ENİS NAKKAŞ: ÜMMET YENİ BİR ŞAFAĞA UYANDI

ENİS NAKKAŞ: ÜMMET YENİ BİR ŞAFAĞA UYANDI
Direniş Cephesinin eylemci mütefekkirlerinden, İmad Muğniye'nin silah arkadaşı Enis Nakkaş, El Meyadin TV'ye Gazze Savaşı ile önemli açıklamalarda bulundu.

Enis Nakkaş: Ümmet Yeni Bir Şafağa Uyandı

El Meyadin TV

 

Spiker: Gazze saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Enis Nakkaş: Bugün ümmetin yeni bir şafağa uyandığını ve direnişin de samimi bir şekilde özgürlüğün kapılarını çaldığını söyleyebiliriz. Önceleri Kassam olan füzeler, Grad oldu ve şimdi Fecr-5 diyoruz. Bundan sonrası da daha güçlüsü olacak. Bir şeyi, hepimiz tecrübesinden yararlanalım diye hatırlatma ve uyarı amaçlı belirtmek istiyorum, savaşçıların ve Filistin halkının iradesi tarih önünde kendini kanıtladı. Bu iradenin küçümsenmemesi ve öneminin korunması gerekiyor. Ve bugün Gazze, Kendisine ne havadan ne denizden ne karadan sınır açılmayan Gazze; dünya kuşatma tarihinin ve çeşitlerinin en sert kuşatmasını yaşayan Gazze buna rağmen bugün bu zafere ulaşabileceğini göstermiş oldu. Bu sert kuşatmalarda unutmamamız gereken ise iç kuşatmaların dış kuşatmalar kadar sert olduğudur. Filistin içinde bölünmeler vardı; direnişin ve düşmanla kavganın başladığı günden beri de direnişe olumsuz bakan bazı taraflar var. Bunlara ek olarak bazı Arap devletlerinin duruşlarını da hatırlamak lazım. Direnişin zaferler kazanmasını engellemek için; siyasi mesajlarla ve demeçlerle direnişi kınamakla yetinmeyip halen ona kanla, kan akıtarak hükmetmeye çalışan Araplar var. Kuşatmalar devam ederken batıdan konuşmak gerekirse, halkımız da biliyor ki batılılar, Birleşmiş Milletler ve Avrupa her şekilde ve bütün imkânlarını kullanarak İsrail'e destek oluyorlar. Bütün bunlara rağmen Gazze halen orda duruyor. Bizim hitap şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor ve ben bu programda hitap şeklimizi değiştirmenin öneminden bahsedeceğim. Ateşlerin durması için yalvarmamız gerekmiyor artık ve halen orada direniş varken halkımız için de endişelenmemiz gerekmiyor. Yeni bir yere ve yeni bir duruşa sahip olduk. Düşmanın kendisi ateşin durması için yalvarıyor. Ve bu tepkiyi hızlı bir şekilde verdi. Ben şok oldum. Ben bir şeyi açık sözlülükle, bütün şeffaflığıyla itiraf edeyim ve bunu ancak birkaç defa söylemişimdir. Ben tahlilimde yanıldım ve hata yaptım. Savaş başladığında İsrail 2 hafta içinde beyaz bayrağı yükseltecek ve ateşin durmasını isteyecek diye bahse girdim. İsrail'e 2 hafta verdim ama daha 24 saaat geçmeden Birleşmiş Milletlerden ve müttefiki olduğu Arap Devletlerinden ateşin durması için, acil bir şekilde müdahil olmalarını istedi. Ve İsrail bununla beraber birazdan bahsedeceğimiz birden fazla noktada şok oldu. Bu bir yeni şafaktır kuşkusuz.

Spiker: Bazı Arap Ülkelerinin dışişleri bakanlarından bahsedecek olursak; sonuçta onlar liderlerinin vermiş olduğu kararları yapmakla görevlendirilmiş. Biz resmi Arap rejimlerinden bahsedelim. Son birkaç senede bu sistemlerinin bazı gerginliklerdeki acizliğinden ve etkisiz duruşlarının varlığından kimsenin kuşkusu yoktu. Soru şu: Şu anda Gazze'de olanlar bunların zihniyetlerini, akıllarını, stratejilerini ve seçeneklerini rezil etmiyor mu? Bugün veya dün verilen karardan bahsetmiyorum. Gazze ile irtibatlandırarak açıklamak mümkün müdür?

