Ahmed el-Kâtib'e reddiye (35): İmam Mehdî'nin doğumundan önce Gaybet'ten bahseden rivayetler ve kitaplar

Ahmed el-Kâtib'e reddiye (35): İmam Mehdî'nin doğumundan önce Gaybet'ten bahseden rivayetler ve kitaplar
Bu rivayetlerde İmam Mehdî’nin biri çok uzun iki gaybetinin olacağı ve sonrasında da kıyam edeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler henüz gerçekleşmemiş bir durumun haberini vermektedir. İmam Mehdî’nin doğumundan yarım asır önce Şia’nın elinde -Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Müşeyhe’si ile diğer kitaplarında ve başka müelliflerin eserlerinde- bu rivayetler mevcuttu ve biz bunları ileride ele alacağız.

 

İmam Mehdî’nin kimliğinin teşhisi hakkındaki Ehl-i Beyt rivayetleri

 

Sâmî el-Bedrî

 

Yazar şöyle diyor: “Gaybet ile ilgili rivayetlere göz atıldığında bunların belli bir gaip imamdan söz etmedikleri görülmektedir… Yine bu rivayetler Şeyh Sadûk’un iddia ettiği üzere bir şeyin vuku bulmadan önce haber verilmesi türünden bir mucize delili de sunmazlar.[1]

Ben derim ki: Aksine hicrî ikinci asrın Şiîlerinin elinde bulunan, Ehl-i Beyt İmamlarından aktarılan rivayetler açıkça belirli bir gaip imamdan söz ediyordu. Ve bu Gaip İmam da Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisi ve İmam Sâdık’ın (a.s.) beşinci kuşaktan çocuğudur. Bu rivayetlerde İmam Mehdî’nin biri çok uzun iki gaybetinin olacağı ve sonrasında da kıyam edeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler henüz gerçekleşmemiş bir durumun haberini vermektedir. İmam Mehdî’nin doğumundan yarım asır önce Şia’nın elinde -Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Müşeyhe’si ile diğer kitaplarında ve başka müelliflerin eserlerinde- bu rivayetler mevcuttu ve biz bunları ileride ele alacağız.

 

Şüphenin metni

Yazar ayrıca şöyle diyor: “İmam Mehdî’nin kimliğini bugünkü İsna Aşeriyye Şiası arasında bilindiği şekliyle -Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisi olarak- tespit ve tayin etmeye gelince, bu inanç İmam Hasan el-Askerî’nin vefatından çok sonra, yani yaklaşık hicrî dördüncü asrın başlarında ortaya çıkmıştır.

Mehdî’nin kimliği Rasûlullah (s.a.a.) veya önceki on bir imam zamanında belirlenmiş olsaydı ne Müslümanlar, ne Şia, ne özelde İmâmiyye mezhebi ve ne de İmam Hasan el-Askerî’nin Şiîleri Mehdî’nin (a.s.) kimliği konusunda ayrılığa düşerlerdi.”[2]

 

Şüphenin cevabı

Ben derim ki: Hicrî ikinci asır Şiîlerinin elindeki, Ehl-i Beyt İmamlarından aktarılan rivayetler belirli bir gaip imamdan açıkça söz etmektedir. Dolayısıyla da bu rivayetler gerçekleşecek bir hadiseyi önceden haber vermektedir. Ayrıca bunlar İsa b. Meryem’in, İmam Mehdî’nin (a.f.) arkasında namaz kılacağından bahsediyor. İmam Mehdî (a.f.) Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisi ve İmam Hüseyin’in dokuzuncu kuşaktan çocuğudur. Rivayetlerin bir bölümünde ise O’nun İmam Bâkır’ın yedinci kuşaktan torunu olduğu mevcuttur. Bir bölümünde ise O’nun İmam Sâdık’ın altıncı kuşaktan çocuğu, diğerlerinde ise O’nun İmam Kâzım’ın beşinci kuşaktan torunu olduğu geçmektedir. Bunlara ek olarak el-Kâim’in uzun bir gaybetinin olacağına işaret eden pek çok rivayet de vardır. Rivayetlerde O’nun iki gaybetinin olacağı, bunlardan birinin “O ölmüştür veya helak olmuştur” denecek kadar uzun süreceği de belirtilmiştir. Kimi rivayetlerde ise doğumunun insanlara gizli kalacağı ve insanların onun hakkında “O henüz doğmamıştır” diyeceği de haber verilmiştir. Bir dizi rivayette de İmam-ı Kâim, imamlar arasında “yaşça en küçük ve adı en gizli olandır” şeklinde vasfedilmektedir.

Bütün bu nitelemeler göz önüne alındığında Üstad Ahmed el-Kâtib’in iddia ettiği gibi İmam Mehdî hakkında bir belirsizlikten bahsedilemez. Zikredilen bu alametlerin yanında O’nun ortaya çıkışının mukaddimesi olarak belirtilen alametler de vardır. Zuhurundan önce Abbâsî yönetiminin ortadan kalkması, Süfyânî’nin çıkışı, Ramazan ayında gökten çok şiddetli bir sesin (Sayha) işitilmesi, insanların üçte ikisinin yok olması, halka hükmeden ve yönetim şekilleri tecrübe edilmemiş hiçbir grubun kalmaması, O’nun döneminde Hz. İsa’nın zuhur edip O’nun arkasında namaz kılması gibi alametler bu türdendir.

Bu sıfatlar ve alametler Üstad Ahmed el-Kâtib’in, Mehdî (a.f.) hakkında gelen rivayetlerde kapalılık bulunduğu ve kimliğinin belirsizliği iddiası için hiçbir alan bırakmamaktadır.

Kadim Şiî âlimleri bu rivayetleri zikretmiş, insanların dikkatini bunlara çekmiş ve Ehl-i Beyt’in (a.s.) imametinin doğruluğunun alameti olarak sunmuşlardır.

 

Şeyh Ebû Sehl en-Nevbahtî’nin iki gaybet hakkındaki haberlere ilişkin notu:

Şeyh Ebû Sehl en-Nevbahtî şöyle der:

İmamın gaybetinin doğruluğu, O’nun iki gaybet göreceğini ve bunlardan birinin diğerinden çok daha uzun olacağını belirten meşhur haberlerle sabittir. İmamımızın bu dönemdeki gaybeti hakkındaki mezhebimiz (görüşümüz), Memture’nin (Vâkıfiyye’nin) Musa b. Cafer-i Sâdık hakkındaki gaybet inancına benzemez. Çünkü Musa Kâzım (a.s.) açık bir şekilde vefat etmiş, halk O’nun naaşını görmüş ve herkese açık şekilde toprağa vermiştir. Vefatının üzerinden yüz elli yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hiç kimse de ne O’nu gördüğünü ve ne de O’nunla mektuplaştığını iddia etmiştir. Vâkıfiyye’nin, O’nun diri olduğu şeklindeki iddiası, vefatını gören gözlerin yalanlanması anlamına gelir. İmam Mûsâ Kâzım’dan sonra birkaç İmam bu makama geçmiş, onlar da İmam Kâzım’ın getirdiği ilimler gibi ilimler ortaya koymuştur. Ama bu asrımızın İmamının gaybetine ilişkin iddiamızda gözlerin gördüğünün yalanlanması, imkânsız sayılması veya aklın inkâr etmesi gibi bir durum söz konusu değildir... Günümüze kadar da O’nun güvenilir ve gizli Şiîlerinden bir bölümü, O’nunla irtibatta olduklarını iddia etmişler, kendilerini İmam’ın emirlerini bağlılarına ulaştıran bir vasıta saymışlardır…

Öyleyse bu haberlerin tasdiki, açıkladığımız hususlara binaen, İmam Hasan Askerî’nin oğlunun imametine inanmayı vacip kılmaktadır. O, haberlerde kaydedildiği gibi gaybete çekilecektir. Bu haberler meşhur ve mütevatirdir. Ehl-i Beyt’in Şiîleri ümitle O’nun yolunu gözlerler. Nitekim zuhurundan sonra Kâim’in hakkı ikame ve adaleti tesis etmesini de ümit etmektedirler… Yüce Allah’tan kendi rahmeti hatırına tevfik ve güzel bir sabır diliyoruz.[3]

 

Numânî’nin iki gaybet haberlerine ilişkin notu:

Numânî iki gaybet gerçekleşeceğini ifade eden haberler hakkında şöyle der:

Allah’a hamdolsun ki Kâim’in (a.f.) iki kez gaybete çekileceğinin belirtildiği hadisler bizim nezdimizde sahihtir. Allah, İmamlarımızın bu sözlerini açıklığa kavuşturmuş ve onların bu konudaki sözlerinin doğruluğunu ortaya koymuştur. Birinci gaybet, İmam Mehdî ile halkın arasında naiplerin aracılık yaptığı dönemdir. Bu naipler (dört kişi, çev.) İmam Mehdî tarafından atanmıştı, kimlikleri belli olup ortada idiler. Bütün zor, felsefi soruların cevabı, Hz. Mehdî tarafından onların eliyle halka ulaşıyordu. Bu kısa gaybet dönemi artık sona ermiştir.

İkinci gaybette ise artık naipler ve aracılar yoktur. Çünkü Allah’ın yüce hikmeti gereği bu şekilde, Şiîlik iddia edenler imtihana tâbi tutulacak, birbirlerinden ayrılacak ve elekte elenir gibi ayıklananacaklar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Allah müminleri, pisi temizden ayırmadan bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir. Allah size gaybı da bildirecek değildir.’ (Âl-i İmrân/179) İşte o zaman şimdi gelip çatmıştır! Allah bizleri hak üzere sebat gösterenlerden kılsın, bizleri fitne eleğinde dökülenlerden eylemesin!

İşte bu ‘O’nun iki gaybeti vardır’ sözümüzün manasıdır ve biz şu anda son gaybette bulunmaktayız. Allah’tan Velisinin zuhurunu yakın etmesini, bizleri hayrın safında yer alanlardan ve O’na yardım edenlerden kılmasını niyaz ediyoruz! Şüphesiz Allah bağışlayandır ve lütuf sahibidir.

Ardından da Zuhur alametleri ve Kâim-i Âl-i Muhammed’in (s.a.a.) bazı sıfatlarına ilişkin haberlerden söz eder:

Bu rivayetlerde İmamlarımızın belirttikleri alametlerin çokluğundan, rivayetlerin muttasıl ve mütevatir olmaları ve birbirleriyle asla çelişmemelerinden anlaşıldığı üzere Hz. Mehdî’nin zuhuru bu işaretlerin gerçekleşmesinden sonra vuku bulacaktır. Her zaman doğru söyleyen imamlarımız bu belirtilerin mutlaka vuku bulacağını bildirmişlerdir. Hatta onlara “Kâim’in (a.f.) zuhurunun Süfyânî’den önce vuku bulmasını ümit ederiz” dendiğinde şöyle buyurdular: “Böyle olmayacak, Allah’a andolsun ki bu (Süfyânî’nin çıkışı) mutlaka gerçekleşecek hadiselerdendir!”

Ayrıca imamlarımız zuhur öncesindeki en büyük delil ve burhanlardan olan beş alametin gerçekleşeceğini bildirdikleri gibi vakit tayin edenleri yalanlayıp şöyle buyurmuşlardır: ‘Bizden zuhur hakkında vakit tayin ettiğimizi rivayet eden her kim olursa, onu yalanlamaktan korkmayın! Şüphesiz biz vakit tayin etmeyiz.’ Bu söz, bu belirtilerden önce Mehdîlik (a.f.) iddiasında bulunanlarının bâtıllığına dair en adil kanıtlardandır. Özellikle de o şahsın durum ve vasıfları bu iddianın butlanına açık kanıt oluşturduğunda! Yüce Allah’tan, bizleri din aracılığı ile dünyayı isteyenlerden ve böylece zayıf insanları kandırmaya çalışanlardan kılmamasını niyaz ederiz!’…

“Ey Şiîler! Allah sizlere merhamet etsin. Kâim’in yaşı hakkında Sâdık İmamlarımızdan gelen hadislere dikkat edin. Onlar imamet o Hazret’e verildiğinde, yaşının diğer imamlarımıza göre daha küçük olacağını ve adı en az anılan imam olacağını belirtmişlerdir. Böylece O’nun gaybetine ve diğerlerinden gizli kalacağına da işaret etmek istemişlerdir. İmamlarımızın gaybetten önce bu olayları bildirmelerinin mütevatir oluşu ve hadiselerin de aynen bu şekilde gerçekleşmesi nedeniyle, Allah’ın gönüllerini açıp nurlandırdığı ve hidayetiyle basiret bahşettiği müminlerin sinesinde şüphe ve tereddüt kalmaz. Kullarından istediğine rahmetini bağışlayan Allah’a hamd olsun. Bu kullar Allah’ın ve Allah velilerinin emrine teslim olmuş, O’nun ve İmamlar’ın (a.s.) buyruklarının haklılığına kâmilen iman etmiş ve asla tereddüt veya şüpheye kapılmamışlardır…”

 

Şeyh Sadûk’un gaybet haberlerine dair açıklamaları:

Şeyh Sadûk ise şöyle der:

İmamlar O’nun gaybetini kendi Şiîlerine önceden haber vermişlerdir. Nitekim bu haberler, gaybetin tahakkukundan takriben iki yüz yıl önce onlardan (a.s.) nakledilmiş ve bu şekilde müelliflerce kitaplar yazılmıştır. İmamların bağlıları arasında, kitaplarında gaybetten bahsetmeyen kimse yoktur. “Usûl/asıllar” olarak bilinen bu kitaplar Gaybet’ten yıllarca önce Âl-i Muhammed’in (a.s.) Şiîlerinin yanında korunup saklanmıştır. Ben de gaybet hakkında elimde bulunan o rivayetleri bu kitapta, gerekli yerlerine kaydettim. Bu Şiî müelliflerin durumu şu birkaç şıktan birine girmektedir. Şöyle ki onlar ya şu an içinde bulunduğumuz gaybeti, henüz gerçekleşmeden gaybı görerek önceden bilmiş ve bunu kendi kitaplarında kaydetmişlerdir ki, bu durum akıl ehlinin nezdinde imkânsızdır; ya da kitaplarına yalan karıştırmış ve uydurdukları yalanlar da vuku bulmuştur. Memleketleri, dilleri ve görüşleri farklı olmasına rağmen üstelik! Bu da birinci şık gibi imkânsızdır. O zaman bu hususta geriye tek bir seçenek kalıyor, o da bu bilgiyi yalnızca Allah Rasûlü ve İmamlarından nakledip kendi usûl ve kitaplarına kaydetmek suretiyle edindikleridir. Hak ve hakikat ancak bu şekilde zâhir olur, bâtıl da böyle giderilir. Zaten bâtıl da yok olmaya mahkûmdur.[4]

 

Tabersî’nin İlâmü’l-Verâ adlı eserinde gaybet haberlerine ilişkin notları:

Tabersî (r.a.) şöyle der:

“İmam Mehdî’nin imametinin sahihliğine delalet eden şeylerden biri de O’nun gaybete çekileceğini ve bu gaybetinin özelliklerini ihtilafsız bir şekilde belirten nasslardır. Kalabalık bir topluluğun ortak bir yalan uydurması ve bu yalanın tam da onların söyledikleri şekilde gerçekleşmesi elbette doğal sayılamaz.

