ÖZEL: Muğniye’nin gölgeleri: Beyrut’tan Bağdat’a

ÖZEL: Muğniye’nin gölgeleri: Beyrut’tan Bağdat’a
Crocker, büyükelçiliğin ön duvarına doğru koşmadan önce sürücünün bir şeyler mırıldandığını fark etti, ardından yedi katlı binada büyük bir patlama meydana geldi. Crocker patlamadan kısa bir süre sonra ne olduğunu hatırlamıyordu. O sırada New York Times muhabiri olan Thomas Friedman, Crocker'ın karısıyla birlikte binadan sendeleyerek uzaklaştığını gördüğündeki durumunu şöyle anlatıyor: Crocker’un her yerinden kan damlıyordu!

 

 

 

Beşar al-Lakkis

 

 

al-khandak.com

 

 

CIA'nın Muğniye'nin Şam'ı sık sık ziyaret ettiğini ilk ne zaman fark ettiği belli değil, ancak onun nerelere uğradığı şehadetinden en az bir yıl önce biliniyordu. Eski bir ABD istihbarat yetkilisinin Washington Post'taki ifadesi, Muğniye’yi nasıl hedef aldıklarının anlaşılmasında önemli bir materyal oluşturuyor. Bu kişinin itirafına göre, 2007'de Şam'da Muğniye'ye yönelik ortak bir suikast operasyonu için CIA ile ilk iletişime geçenler İsrailliler oldu. İstihbarat servisleri Muğniye'nin yaşam tarzının resmini çizmek için bir yıldır çalışıyordu. "Operasyonun planlaması mükemmeldi" diye ekliyor. İsrail'in "motosiklet selesine" bomba koyma önerisi reddedilmiş. Patlama alanının kapsamını azaltmak için operasyondan önce bombayı pek çok kez test etmek de gerekmiş.

 

Amerikan istihbarat yetkilisine göre, bomba Kuzey Carolina'daki bir askeri güvenlik tesisi olan Harvey Point’te birkaç kez test edildi. Yetkililer böylece başkalarını öldürme veya yaralama riskine girmeden kullanılabilecek bir bombaya sahip olduklarından emin oldular. Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretilen bomba hakkında, operasyonda yer alan yetkilinin ifadesi şöyle: "Doğru şekilde kullanılacaklarına emin olmak için muhtemelen 25 bomba patlattık."

 

12 Şubat 2008 gecesi, İmad Muğniye yakınlarda yaptığı bir görüşmenin sonrasında Şam'ın sakin bir sokağında yürüyordu. Çok uzak olmayan bir yerde, Suriye başkentindeki bir CIA gözlemci ekibi, yüz tanıma teknolojisi aracılığıyla onun hareketini izliyordu. Muğniye yol kenarına park etmiş bir Toyota SUV'a yaklaştığında, aracın arka kısmındaki yedek lastiğe yerleştirilmiş patlayıcı infilak etti. Patlama menzili 20 fit çapındaydı, Muğniye hemen şehit düştü. İsrail planlamaya katılmamış, bombayı da Amerikalılar patlatmamıştı. Cihaz, Tel Aviv'de bir yerden uzaktan kumandayla patlatılmıştı.

 

ABD'nin suikasttaki rolü, Amerikan medyasında yıllardır doğrudan yer almıyor. Bunun hem siyasi hem hukuki olmak üzere birkaç nedeni var. Muğniye, ABD'nin savaşta olmadığı bir ülkede hedef alındı. Ayrıca, hedefleme tekniği, "haksız veya haince öldürmeyi" yasaklayan uluslararası yasaları ihlal ediyordu. Uluslararası hukuk uzmanlarına göre bu, “teröristler ve çete üyeleri tarafından kullanılan bir öldürme yöntemidir” ve “en eski savaş kurallarından birini ihlal etmektedir”.

 

Bush yönetimi, "Hacı İmad"ın hedeflenmesine dâhil olurken, Muğniye’nin ABD'ye ve Irak'taki güçlerine karşı faaliyetler planladığını iddia ederek, hukuki düzeyde meşru müdafaa teorisini benimsedi. Bu hukuki mantık sayesinde, CIA'nın 1981'de yayınlanan kapsamlı suikast yasağını ihlal etmesi engellenmiş oldu. Ancak, Hacı İmad suikastı tek başına Amerikan istihbaratının yetki sınırlarını aştığından, doğrudan ABD Başkanı George W. Bush'un vereceği bir başkanlık kararını gerektirdi. Başsavcı Michael Mukasey, CIA Direktörü Michael Hayden, Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley ve Adalet Bakanlığı Hukuk Müşavirliği Ofisinden Stephen Bradbury (görevi yasal bir çerçeve oluşturmaktı), operasyon kararını hep beraber imzaladılar.

