ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (10): Bir üs mü edindik yoksa aklımızı mı kaybettik?
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 01.07.2024
Arafat'ın yaptığı, İkinci Dünya Savaşı'nda, işgal altındaki Fransa'nın Vichy hükümetinin ülkelerini Nazilerin çıkarları doğrultusunda yönetmesiyle eşdeğerdir. Vichy hükümeti nasıl Fransa'daki bir Nazi üssü idiyse, Filistin Yönetimi de Filistin’deki Siyonist üstür! Öyleyse onlara muamelemiz de bu şekilde olmalıdır!
Free Arab Voice
Pek çok ana akım gazeteci ve Filistin Ulusal Yönetimi yetkilisi, bugünlerde "Hiç yoktan iyidir" ifadesinin bayrağı altında, Oslo'nun tüm eksikliklerine rağmen Filistin'de bize en azından bir tutamak yeri sağladığı yanılgısını satıyor! Buradaki ima, bu dayanak noktasının bir şekilde Filistin devleti ve kimliği için bir üs haline gelebileceğidir.
Burada şu soruyu sorma hakkımız var: Kimin için ve ne için dayanak noktası? Eğer dayanak FKÖ'nün çürümüş ve yozlaşmış bürokrasisi içinse, o zaman elbette doğru; Oslo onlara bir dayanak sağlamıştır.
Ancak dayanak noktasıyla kastedilen, Filistin'in gelecekteki kurtuluşu yolunda bir temel, bir üs ise, o zaman hiçbir şey, Oslo'nun bize bir dayanak sağladığı iddiası kadar gerçeklerden uzak olamaz.
Oslo, Filistinlilerin sürgünü sorununu çözmedi ve çözme niyetinde de değildi.
Devredilemez haklarımızı ihlal eden tavizlerden başlayarak Oslo'nun yarattığı koşullar, üs inşasını hem zorlaştırıyor hem de neredeyse olanaksız kılıyor. Oslo'da bizi temsil ettiğini iddia eden bazı Filistinliler, "İsrail'in" var olma hakkını kabul etmekle kalmayıp "terörizmi" kınadıkları gibi, üstüne bir de Filistinliler karşısında sözleşmeli zalimler olarak işgalcilerin güvenliğini savunmada aktif rol üstlendiler.
Buna Filistin liderliğinin müzakerelerdeki yolsuzluk ve beceriksizliğini, Siyonistlerle yüzleşmekten hoşlanmamasını da eklerseniz, bir üs kazanma konusundaki her türlü konuşmanın saçmalık olduğunu görürsünüz.
İntifada, kurtuluşun sürdürülebileceği gerçek üssün inşasını başlatmıştı ancak Arafat ve Oslo'nun yaptıklarından biri de tam olarak bu üssü yok etmekti. Bunun yerine sokakları yöneten haydutlar ve özel işletmelerden yüzde alan Arafat dostları var artık.
İşgal altında bir üs olamaz ve Filistin hâlâ işgal altındadır. Daha da önemlisi, eğer demokrasiyi hâlâ işgal aparatlarının egemenliği yerine halkın egemenliği olarak tanımlıyorsak, işgal altında demokrasi de olamaz.
Dahası, bir üs inşa etmek, Filistinlilerin çıkarlarını gözeten bağımsız bir ekonomik merkez gerektirir. Bu da ne işgal altında ne de Filistin Ulusal Yönetimi’nin yasal çerçevesi (Filistin-İsrail ekonomik anlaşması diye okuyun) altında gerçekleşebilir. Oslo, hukuki olarak, Filistin Yönetimini işgalin uzantısı kılmıştır.
Üstelik bağımsız karakterimizin gelişmesini ve ekonomik ilerlememizi desteklemek, kültürel ve bilimsel bir Rönesans gerektirir. Bunun, işgalin ya da Filistin Yönetiminin altında gerçekleşemeyeceği ise açıktır.
Beni karamsar ve nihilist olmakla suçlamayın, bir öneride bulunmak istiyorum: İşgal altındaki diğer halkların kurtuluş üslerini nasıl başarıyla inşa ettiklerine bakalım ve bunları not alalım. Cezayir'den Vietnam'a ve Güney Afrika'ya kadarki başarılı örnekleri taklit edelim. Arafat'ın yaptığı, İkinci Dünya Savaşı'nda, işgal altındaki Fransa'nın Vichy hükümetinin ülkelerini Nazilerin çıkarları doğrultusunda yönetmesiyle eşdeğerdir. Vichy hükümeti nasıl Fransa'daki bir Nazi üssü idiyse, Filistin Yönetimi de Filistin’deki Siyonist üstür! Öyleyse onlara muamelemiz de bu şekilde olmalıdır!
Çeviri: Medya Şafak