Gaybet haberleri Hz. Hüccet’in, hatta babası ve dedesinin yaşadığı dönemlerin öncesinde de mevcut idi. Öyle ki Keysâniyye, Nâvûsiyye ve Matmûre (Vâkifiyye) bu hadislere tutunmuş, Şiî muhaddisler de İmam Bâkır ve İmam Sâdık (a.s.) dönemlerinde telif etmiş oldukları asıllarda bunu ispat etmişlerdir.[5] Bunları Hz. Peygamber’den ve İmamlardan ardı ardına rivayet etmişlerdir. İmam Mehdî’nin imametinin doğruluğu apaçık alametlerden olan gaybet sıfatı ile elde edilmektedir ve hiç kimsenin bunu inkâr etmesi mümkün değildir.

Sika Şiî muhaddis ve musanniflerden biri de el-Meşîhât adlı aslın müellifi olan Hasan b. el-Mahbûb es-Serrâd’dır. Bu eser Şia’nın asılları/usûlü arasında yer alan el-Müzenî’nin kitabından ve emsallerinden daha meşhurdur ve Gaybet Dönemi’nden yaklaşık yüzyıl önce kaleme alınmıştır. O bu eserinde bizim zikrettiğimiz rivayetlerle uyumlu gaybet haberlerine yer vermiştir. Bu rivayetlerde haber verilen her şey, aynıyla gerçekleşmiştir.”[6] 

Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Gaybet’ten yaklaşık yarım asır önce Şiîlerin elinde bulunan el-Meşîhât adlı eserinde rivayet ettiklerinden bir bölümünü burada nakledeceğiz. Aynı şekilde Muhammed b. Ebû Umeyr (ö. h. 217), Safvân b. Yahyâ (ö. h. 210), Muhammed b. İsmâîl b. Buzey, Abdullah b. Sinân (ö. h. 220), Muhammed b. Sinân, Hasan b. Eyyûb, Abdullah b. Hammâd el-Ensârî, Ahmed b. el-Hasan el-Meysemî, Abbâs b. Âmir el-Kasabânî, Osmân b. İsa, Hasan b. Ali b. Faddâl (ö. h. 224), Abdullah b. Cebele (ö h. 219) ve Ali b. Hasan gibi Hasan b. Mahbûb’un çağdaşları da kendi kitaplarında bu hadislerden bir bölümünü rivayet etmişlerdir.

 

Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın ve çağdaşlarının Hz. Mehdî hakkındaki rivayetleri:

Gaybet-i Kübrâ

يقول قال أمير - المؤمنين (عليه السلام) في خطبة خطبها بالكوفة طويلة ذكرها " اللهم لابد لك من حجج في أرضك حجة بعد حجة على خلقك، يهدونهم إلى دينك، ويعلمونهم علمك لكيلا يتفرق أتباع أوليائك، ظاهر غير مطاع، أو مكتتم خائف يترقب

Hasan b. Mahbûb, Hişâm b. Sâlim’den, o Ebû Hamza es-Sumâlî’den, o Ebû İshâk es-Sübeyî’den şöyle rivayet etmektedir: “Müminlerin Emiri’nin ashabından kendisine güvenilen bir kişinin şöyle dediğini işittim:  Müminlerin Emiri Kufe’de verdiği uzunca bir hutbenin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: Allah’ım! Senin yeryüzünde hüccetlerin olmalıdır. Bunlar sırasıyla halkının üzerinde hüccettirler. Senin velilerine uyanlar tefrikaya düşmesin diye insanları senin dinine iletirler ve senin ilmini onlara öğretirler. Bu hüccetler, ya zâhir olurlar ve kendilerine itaat edilmez ya da gizlidirler, endişe ederler ve durumu gözlerler![7]

عن زرارة قال سمعت أبا جعفر (عليه السلام) يقول إن للقائم غيبة قبل ظهوره، قلت ولم؟ قال يخاف - وأومأ بيده إلى بطنه. - قال زرارة يعني القتل

Hasan b. Mahbûb, Ali b. Riâb’tan, o da Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Cafer el-Bâkır’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Kâim’in zuhurundan önce bir gaybeti olacaktır. Ona: ‘Niçin?’ diye sorulunca karnına işaret ederek şöyle buyurdular: ‘Korktuğu için!’  Zürâre ‘katledilmekten’ diye açıkladı…[8]

عن زرارة قال قال أبو عبد الله (عليه السلام)يأتي على الناس زمان يغيب عنهم إمامهم ، فقلت له ما يصنع الناس في ذلك الزمان ؟ قال يتمسكون بالامر الذي هم عليه حتى يتبين لهم

Muhammed b. Ebû Umeyr, Cemil b. Derrâc’tan, o da Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: İmam Cafer-i Sâdık’ın şöyle dediğini işittim: “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, imamları onlardan gizlenecektir. Bunun üzerine ona: ‘Peki insanlar o dönemde ne yapmalılar?’ diye sordum, şöyle buyurdular: Onlar için hakikat apaçık anlaşılıncaya kadar üzerinde bulundukları emre (Velâyet) sımsıkıya tutunsunlar.[9]

صفوان بن مهران الجمال قال قال الصادق جعفر بن محمد (عليهما السلام) أما والله ليغيبن عنكم مهديكم حتى يقول الجاهل منكم ما لله في آل محمد، ثم يقبل كالشهاب الثاقب فيملاها عدلا وقسطا كما ملئت جورا وظلما

Safvân b. Mihrân el-Cemmâl’in şöyle rivayet etmektedir: Cafer b. Muhammed es-Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: “Allah’a andolsun ki Mehdî’niz sizden ayrılıp gaybete çekilecektir. Öyle ki cahilleriniz ‘Allah’ın Âl-i Muhammed’le hiçbir işi kalmamıştır’ diyecektir. Sonra O [Mehdî] delip geçen ve yanan bir yıldız gibi gelecek; yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve kıst ile dolduracaktır.[10]

عن زرارة قال سمعت أبا جعفر (عليه السلام) يقول إن للقائم غيبة قبل أن يقوم، قال قلت ولم؟ قال يخاف - وأومأ بيده إلى بطنه

Safvân b. Yahyâ, İbn Bükeyr’den, o da Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: Ben Ebû Cafer el-Bâkır’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: “Kâim’in (a.f.) kıyam etmeden önce bir gaybeti olacaktır. Zürâre der ki: Ben ‘Niçin?’ diye sorunca İmam (a.s.) karnına işaret ederek ‘Korktuğu için’ buyurdular.[11]

عن زرارة بن أعين قال سمعت أبا عبد الله (عليه السلام) يقول إن للقائم غيبة قبل أن يقوم، قلت له ولم؟ قال يخاف - وأومأ بيده إلى بطنه -. ثم قال يا زرارة وهو المنتظر، وهو الذي يشك الناس في ولادته، منهم من يقول هو حمل، ومنهم من يقول هو غائب، ومنهم من يقول ما ولد، ومنهم من يقول ولد قبل وفاة أبيه بسنتين. غير أن الله تبارك وتعالى يحب أن يمتحن الشيعة فعند ذلك يرتاب المبطلون. قال زرارة فقلت جعلت فداك فإن أدركت ذلك الزمان فأي شيء أعمل قال يا زرارة إن أدركت ذلك الزمان فأدم هذا الدعاء " اللهم عرفني نفسك، فإنك إن لم تعرفني نفسك لم أعرف نبيك، اللهم عرفني رسولك فانك إن لم تعرفني رسولك لم أعرف حجتك، اللهم عرفني حجتك فإنك إن لم تعرفني حجتك ضللت عن ديني

Osman b. İsa el-Küllâbî, Halid b. Nuceyh’ten, o da Zürâre b. A’yen’den şöyle rivayet etmektedir: Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın şöyle buyurduğunu işittim:

 

Kaim’in kıyam etmeden önce bir gaybeti olacaktır. Ben ‘Niçin?’ diye sorunca eliyle karnına işaret ederek ‘Korktuğu için!’ buyurdu.

 

İmam (a.s.) devamında şöyle buyurdular: ‘Ey Zürâre, O, gelmesi beklenen ve doğumu hakkında şüphe edilen birisidir. İnsanların bir bölümü O’nun hakkında ‘O henüz annesinin karnındadır.’ diyecek, bir bölümü ‘Gaybete çekildi.’ diyecek, bazıları ‘Henüz doğmadı’, birileri de ‘Babasının vefatından iki yıl önce doğdu’ diyecek. Ancak şu var ki Allahu Teâlâ, Şiîlerini sınamayı murat etmektedir. İşte o esnada bâtıl ehli kuşkuya kapılacaktır. Zürâre ‘Fedan olayım, o dönemi idrak edecek olursam neyle amel edeyim?’ diye sorunca şöyle buyurdular: ‘Ey Zürâre, eğer o dönemi idrak edecek olursan şu duayı okumaya devam et: ‘Allah’ım bana kendini tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam! Allah’ım bana rasûlünü tanıt, eğer bana rasûlünü tanıtmazsan, hüccetini tanıyamam! Allah’ım bana hüccetini tanıt, eğer hüccetini tanıtmazsan, dinimden saparım!’

 

Hasan b. Ali b. Faddâl, Abdullah b. Bükeyr’den; o, Zürâre b. A’yen’den; o, Cafer b. Muhammed es-Sâdık’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Kâim’in kıyam etmeden önce bir gaybeti olacaktır.[12]

 

عن أبي بصير قال قال الصادق جعفر بن محمد (عليهما السلام) طوبى لمن تمسك بأمرنا في غيبة قائمنا فلم يزغ قلبه بعد الهداية.”

 

O, Mervân b. Müslim’den; O, Ebû Basir’den şöyle rivayet etmektedir: Cafer b. Muhammed es-Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: “Kâimizin gaybeti döneminde emrimize sımsıkı tutunan, hidayete eriştikten sonra kalbi kaymayan kimseye ne mutlu![13]

 

عن الاصبغ بن نباتة قال أتيت أمير المؤمنين (عليه السلام) فوجدته متفكرا ينكت في الارض فقلت يا أمير المؤمنين ما لي أراك متفكرا تنكت في الارض؟ أرغبة منك فيها؟. فقال لا والله ما رغبت فيها ولا في الدنيا يوما قط، ولكن فكرت في مولود يكون من ظهر الحادي عشر من ولدي هو المهدي، الذي يملاها قسطا وعدلا كما ملئت ظلما وجورا، تكون له حيرة وغيبة يضل فيها أقوام ويهتدي فيها آخرون

 

Esbağ b. Nebâte’den şöyle rivayet edilmektedir: “Ben Müminlerin Emiri’nin yanına geldim. Onu derin düşüncelere dalmış ve yere çizgiler çeker bir halde buldum. ‘Ey Müminlerin Emiri! Bana ne oluyor ki seni böyle derin düşüncelere dalmış ve yere çizgiler çeker bir halde görüyorum? Acaba yere karşı bir rağbetin mi var?’ diye sordum. O (a.s.) cevaben şöyle buyurdular: Hayır, vallahi ne yere ne de dünyaya karşı bir gün bile rağbette bulunmuş değilim! Ancak ben neslimden gelecek on birinci çocuğu -ki O Mehdî’dir- düşünüyorum. O yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra onu kıst ve adalet ile dolduracaktır. Onun, kimi toplulukların sapkınlığa düşeceği diğer bazı kavimlerin ise hidayete erişeceği bir hayret/şaşkınlık ve gaybet (dönemi) olacaktır![14]

 

عن أبي جعفر محمد بن علي الباقر، عن أبيه سيد العابدين علي بن الحسين، عن أبيه سيد الشهداء الحسين بن علي، عن أبيه سيد الاوصياء أمير المؤمنين علي بن أبي طالب (عليهم السلام) قال قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) المهدي من ولدي، تكون له غيبة وحيرة تضل فيها الامم، يأتي بذخيرة الانبياء (عليهم السلام) فيملاها عدلا وقسطا كما ملئت جورا وظلما

 

Muhammed b. İsmâîl b. Buzeyğ, Sâlih b. Ukbe’den; o, babasından; o, Ebû Cafer Muhammed b. Ali el-Bâkır’dan; o, babası Seyyidü’l-Abidîn Ali b. Hüseyin’den; o, babası Seyyidü’ş-Şühedâ el-Hüseyin b. Ali’den (a.s.); o, babası Seyyidü’l-Evsiyâ Müminlerin Emiri Ali b. Ebû Tâlib’den şöyle rivayet eder: Hz. Rasûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: “Mehdî benim evladımdandır. Onun, ümmetlerin hakkında dalalete düşecekleri gaybeti ve hayreti/şaşkınlık dönemi olacaktır. O, peygamberlerin azığı ile gelecek, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve kıstla dolduracaktır.[15]

 

حدثني المفضل بن عمر قال " كنت عند أبي عبد الله (عليه السلام) في مجلسه ومعي غيري، فقال لنا إياكم والتنويه - يعني باسم القائم (عليه السلام) - وكنت أراه يريد غيري، فقال لي يا أبا عبد الله إياكم والتنويه، والله ليغيبن سبتا من الدهر، وليخملن حتى يقال مات، أو هلك؟

بأي واد سلك؟ ولتفيضن عليه أعين المؤمنين وليكفأن كتكفئ السفينة في أمواج البحر حتى لا ينجو إلا من أخذ الله ميثاقه، وكتب الايمان في قلبه، وأيده بروح منه، ولترفعن اثنتا عشرة راية مشتبهة لا يعرف أي من أي قال المفضل، فبكيت، فقال لي ما يبكيك؟ قلت جعلت فداك كيف لا أبكى وأنت تقول ترفع اثنتا عشرة راية مشتبهة لا يعرف أي من أي، قال فنظر إلى كوة في البيت التى تطلع فيها الشمس في مجلسه فقال أهذه الشمس مضيئة، قلت نعم، فقال والله لامرنا أضوء منها"”

 

Hasan b. Eyyûb, Abdülkerim b. Amr el-Hasamî’den; o, Muhammed b. İsâm’dan rivayet etti ve dedi ki: bana el-Mufaddal b. Amr şöyle nakletti: “Ebû Abdullah es-Sâdık’ın (a.s.) huzurundaydım ve benimle birlikte başkaları da vardı. İmam (a.s.) bize şöyle buyurdu: ‘Meşhur etmekten sakının!’ -yani İmam Mehdî’nin adını söylemeyin-. Ben, imamın bunu başkaları için dediği görüşündeydim. Sonra bana şöyle dedi: ‘Ey Abdullah’ın babası! Sakın onu meşhur etmeyin. Vallahi zamanın bir bölümünde O, öyle bir gaybete çekilecek ki ismi hiç anılmayacak ve hakkında ‘Öldü mü yoksa helak mi oldu? Hangi vadiye gitti?’ denecek. Müminler O’na gözyaşı dökecek, bir geminin denizin dalgalarıyla boğuşması gibi boğuşacaklar! Ancak Allah’ın ahit aldığı, kalplerine imanı yazdığı ve kendisinden bir ruh ile desteklediği müminler dışında kimse kurtulamayacak. Ve birbirine benzeyen ve birbirinden ayırt edilemeyecek olan on iki bayrak çıkacak. Mufazzal der ki: Bunu duyunca ağladım. İmam: ‘Seni ağlatan nedir?’ deyince şöyle dedim: ‘Sana feda olayım, nasıl ağlamam ki, sen şöyle buyuruyorsun: Birbirine benzeyen on iki bayrak dalgalanacak ve bunlar birbirinden ayırt edilemeyecek?’