 

 

 

İsrail-Amerikan suikast girişimi

 

Bu enformasyonun arkasındaki soruşturma, bizi ABD ve İsrail’in siyasi düzeydeki en önemli ve hassas duraklarından birine götürüyor. Burada Amerika ve İsrailliler için dört temel meydan okumayla açılan yeni binyılın başlangıç sahnesinden bahsediyoruz; 1- Teröre karşı savaş 2- Siyonistlerin Lübnan’daki yenilgisinden sonraki İsrail ulusal güvenliğinin imajı 3- İsrail'e karşı ikinci intifadanın inatla sürmesi 4- Afganistan işgalinden kısa bir süre sonra Irak'ın işgal hazırlıklarının başlaması.

 

11 Eylül saldırılarından sonra Bush yönetimi, El Kaide ile doğrudan bağlantısı olmayanlar da dâhil olmak üzere "terörist" unsurların faaliyetlerini durdurma planlarını yoğunlaştırmak için CIA ve ABD Ordusu'nun Ortak Özel Harekât Komutanlığına başvurmuştu.

 

Amerikalı ve İsrailli tarafların ilgi odağı bizzat Hac İmad Muğniye'ydi. Allen, 2002 yılında Tel Aviv'deki ABD-İsrail Güvenlik Komutanlığı toplantısında (Ortak Özel Harekât Komutanlığı’ndan üst düzey subayların ve İsrail askeri istihbarat teşkilatının başkanının katıldığı bir toplantı), ABD’li yetkililerin Muğniye'yi hazırlıksız bir şekilde yakalamanın veya öldürmenin birkaç yolunu anlattığını, bunların da ev sahibi İsrailileri şoke ettiğini söylüyor.

 

ABD'li bir yetkili bu toplantı hakkında "Onu hedef almak için fırsatları araştırmaya istekli olduğumuzu söylediğimizde, şaşkınlıkla yerlerinden fırladılar" dedi. Ortak Özel Harekât Komutanlığı o yıl uygulamaya yönelik operasyonel planlar geliştirmedi, ancak potansiyel senaryoları araştırdı ve İsrail'in Amerikan komando ekipleri için bir tahliye noktası olarak hareket etme istekliliğini ölçtü.

 

***

 

Muğniye’nin gölgesi katillerini kovalamaya devam ediyor

 

18 Nisan 1983 günü öğleden sonra, Ryan Crocker Beyrut'taki Birleşik Devletler Büyükelçiliği'ndeki ofisinden, penceredeki Akdeniz mavisini seyrediyordu. Öğlen 1:05'te Crocker, elçilik yolunun soluna doğru keskin bir dönüş yapan bir kamyonun biraz yavaşladığını fark etti. Crocker, büyükelçiliğin ön duvarına doğru koşmadan önce sürücünün bir şeyler mırıldandığını fark etti, ardından yedi katlı binada büyük bir patlama meydana geldi. Crocker patlamadan kısa bir süre sonra ne olduğunu hatırlamıyordu. O sırada New York Times muhabiri olan Thomas Friedman, Crocker'ın karısıyla birlikte binadan sendeleyerek uzaklaştığını gördüğündeki durumunu şöyle anlatıyor: Crocker’un her yerinden kan damlıyordu!

 

Bir ABD Hava Kuvvetleri subayının oğlu olan Crocker, 1982 başlarında Beyrut'a gelmişti. 1970'lerin ortalarında Crocker, Arapça öğrenmek için Ürdün'de bir Bedevi çoban kabilesi ile yaşamayı seçti. Arapça öğrenmesi ve sokaklarda dil becerilerini test etmesi gerekiyordu. Beyrut'taki ABD büyükelçiliğinin bombalanmasından bir gün öncesine kadar bu şekilde devam etti.

 

Crocker'ın uzun bir diplomatik hikâyesi var, bazı arkadaşları onu sert bir adam olarak tanımlıyor. Bu adam her türlü riski almak için doğmuş, diyorlar. Seksenlerin ilk yarısında Beyrut'taki tehlikelere gelince, onun aklında tek bir isim vardı: İmad Muğniye. Arkadaşları, büyükelçilik bombalamasının bağlam dışı olduğu -yani tekrarlanmayacağı- değerlendirmesi yapmalarına rağmen, Crocker patlamanın arkasındaki yeni İslamcı grubun özelliklerini keşfetme konusunda çok hevesliydi.

