Direniş örgütlerinin Siyonist rejime yaptığı son roket saldırılarının 3 stratejik mesajı

Direniş örgütlerinin Siyonist rejime yaptığı son roket saldırılarının 3 stratejik mesajı
Direniş gruplarının hafta sonu Lübnan, Gazze ve Suriye'den başlattıkları ve saatlerce süren roket atışları, İsraillilere cehennem kapılarını açtı ve İsrail liderlerine yıllardır en çok korktukları şeyin gerçekleştiğini ve artık direnişin kuşatması altında olduklarını gösterdi.

 

 

Alwaght

 

Direniş gruplarının hafta sonu Lübnan, Gazze ve Suriye'den başlattıkları ve saatlerce süren roket atışları, İsraillilere cehennem kapılarını açtı ve İsrail liderlerine yıllardır en çok korktukları şeyin gerçekleştiğini ve artık direnişin kuşatması altında olduklarını gösterdi.

 

Bir hafta önce yaşananlar, direniş grupları arasında muhteşem bir sinerji, koordinasyon ve işbirliği gösterisiydi. Direniş, ana hedefi Filistin'i özgürleştirmek ve İsrail rejimini bölge haritasından çıkarmak olan en güçlü bölgesel koalisyon olduğunu kanıtladı.

 

Son saldırılardaki yeni ve önemli konu, aslında hedefte de olmayan, rejime yaşatılacak kayıpların miktarı değil, düşmana ilettiği çok önemli sembolik mesajlardır. İşte bunlardan üçü:

 

1. Destek ve koruma şemsiyesi

 

Çok cepheli roket atışlarının İsrail rejimine yolladığı yeni ve son derece önemli gerçekliğin resmi, İsrail'in Hizbullah'la doğrudan bir askeri çatışmaya girme korkusu ve Gazze'ye yeni bir büyük saldırı başlatma konusundaki acizliğiydi. Kısa bir süre önce de sertlik yanlısı İsrailli yetkililer defalarca, Lübnan'la olan gaz anlaşmasını feshetmek ve ülkeye saldırmakla tehdit etmiştiler. Bununla birlikte, görünüşe göre Hizbullah'tan yeşil ışık alan güney Lübnan kaynaklı roket ateşi, yalnızca Tel Aviv'in yeni bir büyük ölçekli savaş yürütme gücünün yokluğunu değil, aynı zamanda caydırıcılık denklemlerinin de artık Hizbullah'ın koruma şemsiyesinin, diğer direniş grupları için güvenlik garantisi sağlayacak şekilde değiştiğini gösterdi. Öyle ki İsrailliler, Hizbullah ile bir çatışma olasılığı yüzünden, Lübnan merkezli Filistinli grupların mevzilerine kapsamlı saldırılar başlatmayı imkânsız buldular.

 

Bu durum daha önce, işgal edilen topraklarda başka bir şekilde yaşanmıştı. İsrail'in Mayıs 2021'de Kudüs'ün Şeyh Cerrah mahallesine düzenlediği ve insanların evlerinin yıkılmasına yol açan saldırılarında, Kudüs Kılıcı Operasyonu kapsamında Gazze direniş grupları İsrail şehirlerinin derinliklerine füze yağmuru yağdırmıştı. Bu savaştaki yenilgi İsrailliler için alarm zillerini çalarak kendi güçlerini sorgulamalarına yol açtı. Örneğin, eski Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, Tel Aviv’in Hamas karşısındaki vaziyeti buyken, her ikisi de Filistin hareketinden çok daha güçlü olan Hizbullah ve İran'la karşı karşıya geldiğinde ne yapacağını sormuştu. Bu aslında bir soru değil, İsrailli yetkili tarafından yapılan bir kehanet ve uyarıydı ve son roket saldırısında İsrail'in sergilediği kısıtlı yanıt yeteneği, bu kehanetin gerçekleşmesiydi.

 

2. Direnişin parmağı topyekûn saldırı düğmesinde

 

İsrail rejimine üç cepheden yapılan son saldırıların gösterdiği bir başka sembolik gerçeklik, işgal altındaki topraklara topyekûn saldırı seçeneği üzerindeki çalışmaların tamamlanmasıdır. Aslında, direniş grupları ile İsrail rejimi arasındaki çatışmaların tarihi yeni bir dönüm noktası kaydetti ve bu, direniş grupları için ömür boyu sürecek bir stratejik hedef konumundaki ortak bir cephenin kurulmasının operasyonel olarak tamamlanmasıdır. İsrailliler, 1967 ve 1973 savaşlarında Suriye, Mısır ve Ürdün'ü de içine alan Arap ortak cephesiyle çatışma yaşamış olsalar da, direnişle hiçbir zaman topyekûn bir savaş tecrübe etmediler. Direniş grupları İsrail'i güney Lübnan'dan Suriye, Gazze, Yemen ve Irak'a kadar her biri güçlü, tecrübeli, füze ve insansız hava araçlarıyla donatılmış bir ordu olarak kuşatıyor ve İsrail güçlerinin ayrı savaşlarda peş peşe yenilgiye uğraması da bunu kanıtlıyor. Son füze saldırıları, böyle bir seçeneğin artık masada yer aldığının ve direnişin elinin bunun düğmesinde olduğunun mesajını verdi.

 

3. Kurtarıcı mezarda uyuyor

 

İşgal altındaki topraklara yönelik son saldırılarda göze çarpan bir diğer önemli ve sembolik konu, İsrail'in yalnızlığı ve başta ABD olmak üzere İsrail rejiminin sözde bölgesel ve uluslararası müttefiklerinin eylemsizliğiydi. Son yıllarda Direniş Eksenine karşı bir koalisyon hayali kuran Körfez monarşileri, Tel Aviv'i desteklememekle kalmayıp onu eleştirdiler de. İç halk protestolarından Ukrayna savaşına ve AB içinde derinleşen uçuruma kadar pek çok zorlukla boğuşan Avrupa ülkeleri, İsrail'in güvenlik krizlerine fiilen alakasız durumdalar. Irak ve Suriye'deki mevzileri ve üsleri bugünlerde direniş gruplarının hedefi haline gelen ABD, bölgesel gelişmeleri etkileme gücünü kaybetti ve direniş gruplarıyla gerginlik yaşamaktan kaçınmak istiyor.

 

İsrail rejimi uluslararası koşullar yüzünden artık kendisini güvenlik tehditlerine karşı her zamankinden daha fazla savunmasız görüyor ve “sekizinci on yılın laneti” korkusuyla her türlü savaştan uzak duruyor.

 

Çeviri: Medya Şafak