 

Bu sırada baktım İmam’ın evinin tavanındaki delikten içeriye güneş ışığı sızıyor. İmam içeri sızan ışığa bakarak şöyle buyurdu: ‘Bu güneş parlak mıdır?’ Ben: ‘Evet’ deyince O şöyle buyurdu: ‘Vallahi, bizim emrimiz ondan daha da aydınlıktır![16]

 

عن أبي الجارود، عن أبي جعفر (عليه السلام) قال قال لي " يا أبا - الجارود إذا دار الفلك وقالوا مات أو هلك، وبأي واد سلك، وقال الطالب له أنى يكون ذلك وقد بليت عظامه فعند ذلك فارتجوه، وإذا سمعتم به فأتوه ولو حبوا على الثلج

 

Abdullah b. Hammâd el-Ensârî, Ebu’l-Cârûd’dan şöyle rivayet etmektedir: Ebû Cafer el-Bâkır (a.s.) bana şöyle buyurdu: “Ey Ebu’l-Cârûd! Bir devran gelecek insanlar ‘Öldü mü yoksa helak mi oldu? Hangi vadiye gitti?’ diyecekler. Ve Mehdî’yi arzu edenler de ‘Bu (kıyam) ne zaman gerçekleşecek? O’nun artık kemikleri çürümüştür!’ diyecek. İşte o esnada ümitle zuhuru bekleyin ve onu duyduğunuzda, karın üzerinde sürünerek bile olsa O’na gidin![17]

 

عن أبان بن تغلب، عن أبي عبد الله (عليه السلام) أنه قال " يا أبان يصيب العلم سبطة... قلت فما السبطة؟ قال دون الفترة، فبينما هم كذلك إذ طلع لهم نجمهم، فقلت جعلت فداك فكيف نصنع وكيف يكون ما بين ذلك؟ فقال لي (كونوا على) ما أنتم عليه حتى يأتيكم الله بصاحبها"”

 

Hasan b. Mahbûb, Ebân b. Tağleb’den, Ebû Abdullah es-Sâdık’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ey Ebân! İlme öyle bir ‘sebta’ isabet edecek ki… Ben de bunun üzerine ‘Sebta nedir?’ diye sorunca şöyle buyurdular: ‘Fetret dönemidir. Halk bu durumdayken onların yıldızları doğacaktır.’ Ben de bunun üzerine: ‘Fedan olayım! Öyleyse biz o dönemde ne yapalım? Bu dönemde neler olacak?” diye sordum. Bana şöyle buyurdular: Allah, sahibini getirene kadar üzerinde olduğunuz inancı koruyun.[18]

 

 “عن زائدة بن قدامة، عن بعض رجاله عن أبي عبد الله (عليه السلام) قال " إن القائم إذا قام يقول الناس أنّى ذلك؟ وقد بليت عظامه

 

Ahmed b. el-Hasan el-Müsennâ, Zâide b. Kudâme’den; o, adamlarından birisinden, o da Ebû Abdullah es-Sâdık’tan şöyle rivayet etmektedir: “Kâim kıyam ettiğinde insanlar ‘Bu nasıl olur? Bunun kemikleri kuruyup çürümüştü!’ diyecekler.[19]

 

، عن عبد الكريم قال " ذكر عند أبي عبد الله (عليه السلام) القائم، فقال أنى يكون ذلك ولم يستدر الفلك حتى يقال مات أو هلك في أي واد سلك، فقلت وما استدارة الفلك؟ فقال اختلاف الشيعة بينهم"”

 

Yine aynı şahıs Zâide b. Kudâme’den, o da Abdülkerim’den şöyle rivayet etmektedir: “Ebû Abdullah es-Sâdık’ın yanında Kâim (a.f.) anılınca şöyle buyurdular: Bir devran gelecek insanlar ‘O öldü mü yoksa helak mi oldu? Hangi vadiye gitti?’ diyecek.

 

Ben de bunun üzerine ‘Devranın dönüşü nedir?’ diye sorunca ‘Şiîlerin kendi aralarında ihtilafa düşmeleridir.’ buyurdular.[20]

 

عن زرارة قال سمعت أبا جعفر الباقر (عليه السلام) يقول " إن للغلام غيبة قبل أن يقوم، وهو المطلوب تراثه قلت ولم ذلك؟ قال يخاف - وأومأ بيده إلى بطنه - يعني القتل"”

 

Abbâs b. Âmir el-Kasabânî, İbn Bükeyr’den, o ise Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Cafer el-Bâkır’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu duydum: “Çocuğun [İmam-ı Zaman’ın] kıyam etmeden önce bir gaybeti olacaktır. Mirası talep edilen de O’dur. Ben ‘Neden gaybete çekilecek?’ diye sorunca eliyle karnına işaret ederek ‘Korkacaktır’ -yani ölümden-, dedi.[21]  

 

عن عبد الله بن عطاء المكي قال خرجت حاجا من واسط، فدخلت على أبي جعفر محمد بن علي (عليهما السلام) فسألني عن الناس والاسعار، فقلت تركت الناس مادين أعناقهم إليك لو خرجت لا تبعك الخلق، فقال يا ابن عطا قد أخذت تفرش أذنيك للنوكى، لا والله ما أنا بصاحبكم ولا يشار إلى رجل منا بالاصابع ويمط إليه بالحواجب إلا مات قتيلا أو حتف أنفه، قلت وما حتف أنفه؟ قال يموت بغيظه على فراشه حتى يبعث الله من لا يؤبه لولادته، قلت ومن لا يؤبه لولادته؟ فقال انظر من لا يدري الناس أنه ولد أم لا، فذاك صاحبكم".”

 

Yine ondan, o Musa b. Hilâl’den; o, Abdullah b. Ata el-Mekkî’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben haccetmek üzere Vâsıt şehrinden yola koyuldum. Ebû Cafer Muhammed b. Ali el-Bâkır’ın huzuruna vardım.  O bana insanlar ve fiyatlar hakkında sorunca şöyle dedim: ‘Ben halkı boyunlarını sana doğru uzatır durumda (senin kıyamını arzular halde, çev.) bıraktım. Eğer kıyam edecek olsan, kuşkusuz onlar sana uyarlar!’ İmam: ‘Ey İbn Ata! Sen kulaklarını ahmakların sözlerini kabul etmek için yaymışsın! Hayır, vallahi ben sizin sahibiniz değilim. İçimizden parmakla gösterilen ve kaş gözle işaret edilenler ya kılıçla öldürüldüler ya da aniden öldüler.’ diye karşılık verdi.

 

Ben de bunun üzerine: ‘Aniden ölmek ne demektir?’ diye sorunca O şöyle buyurdu: ‘Allah, dünyaya geldiğine inanılmayan bir imamı gönderinceye kadar yataklarında öfkeleriyle vefat ederler.’ Ben de bunun üzerine: ‘Doğumu anlaşılmayacak olan kimdir?’ diye sorunca şöyle buyurdu: ‘İnsanların dünyaya gelip gelmediğini bilmedikleri şahsa bak, işte o sahibinizdir.’[22]

 

Yine ondan (Amir el-Kasabanî’den) şöyle rivayet edilmiştir: Ebu’l-Hasan Musa b. Cafer el-Kâzım’ın şöyle buyurduğunu işittim: Bu işin sahibi, insanların hakkında o henüz doğmamıştır, dedikleri kimsedir.[23]

 

Yine o, Ömer b. Ebân el-Kelbî’den, o da Ebân b. Tağleb’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) bana şöyle buyurdular: “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, onlara ‘sebta’ isabet edecektir. Bu dönemde ilim gizlenecektir (sınırlanacaktır)… Onlar bu durumda iken, Yüce Allah onların yıldızlarını gösterecektir.”

 

Ben de bunun üzerine ‘Sebta nedir?’ diye sorunca şöyle buyurdular: ‘Sebta fetret (câhiliyye) ve imamınızın gaybetidir.’ ‘Peki biz o esnada nasıl davranalım?’ diye sorduğumda ise şöyle buyurdu: Allah yıldızınızı ortaya çıkarıncaya kadar üzerinde bulunduğunuz hal üzere kalın.[24]

 

عن أبي الجارود، عن أبي جعفر الباقر (عليه السلام)؟ أنه سمعه يقول " الامر في أصغرنا سنا، واخملنا ذكرا"”

 

Muhammed b. Sinân, Ebu’l-Cârûd’dan şöyle rivayet etmektedir: Ben Ebû Cafer el-Bâkır’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: “Bu emir-iş (kıyam) yaşı en küçük ve anılması en gizli olanımızdadır.[25]

 

عن مفضل بن عمر قال كنت عند أبي عبد الله (عليه السلام) وعنده في البيت أناس فظننت أنه إنما أراد بذلك غيري، فقال أما والله ليغيبن عنكم صاحب هذا الامر وليخملن هذا حتى يقال مات، هلك، في أي واد سلك؟ ولتكفأن كما تكفأ السفينة في أمواج البحر، لا ينجو إلا من أخذ الله ميثاقه، وكتب الايمان في قلبه، وأيده بروح منه ولترفعن اثنتا عشرة راية مشتبهة لا يدري أي من أي، قال فبكيت، فقال ما يبكيك يا ابا عبد الله؟ فقلت جعلت فداك كيف لا ابكي وأنت تقول اثنتا عشرة راية مشتبة لا يدري أي من أي!؟ قال وفي مجلسه كوة تدخل فيها الشمس فقال أبينة هذه؟ فقلت نعم، قال أمرنا أبين من هذه الشمس

 

Abdullah b. Cebele, İbrahim b. Halef b. Abbad el-Enmâtî’den, o da Mufaddal b. Ömer’den şöyle rivayet etmektedir:

 

Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın (a.s.) yanındaydım. Evde O’nunla beraber başka insanlar da olduğundan konuşmasının diğerlerine yönelik olduğunu sanmıştım.

 

İmam şöyle buyurdu: Allah’a yemin ederim ki, bu işin sahibi aranızdan kaybolacak, adı sanı unutulacak. Öyle ki O’nun için: ‘Öldü, helak oldu. Kim bilir hangi vadiye gitti?’ denecek. Dalgaların denizde çalkaladığı gemiye döneceksiniz. Allah’ın misak aldığı, kalbine imanı yazdığı ve kendinden bir ruhla desteklediği kişi dışında hiç kimse kurtulamayacak. Ve birbirine benzeyen, hiçbiri diğerinden ayırt edilemeyen on iki bayrak dalgalanacak. Bunun üzerine ben ağlamaya başladım. Bana ‘Niye ağlıyorsun, ey Ebû Abdullah?’ diye sorunca şöyle cevap verdim: ‘Nasıl ağlamayayım? On iki bayrak dalgalanacak ve bunların hiç biri diğerinden ayırt edilemeyecek diyorsunuz. Bu sırada İmam’ın meclisinin tavanındaki bir delikten içeriye güneş ışıkları sızıyordu. İmam (a.s.) ‘Bu güneş (in varlığı) açık mıdır?’ diye sordu, ‘evet’ dedim. İmam (a.s.) ‘Bizim emrimiz (imametimiz), bu güneşten daha açıktır’ buyurdu.[26]

 

O (Safvân b. Yahya), İbn Bükeyr’den, o da Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: “Kâim’in (a.f.) kıyam etmeden önce bir gaybeti olacaktır. ‘Niçin’ diye sorunca İmam (a.s.) karnına işaret ederek ‘korktuğu için’ buyurdular.[27]

 

 

İki gaybet:

 

عن إسحاق بن عمار الصيرفي قال قال أبو عبد الله (عليه السلام) " للقائم غيبتان إحداهما قصيرة، والاخرى طويلة

 

Hasan b. Mahbûb, İshak b. Ammâr es-Sayrafi’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: “Kâim’in iki gaybeti vardır. Biri kısa diğeri ise uzundur.[28]

 

عن أبى بصير قال " قلت لابى عبد الله (عليه السلام) كان أبو جعفر (عليه السلام) يقول لقائم آل محمد غيبتان إحداهما أطول من الاخرى؟ فقال نعم

 

Yine o, İbrahim b. Ziyâd el-Hârikî’den, o da Ebû Basir’den şöyle rivayet etmektedir:  Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’a dedim ki: “Ebû Cafer el-Bâkır (a.s.): ‘Kaim’in iki gaybeti vardır, biri diğerinden daha uzundur.’ diyordu. İmam ‘Evet, öyledir!’ buyurdular.[29]

 

عن ابراهيم بن عمر اليماني قال سمعت أن لصاحب هذا لأمر غيبتين

 

Abdurrahmân b. Ebû Necrân, Hammâd b. İsa’dan, o da İbrahim b. Ömer el-Yemânî’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Cafer el-Bâkır’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Bu işin sahibinin iki gaybeti vardır.[30]

 

عن حازم بن حبيب قال " قلت لابى عبد الله (عليه السلام) إن أبى هلك وهو رجل أعجمي وقد أردت أن أحج عنه وأتصدق فما ترى في ذلك؟ فقال افعل فإنه يصل إليه، ثم قال لي يا حازم إن لصاحب هذا الامر غيبتين

 

Hasan b. Eyyûb, Abdülkerim b. Amr’dan; o, Ebû Hanîfe es-Sâbık’tan, o da Hâzım b. Habîb’ten şöyle rivayet etmektedir: “Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.) ‘Babam öldü ve Arap değildi. Onun yerine haccetmek ve sadaka vermek istiyorum. Bu konu hakkındaki görüşünüz nedir?’ diye sordum. İmam ‘(Bunları) yap, sevabı ona ulaşacaktır.’ dedikten sonra bana şöyle buyurdu: Ey Hâzım! Bu işin sahibinin iki gaybeti olacaktır. (Bundan önceki hadisi aynen zikretti.)[31]    

 

عن محمد بن مسلم الثقفي، عن الباقر أبى جعفر (عليه السلام) أنه سمعه يقول " إن للقائم غيبتين يقال له في إحديهما هلك ولا يدرى في أي واد سلك"”

 

Yine o Abdülkerim b. Amr’dan, o el-Ala b. Rezîn’den, o da Muhammed b. Müslim es-Sekafî’den şöyle rivayet eder: Ben Ebû Cafer el-Bâkır’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Kâim’in iki gaybeti olacaktır. O iki gaybetten birinde O’nun hakkında şöyle denecek: Helak oldu ve hangi vadiye gittiği bilinmiyor![32]

 

عبد الله بن جبلة عن إبراهيم بن المستنير عن المفضل بن عمر الجعفي، عن أبي عبد الله الصادق (عليه السلام) قال " إن لصاحب الامر غيبتين إحداهما تطول حتى يقول بعضهم مات، وبعضهم يقول قتل، وبعضهم يقول ذهب، فلا يبقى على أمره من أصحابه إلا نفر يسير، لا يطلع على موضعه أحد من ولي ولا غيره إلا المولى الذي يلي أمره"”

 