 

Crocker'ın tahmin ettiği şey, altı ay sonra 23 Ekim 1983'te gerçekleşti. Washington Enstitüsü'nün terörle mücadele programından sorumlu Matthew Levitt, o günkü hadiseyi şöyle anlatıyor: 23 Ekim 1983 sabahının erken saatlerinde, Şii bir aileden genç Lübnanlı adam uyandı, sabah namazını kıldı ve Deniz Piyadelerinin kışlasına bakan bir banliyöde çay içti, "denetçileri" onunla son düşüncelerini paylaştılar, üst düzey bir din adamını selamladı. Sonra sarı bir Mercedes kamyona bindi. Saat 06.22'de patlayıcı yüklü tır, Beyrut'taki ABD Deniz Piyadeleri karargâh binasının nöbetçi noktasının yanından geçerek infilak etti. Lübnan ve belki de Orta Doğu’da o zamana dek görülen en güçlü patlamaydı bu. İnfilak, o sırada Lübnan'ın en güçlü binalarından biri kabul edilen dört katlı ve çelik destekli beton yapıyı yok etti. Saniyeler sonra, neredeyse aynı şekildeki başka bir saldırıda, dört milden daha yakın bir mesafedeki MNF (Uluslararası “Barış” Gücü) binası hedef alındı. Crocker, Muğniye'nin o sabahki saldırıyı havaalanına bitişik bir binanın tepesinden dürbünle izlediğine emindi. 23 Ekim 1983, Crocker ve diğer diplomasi- güvenlik görevlileri için çok önemli bir gündü. Lübnan'da başımıza gelen her şeyin arkasında İmad Muğniye var, diye düşünüyorlardı.

 

Bu aşama, Muğniye ile Amerikalılar arasındaki kovalamaca sürecinde önemli bir tarihi âna karşılık gelmekteydi. İstihbarat çevreleri ona farklı isimler vermekte gecikmediler; Amerikalı diplomatlar ona “tilki”, Fransızlar “Mr. X”, İsrailliler “Morris”, Sovyetler ise “sırtlan” diyorlardı. Her birinin İmad ile farklı bir hesabı vardı, güvenlik savaşında hepsi farklı kurallar izlediler.

 

Geçen yıllar boyunca Tilki/Sırtlan/X/Morris, rakiplerinin tuzağından pek çok kez kurtulmayı başardı. Bunların ilki, 1985 yılının Kasım ayında, Batı Avrupa'daki ABD istihbarat istasyonundaki yetkililerin Paris'teki Muğniye’nin ses frekansının bir örneğini ele geçirdikleri zamandı. Ses örneğinin sahibi, Paris Champs Elysees'deki bir oteldeki ikameti doğrulana dek izlendi. Ziyareti, TWA uçağının kaçırılmasından beş aydan daha az bir süre sonra gerçekleşmişti. O sırada, Fransa'nın başkentindeki varlığının nedeni tartışma konusu oldu. Bazıları bunu dört Fransız rehinenin serbest bırakılması için yapılan müzakerelere bağladı, diğerleri onun Fransız başkentindeki varlığının İran'dan Paris'e yollanmış çok açık bir mesaj olduğunu söylediler.

 

Sebep ne olursa olsun, ABD istihbaratının Muğniye'yi yakalamak için bir şans daha bulması on yıl alacaktı. 1995'te CIA, Muğniye'nin Hartum, Sudan'dan Tahran'a giden bir uçakta takma bir adla seyahat ettiği bilgisini edindi. Bu seyahatte uçağın Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde durması kararlaştırılmıştı. ABD'li yetkililer, Suudi meslektaşlarından Muğniye'yi tutuklamalarını istediler ama Suudi Arabistan bunun sonuçlarına katlanamayacağını iyi biliyordu. Bu yüzden Suudi istihbaratı işi Amerikalılara bıraktı, onlar da Muğniye’yi tutuklamak için ekiplerine hızla uçağa binmeleri talimatı verdiler. Ancak uçak Cidde'ye inmedi ve doğrudan Tahran'a doğru uçmaya devam etti.