Enis Nakkaş: İlk olarak tarihi gerçeklik var ki ben onu bir sloganla özetleyeyim: Diken ağacı portakal vermez. İmkânsızdır. Diken ağacından portakal meyvesini alamazsınız. Bölgedeki Britanya sömürgeciliği eliyle aile, emirlik veya krallık şeklinde kurulmuş bu sistemler, kuruluş köklerinden beri bir diken ağacı olarak portakal veremediler. Dolayısı ile bu sistemlerde yapısal bir sorun var. Her gün bunu kanıtlayan pratikleri var önümüzde. Bir gün bile aksine hareket edip, sömürgecilerin kontrolünde olmadıklarını ve onlara ait olmadıklarını gösteremediler. Bu birinci önemli noktaydı. Göstermemiz gereken ikinci önemli nokta ise, bu sistemler ve devletler Arap halklarına sadece iki seçenek sundular. 1- İntizar-bekleyiş. 2-intihar.

İntizar-Bekleyiş gerçekleşmeyen bir yanılsama idi çünkü bu halklara; özgürleşme hareketlerinde ilerleme kaydetmelerini istemedikleri için haklarını vermiyorlardı. İkinci seçenek intihar ise düşmana teslimiyet halinde olmayı ve ‘biz Araplar Siyonistlere, emperyalistlere veya diğerlerine karşı herhangi bir zafer kazanacak güce sahip değiliz' şeklindeki hitapları sunuyordu. Ama direniş hattı, ne beklemeyi ne de intiharı kabul etti. İkisini de reddetti. Bu kamp (sistemler) yıllardan beri direnişe karşı savaşıyor, İran'la yarışmak için ona karşı cephe açıyor, Suriye'yi parçalamak için bir cephe açıyor, Lübnan'daki direnişe karşı direniyor. Filistin halkına yardım yapmıyor aksine onları kuşatmanın içine daha çok itiyor. Bazı Filistinlileri; düşmana karşı savaştıracağına, ona teslimiyet halinde olmaları için diğer Filistinlilerden daha üstün yapmaya çalışıyor. Bu sürece bütün Arap halkları şahit oluyor. Sonuç olarak bu yöntemler üretim yapamaz. Direniş hattı da bu noktada dedi ki ‘İntiharı ve beklemeyi reddediyoruz, bize düşen kendi ellerimizle kazmak, stratejilerimizi oluşturmak, kararlığımızı koruyup, gücümüze güç katmaktır'.

Filistin direnişinde, İslami direnişte ve diğer tüm direnişlerle birlikte olan Lübnan mukavemetine isim ve taraf olarak bakmıyorum. Ben o direniş cephesini, bir cepheden diğer cepheye koşan, savaşan ve direnişe sanki herkes tek cephede savaşıyormuş gibi yardımcı olan bir cephe gibi görüyorum. Koordineli bir şekilde operasyonlarını birlikte yürüten, istihbaratını karşılıklı kullanan uyum içindeki direnişin; düşmanın sandığından daha güçlü bir direniş olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak bu direniş hareketleri her gün birbiriyle uyumlu stratejiler yürütürken; düşmanı ‘kendimi savunma' haline değil de ‘varlığım tehdit altında' haline soktu. Bugün kuşatma altında, sıkıntıdaki ve gücünü bildiğimiz Gazze İsrail'i bu hale sokabildi. Lübnan'daki direnişten bu bağlamda bahsedecek olursak, direnişin sahip olduklarıyla operasyonlar yapabileceği, patlamalara neden olabileceği ve füzelerle dövebileceği gerçeği, Gazze'deki direnişi yüzlerce katına çıkarabilir. Ve bunun üzerine -Arap devletlerinin, güçlerini azaltmaya yönelik sürekli cephe açıp savaştığı- İran ve Suriye direnişinin de eklendiğini düşündüğümüz zaman, İsrail'in içinde bulunduğu durumu çok iyi anlayabiliriz. Ve İsrail'in bu vahim çöküşü, sadece caydığı anlamına gelmez, bölgedeki varlığını ve ‘emniyetli geleceğini' güven altına alma girişimleri anlamına gelir.

