin, Suriye ve Mısır topraklarının işgali bölgesel direnişi geri plana itti. Ortadoğu'nun büyük bir kısmında saygı duyulan Cemal Abdünnasır, daha sonra Ürdün'ün krallıktaki Filistinli direniş gruplarına yönelik acımasız saldırısı sırasında öldü ve bu durum bir katliama ve FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) güçlerinin ülkeden ihraç edilmesine yol açtı. Nasır'ın ölümüyle bölgede ideolojik bir zayıflık baş göstermişti.
Nasır'dan sonraki Mısır cumhurbaşkanı, İsrail'e karşı savaşmış biri olmasına rağmen ekonomik bağımlılık içinde yüzünü ABD'ye döndüren ve İsrail ile sözde bir barış anlaşması imzalayan Enver Sedat oldu. Çoğunluğu Arap Ulusal Hareketi ve el-Fetih’ten doğan ve FKÖ'nün bayrağı altında toplanan Filistin direnişi, Lübnan'da üslenmek zorunda kaldı ve mülteci unsurlarının İsrail hava saldırılarıyla korkunç bir şekilde katledilmesine sabretti. Geleneksel solcu ve ulusçu direniş güçleri, sürekli olarak kayıp verdiler ve Lübnan örneğinde, Batı tarafından finanse edilen bir iç savaş batağına saplandılar.
50'li ve 60'lı yılların Batı esaretinden kurtulma amaçlı hayranlık uyandıran, birlikçi Orta Doğu-Kuzey Afrika direnişi, 60'ların sonlarından 70'lerin ortalarına kadarki dönemde büyük darbeler aldı.
İran İslam Devrimi işte bu bölgesel yılgınlık ve ümitsizlik duygusunun ortasında doğdu. İran, seçilmiş Başbakan Muhammed Musaddık'a karşı CIA-MI6’in gerçekleştirdiği 1953 darbesinin ardından iktidara taşınan ve İran'ı Batı'nın nüfuz alanına geri getiren Şah'ın yönetimindeydi.
1979 Devrimi’nin gerçekleştiği moment, Küresel Güney Direnişinin tarihinde yeni bir işaret görevi gördü ve yeni bir ulusal kurtuluş mücadeleleri dalgasına ilham verdi. 1981'de ilk modern ana akım İslami direniş partisi Filistin'de ortaya çıktı, kendisini İslami Cihad olarak adlandırdı ve o günden beri İsrail’in gözünde diken olmayı sürdürüyor. 1982 Lübnan Savaşı’yla birlikte, omurgasını Güney Lübnan'ın tarihsel olarak ezilmiş insanlarının oluşturduğu bir grup olan Hizbullah doğdu. Lübnan Hizbullahı daha sonra İsrail'i savaş alanında yenen ve işgal altındaki topraklardan başarıyla kovan ilk grup oldu.
İran'ın Şah sonrası İslam Devrimi safhasında Batı kontrolünden sıyrılma başarısına tanık olan bölge, yeni bir direniş dalgasının, İslami bir direnişin yükselişini görmeye başladı. Orta Doğu ve Kuzey Afrika dışındaki laik uluslar ve ülkeler bile, Üçüncü Dünya devrimci tarihinin gidişatı üzerindeki bu yeni benzersiz etkiye uyum sağlamaya başladılar. İran, Güney Amerika'dan Çin'e ortaklıklar kurdu ve ideolojisinin kalıcı olduğunu gösterdi.
Sadece Batı emperyalizmine ve işgaline karşı tamamen yeniden tasarlanmış bir direniş doktrinine ilham vermekle kalmayan İran'ın başarısının ne kadar önemli olduğunu fark etmemek, kişinin tarihsel kavrayışına büyük zarar verecektir. Bu etki sadece bazı gruplara ilham vermekle ve bölgenin düşmanları karşısındaki direnişini yeniden şekillendirmekle sınırlı kalmamış, IŞİD ve El Kaide gibi ortaklaşa seçilmiş sözde "İslami" grupların yok edilmesi istencinde de etkili olmuştur.
Son zamanlarda bölgedeki Sünni ve Şii Müslümanlar arasında ekilen anlaşmazlık eğilimi, İran İslam Devrimi'nin tarihsel önemi konusundaki söylemi biraz bulanıklaştırdı, ancak Batı kaynaklı bu mezhepçi nefretin bu son tezahürü ABD'nin Irak'ı işgalinden önce çok önemsiz bir etkendi. Bu nedenle İslam Devrimi'ni sadece Şii Müslümanları etkileyen ve onlara ilham veren bir olgu olarak sınıflandırmak, tarihsel olayların yanlış bir temsilidir.
1979'da meydana gelen olaylardan ve sonrasında bugün bize açtığı yoldan çıkarılabilecek bir şey varsa, o da İran'ın direniş ruhunu canlandırmak için etkili bir gayret gösterdiği ve topraklarını zalimlerden kurtarmaya çalışanlar için bir fener kulesi olarak hizmet ettiğidir.
Çeviri: Ozan Kemal Sarıalioğlu
Medya Şafak