Abdullah b. Cebele, İbrahim b. el-Müstenîr’den, o da el-Mufaddal b. Ömer el-Cu’fî’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Abdullah es-Sâdık şöyle buyurdular: “Bu işin sahibinin iki gaybeti vardır. Bunların birinde gaybeti o kadar uzayacak ki insanların bir bölümü ‘O öldü’, bir grup da ‘Öldürüldü’ diyecek. Bazıları da ‘Gitti’ diyecekler. Ashabından O’nun emri [velâyeti] üzere çok az kişilik bir topluluk kalacaktır. Onun işlerini üstlenen mevlâsı dışında, ne bir dost ne de başkası yerini bilecektir.[33]

 

عن حازم بن حبيب قال دخلت على أبي عبد الله (عليه السلام) فقلت له " أصلحك الله إن أبوي هلكا ولم يحجا وإن الله قد رزق وأحسن فما تقول في الحج عنهما؟ فقال افعل فإنه يبرد لهما، ثم قال لي يا حازم إن لصاحب هذا الامر غيبتين يظهر في الثانية، فمن جاءك يقول إنه نفض يده من تراب قبره فلا تصدقه"”

 

Yine o, Seleme b. Cenâh’tan, o da Hâzim b. Habîb’ten şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın (a.s.) huzuruna vararak O’na şöyle arz ettim: Allah size selamet versin! Anne ve babam hacca gitmeden öldüler. Allah da bana rızık verdi ve ihsan etti. O ikisinin yerine hacca gitmem hakkında ne buyurursunuz?’ İmam cevaben şöyle buyurdular: ‘Bunu yerine getir! Şüphesiz bu onların gönlünü serinletir.’ İmam devamında bana şöyle dedi: Ey Hâzim! Bu işin sahibinin iki gaybeti olacaktır. O ikinci gaybetinde zuhur edecektir. Eğer biri sana gelip de ‘Ben onun kabrinin toprağına elimi sürdüm’ derse onu tasdik etme![34]

 

 

Mehdî, İmamların on ikincisidir

 

عن أبي الجارود عن أبي جعفر (عليه السلام)، عن جابر بن عبد الله الانصاري قال دخلت على فاطمة (عليهما السلام) وبين يديها لوح (مكتوب) فيه أسماء الاوصياء فعددت اثني عشر آخرهم القائم، ثلاثة منهم محمد وأربعة منهم علي (عليهم السلام)

 

Hasan b. Mahbûb, Ebu’l-Cârûd’dan, o Ebû Cafer el-Bâkır’dan, o da Câbir b. Abdullah es-Ensârî’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben Hz. Fâtıma’nın (a.s.) huzuruna vardım. Elinde vasîlerin isimlerinin yazılı olduğu bir levha vardı. Ben on iki kişi saydım, sonuncuları Kâim (a.f.) idi. Onlardan üçünün (adı) Muhammed, dördünün ise Ali idi.[35]

 

، عن الحسن بن أبي الحسن البصري يرفعه قال " أتى جبرئيل النبي (صلى الله عليه وآله) فقال يا محمد إن الله عزّ وجلّ يأمرك أن تزوج فاطمة من على أخيك فأرسل رسول الله (صلى الله عليه وآله) إلى علي (عليه السلام) فقال له يا علي إنى مزوجك فاطمة ابنتي سيدة نساء العالمين وأحبهن إلى بعدك، وكائن منكما سيدا شباب أهل الجنة، والشهداء المضر جون المقهورون في الارض من بعدي، والنجباء الزهر الذين يطفئ الله بهم الظلم، ويحيى بهم الحق، ويميت بهم الباطل، عدتهم عدة أشهر السنة، آخرهم يصلي عيسى بن مريم (عليه السلام) خلفه"”

 

Abdullah b. Hammâd el-Ensârî şöyle demektedir: Bize Amr b. Şimr, el-Mübarek b. Fudale’den, o da Hasan b. Ebu’l-Hasan el-Basrî’den merfu olarak şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Cebrâil, Hz. Peygamber’e (s.a.a.) gelerek şöyle dedi: Ey Muhammed! Yüce Allah, Fâtıma’yı (a.s.) kardeşin Ali (a.s.) ile evlendirmeni emrediyor.’ Hz. Rasûlullah (s.a.a.) Ali’ye (a.s.) bir elçi göndererek O’na şöyle buyurdu: ‘Ey Ali! Âlemdeki kadınların hanımefendisi ve senden sonra en sevdiğim insan olan kızım Fâtıma’yı (a.s.) seninle evlendiriyorum. İkinizden, cennet gençlerinin iki efendisi ile benden sonra, yeryüzünde hakları gasp edilip şehit edilecek, ışıldayan ve soylu kimseler dünyaya gelecektir. Allah, onlarla zulmü söndürecek, hakkı diriltecek ve bâtılı öldürecektir. Onların sayısı bir yılın ayları kadardır. Sonuncularının arkasında İsa b. Meryem (a.s.) namaz kılacaktır.[36]

 

 

Mehdî, İmam Hüseyin’in zürriyetindendir

 

علي بن رئاب قال قال أبو عبد الله (عليه السلام) لما أن حملت فاطمة (عليها السلام) بالحسين (عليه السلام) قال لها رسول الله (صلى الله عليه وآله) إن الله عزّ وجلّ قد وهب لك غلاما اسمه الحسين، تقتله امتي، قالت فلا حاجة لي فيه، فقال إن الله عزّ وجلّ قد وعدني فيه عدة، قالت وما وعدك؟ قال وعدني أن يجعل الامامة من بعده في ولده، فقالت رضيت

 

Hasan b. Mahbûb, Ali b. Riâb’dan şöyle rivayet etmektedir: Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: “Hz. Fâtıma, Hz. Hüseyin’e (a.s.) hamile kaldığında Hz. Rasûlullah (s.a.a.) O’na şöyle buyurdu: Yüce Allah sana ‘Hüseyin’ isminde bir erkek çocuk bağışlamıştır. O’nu ümmetim öldürecektir. Hz. Fâtıma şöyle dedi: ‘O halde benim O’na ihtiyacım yoktur!’ Peygamber şöyle buyurdu: ‘Yüce Allah bana, O’nun hakkında bir takım vaatlerde bulunmuştur.’ Bunun üzerine Hz. Fâtıma (a.s.): ‘Sana ne vaat etti?’ diye sorunca Hz. Rasûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: ‘Bana, imameti O’ndan sonra onun evlatlarına tahsis edeceğini vadetti.’ Hz. Fâtıma bunun üzerine ‘Razı oldum.’ dedi.[37]

 

عن الصادق جعفر بن محمد، عن أبيه محمد بن علي، عن أبيه علي بن الحسين، عن أبيه الحسين بن علي (عليهم السلام) قال سئل أمير المؤمنين صلوات الله عليه، عن معنى قول رسول الله (صلى الله عليه وآله) إني مخلف فيكم الثقلين كتاب الله وعترتي، من العترة؟ فقال أنا والحسن والحسين والائمة التسعة من ولد الحسين تاسعهم مهديهم وقائمهم، لا يفارقون كتاب الله ولا يفارقهم حتى يردوا على رسول الله (صلى الله عليه وآله) حوضه

 

Muhammed b. Ebû Umeyr, Gıyâs b. İbrahim’den; o, Cafer b. Muhammed es-Sâdık’tan; O, babası Muhammed b. Ali’den; O, babası Ali b. el-Hüseyin’den; O da babası el-Hüseyin b. Ali’den (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Müminlerin Emiri’ne (a.s.) Hz. Rasûlullah’ın (s.a.a.) ‘Aranızda iki ağır emanet bırakıyorum. Bunlar Allah’ın Kitabı ve ıtretim!’ buyruğunda geçen ‘ıtret’ kimdir diye sorulunca şöyle buyurdular: Itret; ben, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evladından dokuz imamdır. Dokuzuncuları, onların Mehdî’si ve kâimleridir. Hz. Rasûlullah’ın Havuzunun yanında O’na varıncaya kadar Allah’ın Kitabından ayrılmazlar, ne de Allah’ın Kitabı onlardan ayrılır![38]

 

عن عبد الرحمن بن الحجاج، عن الصادق جعفر بن محمد عن أبيه محمد بن علي، عن أبيه علي بن الحسين (عليهم السلام) قال قال الحسين بن علي (عليهما السلام) في التاسع من ولدي سنة من يوسف، وسنة من موسى بن عمران (عليهما السلام) وهو قائمنا أهل البيت، يصلح الله تبارك وتعالى أمره في ليلة واحدة

 

Yine ondan; o, Abdurrahmân b. el-Haccâc’dan; o, Cafer b. Muhammed es-Sâdık’dan; O, babası Muhammed b. Ali’den; O, babası Ali b. el-Hüseyin’den; O da babası el-Hüseyin b. Ali’den (a.s.) şöyle nakletmektedir: “Neslimin dokuzuncu çocuğunda Yusuf’tan (a.s) ve Musa b. İmrân’dan (a.s.) birer sünnet vardır. O, biz Ehl-i Beyt’in Kâim’idir. Allah Tebârek ve Teâlâ, O’nun işini bir gecede yoluna koyacaktır.[39]

 

عن أبى حمزة الثمالي قال " كنت عند أبى جعفر محمد بن على الباقر (عليهما السلام) ذات يوم فلما تفرق من كان عنده قال لي يا أبا حمزة من المحتوم الذي لا تبديل له عند الله قيام قائمنا... السابع من بعدي، بأبي من يملا الارض عدلا وقسطا كما ملئت ظلما وجورا

 

Muhammed b. Sinân, Fudayl b. er-Ressan’dan, o da Ebû Hamza es-Sumâlî’den rivayet eder: “Bir gün Muhammed b. Ali el-Bâkır’ın (a.s.) huzurundaydım. Yanındakiler dağılıp gittikten sonra bana şöyle buyurdu: Ey Ebû Hamza! Allah’ın yanında değişmeyecek olan kesin hükümlerden biri de Mehdî’mizin kıyamıdır… O benden sonraki yedinci imamdır. Yeryüzü zulüm ve cefa ile dolduktan sonra, onu adalet ve eşitlikle dolduracak olan Mehdî’ye anam babam feda olsun![40]

 

عن أبان بن عثمان قال قال أبو عبد الله جعفر بن محمد (عليهما السلام) " بينا رسول الله (صلى الله عليه وآله) ذات يوم في البقيع حتى أقبل علي (عليه السلام) فسأل عن رسول الله (صلى الله عليه وآله) فقيل إنه بالبقيع، فأتاه علي (عليه السلام) فسلم عليه فقال رسول الله (صلى الله عليه وآله) اجلس فأجلسه عن يمينه، ثم جاء جعفر بن أبى طالب فسأل عن رسول الله (صلى الله عليه وآله) فقيل له هو بالبقيع فأتاه فسلم عليه فأجلسه عن يساره، ثم جاء العباس فسأل عن رسول الله (صلى الله عليه وآله) فقيل له هو بالبقيع فأتاه فسلم عليه فأجلسه أمامه، ثم التفت رسول الله (صلى الله عليه وآله) إلى علي (عليه السلام) فقال ألا أبشرك؟ ألا اخبرك يا علي، فقال بلى يا رسول الله، فقال كان جبرئيل (عليه السلام) عندي آنفا وأخبرني أن القائم الذي يخرج في أخر الزمان فيملا الارض عدلا (كما ملئت ظلما وجورا) من ذريتك من ولد الحسين... ثم التفت إلى العباس فقال يا عم النبى ألا اخبرك بما أخبرني به جبرئيل (عليه السلام)؟ فقال بلي يا رسول الله قال قال لي جبرئيل ويل لذريتك من ولد العباس، فقال يا رسول الله أفلا أجتنب النساء؟ فقال له (قد) فرغ الله مما هو كائن"”

 

Abdullah b. Hammâd el-Ensârî, Ebân b. Osman’dan şöyle rivayet etmektedir: Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed (a.s.) şöyle buyurdular: “Hz. Rasûlullah (s.a.a.) bir gün Bakî mezarlığında iken İmam Ali (a.s.) gelerek O’nun nerede olduğunu sordu. Kendisine Peygamber’in Bakî mezarlığında olduğu söylendi. İmam Ali de oraya gelerek Hz. Peygamber’e selam verdi. Rasûlullah (s.a.a.) ‘Otur’ dedi ve O’nu sağ tarafına oturttu. Sonra Cafer b. Ebî Tâlib geldi ve Hz. Rasûlullah’ın (s.a.a.) nerede olduğunu sordu. O’na Rasûlullah’ın Bakî mezarlığında olduğu söylendi. Cafer oraya gelerek O’na selam verdi. Hz. Rasûlullah (s.a.a.) ‘otur’ deyip onu da sol tarafına oturttu.

 

Ardından Abbâs geldi ve Hz. Rasûlullah’ın nerede olduğunu sordu. Kendisine Peygamberin Bakî mezarlığında olduğu söylendi. Abbâs da oraya geldi ve O’na selam verdi. Hz. Rasûlullah (s.a.a.) onu ön tarafına oturttu. Hz. Rasûlullah (s.a.a.) sonra İmam Ali’ye (a.s.) yönelerek şöyle buyurdu: ‘Seni müjdelemeyeyim mi! Sana bir haber vermeyeyim mi ey Ali!’ İmam Ali (a.s.) ‘Buyur ey Allah’ın Rasulü!’ dedi. Hz. Rasûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Az önce Cebrâîl (a.s.) yanımda idi. Bana ahir zamanda zuhur ederek zulüm ve haksızlıkla dolan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan Kâim’in senin soyundan ve Hüseyin’in (a.s.) çocuklarından olduğunun haberini verdi… Sonra Abbâs’a yönelerek şöyle dedi: ‘Ey peygamberin amcası! Cebrâîl’in bana haber verdiğini sana da bildirmeyeyim mi?”

 

Abbâs, ‘Söyle, ey Allah’ın Rasûlü!’ deyince O buyurdu: ‘Cebrâîl bana şöyle dedi: Neslinin, Abbâs’ın evlatlarından çekeceği var!’ Abbâs ‘Ey Allah Rasûlü, kadınlardan uzak durayım mı?’