Spiker: Az önce İsrail'in 24 saat içinde ateşkes amacıyla talepler dillendirmesi karşısında şok oluğunuzu söylediniz. Bu da İsrail'in de Filistin halkının iradesi ve askeri gücü karşısında şok olduğunu gösteriyor. Ama onlar halen bütün askeri mevzileri vurduklarını ve en az 20 tane füze ve silah deposunu bombaladıklarını duyuruyorlar. Ama yine de ateşkes istemleri istihbarat zayıflıklarını ve güç kayıplarını gösterirken aynı zamanda direnişin de eskisi gibi olmadığını ve gücünü arttırdığını gösterir. Direniş bu kadar yüksek güce nasıl ulaştı?

Enis Nakkaş: İlk olarak, bölgedeki direniş hareketleri istihbaratlarını kullanıyorlar. Yani Lübnan'da yaşanan Lübnan'da kalmıyor artık, Filistin'e taşınıyor ve Filistin'de yaşanan da başka mekânlara üzerinde tartışılıp dersler alınsın diye aktarılıyor. Ben Arap baharının öncesi ve sonrasındaki değişimlere değinmek istiyorum. 2008'deki saldırıdan 4 gün sonra hatırlıyorum ki Ömer Süleyman Hamas liderliğini aradı ve onlara ‘siz neredesiniz' diye sordu. O, Hamas liderliğinin ateşkes talebinde bulunmak için Mısır'a sığınmasını bekliyordu. Ve ilk günden Şam merkezli hareket etmeleri onun canını sıkıyordu. Onlara baskı yapıp Kahire'ye gelmelerini sağladı. Kahire'ye vardıklarında, Kahire'den destek göremediler. Ömer Süleyman'dan ‘ne istersiniz, size ne sunalım, nasıl istersiniz' sorularını da duyamadılar. Ömer Süleyman onlara ‘siz deli misiniz, nereye gidiyorsunuz, sizi bombalayacaklarını bilmiyor musunuz' diyerek onların teslimiyet halinde olmalarını isterken aslında böylece ateşkesi kendisinin sağladığını duyurmak istiyordu. Şimdi olan ise çok farklı. Kimse Mısır'a ateşkesi sağlasın diye gitmedi. Mısır yetkilisi Gazze'ye geldiğinde bile ondan ateşkes için müdahil olmasını istemediler. Ve bu, hitap şeklini değiştirme konusunda bahsetmek istediklerimin bir kısmı. Arap basın organlarında yorumcular ve analistler Gazze'nin gücünden ve imkânlarından bahsetmeden ‘koşun Gazze'yi kurtarın' gibi yorumlar yapmaya başladılar.

Spiker: Tamamlamak amacıyla böldüm, Abdulbaari Atvan yazmıştı ‘geçenlerde Gazzede'ki dostları aradım bana ‘birlik olmaktan ve omuz omuza vermekten bahsediyorlardı ve bu sefer nerde bu Arap Liderleri' diye sormuyorlardı.'

Enis Nakkaş: Evet doğrudur. Ve saldırı başladığından beri devletlerin resmi beyanlarına baktım. Bunların arasında sadece İran, saldırının ilk gününden beri ‘İsrail bataklığa girdi, başarısız olacak ve Lübnan'da olduğu gibi yine şok olacak' diyor. Bu şekilde beyanı sadece ‘Filistin'in kararlığını, Gazze'nin elindeki imkânları ve böyle bir savaşa hazır oluşunu' bilenler verebilir.

Spiker: İran bunları biliyor mu?

Enis Nakkaş: Tabiki.

Spiker: Nasıl biliyor?

Enis Nakkaş: Bazı şeyler artık sır değil. Mesela bu silahlar nerden nasıl geliyor. Şimdi bizim Fecr-5 diye adlandırdığımız İtalyan yapımı değil, dünyada üretilen füzelerin rakamları ve isimleri var. Bunları kimin ürettiği bilinir. Ben de eklemek isterim ki İran tekniği kullanılarak sadece İran'da üretim yapılmıyor. Suriye'de de üretim yapılıyor. Ve Seyyid Hasan Nasrullah da geçen buna işaret ederek ‘Gazze'ye giden silahların büyük bir kısmı Suriye'den geliyor'  dedi. Ve burada, bu bölgede bu tamamlanmış bir sistemle beraber Abdulbari Atvan'ın dediği gibi Sudan'ın da silah geçişindeki esas rolü ve çevredeki diğer güçlerin rolü var.