 

Ertesi yıl, Suudi Arabistan'ın Dhahran yakınlarındaki Khobar Kuleleri bombalamasından bir ay sonra, Muğniye'nin Körfez'deki İbn Tufeyl gemisinde olduğuna dair bilgi elde edildi. Donanma gemileri İbn Tufeyl'i takip ederken, bir deniz komando ekibi Muğniye'yi Katar kıyılarında kaçırmak için plan hazırladı. Ancak üst düzey ABD'li karar vericiler istihbaratın böylesine riskli bir operasyonu haklı çıkarmak için yetersiz olduğuna hükmedince operasyon iptal edildi.

 

Muğniye’nin özellikleri

 

1985 senesi, Lübnan savaşının en kritik yıllarından biriydi. "85" yılı, Lübnan arenasında yankı uyandıran büyük uluslararası ve bölgesel iniş çıkışlara ve dönüşümlere tanık oldu. Uluslararası sahada, Leonid Brejnev ve Yuri Andropov'un ölümü ve ardından Mihail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelişi, Orta Doğu'daki Sovyet politikalarının sonunun ilan edilmesi gibiydi. Bu aşamayı yaşayan bazı Filistinli liderler, o yıllarda Sovyetler Birliği'ni kaybettiklerini anlatırlar. Komünist Parti sekreteryasının ofisinde "sürekli sarhoş" gezen Sovyet liderlerinin görüntüsü bu kaybı iyice belirginleştiriyordu. Fransa'da sol ve sağ arasındaki mücadele, Jacques Chirac iktidara gelmeden önce en yoğun dönemindeydi. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Reagan, liderliğinin zirvesinde yaşıyordu ve dünyadaki, özellikle Orta Doğu'daki Amerikan varlığı yaygındı. Tüm bu durumlar Orta Doğu ve Lübnan'a yansımakta gecikmedi. İran-Irak Savaşı cephesinde Fransa; Irak, Basra-Bağdat karayolunun bazı kısımlarını kaybettikten sonra Saddam'a kimyasal silah sağladı. Lübnan'da, Filistin-Suriye anlaşmazlığı zirvedeydi, bu da “kamplar savaşı”nın patlak vermesine ve ardından Tevhid Hareketi ile Trablus'taki muharebelere yol açtı. Buna karşılık ABD, Suriye'ye Amerikan barış teklifini kabul etmesi için baskı yaptı; o sırada Suriye'nin konumu zayıftı. Şam, Müslüman Kardeşler tarafından devlete karşı yürütülen bir iç savaş ve Iraklı-Filistinli muhalifleriyle yürüttüğü, hızla Beyrut topraklarına ve sokaklarına uzanan şiddetli bir bölgesel çatışma ile kuşatılmıştı. Kısacası, Beyrut o zamanlar bölgesel ve uluslararası bir posta kutusu ve muhalifleri tasfiye etmenin ve dengeleri kurmanın arenasına dönüşmüştü.

 

1985 yazının sonunda Beyrut’ta alışılmadık bir şekilde ve farklı türden bir eylem gerçekleşti. 30 Eylül sabahı dört Sovyet vatandaşı rehine olarak kaçırıldı. Kaçırılanlardan ikisi KGB ajanları Alleg Spurn ve Valerie Merikav'dı. O öğleden sonra, “Halid b. Velid” adlı bir grup operasyonun sorumluluğunu üstlendi. O dönemde KGB danışmanı olarak görev yapan Vyacheslav Lashkol için bu, Ortadoğu'daki Sovyet diplomasisi tarihindeki en tuhaf ve en tehlikeli eylemdi. Beyrut'taki Sovyet İstihbaratının yetkilisi Albay Yuri Perviev, grubun "Trablus'taki Müslüman kardeşlerimize" yönelik Suriye saldırısının durdurulması gerektiğini, aksi takdirde ertesi Cuma sabahı, sabah namazından sonra Sovyet elçiliğine saldırılacağını vurgulayan açıklamasının yayınlanmasından hemen sonra, olayı araştırmakla görevlendirildi.