 

Buyurdu ki: Olacak olan artık olmuştur![41]

 

عن أبى عبد الله جعفر بن محمد (عليهما السلام) " أن أمير المؤمنين (عليه السلام) سئل عن أشياء تكون بعده إلى قيام القائم، فقال الحسين يا أمير المؤمنين متى يطهر الله الارض من الظالمين؟ فقال أمير المؤمنين (عليه السلام) لا يطهرالله الارض من الظالمين حتى يسفك الدم الحرام. ثم ذكر أمر بني أمية وبني العباس... ثم يقوم القائم المأمول، والامام المجهول، له الشرف والفضل وهو من ولدك يا حسين، لا ابن مثل

 

Yine o, İbrahim b. Ubeydullâh b. el-Alâ’dan rivayet etti ve dedi ki: bana babam, Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed es-Sâdık’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Müminlerin Emiri’ne (a.s.) kendisinden sonra Kâim’in kıyamına kadar vuku bulacak bazı olaylar soruldu. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s.) ‘Ey Müminlerin Emiri! Allah yeryüzünü zalimlerden ne zaman temizleyecek?’ diye sorunca O şöyle buyurdu: ‘Dökülmesi haram olan kan dökülmedikçe Allah yeryüzünü zalimlerden temizlemeyecektir.’ Müminlerin Emiri daha sonra Benî Ümeyye ve Benî Abbâs’tan söz etti… Sonra ümitlerin bağlandığı Kâim ve meçhul imam kıyam edecek. Şeref ve fazilet O’na aittir. O senin oğullarındandır ey Hüseyin! Onun gibi oğul yoktur![42]

 

 

Mehdî, İmamların on ikincisi ve İmam Sâdık’ın neslindendir

 

Muhammed b. İsmâîl b. Buzeyğ, Hayyân es-Serrâc’dan rivayet etti ve dedi ki: Ben Seyyîd b. Muhammed el-Himyerî’nin şöyle dediğini işittim:

 

Ben gulüv [aşırılıkçılık] düşüncesine kapılmıştım, Muhammed b. Ali el-Hanefiyye’nin gaybetine inanıyordum. Bu konuda bir süre sapkınlık içinde kaldım. Allah, Cafer b. Muhammed es-Sâdık ile bana lütufta bulundu, beni O’nunla cehennem ateşinden kurtardı ve dosdoğru yola iletti. Onun, benim ve yaşadığı dönemin tüm insanları üzerinde Allah’ın hücceti ve Allah’ın, kendisine itaat edilmesini farz kıldığı imam oluşu, kendisinden müşahede ettiğim delillerle nezdimde sıhhat bulunca O’na şöyle sordum: ‘Ey Allah Rasûlü’nün oğlu! Sizin atalarınızdan bize gaybet ve onun gerçekleşmesinin kesinliği hakkında bazı hadisler rivayet edilmektedir. Bana bu gaybetin kiminle ilgili olduğu hakkında bilgi veriniz!’ İmam (a.s.) cevaben şöyle buyurdular: ‘Şüphesiz gaybet evladımın altıncısıyla gerçekleşecektir. O, Hz. Rasûlullah’tan (s.a.a.) sonraki hidayet imamlarının on ikincisidir. Onların ilki Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Tâlib, sonuncuları ise hakkı ikame eden, Bakıyyetullah ve zamanın sahibidir! Allah’a and olsun ki eğer O, kendi gaybetinde Hz. Nuh’un (a.s.) kendi kavmi arasında kaldığı kadar bile kalsa zuhur ederek dünyayı, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ile dolduracaktır!’

 

Seyyid der ki: Bunu mevlâm Cafer b. Muhammed es-Sâdık’tan (a.s.) işitince O’nun huzurunda Allahu Teâlâ’ya tövbe ettim. Başı şu şekilde olan kasidemi okudum:

 

İnsanların dinde saptıklarını görünce Allah’ın izniyle Caferîlere katılarak Caferî oldum…” (Bu kaside uzundur.)

 

Ardından şu kasideyi okudu:

 

 

“Veliyyü’l-emre ve zuhur edecek Kâime karşı nefsim coşku içindedir,

O’nun bir gaybeti vardır ve muhakkak bu gaybet gerçekleşmelidir.

Allah’ın salatı gaybette olanın üzerine olsun,

O bir müddet gizli kalacak sonra zamanı geldiğinde zuhur ederek şark ve garpte hüküm sürecek...[43]

 

 

Mehdî on ikinci imamdır ve İmam Kâzım’ın zürriyetindendir

 

عن عبد الله بن أبي يعفور قال قال أبوعبد الله الصادق (عليه السلام) من أقر بالائمة من آبائي وولدي وجحد المهدي من ولدي كان كمن أقر بجميع الانبياء وجحد محمدا (صلى الله عليه وآله) نبوته. فقلت يا سيدي ومن المهدي من ولدك؟ قال الخامس من ولد السابع يغيب عنكم شخصه، ولا يحل لكم تسميته

 

Hasan b. Mahbûb, Abdülaziz b. el-Abdî’den, o da Abdullah b. Ebû Yafûr’dan şöyle rivayet etmektedir:

 

Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: “Atalarımın ve evlatlarımın imametini ikrar eden ancak neslimden olan Mehdî’yi inkâr eden biri, tüm peygamberleri kabul edip Muhammed’i inkâr eden kimse gibidir. Ben de bunun üzerine ‘Ey efendim! Neslinden gelecek olan Mehdî kimdir?’ diye sorunca şöyle buyurdular: Yedinci imamın beşinci [nesil] evladıdır. Şahsiyeti size gizli kalacak ve ismini zikretmeniz de caiz olmayacaktır.[44]

 

عن إبراهيم الكرخي قال " دخلت على أبي عبد الله جعفر بن محمد (عليهما السلام) فإني عنده جالس إذ دخل أبو الحسن موسى وهو غلام فقمت إليه فقبلته وجلست فقال لي أبو عبد الله (عليه السلام) يا إبراهيم أما إنه صاحبك من بعدي، أما ليهلكن فيه أقوام ويسعد آخرون، فلعن الله قاتله وضاعف على روحه العذاب، أما ليخرجن الله عز وجل من صلبه خير أهل الارض في زمانه، سمى جده ووارث علمه وأحكامه وقضاياه، ومعدن الامامة ورأس الحكمة يقتله جبار بني فلان بعد عجائب طريفة حسدا له، ولكن الله بالغ أمره ولو كره المشركون، يخرج الله من صلبه تكملة اثنى عشر إماما مهديا اختصهم الله بكرامته، وأحلهم دار قدسه، المنتظر للثاني عشر (الشاهر سيفه بين يديه) كان كالشاهر سيفه بين يدي رسول الله (صلى الله عليه وآله) يذب عنه ودخل رجل من موالي بني امية فانقطع الكلام، فعدت إلى أبى عبد الله (عليه السلام) إحدى عشرة مرة أريد أن يستتم الكلام فما قدرت على ذلك، فلما كان قابل السنة الثانية دخلت عليه وهو جالس، فقال يا إبراهيم هو المفرج للكرب عن شيعته بعد ضنك شديد وبلاء طويل، وجور وخوف، فطوبى لمن أدرك ذلك الزمان حسبك يا إبراهيم، قال فما رجعت بشيء أسر إلى من هذا لقلبي ولا أقر لعيني

 

Yine ondan ve o da İbrahim el-Kerhî’den şöyle rivayet etmektedir:

 

Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed es-Sâdık’ın huzuruna varıp yanına oturdum.  O esnada henüz küçük bir çocuk olan Ebu’l-Hasan Musa el-Kâzım (a.s.) içeriye girdi. Ayağa kalkarak O’nu öptüm ve tekrar yerime oturdum. Bunun üzerine Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) bana şöyle buyurdular: ‘Ey İbrahim! Bil ki O benden sonraki imamındır. Bu konuda birtakım kimseler helak olacak, bazıları ise saadete erişecekler. Allah O’nun katiline lanet etsin ve ruhuna kat kat azap etsin! Yüce Allah O’nun sulbünden, yaşadığı dönemde yeryüzünün en hayırlısı olacak birini çıkaracaktır. O, dedesinin ismini taşıyacak, O’nun ilminin, hükümlerinin ve yargılarının varisi olacaktır. O imametin madeni ve hikmetin başıdır. Falanca oğullarının zorbası duyduğu haset yüzünden O’nu öldürecektir. Ancak Allah, müşriklerin hoşuna gitmese de emrini tamamlayacaktır. Allah O’nun sulbünden on ikinci imam Mehdî’yi çıkaracaktır.  Allah o imamlara kerametini tahsis etmiş, onları mukaddes bir mekânda konaklattırmıştır.  On ikinci imamın zuhurunu bekleyen, Rasûlullah’ın safında kılıcını kınından çıkarıp savaşan, O’nu savunan kimse gibidir.’

 

O esnada Beni Ümeyye’nin mevâlilerinden birisi içeri girince söz kesildi. Ben konuyu tamamlaması arzusuyla bundan sonra on bir kez Ebû Abdullah’ın huzuruna girdiysem de bunu başaramadım. Bir sonraki yıl O’nun huzuruna vardığımda oturuyordu, bana şöyle buyurdu: ‘Ey İbrahim! O, şiddetli darlıklardan, uzun sınamalardan, korku ve zulümden sonra Şiilerinin kalbindeki üzüntüyü giderecektir. O’nun dönemini idrak edenlere ne mutlu! Bu açıklamalar senin için yeterlidir ey İbrahim!’ İbrahim Kerhî der ki: Kalbimi bu denli sevindiren ve gözüme bu kadar aydınlık bahşeden böyle bir sözü o ana dek işitmiş değildim![45]

 

صفوان بن مهران عن الصادق جعفر بن محمد (عليهما السلام) أنه قال من أقر بجميع الائمة وجحد المهدي كان كمن أقر بجميع الانبياء وجحد محمدا (صلى الله عليه وآله) نبوته، فقيل له يا ابن رسول الله فمن المهدي من ولدك؟ قال الخامس من ولد السابع، يغيب عنكم شخصه ولا يحل لكم تسميته

 

Muhammed b. Sinân, Safvân b. Yahya’dan; o, Cafer b. Muhammed es-Sâdık’tan (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Kim imamların hepsini kabul eder de Mehdî’yi inkâr ederse, bütün peygamberleri kabul edip Muhammed’in (s.a.a.) peygamberliğini inkâr eden kimse gibi olur.

 

Bunun üzerine kendisine ‘Ey Allah Rasûlü’nün oğlu! Evlatlarından olan Mehdî kimdir?’ diye sorulunca şöyle buyurdular: Yedinci imamın beşinci nesil evladıdır. Sizden gizlenecek ve ismini anmanız da caiz olmayacaktır.[46]

 

 

Mehdî İmam Rıza’nın neslindendir

 

الحسن بن محبوب قال قال لي الرضا (عليه السلام) ستكون فتنة صماء صيلم يذهب فيها كل وليجة وبطانة - وفي رواية " يسقط فيها كل وليجة وبطانة " - وذلك عند فقدان الشيعة الثالث من ولدي

 

Hasan b. Mahbûb dedi ki: bana İmam Rıza (a.s.) şöyle buyurdular:

 

Ey Hasan! Bütün dostlukları ve sırdaşlıkları ortadan kaldıracak korkunç ve şiddetli bir fitne kopacak. (Bir diğer rivayette ise: O dönemde bütün dostluklar ve sırdaşlıklar bozulacaktır.) Bu, Şiilerin, benim sulbümden üçüncü oğlumu yitirdiklerinde gerçekleşecek.[47]

 

Hasan b. Ali b. Faddâl, Ebü’l-Hasan Ali b. Musa er-Rıza’dan (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Şiilerimizi, sürüyü arayan ama onu bulamayan davarlar gibi görüyorum. Bu durum neslimden üçüncü oğlumu yitirdiklerinde gerçekleşecek.” Râvi der ki: Ben de bunun üzerine “Ey Allah’ın Elçisi’nin oğlu, niçin? diye sordum. İmam (a.s.) ise şöyle buyurdular: “Çünkü imamları onlardan ayrılıp gayba çekilecek.” Ben “Neden gayba çekilecek?” diye sorunca şöyle buyurdular: “Kıyam ettiğinde boynunda hiç kimsenin biatı olmasın diye.[48]

 

 

İmam Mehdî’nin zuhur alametleri ve sireti

 

عن علي بن أبي حمزة، عن أبى عبد الله (عليه السلام) أنه قال لو قد قام القائم (عليه السلام) لأنكره الناس لانه يرجع إليهم شابا موفقا لا يثبت عليه إلا مؤمن قد أخذ الله ميثاقه في الذر الاول"”

 

Hasan b. Mahbûb bize Abdullah b. Cebele’den, o da Ali b. Ebû Hamza’dan şöyle rivayet etmektedir: “Kâim kıyam ettiğinde halk mutlaka O’nu inkâr edecektir. Çünkü O, muzaffer bir genç olarak dönecek. Ve Allah’ın ilk zerr âleminde kendilerinden ahit aldığı müminler dışında hiç kimse bu inançta sebat gösteremeyecek.[49]

 

عن جابر قال " دخل رجل على أبي جعفر الباقر (عليه السلام) فقال له عافاك الله اقبض مني هذه الخمسمائة درهم فإنها زكاة مالي، فقال له أبو جعفر (عليه السلام) خذها أنت فضعها في جيرانك من أهل الاسلام والمساكين من إخوانك المؤمنين ثم قال إذا قام قائم أهل البيت قسم بالسوية وعدل في الرعية، فمن أطاعه فقد أطاع الله ومن عصاه فقد عصى الله، وإنما سمي المهدي مهديا لا نه يهدي إلى أمر خفي، ويستخرج التوراة وسائر كتب الله عزّ وجلّ من غار بأنطاكية ويحكم بين أهل التوراه بالتوراة وبين أهل الانجيل بالانجيل، وبين أهل الزبور بالزبور، وبين أهل القرآن بالقرآن وتجمع اليه أموال الدنيا من بطن الارض وظهرها، فيقول للناس تعالوا إلى ما قطعتم فيه الارحام، وسفكتم فيه الدماء الحرام، وركبتم فيه ما حرم الله عزّ وجلّ فيعطي شيئا لم يعطه أحد كان قبله، ويملا الارض عدلا وقسطا ونورا كما ملئت ظلما وجورا وشرا"”

 

Yine o, Amr b. Şimr’den, o da Câbir’den şöyle rivayet etmektedir: “Adamın biri Ebû Cafer el-Bâkır’ın (a.s.) huzuruna vararak O’na şöyle dedi: ‘Allah sana afiyet ve sıhhat versin! Benden malımın zekâtı olan şu beş yüz dirhemi alır mısın?’