Ben burada belki de bunca seneden sonra sırrını keşfedeceğimiz bir hadiseye işaret edeceğim. 2008'deki saldırı başlangıcında, Mısırlı yetkililer ile telefonda, bölgedeki birçok gücün adına, Refah kapısını tek geçişli de olsa yaralıları çıkarmak ve tıbbi yardım geçirmek için açmalarını rica ettim. Başka bir şey istemedik. Sadece bizimle beraber Gazze'ye tıbbi yardımda bulunmalarını istedik. 48 saat sonra cevap ‘red' olarak geldi. Reddettiler. Mısır'ın Refah kapısını açmamasının nedeni Sina'nın, Filistinli mültecilerle dolma korkusu idi. Ama Filistin halkı sınırlara koşmuyordu, sığınmak da istemiyordu, dimdik bir şekilde Gazze'de kaldı. Sina yolunu bilmediğinden değil, sınır ihlali yapmaktan korktuğu için de değil. Bunun delili de 2008 saldırısından birkaç ay sonra sınırda hatırlarsanız bir hadise oldu ve binlerce Filistinli Mısır sınırını aşarak Sina'ya ve Ariş'e girdi. Herkes, binlerce Filistinlinin bu kentlerde yemeğe ve gıdaya ulaşma çabasında ve öfkesinde olduğunu sandı. Söylemek istediğim gerçek ise bu kitlelerin Sina'da, silah ve füzelerle dolu depolara girip bu depoları ele geçirdiğidir. Arabaları ve kamyonetleri de kullanarak bu silahları Gazze'ye geçirdiler. Bu operasyonu binlerce kişilik Filistinlinin karmaşası içinde yaptılar. Binlerce Filistinli, Filistin liderliğinin neden ‘sınırları aşın emrini' verdiğini bilmeden bu operasyon yapıldı. Ve liderliğin bu emrini siyasi bir çağrı sandılar. Ama bu operasyon 2008 saldırısından sonraki en büyük silah kaçırma operasyonu oldu. Dengeler kurulmuş oldu. Onlarca, yüzlece, binlerce füze ve silah imkânları olmuş oldu. Ve bundan sonra bir sürü farklı yoldan Gazze'ye silah yardımı yapılmaya devam edildi. Bunda siyasi iradenin çok büyük bir etkisi var. Ve Tel Aviv'i vurmaktan korkmayan kararlar alabilen özgür bir iradenin etkisi var. Düşmanın elinde ‘Gazze silah biriktiriyor, Gazze füze stokluyor' bilgileri vardı ama 2008'de onlarca saldırı ile stratejik depoları vurduğunu sanıyordu. Filistin'deki direniş Lübnan tecrübesinden istifade etti. Füzelerini gizli yerlere yerleştirmeyi bildiler. Düşman yanlış depoları vurdu. Füze depolarını gerçekten vurduğunu sandı. Ve Barak'ı konuşturan Allah idi ki sussaydı onun için daha iyi olacaktı. Çıkıp ‘füze depolarını vurmayı başarabildik bundan emin olabiliyoruz' dedi. Ama daha birkaç saat geçmeden Tel Aviv ve Kudüs vuruldu ve bugün direnişin elinde daha güçlüleri var ve İsrail tekrar şok geçirebilir. Ve eğer kara harekâtına girerse karşılaşacağı direncin onun için bir hezimet olacağının farkına vardı. Ve bundan korkuyor ve bunu dillendiriyor zaten. Bu yüzden de Batıyı ve Arapları müdahil ederek ateşkes istedi. Biz ise bugün ateşkes ister bir duruşta değil, ‘İsrail caysın' dediğimiz bir pozisyondayız. Stüdyoya gelmeden önce bakanlarından birinin yorumunu okudum, şöyle demeye başladılar: ‘Uzun bir savaş hali olacak ama İsrail'e geri adım attırmalarının, caydırmalarının önüne geçemeyeceğiz'. Bu mevzu burada bitti. Bu, Arap bölgesindeki direniş cepheleri daha müdahil olmadan sadece Gazze ile başarıldı. Bir devletin askeri olarak geri adım atması, askeri stratejide bir devlet geri adım attığı zaman bu, güvenliğinin de düştüğünü gösterir. Artık ne Arapları ne Ortadoğu'yu korkutabilirler, ne de diğer devletleri tehdit edebilirler. Filistin halkına da ‘not et, seni toprağından kovabilirim' de diyemez artık. Aksine şimdi İsrail bunu düşünmeye, bundan bahsetmeye başladı.