 

Rus görüşleri, 30 Eylül 1985 olayının birincil sorumluluğunu Hac İmad Muğniye'ye vermek konusunda hemfikir. Muğniye - Rus versiyonuna göre - işi bir kazan-kazan zihniyeti ile yönetti. Bir yandan Trablus'ta devam eden çatışmayı durdurmak ve insanları tüm tarafların kaçınabileceği bir savaştan kurtarmak istiyordu. Öte yandan, iki taraf arasındaki ilişki ölümcül bir soğukluğa ulaştıktan sonra Sovyetlerle manevra yapmada Suriye marjının varlığının farkındaydı. İran bağlamında ise operasyon, Tahran'ı vurmak için Irak'a Scud füzeleri tedarik etmeyi bırakması için, Sovyetler üzerindeki İran baskısını artıracaktı. Müzakerelerin gidişatından ve sonuçlarından anlaşılan hususlar bunlardır.

 

Sovyet belgelerine atıfta bulunduğumuzda, Muğniye'nin Yaser Arafat ile, doğrudan veya kendisine yakın bir kişi aracılığıyla kurduğu bazı temaslarının olduğu anlaşılıyor. Sovyetlerin eski Lübnan büyükelçisi Vasiliy Kolotuşa, Muğniye'nin Sidon'daki yakın arkadaşı -muhtemelen Ali Dib/Abu Hassan Salama’yı- Arafat ile iletişim kurması için görevlendirdiğini söylüyor (Büyükelçi Kolotuşa'nın anılarındaki anlatımı olayları biraz farklı yansıtıyor). Albay Yuri Perfiev'in olayla ilgili ifadesine gelince; bu konudaki anlatımı daha çok polislerinkine benziyor. Perfiev, Muğniye'nin bir arkadaşıyla Sidon yakınlarındaki bir otoyolda tanıştığını söylüyor. Her biri bir araba konvoyundaymış ve insanlar arkalarında bir "kuyrukta" bekliyorlarmış. Gazi Kenan'ın Muğniye ile görüşme isteği üzerine sahne aynı şekilde tekrarlanmış. Kenan, Muğniye ile Beyrut'un güneyindeki Kokoudi bölgesi yakınlarındaki bir arabada, "Hac"ın onunla buluşmayı ertelemesinden günler sonra buluşuyor. Bu gecikme bile birçok çağrışım içeriyordu. Bu zaman aralığı, Hafız Esad'ın Sovyet büyükelçisi ile görüşmesini iki hafta ertelemesine imkân tanıdı. Bu durum Suriye’nin, Sovyetlerin kendilerine Şam hava savunma silahlarını sağlamayı ertelemesi karşısında duyduğu memnuniyetsizliğin mesajı olarak anlaşılmıştı.

 

Sovyet polisiye romancılığından çok uzak olan bu olay, Hac İmad'ın özel zekâsını göstermektedir. Tel Aviv'deki Ulusal Güvenlik Araştırmaları Merkezi'nden bir araştırmacı Muğniye'yi şöyle tanımlıyor: Siyasi saha ile askeri saha arasındaki bağlantıyı çok başarılı bir şekilde kurmuştu. Muğniye askeri ve siyasi tarihte bir mihenk taşıdır. O sadece askeri ve politik bir şahıs değildi. Tek bir insanın şahsında birleşmiş bir millet, bir ümmetti.

 

Muğniye'nin Derin Gölgesi

 

2003 yılında Irak'ın işgalinden kısa bir süre sonra Ryan Crocker, Yeşil Bölge'deki ABD Büyükelçiliği'nin danışma ekibinin bir parçası olarak Bağdat'a döndü. Crocker, Muğniye'yi araştırıyor, onu bulmaya çalışıyordu. Muğniye'nin şehadetinden sonra Crocker, hikâyesinin en uzun bölümünün sonuna geldiğini hissettiğini söylüyor. 18 Ocak 2015 akşamı şu haberi almamış olsaydı eğer, bir an için zafer duygusu hissedebilirdi elbette. “O akşam İsrail uçakları, Suriye'nin güneyinde Cebel el-Şeyh'in eteklerinde bir Hizbullah konvoyunu vurdu ve saldırı Cihad İmad Muğniye'nin şehadetiyle sonuçlandı." Crocker, Cebel eş-Şeyh’in önemini çok iyi biliyor ve bu ismin neyi işaret ettiğinin çok iyi farkında. Yetmişlerde Cebel eş-Şeyh’in eteklerinde Ürdün'e doğru koşardı. Muğniye'nin gölgeleri o akşam Crocker'ın haritalarında ve Cebel eş-Şeyh’teki anılarında mevcuttu. Muğniye'nin gölgesi hâlâ orada, Cebel el-Şeyh'e ve katillerinin yüzlerine vurmaya devam ettiğini söylüyor.

 

 

Çeviri: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

 

Medya Şafak