 

İmam Ebû Cafer (a.s.) ona: Onu sen al ve Müslüman komşularına ve mümin kardeşlerinin düşkünlerine ver. İmam devamında şöyle buyurdu: Ehl-i Beyt’in Kâim’i kıyam ettiğinde [malı] eşit taksim edecek ve halka adaletle davranacak. O’na itaat eden Allah’a itaat etmiş, O’na isyan eden ise Allah’a isyan etmiş olur. O gizli bir emre hidayet edeceğinden ‘Mehdî’ olarak isimlendirilmiştir. Tevrat’ı ve Yüce Allah’ın diğer kitaplarını Antakya’daki bir mağaradan çıkaracak; Tevrat ehli arasında Tevrat’la, İncil ehli arasında İncil ile, Zebur ehli arasında Zebur ile, Kur’ân ehli arasında ise Kur’ân ile hükmedecek. Yeryüzünün içindeki ve üstündeki dünya malları O’nun yanında toplanacak ve O halka şöyle diyecek: Uğrunda akrabalık bağlarını kestiğiniz, haram kanlar döktüğünüz ve yolunda Yüce Allah’ın size yasakladığı şeyleri işlediğiniz şeylere doğru gelin! Ve onlara önceden hiç kimsenin vermediği kadar mal verecek. Ve yeryüzünü; zulüm, haksızlık ve kötülükle dolduktan sonra adalet, eşitlik ve nûr ile dolduracaktır.[50]

 

عن محمد بن مسلم قال سمعت أبا جعفر الباقر (عليه السلام) يقول " اتقوا الله واستعينوا على ما أنتم عليه بالورع والاجتهاد في طاعة الله، فإن أشد ما يكون أحدكم اغتباطا بما هو فيه من الدين لو قد صار في حد الآخرة، وانقطعت الدنيا عنه، فإذا صار في ذلك الحد عرف أنه قد استقبل النعيم والكرامة من الله والبشرى بالجنة، وأمن مما كان يخاف، وأيقن أن الذي كان عليه هو الحق، وأن من خالف دينه على باطل، وأنه هالك فأبشروا، ثم أبشروا بالذي تريدون، ألستم ترون أعداءكم يقتتلون في معاصي الله، ويقتل بعضهم بعضا على الدنيا دونكم وأنتم في بيوتكم آمنون في عزلة عنهم، وكفى بالسفياني نقمة لكم من عدوكم، وهو من العلامات لكم، مع أن الفاسق لو قد خرج لمكثتم شهرا أو شهرين بعد خروجه لم يكن عليكم بأس حتى يقتل خلقا كثيرا دونكم. فقال له بعض أصحابه فكيف نصنع بالعيال إذا كان ذلك؟ قال يتغيب الرجال منكم عنه، فإن حنقه وشرهه إنما هو على شيعتنا، وأما النساء فليس عليهن بأس إن شاء الله تعالى، قيل فإلى أين مخرج الرجال ويهربون منه؟ فقال من أراد منهم أن يخرج يخرج إلى المدينة أو إلى مكة أو إلى بعض البلدان، ثم قال ما تصنعون بالمدينة وإنما يقصد جيش الفاسق إليها، ولكن عليكم بمكة، فأنها مجمعكم، وإنما فتنته حمل أمرأة تسعة أشهر، ولا يجوزها إن شاء الله"”

 

Yine o Ebû Eyyûb el-Hazzâz’dan, o da Muhammed b. Müslim’den şöyle rivayet etmektedir: Ebû Cafer el-Bâkır’ın şöyle buyurduğunu işittim:

 

Allah’tan korkun ve üzerinde bulunduğunuz şeyi [velâyet inancını] korumak için Allah’a itaat uğrunda olabildiğince çaba gösterin! İçinizden birinin en mutlu olduğu zaman ahirete varıp dünyadan koptuğu zamandır… Allah’ın nimetlerinin, kerametinin ve cennet müjdesinin kendisine yöneldiğini anlar ve korktuğu şeylere karşı güven içinde olur, üzerinde bulunduğu inancın yegâne hak olduğuna, kendisine bu hususta muhalefet edenin butlanı ve helakine kesin kanaat getirir. Arzuladığınız şeyden ötürü size müjdeler olsun! Düşmanlarınızın Allah’a isyan ederek birbirlerini nasıl öldürdüklerini görmüyor musunuz? Onlar dünyaları uğruna birbirlerini öldürürken sizler onlardan uzak bir şekilde evlerinizde güven içinde oturuyorsunuz. Süfyânî’nin sizler için düşmanlarınızı öldürmesi size yeter… Süfyânî fitnesi bir kadının hamilelik süresi olan dokuz ay kadardır. İnşallah bu süreyi aşmayacaktır.[51]

 

عن أبي عبد الله (عليه السلام) أنه قال في قول الله عز وجل " يوم يأتي بعض آيات ربك لا ينفع نفسا إيمانها لم تكن آمنت من قبل

 

Hasan b. Mahbûb, Ali b. Riâb’dan şöyle rivayet etmektedir: “Ebû Abdullah es-Sâdık (a.s.) Yüce Allah’ın ‘Onlar kendilerine meleklerin yahut Rabbinin veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz.’ (6/el-Enam/158) ayeti hakkında şöyle buyurdular: Ayetler imamlardır. Gelmesi beklenen ayet ise Kâim’dir.[52]

 

عن إبراهيم الكرخي قال قلت لأبي عبد الله (عليه السلام) - أو قال له رجل - أصلحك الله ألم يكن علي (عليه السلام) قويا في دين الله عزّ وجلّ؟ قال بلى؟ قال فكيف ظهر عليه القوم، وكيف لم يدفعهم وما يمنعه من ذلك؟ قال آية في كتاب الله عزّ وجلّ منعته؟ قال قلت وأية آية هي؟ قال قوله عزّ وجلّ " لو تزيلوا لعذبنا الذين كفروا منهم عذابا أليما " إنه كان لله عزّ وجلّ ودائع مؤمنون في أصلاب قوم كافرين ومنافقين فلم يكن علي (عليه السلام) ليقتل الآباء حتى يخرج الودائع فلما خرجت الودائع ظهر على من ظهر فقاتله. وكذلك قائمنا أهل البيت لن يظهر أبدا حتى تظهر ودائع الله عزّ وجلّ فاذا ظهرت ظهر على من يظهر فقتله

 

Yine Hasan b. Mahbûb, İbrahim el-Kerhî’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben -veya bir adam, ihtilaf râvîden kaynaklanmaktadır- Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.) ‘Allah sizi hayra muvaffak kılsın! Ali (a.s.) Yüce Allah’ın dininde kuvvetli değil miydi?’ diye sordu(m). İmam: ‘Evet öyleydi’ buyurdular. Ben, “Peki öyleyse neden o toplum İmam’a galip geldi? İmam (a.s.) nasıl oldu da onları def etmedi ve onları bundan men etmedi?’ deyince şöyle buyurdu: ‘Yüce Allah’ın kitabındaki bir ayet ona mani oldu!’ Ben ‘Hangi ayet ki o?’ diye sorunca şöyle buyurdular: ‘Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.’ (Fetih/25). Şöyle ki Allah’ın kâfir ve münafık kavimlerin sulbünde emanet bıraktığı mümin kulları vardı. Ali (a.s.) o emanetlerin ortaya çıkması için babalarını öldürmedi… Biz Ehl-i Beyt’ten olan Kâim’in durumu da bu şekildedir. Allah’ın emanet bıraktıkları aşikâr olmayana dek, zuhur etmeyecektir...[53]

 

عن أبي حمزة الثمالي قال قلت لابي عبد الله (عليه السلام) إن أبا جعفر (عليه السلام) كان يقول إن خروج السفياني من الامر المحتوم؟ قال (لي) نعم، واختلاف ولد العباس من المحتوم، وقتل النفس الزكية من المحتوم، وخروج القائم (عليه السلام) من المحتوم، فقلت له كيف يكون (ذلك) النداء؟ قال ينادي مناد من السماء أول النهار ألا إن الحق في علي وشيعته، ثم ينادي إبليس لعنه الله في آخر النهار ألا إن الحق في السفياني وشيعته فيرتاب عند ذلك المبطلون

 

Yine o, Ebû Hamza es-Sumâli’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben, Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.) ‘Ebû Cafer el-Bâkır, ‘Süfyânî’nin çıkışı kati olan şeylerdendir.’ buyururdu.” dedim. İmam Sâdık bana ‘Evet, doğru’ dedikten sonra ekledi. ‘Abbasoğullarının ihtilafı kesinlikle gerçekleşecek olan işlerdendir. Nefsü’z-Zekiyye’nin öldürülmesi katidir. Kâim’in çıkışı kesinlikle vuku bulacaktır…[54]

 

، عن أبي جعفر (عليه السلام) قال " الزم الارض ولا تحرك يدا ولا رجلا حتى ترى علامات أذكرها لك، وما أراك تدرك (ذلك) اختلاف بني العباس، ومناد ينادي من السماء، وخسف قرية من قرى الشام تسمى الجابية، ونزول الترك الجزيرة، ونزول الروم الرملة، واختلاف كثير عند ذلك في كل أرض حتى تخرب الشام، ويكون سبب خرابها اجتماع ثلاث رايات فيها راية الاصهب وراية الابقع، وراية السفياني

 

Yine o Amr b. Ebü’l-Mikdâm’dan, o, Câbir b. Yezid el-Cu’fî’den, o da Ebû Cafer el-Bâkır’dan şöyle rivayet etmektedir: “Ey Câbir! Sana belirteceğim şu alametleri görünceye kadar yerinde otur, ne elini ne de ayağını oynat! Abbasoğullarının kendi aralarındaki ihtilaflarını, gökten bir münadinin nidasını, Şam köylerinden Câbiye’nin yere batmasını, Rumların Remle’ye inişini...  İşte o esnada dünyanın her tarafında pek çok ihtilaf vuku bulacak ve Şam yurdu harabeye dönecek. Şam’ın harabe olmasının nedeni orada üç bayrağın çıkmasıdır: Esheb’in (kumral tenli şahsın) bayrağı, Ebka’ın (yüzünde benek bulunan zat) bayrağı, Süfyânî’nin bayrağı.[55]

 

عن يعقوب السراج، قال قلت لابي - عبد الله (عليه السلام) متى فرج شيعتكم؟ فقال إذا اختلف ولد العباس، ووهى سلطانهم وطمع فيهم من لم يكن يطمع وخلعت العرب أعنتها، ورفع كل ذى صيصية صيصيته، وظهر السفياني، وأقبل اليماني، وتحرك الحسني، خرج صاحب هذا الامر من المدينة إى مكة بتراث رسول الله (صلى الله عليه وآله)، قلت وما تراث رسول الله (صلى الله عليه وآله)؟ فقال سيفه، ودرعه، وعمامته، وبرده، ورايته، وقضيبه، وفرسه، ولامته وسرجه"”

 

Yine o, Yakûb es-Serrâc’dan şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.) ‘Şiîlerinizin kurtuluşu ne zaman?’ diye sordum. O şöyle buyurdu: ‘Abbasoğulları kendi aralarında ihtilaf edip de iktidarları gevşeyince, tamah ehli olmayan bile onlara tamah edince, Araplar çözülüp her silah sahibi silahını çekince; Süfyânî zuhur edip Yemânî geldiğinde ve Hasanî harekete geçtiğinde, bu emrin sahibi Medine’den Mekke’ye doğru Rasûlullah’ın mirası ile hareket edecektir!’

 

Ben: “Rasûlullah’ın mirası nedir?’ diye sorduğumda ise şöyle buyurdu: Kılıcı, zırhı, sarığı, abası, sancağı, asası, atı, araç gereci ve eyeridir.[56]

 

عن هشام بن سالم، عن أبي عبد الله (عليه السلام) أنه قال " ما يكون هذا الامر حتى لا يبقى صنف من الناس إلا وقد ولوا على الناس حتى لا يقول قائل " إنا لو ولينا لعدلنا " ثم يقوم القائم بالحق والعدل"”

 

Muhammed b. Ebû Umeyr, Hişâm b. Sâlim’den, o da Ebû Abdullah es-Sâdık’tan şöyle rivayet etmektedir: “Bu iş, ‘Eğer biz yönetseydik kuşkusuz adaletle hükmederdik.’ dememeleri için, halkın her sınıfından insanların başa geçmesinden önce gerçekleşmez! Ardından Kâim gelecek, adalet ve hak ile hükmedecek![57]

 

عن زرارة قال " قلت لابى عبد الله (عليه السلام) النداء حق؟ قال إي والله حتى يسمعه كل قوم بلسانهم. وقال (عليه السلام) لا يكون هذا الامر حتى يذهب تسعة أعشار الناس

 

Yine o Hişâm b. Sâlim’den, o da Zürâre’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.) ‘[Gökten gelecek]Nida gerçek midir?’ diye sorunca şöyle buyurdular: ‘Evet, Allah’a and olsun ki her kavim onu kendi dilinde duyacaktır!’ İmam ayrıca şöyle de buyurdu: Halkın onda dokuzu helak olmadıkça Mehdî zuhur etmeyecektir![58]

 

حدثنا عبد الله بن عطاء المكى، عن شيخ من الفقهاء - يعنى أبا عبد الله (عليه السلام) - قال " سألته عن سيرة المهدي كيف سيرته؟ فقال يصنع كما صنع رسول الله (صلى الله عليه وآله)، يهدم ما كان قبله كما هدم رسول الله (صلى الله عليه وآله) أمر الجاهلية، ويستأنف الاسلام جديدا"”

 

Hasan b. Eyyûb, Abdülkerim b. Amr’dan şöyle rivayet etmektedir: … Abdullah b. Ata el-Mekkî rivayet etti ve dedi ki: “Ben büyük bir âlime –yani Ebû Abdullah es-Sâdık’a (a.s.)- Mehdî’nin siretinin nasıl olacağını sordum. O, cevaben şöyle buyurdu: ‘Rasûlullah’ın yaptığını yapacak. Rasûlullah cahiliyye dönemine ait şeyleri nasıl yerle bir ettiyse O da kendisinden önceki şeyleri öyle yıkacak! İslam dinini yeni baştan ortaya koyacak![59]

 

عن داود الدجاجي، عن أبي جعفر محمد بن علي (عليهما السلام)، قال: "سئل أمير المؤمنين (عليه السلام) عن قوله تعالى (فاختلف الاحزاب من بينهم) فقال: انتظروا الفرج من ثلاث، فقيل يا أمير المؤمنين وما هن؟ فقال اختلاف أهل الشام بينهم، والرايات السود من خراسان، والفزعة في شهر رمضان. فقيل وما الفزعة في شهر رمضان؟ فقال أو ما سمعتم قول الله عزّ وجلّ في القرآن " إن نشأ ننزل عليهم من السماء آية فظلت أعناقهم لها خاضعين " هي آية تخرج الفتاة من خدرها، وتوقظ النائم، وتفزع اليقظان"”

 

Hasan b. Ali b. Faddâl, Salebe b. Meymûn’dan, o Mamer b. Yahya’dan, o Dâvûd ed-Deccâcî’den, o da Ebû Cafer Muhammed b. Ali’den şöyle rivayet etmektedir: “Müminlerin Emirine Allahu Teâlâ’nın ‘Sonra gruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler.’ (Meryem/37) ayeti hakkında sorulunca şöyle buyurdular: ‘Üç şey gerçekleştiğinde fereci (İmam Mehdî’nin zuhurunu) bekleyin.’ Kendisine ‘Ey Emirü’l-Müminin! Bunlar nelerdir?’ dendiğinde de şöyle buyurdular: ‘Şam ehlinin kendi aralarında ihtilafı, Horasan’dan siyah sancakların çıkması ve Ramazan ayındaki şiddetli korku.’ Kendisine: ‘Ramazan ayındaki dehşet nedir?’ diye sorulunca da şöyle buyurdular: Yüce Allah’ın Kur’an’daki ‘Biz istesek onlara gökten bir mucize indiririz de derhal ona boyun eğerler.’ (Şuarâ/4) ayetidir. O genç kızları perdelerinden çıkaran, uyuyanları uyandıran ve uyanık olanı ise dehşete düşüren bir alamettir![60]

 

، عن الحسن بن زياد الصيقل قال سمعت أبا عبد الله جعفر بن محمد (عليه السلام) يقول إن القائم لا يقوم حتى ينادي مناد من السماء تسمع الفتاة في خدرها ويسمع أهل المشرق والمغرب. وفيه نزلت هذه الآية (إن نشأ ننزل عليهم من السماء آية فظلت أعناقهم لها خاضعين

 

Yine o Müsennâ el-Hannât’tan, o da Hasan b. Ziyâd es-Saykal’dan şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed’in şöyle buyurduğunu işittim: Gökten bir münadi nida etmeden Kâim kıyam etmez. Bu nidayı harimlerindeki genç kızlar, şark ve garp ehli duyacaktır. Bu nida hakkında ‘Biz istesek onlara gökten bir mucize indiririz de derhal ona boyun eğerler.’ (26/eş-Şuarâ/4) ayeti nazil olmuştur.[61]