Spiker: Şimdi eğer oyunun kuralarını değiştirmekten bahsedecek olursak. Halid Meşal, Hartum'da İslami camianın ileri gelenlerinin de hazır olduğu toplantıda dedi ki ‘bu belki de oyunun kurallarını değiştirebileceğimiz bir fırsattır'. Bazı genel pozisyonlardan ve stratejilerden bahsettiğimiz zaman oyunun kuralları nasıl değişecek diye sormamız gerekiyor? Çünkü öyle bir durumdayız ki; sizin ana müttefikimiz diye tabir ettiğiniz, Filistin sorunlarıyla ilgilenen, sizin ve direniş hareketlerinin övündüğü, Eyüb uçağı ve Fecr-5 füzelerinin sahibi İran bazı Arap devletleri tarafından bir köşeye itilmek isteniyor. Bildiğiniz üzere; Filistin'e Gazze'ye kendi ürettiği silahları göndererek yardımda bulunan Suriye de çok acı bir durumda şu an. Direnişin bayrağını yükselten Hizbullah ise yine sebebini bilemediğim sebepten dolayı kritik durumda. Lakin bu oyunun kuralları bu halde nasıl değişebilecek?

Enis Nakkaş: Oyunun kurallarını değiştirme konusuna başlarken ‘pratiklerden' bahsedeceğim. Filistin'de Fetih'ten veya başka gruplardan, direnen ve Mahmut Abbas'ı liderleri kabul eden kardeşlerime bir şey hatırlatmak istiyorum. Bu adam birkaç hafta önce ‘Filistin lideri olduğum sürece 3.bir İntifada olmayacak' dedi. Ey Mahmut Abbas kardeş; biz sadece intifadaya kalkmakla yetinmedik, Tel Aviv ve Kudüs'ü bombalayarak ‘savaş yaptık'. Sen bu denklemin, bu oyunun neresindesin? İşte oyunun kuralı burada değiştirilebilir. Mahmut Abbas'ı liderleri olarak kabul edenler dönüp hesaplarını tekrar yapsınlar. Bizim kararlılığını sürdüren ve şehitler veren liderliğe ihtiyacımız var. Yaser Arafat'ın yürüyüşünde olduğu gibi, Dr.Rantisi, Zahhar kardeşimiz, Gazze'deki kardeşlerimiz ve Halid Meşal de; kararlılıklarını sürdüren ve ilerleyen bütün kuvvetlerde de şahit olduğumuz gibi bir liderliğe ihtiyacımız var.

Kuralları değiştirme konusuna tekrar dönersek. Maalesef Arap aklı, pratikte olanların rengini ve dışını görüyor, olayların özünü-cevherini göremiyor. Düşman ise bu savaşta bahsettiğimiz şekilde sahayı ve direnenleri ayrı ayrı görmüyor, bir bütün olarak bakıyor sahaya.

Burda yapılması gereken mücadele saflarında yer almak. Mücadele saflarını genişletmektir. Hasan Nasrullah Muharrem konuşmasında ‘Filistin'i takip edip gözlemliyoruz, gelişmelere göre ve alınacak pozisyonlara göre bizim de bir duruşumuz olacaktır' dedi. Yani kapılar hala açık ve altını birden fazla çizgiyle çizdiğim çok önemli bir şeye işaret ediyor. Mücadele genişleyecek, mücadelede ortaklaşmalar daha da önem kazanacak. Sonuç olarak havaya kaldırılan eller bu geleceği belirleyecek. Dolayısıyla, Filistin'in çıkarları ve Arap devletlerinin duruşları vesaire bunların hepsi arkamızda kaldı. Bugün sadece mücadele tarafında beraber saf tutmak ve mücadele cephesini genişletmek gerekiyor.

Bugün cephelerin parçalanmış olduğunu ve Gazze'nin tek başına olduğunu sananlar, yarın savaşa girebilecek yeni cephelerin varlığına şaşırmasın. Çünkü direniş hareketleri arasındaki koordinasyon; bütün olaylarda en incesinden en geniş ayrıntıya kadar çok iyi bir seviyede işliyor.

Spiker: Şimdiye kadar mı?

Enis Nakkaş: Evet şimdiye kadar. Seyyid Hasan Nasrullah; Lübnan'da yaşanan bütün musibetlere ve bocalamalara rağmen ‘herkese müjdelemek isterim ki Mukavemet dev bir adım atarak daha da ilerledi' dedi. Lübnan'da, kendinden utanmayarak ‘Hizbullah'ın silahını almak istiyorum' diyen bütün gruplara rağmen. Gazze'deki silahın bugün Siyonist düşmana neler yapabildiğini görüyorsunuz, bunun üstüne Hizbullah'ın silahını mı almak istiyorsunuz? Ben İslami duruşlarımıza tecavüz ettiklerini düşünüyorum, çok açık bir ihanete girdiklerini de düşünüyorum. Sonuç olarak Filistin, Lübnan ve bölgedeki bütün direnişlerin karşısında duran herkes aynı zamanda Siyonist düşmanın tarafında da yer almış sayılır. Bu onlarla savaşacağımız anlamına gelmiyor. Geçen günlerde de söyledim; Arap rejimlerinin velisi olan emperyalist ve Siyonistlerin kaybedişlerini göreceğiz. Bu durumda biz Arap rejimlerinin yetim veya dul kalışlarına şahit olurken, onlar da ustalarının kaçışlarına şahit olacak.

Spiker: Son soru size Sayın Enis Nakkaş. Siz gelecekteki sahneden iyimserlikle bahsederken; bölge ülkelerinin, İran'ın, Türkiye'nin ve denklemin içinde yer alan Arap ülkelerinin rolü nedir, nerededir?  Direnişin yeni denklemini onlara empoze edilmiş halde hareket edecekler veya ateşkes isteyip siyasi ve stratejik zaferlerin önüne geçecekler. Peki, bu oyunun kurallarını değiştirecek siyasi ve stratejik araçlar nelerdir?

Enis Nakkaş: İlk olarak başlarken, İsrail'in hezimetinden bahsettik. Güney Lübnan'dan uçurulan ve İsrail tarafından düşürülen Eyüb uçağını hatırlayalım. Bu düşürülen uçak son uçak da değil. İsrail'i koruma amaçlı, İsrail ABD ortaklığıyla ve Batı'nın yüksek boyuttaki yardımıyla gerçekleşen tatbikatlara bir bakalım. Bugün sizi temin ederim, direnişin bütün cephelerinin, bütün organlarının farklı yerlerden gözlemleri ortak bir şekilde, bu tatbikatların tamamen başarısız olduğunu kesin bir dille söylemekte. Böylece direniş bugün güçlü bir şekilde mücadeleye girdi ve Demir Kubbe'nin de başarısız olduğunu kanıtladı. Dolayısıyla bölgesel direniş güçlerinin yardımı var ve kapılar daha büyük ihtimallere de açık. Filistindeki direniş, Tel Aviv'i ilk vuran güç olarak o şerefe nail oldu. Ve bu onların hakkı, başkalarının değil. Zira diğerleri daha önceki senelerde, Tel Aviv'i vurma fırsatını bulmuşken vurmadılar. Bölgedeki bütün mukavemet güçlerinin, özgürlük hareketinin Allah'ın izniyle başarıya ulaşması için, Filistin direnişine yardımı devam edecek. Son olarak; rica ediyorum bu mantığınızı değiştirin. Arap rejimlerini beklemeyin, bu sistemler altındaki Araplardan yardım istemeyin. Bu talepleri unuttuk, bitirdik artık. Mukavemete ve kararlılığına destek olun.  Mukavemetin silahlarını indirmeye, mukavemeti ve intifadaları engellemeye çalışanları kınayın. Bunları yapmaya çalışanlar siyaseti bıraksınlar, siyaset meydanından çekilsinler çünkü başarısızlar. Vatanlarının sorunlarına ihanet edenler hakkında fazla söz söylemek istemiyorum.

Çev. Hasan Sivri

medyaşafak.com