 

عن صالح قال سمعت أبا عبد الله (عليه السلام) يقول ليس بين قيام القائم وبين قتل النفس الزكية إلا خمس عشره ليلة

 

Yine o, Şuayb el-Haddâd’dan; o Sâlih’ten (b. Meysem et-Temmâr) şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın şöyle buyurduğunu işittim: Kâim’in kıyamı ile Nefsü’z-Zekiyye’nin şehadeti arasında sadece on beş gün vardır.[62]

 

حدثنا أبو الجارود زياد بن المنذر، قال قال أبو جعفر محمد بن علي (عليهما السلام) " إذا ظهر القائم (عليه السلام) ظهر براية رسول الله (صلى الله عليه وآله)، وخاتم سليمان، وحجر موسى وعصاه، ثم يأمر مناديه فينادي ألا لا يحملن رجل منكم طعاما ولا شرابا ولا علفا فيقول أصحابه إنه يريد أن يقتلنا ويقتل دوابنا من الجوع والعطش، فيسير ويسيرون معه، فأول منزل ينزله يضرب الحجر فينبع منه طعام وشراب وعلف فيأكلون ويشربون، ودوابهم حتى ينزلوا النجف بظهر الكوفة

 

Abdullah b. Hammâd el-Ensârî dedi ki: bize Ebu’l-Cârûd Ziyâd b. el-Münzir rivayet ederek şöyle dedi: Ebû Cafer Muhammed b. Ali (a.s.) şöyle buyurdular: “Kâim (a.s.) zuhur ettiğinde Hz. Rasûlullah’ın (s.a.a.) bayrağı, Süleyman’ın (a.s.) yüzüğü, Musa’nın (a.s.) taşı ve asası ile zuhur edecektir. Sonra münadisine emredecek, münadi de bu emir üzerine ‘Hiçbiriniz sakın yanına yemek, su ve yem almasın!’ diye nida edecektir. Bunun üzerine ashabı: ‘O, bizi ve hayvanlarımızı açlık ve susuzluktan öldürmek istiyor.’ diyecektir. O yola çıkacak, ashabı da onunla yola koyulacak. Konaklayacakları ilk yerde taşa vuracak; ondan yemek, su ve yem çıkacak. Onlar da hayvanları ile birlikte yiyip içecekler ve ardından Kufe’nin arkasındaki Necef’te konaklayacaklar.[63]

 

عن حمران بن أعين عن أبى جعفر (عليه السلام) أنه قال " كأننى بدينكم هذا لا يزال متخضخضا يفحص بدمه ثم لا يرده عليكم إلا رجل منا أهل البيت، فيعطيكم في السنة عطاءين، ويرزقكم في الشهر رزقين، وتؤتون الحكمة في زمانه حتى أن المرأة لتقضي في بيتها بكتاب الله تعالى وسنة رسول الله (صلى الله عليه وآله)

 

Yine o Abdullah b. Bükeyr’den, o Humrân b. Ayen’den, o da Ebû Cafer el-Bâkır’dan (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Bu dininizi kanlar içinde çırpınır bir halde görür gibiyim. Onu sizlere ancak biz Ehl-i Beyt’ten birisi geri getirecek. O size yılda iki defa bağışta bulunacak, sizi ayda iki kez rızıklandıracak, ilim ve hikmet size O’nun zamanında verilecektir. Öyle ki bir kadın kendi evinde yüce Allah’ın Kitabı ve Rasûlullah’ın sünnetine göre hüküm verecektir.[64]

 

عن عبد الله بن سنان، قال سمعت أبا عبد الله (عليه السلام) يقول " لا يكون هذا الامر الذي تمدون إليه أعناقكم حتى ينادي مناد من السماء ألا إن فلانا صاحب الامر، فعلى م القتال؟

 

Yine o, Abdullah b. Sinân’dan şöyle rivayet etmektedir: Ben Ebû Abdullah es-Sâdık’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz gökten bir münadi ‘Âgâh olun! Falanca bu emrin sahibidir. Hâlâ ne üzerine savaşıyorsunuz?’ diye nida edinceye dek boyunlarınızı uzattığınız bu iş gerçekleşmeyecektir![65]

 

عن أبي بصير، عن أبي عبد الله (عليه السلام) أنه قال يقوم القائم يوم عاشوراء

 

Yine o Ebû Basir’den, o da Ebû Abdullah’tan şöyle rivayet etmektedir: “Kâim Âşûrâ günü kıyam edecektir.[66]

 

عن جابر الجعفي قال " سألت أبا جعفر الباقر (عليه السلام) عن السفياني، فقال وأنى لكم بالسفياني حتى يخرج قبله الشيصبانى يخرج من أرض كوفان ينبع كما ينبع الماء، فيقتل وفدكم، فتوقعوا بعد ذلك السفياني، وخروج القائم (عليه السلام)

 

Yine o, Amr b. Şimr’den, o da Câbir el-Cu’fî’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben, Ebû Cafer el-Bâkır’a (a.s.) Süfyânî’yi sordum. O bana cevaben şöyle buyurdu: Süfyânî’nin çıkışından önce karşınıza, Kufe’de, tıpkı yerden su çıkar gibi Şeysabânî çıkacak. O sizin heyetlerinizi öldürecek. Bu olaydan sonra Süfyânî’nin çıkışını ve Kaim’ın (a.f.) zuhurunu bekleyin.[67]

 

عن أبان بن تغلب، قال " كنت مع جعفر بن محمد (عليهما السلام) في مسجد بمكة، وهو آخذ بيدي، فقال يا أبان سيأتي الله بثلاثمائة وثلاثة عشر رجلا في مسجد كم هذا، يعلم أهل مكة أنه لم يخلق آباؤهم ولا أجدادهم بعد، عليهم السيوف، مكتوب على كل سيف اسم الرجل واسم أبيه وحليته ونسبه، ثم يأمر مناديا فينادي هذا المهدي يقضى بقضاء داود وسليمان، لا يسأل على ذلك بينة

 

Yine o Abdullah b. Bükeyr’den, o da Ebân b. Tağleb’den şöyle rivayet etmektedir: “Ben ve Cafer b. Muhammed es-Sâdık (a.s.) Mekke’de bir mescitte idik. O, benim elimden tutarak şöyle buyurdu: “Ey Ebân! Allah üç yüz on üç kişiyi bu mescidinizde bir araya getirecek. Mekke ahalisi onların babalarının ve atalarının henüz yaratılmadığını biliyorlar. Onların üzerinde kılıçlar vardır, her bir kılıcın üzerinde sahibinin ve babasının adı, şemaili ve nesebi yazılıdır. Sonra bir münadiye emredilir ve o şöyle nida eder: İşte bu Mehdî; Süleymân ile Dâvûd gibi hükmeder ve verdiği hükümde de beyyine/delil talep etmez![68]

 

عن محمد بن جعفر بن محمد (عليهما السلام) عن أبيه (عليه السلام) قال " إذا قام القائم بعث في أقاليم الارض، في كل إقليم رجلا، يقول عهدك في كفك فإذا ورد عليك أمر لا تفهمه ولا تعرف القضاء فيه فانظر إلى كفك واعمل بما فيها، قال ويبعث جندا إلى القسطنطينية، فإذا بلغوا الخليج كتبوا على أقدامهم شيئا ومشوا على الماء، فإذا نظر إليهم الروم يمشون على الماء، قالوا هؤلاء أصحابه يمشون على الماء، فكيف هو؟!

فعند ذلك يفتحون لهم أبواب المدينة، فيدخلونها، فيحكمون فيها ما يشاؤون

 

Yine o, Muhammed b. Cafer b. Muhammed’den, o da babasından şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Kâim (a.s.) kıyam ettiğinde yeryüzünün her bir bölgesine elçi gönderecek ve ona şöyle buyuracak. ‘Senin ahdin avucundadır. Anlamadığın bir mesele ile karşılaşır ve o meselenin hükmünün ne olduğunu bilmez isen avucundaki ahde bak ve ondaki hükmü uygula.’

 

İmam (a.s.) devamında şöyle buyurdu: Bir orduyu Konstantiniyye’ye/İstanbul’a gönderecek. Ordu Haliç’e ulaştığında ayaklarına bir şeyler yazarak suyun üstünde yürüyecekler. Onların suyun üstünde yürüdüğünü gören Rumlar şöyle diyecekler: Mehdî’nin ashabı suyun üzerinde yürüyebiliyorsa kendisi kim bilir nasıldır? Sonra da şehrin kapılarını Mehdî’nin (a.s.) ashabına açacaklar. Onlar da şehre girerek diledikleri gibi hüküm verecekler.[69]

 

عن هشام بن سالم، عن أبى عبد الله جعفر بن محمد (عليهما السلام) أنه قال " إذا استولى السفياني على الكور الخمس فعدوا له تسعة أشهر. - وزعم هشام أن الكور الخمس دمشق، وفلسطين، والاردن، وحمص وحلب

 

Abbâs b. Âmir, Muhammed b. er-Rebi el-Akra’dan, o Hişâm b. Sâlim’den, o da Ebû Abdullah Cafer b. Muhammed’den (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Süfyânî beş bölgeyi ele geçirdiğinde dokuz ay sayın. Hişâm bu beş bölgeyi şöyle tahmin ediyor: Dımaşk, Filistin, Ürdün, Humus, Halep.[70]

 

عن محمد بن مسلم، عن أبي جعفر محمد بن علي (عليهما السلام) أنه قال " السفياني والقائم في سنة واحدة

 

Abdullah b. Cebele, Muhammed b. Süleymân’dan; o el-Ala’dan, o Muhammed b. Müslim’den, o da Ebû Cafer Muhammed b. Ali el-Bâkır’dan (a.s.) şöyle nakleder: “Süfyânî ve Kâim aynı yıl içinde çıkacaktır.[71]

 

 

Ehl-i Sünnet rivayetlerinde Mehdî

 

Ehl-i Sünnet’in hadis mecmualarında aktarılan Mehdî rivayetlerini Şiî rivayetlerle karşılaştırdığımızda daha az detay sunulduğunu görüyoruz. Bununla birlikte bu Sünnî rivayetler de Hz. Mehdî’nin, Hz. Fâtıma’nın (a.s.) zürriyetinden olduğunu ve İsa b. Meryem’in (a.s.) O’nun arkasında namaz kılacağını belirtmektedir. Ayrıca O’nun Hz. Hüseyin’in neslinden geleceğini belirten pek çok nass vardır.

 

Ayrıca yukarıda geçen fitnelerden birçoğunun zikredildiği de görülmektedir. Karşılaştırma yapılması ve konunun daha iyi anlaşılması için yukarıda hadislerini sunduğumuz Hasan b. Mahbûb ve diğer Şiî müelliflerle çağdaş olan Nuaym b. Hammâd el-Bağdâdî el-Mervezi’nin kitabında nakledilen rivayetlerden birkaçını sunmamız yerinde olacaktır.

 

 

Nuaym b. Hammâd’ın el-Melâhim adlı eserinden bazı rivayetler

 

Mehdî Ehl-i Beyt’tendir

 

Nuaym b. Hammâd el-Mervezî der ki: bize el-Velid, İbn Lehîa’dan, o Ayyaş b. Abbâs’tan, o, İbn Züreyr’den, o da Hz. Ali’den Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “O (Mehdî) benim Ehl-i Beyt’imdendir.[72]

 

حدثني علي بن أبي طالب (رضي الله عنه) قال قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) (المهدي منا أهل البيت

 

Nuaym b. Hammâd el-Mervezî der ki: bize el-Kâsım b. Mâlik el-Müzenî, Yasin b. Seyyar’dan rivayet etti ve dedi ki: İbrahim b. Muhammed b. el-Hanefiyye’nin şöyle dediğini işittim: babam bana rivayet etti ve dedi ki: bana Ali b. Ebû Tâlib (a.s.) rivayet etti: Hz. Rasûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: “Mehdî biz Ehl-i Beyt’tendir.[73]

 

عن علي بن أبي طالب (رضي الله عنه) قال قلت يا رسول الله المهدي منا أئمة الهدى أم من غيرنا؟ قال (بل منا، بنا يختم الدين كما بنا فتح وبنا يستنقذون من ضلالة الفتنة كما استنقذوا من ضلالة الشرك وبنا يؤلف الله بين قلوبهم في الدين بعد عداوة الفتنة كما ألف الله بين قلوبهم ودينهم بعد عداوة الشرك

 

Nuaym, el-Velîd’den, o Ali b. Havşeb’den, o da Mekhûl’den Ali b. Ebû Tâlib’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ben ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Mehdî biz hidayet imamlarından mıdır yoksa bizim dışımızdakilerden mi?’ diye sorunca şöyle buyurdular: O, bizdendir. Nasıl ki bu din bizimle başladı, bizimle de son bulacaktır. İnsanlar şirk sapkınlığından bizle kurtuldukları gibi fitne sapıklığından da bizimle kurtulacaklardır…[74]

 

عن أبي الطفيل (رضي الله عنه) النبي (صلى الله عليه وآله) وابن لهيعة عن أبي زرعة عن عمر بن علي عن علي عن النبي (صلى الله عليه وآله) قال (بنا يختم الدين كما بنا فتح وبنا يستنقذون من الشرك) وقال أحدهما من الضلالة وبنا يؤلف الله بين قلوبهم بعد عداوة الشرك وقال أحدهما الضلالة والفتنة

 

Nuaym, el-Velid’den ve Rişdîn’den, onlar İbn Ebi Lehia’dan, o İsrail b. Abbad’dan, o Meymûn el-Kaddâh’tan, o Ebu’t-Tufeyl’den, o da Hz. Peygamber’den; İbn Ebi Lehîa, Ebû Zura’dan, o Ömer b. Ali’den, o, Hz. Ali’den, O da Hz. Peygamber’den şöyle rivayet etmektedir: “Nasıl ki bu din bizimle başladı, bizimle de son bulacaktır. Bizimle insanlar şirkten kurtulacaklardır. Hadisin diğer varyantında ise râvî şöyle demektedir: Bizimle sapkınlıktan kurtulacaklardır. Nitekim Allah bizimle, şirk düşmanlığından sonra onların kalplerinin arasını buldu. Bir başka rivayet ise ‘Bizimle fitne ve sapıklıktan kurtulacaklardır’ şeklindedir.[75].

 

 

Mehdî (a.s.), Hz. Fâtıma’nın zürriyetindendir

 

عن زر بن حبيش سمع عليا (رضي الله عنه) يقول المهدي رجل منا من ولد فاطمة رضي الله عنها

 

Nuaym, Ebû Hârûn’dan, o Amr b. Kays el-Mullâî’den, o el-Minhâl b. Amr’dan, o da Zirr b. Hubeyş’ten şöyle rivayet etmektedir: Ben Ali’yi (a.s.) şöyle derken işittim: Mehdî bizden biridir ve Fâtıma’nın (a.s.) evladındandır.[76]

 

عن جابر عن أبي جعفر قال هو من بني هاشم من ولد فاطمة

 

Nuaym, Saîd Ebû Osman’dan, o Câbir’den, o da Ebû Cafer el-Bâkır’dan şöyle rivayet etmektedir: “O (Mehdî) Benî Hâşim’den, Fâtıma (a.s.) neslindendir.[77]

 

 

Hz. Mehdî, Hz. Hüseyin’in (a.s.) soyundandır

 

عن عبد الله بن عمرو رضي الله عنهما قال يخرج رجل من ولد الحسين من قبل المشرق ولو استقبلته الجبال لهدمها واتخذ فيها طرقا

 

Nuaym, el-Velîd ve Rişdîn’den, o ikisi İbn Lehîa’dan, o Ebû Kubeyl’den, o da Abdullah b. Ömer’den şöyle nakleder: “Hüseyin (a.s.) neslinden birisi doğu taraflarından çıkacak. Karşısına dağlar bile çıksa onları yerle bir edecek ve orada yollar edinecek.[78]

 

قال علي بن أبي طالب يخرج رجل من ولد حسين اسمه اسم نبيكم يفرح بخروجه أهل السماء

 

Nuaym, İbn Ayyaş’tan rivayet eder ve şöyle der: Bana kimi ilim ehli Muhammed b. Cafer el-Bâkır’ın şöyle dediğini haber verdi: Ali b. Ebî Tâlib şöyle buyurdular:Hüseyin’in (a.s.) neslinden bir kişi çıkacak, ismi peygamberinizin ismidir. Onun çıkışı ile sema ehli sevinecektir.[79]

 

 

İbn Hammâd’ın İmam Ali’den naklettiği fitneler hakkındaki rivayetler

 

عن علي (رضي الله عنه) قال يلتقي السفياني والرايات السود فيهم شاب من بني هاشم في كفه اليسرى خال وعلى مقدمته رجل من بني تميم يقال له شعيب بن صالح بباب اصطخر فتكون بينهم ملحمة عظيمة فتظهر الرايات السود وتهرب خيل السفياني فعند ذلك يتمنى الناس المهدي ويطلبونه

 

Nuaym bu hadisi şu şekilde aktarır: Bize el-Velîd ve Rişdîn, İbn Lehîa’dan, o Ebû Kubeyl’den, o Ebû Rummân’dan, o da Ali’den (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Süfyânî ve siyah sancaklar karşı karşıya geleceklerdir. Onların (siyah sancakların) arasında sol elinde ben bulunan Benî Hâşim’den bir genç bulunacaktır. Ordunun öncü birliklerinde ise Benî Temîm kabilesinden Şuayb b. Sâlih adında birisi olacak ve bu zat Istahr kapısının önüne gelecektir. Aralarında büyük bir çatışma çıkacak ve siyah sancaklar galip gelecek, Süfyânî ise kaçacaktır. İşte o esnada insanlar Mehdî’yi arzulayacak ve O’nu arayacaklar.[80]

 

عن علي بن أبي طالب (رضي الله عنه) قال يخرج رجل قبل المهدي من أهل بيته بالمشرق يحمل السيف على عاتقه ثمانية أشهر يقتل ويمثل ويتوجه إلى بيت المقدس فلا يبلغه حتى يموت

 

Nuaym, Abdullah b. Mervân’dan, o el-Heysem b. Abdurrahmân’dan, o da hadisi kendisine rivayet eden birinden, bu kişi de Ali b. Ebî Tâlib’den (a.s.) şöyle rivayet etmektedir: “Mehdî’den (a.s.) önce ehl-i beytinden doğu tarafında elindeki kılıcını sekiz ay boyunca kuşanan birisi çıkacaktır. Bu şahıs katledilir ve naaşına müsle yapılır. Beytü’l-Makdis’e yönelir ancak oraya ulaşamadan ölür.[81]

 

عن ابن عباس قال سمعت عليا (رضي الله عنه) يقول لا يخرج المهدي حتى يقتل ثلث ويموت ثلث ويبقى ثلث

 

Nuaym, kendi isnad zinciri ile İbn Abbâs’tan şöyle rivayet etmektedir: “Ben Ali’nin (a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: Mehdî insanların üçte biri katledilip, üçte biri ölüp ve geriye de üçte biri kalmadan çıkmayacaktır.[82]

 

قبيل عن أبي رومان عن علي (رضي الله عنه) قال بعد الخسف ينادي مناد من السماء إن الحق في آل محمد في أول النهار ثم ينادي مناد في آخر النهار إن الحق في ولد عيسى وذلك نحوه من الشيطان

 

Nuaym şöyle der: bize el-Velîd ve Rişdîn, İbn Lehîa’dan, o Ebû Kubeyl’den, o Ebû Rummân’dan, o da Hz. Ali’den şöyle rivayet etmektedir: “Yere batırılma olayından sonra gökten bir münadi günün başında ‘Hak, Âl-i Muhammed’dedir!’ diye nida edecektir. Günün sonunda ise bir başka münadi ‘Hak, İsa’nın çocuklarındadır!’ diye seslenecek. İşte bu nida Şeytan’dandır.[83]

 

عن شهر بن حوشب قال قال رسول الله (صلى الله عليه وآله) (في المحرم ينادي مناد من السماء ألا إن صفوة الله من خلقه فلان فاسمعوا له وأطيعوا في سنة الصوت والمعمعة

 

Nuaym, el-Velîd b. Müslim’den, o Anbese el-Kureşî’den, o Mesleme b. Ebû Seleme’den, o Şehr b. Havşeb’den şöyle rivayet etmektedir: Hz. Rasûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Muharrem ayında bir münadi semadan ‘Agâh olun, Allah’ın insanlar arasından seçtiği kişi falandır, onu dinleyin ve ona itaat edin!’ diye seslenecek...[84]

 

زرير عن عمار ابن ياسر (رضي الله عنه) قال إذا قتل النفس الزكية وأخوه يقتل بمكة ضيعة نادى مناد من السماء إن أميركم فلان وذلك المهدي الذي يملأ الأرض حقا وعدلا

 

Nuaym şöyle der: Bize Rişdîn, İbn Lehîa’dan rivayet etti ve dedi ki: Bana Ebû Zura, Abdullah b. Züreyr’den, o da Ammar b. Yasir’den şöyle rivayet etti: “Nefsü’z-Zekiyye öldürülüp kardeşi de Mekke’de bir çiftlikte katledildiğinde gökten bir münadi şöyle nida edecektir: Emiriniz falancadır ve o, yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracak olan Mehdî’dir.[85]

 

 

Şiî ve Sünnî kültürün Mehdeviyet rivayetlerinin karşılaştırılması

 

Hicri ikinci asırdan üçüncü asrın ilk çeyreğine kadarki yaygın Şiî kültür ile aynı dönemin Sünnî kültürünün Mehdîlik konusundaki rivayetlerini karşılaştırdığımızda şu iki sonuca varıyoruz:

 

İlki: Her iki topluluk da Hz. Mehdî’nin Hz. Peygamber’in zürriyetinden, Hz. Fâtıma evladından ve İmam Hüseyin’in (a.s.) neslinden olduğunu, Hz. İsa’nın (a.s.) Mehdî’nin (a.f.) arkasında namaz kılacağını; O’nun, Hz. Peygamber’in (s.a.a.) müjdelediği On İki İmam’ın sonuncusu olduğunu teyit etmektedir -diğer İmamların teşhisi noktasında iki kültür arasında ihtilaf bulunmakla birlikte-.  Her iki grubun rivayetlerinde de birtakım ortak olaylar zikredilmektedir: İmam Mehdî’nin Mekke’deki zuhurundan önce Süfyânî’nin çıkışı, Horasânî’nin ve Şuayb b. Salih’in zuhuru, insanların üçte ikisini ortadan kaldıracak bir dünya savaşının yaşanması [Nuaym bin Hammâd rivayetine göre Hz. Mehdî’ye 313 has yâranın eşlik etmesi; haz.].

 

İkincisi: Şiî kültür, İmam Mehdî’nin (a.f.), İmam Sâdık’ın altıncı göbekten, İmam Kâzım’ın beşinci ve İmam Rıza’nın (a.s.) dördüncü göbekten torunu olduğunu teşhis etmekle Ehl-i Sünnet’ten ayrılmaktadır. Ayrıca iki gaybetin mevcudiyetini belirtmekle de farklılaşır.

 

Üstad Ahmed Kâtib’in “Gaybet ile ilgili rivayetlere bir göz atıldığında bunların belli bir gaip imamdan söz etmedikleri görülmektedir… Yine bu rivayetler Şeyh Sadûk’un iddia ettiği üzere bir şeyin vuku bulmadan önce haber verilmesi türünden bir mucize delili de sunmazlar. İmam Mehdî’nin kimliğini bugünkü İsna Aşeriyye Şiası arasında bilindiği şekliyle -Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisi olarak- tespit ve tayin etmeye gelince, bu inanç İmam Hasan el-Askerî’nin vefatından çok sonra, yani yaklaşık olarak hicrî dördüncü asrın başlarında ortaya çıkmıştır.” şeklindeki sözlerinin, Şiîlerin İmam Mehdî’nin doğumundan ve gaybetinden önce Ehl-i Beyt İmamları’ndan naklettikleri rivayetler ile uyuşmadığını göstermiş olduk. Biz hicrî 224 yılında vefat eden Hasan b. Mahbûb’un ve onunla çağdaş ve vefat tarihleri birbirine yakın 13 Şiî musannifin kitaplarından bir demet hadis sunduk. Mehdî-i Mevûd’un hususiyetlerini belirten bu kitaplar O’nun açık hüviyetini ortaya koymakta, bunun yanı sıra küçük ve büyük gaybetlerin vukuunu haber vermektedir.

 

Yazarın “Mehdî’nin kimliği Rasûlullah (s.a.a.) veya önceki on bir imam zamanında belirlenmiş olsaydı ne Müslümanlar, ne Şia, ne özelde İmâmiyye mezhebi ve ne de İmam Hasan el-Askerî’nin Şiîleri Mehdî’nin (a.s.) kimliği konusunda ayrılığa düşerlerdi” şeklindeki sözlerine gelince ise bunun cevabı şöyledir:

 

Hadis ve rivayetlerin mesajlarının açıklığı ihtilafa veya sapmaya engel değildir. Nitekim Allahu Teâlâ’nın varlığından daha açık bir şey bulunmadığı halde insanlar onda ihtilafa düşmüş; kimisi ilhad, kimisi de iman yolunu tutmuştur.

 

Hz. Musa’nın bağlıları ve ümmeti arasında Hz. İsa’nın mucizesinden daha açık bir şey olmadığı halde, insanlar onun hakkında da ihtilafa düşmüş, kimisi Hz. İsa’ya iman etmiş, kimisi de onu yalanlamış hatta öldürmeye kalkışmıştır.

 

Hz. Peygamber’den (s.a.a.), tevatür ve delaletinin açıklığı noktasında Gadîr hadisi gibi bir rivayet nakledilmiş değildir. Bununla birlikte Gadîr hadisini dinlemiş Müslümanlar İmam Ali (a.s.) ile savaşmış, Benî Ümeyye ve taraftarları Ali’ye (a.s.) lanet etmiştir!

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

Medya Şafak

 



[1] et-Tatavvur, s. 297.

[2] Age, s. 182.

[3] İkmâlü’d-Dîn, s. 92.

[4] Kemâlü’d-Dîn, s. 19.

[5] Zürâre’nin aslı bunlardandır. Muhammed b. Müslim, İbrahim b. Ömer, Ebû Hamza es-Sumâlî, Abdullah b. Bükeyr, Ebân b. Osmân ve diğerlerinin “asılları” da bu kategoriye girmektedir.

[6] Bihârü’l-Envâr, c. 51, s. 364, Tabersi’nin İlâmü’l-Verâ’sından naklen.

[7] Muhammed b. İbrahim en-Numânî, Kitabü’l-Ğaybe, s. 136.

[8] Kemâlü’d-Dîn ve Temâmü’n-Nime, s. 481.

[9] Age, s. 350.

[10] Age, s. 341.

[11] Age, s. 481.

[12] Age, s. 342.

[13] Age, s. 342.

[14] Şeyh Tûsî, el-Ğaybe, s. 336; Kemâlü’d-Dîn, s. 288.

[15] Kemâlü’d-Dîn, s. 287.

[16] Numânî, el-Ğaybe, s. 151.

[17] Numânî, el-Ğaybe, s. 154.

[18] Age, s. 160.

[19] Age, s. 157.

[20] Age, s. 157.

[21] Age, s. 177.

[22] el-Ğaybe, s. 168.

[23] Kemâlü’d-Dîn, s. 360.

[24] Kemâlü’d-Dîn, s. 349.

[25] el-Ğaybe, s. 322.

[26] el-Usûl mine’l-Kâfî, c. 1, s. 338.

[27] el-Ğaybe, s. 177.

[28] Age, s. 170.

[29] Age, s. 176.

[30] Age, s. 171.

[31] Age, s. 172.

[32] Age, s. 173.

[33] Age, s. 171.

[34] Age, s. 172.

[35] Kemâlü’d-Dîn, s. 311.

[36] el-Ğaybe, s. 47.

[37] Kemâlü’d-Dîn, s. 416.

[38] Age, s. 340.

[39] Age, s. 316.

[40] Age, s. 86.

[41] el-Ğaybe, s. 247.

[42] Age, s. 274.

[43] Kemâlü’d-Dîn, s. 33.

[44] Age, s. 338.

[45] el-Ğaybe, s. 90

[46] Kemâlü’d-Dîn, s. 333.

[47] el-Ğaybe, s. 140.

Ben derim ki: Benzer hadisleri el-Hasan b. Mahbûb dışında başkaları da rivayet etmişlerdir. Bkz. Muhammed b. İbrahim en-Numânî (el-Ğaybe’de, s. 168); Şeyh Sadûk (Kemâlü’d-Dîn’de s. 51, 204,  260, 371, 372 vs.).

[48] Kemâlü’d-Dîn, s. 480.

[49] el-Ğaybe, s. 211.

[50] el-Ğaybe, s. 237.

[51] el-Ğaybet, s. 300.

[52] Kemâlü’d-Dîn, s. 336.

[53] Kemâlü’d-Dîn, s. 641.

[54] Kemâlü’d-Dîn, s. 652.

[55] Tabersî, İlâmü’l-Verâ bi Alâmi’l-Hüdâ, c. 2, s. 281.

[56] el-Ğaybe, s. 270.

[57] Age, s. 274.

[58] Age, S. 274.

[59] Age, s. 230.

[60] Age, s. 251.

[61] Age, s. 177.

[62] Şeyh Tûsî, el-Ğaybe, s. 445.

[63] Numânî, el-Ğaybe, s. 238.

[64] Age, s. 238.

[65] Age, s. 266.

[66] Age, s. 282.

[67] Age, s. 302.

[68] Age, s. 313.

[69] Age, s. 319.

[70] Age, s. 304.

[71] Age, s. 267.

[72] Kitâbü’l-Fiten, s. 229.

[73] Age, s. 231.

[74] Age, s. 229

[75] Age, s. 229.

[76] Age, s. 231.

[77] Age, s. 230.

[78] Age, s. 229.

[79] Age, s. 425.

[80] Age, s. 197.

[81] Age, s. 198.

[82] Age, s. 206.

[83] Age, s. 209.

[84] Age, s. 209.

[85] Age, s. 209