Pek çok araştırmacı Şîa’nın ana eğilimlerinin ve kelâmî çizgisinin Mu‘tezile etkisinde şekillendiğine inanmaktadır. Bu metnin yazarı bu görüşün yanlışlığını, dahası Mu‘tezile’nin, hatta Basra Mu‘tezilesi’nin, Şîa’nın düşüncesinden çokça etkilendiğini kanıtlamanın peşindedir. Mu‘tezile’nin önde gelen şahsiyetlerinden olan Nazzâm’ın önemli Şiî düşüncelerine yönelimi bu iddiayı doğrulamaktadır.
4.03.2025
8.08.2024
27.03.2024
25.03.2024
3.12.2023
22.08.2023
Sparta Atina'yı niçin yendi? Çünkü Sparta daha kadim bir sisteme sahipti; bu sistem sosyal uçurumun, sosyal eşitsizliğin çok güçlü olmadığı bir durum yarattı. Ya da göçebeler niçin uzun dönemler boyunca çiftçileri hep yendiler? Çünkü göçebelerde güç ve halk birleşmişti. Bu sosyal adaletin temelidir. Dolayısıyla sosyal adalet, ultra-küreselciliğe direnmek isteyenlerin en güçlü toplumsal silahıdır.
İşte Tûsî böyle bir ortamda kelâm ilmini zirveye taşımış ve ona felsefî bir hüviyet kazandırmıştır. Tûsî’nin yaptığı, işte buydu. Fahrüddîn Râzî ise tam tersine felsefeyi çökertmeye ve kelâm ilmini Eş‘arî bir renge büründürmeye çalışmıştır. Râzî de felsefe okumuştu, hatta Gazâlî de bir dönem felsefe üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak onlar bu okumalarını, çalışmalarını felsefeyi Eş‘arî bir kelâma döndürmek için yapmışlardı
Bizler, nefsi ve idrâkleri mücerred (soyut) kabul eden kimseleriz. Mücerred, zaman ve mekânın ötesinde olan şeydir. Siz tarihteki olaylara geri döndüğünüzde, zamana geri dönmüş olmuyorsunuz. Tarihe geri dönen, sadece akıldır. Eğer bir insan âkil olmazsa, zamanın geçmiş olduğunu kavrayabilir mi? Geçmişi anlayabilen tek şey, düşüncedir.
Bunların Şiîliğin aklî açıklaması olduğunu söyleyebiliriz. Fârâbî’nin felsefesi, Şiîliğin aklî bir açılımıdır. Teşeyyü‘nün (Şiîlik) anlamı oldukça derindir. Bazılarının Şiîliği anlamaması da, öteden beri bu derinliği gereğince kavrayamamalarından ileri gelmektedir. Teşeyyü, bir hayli bâtınî ve derindir.
İsrailli jeopolitik uzmanı Anat Hochberg Marom Cumartesi günü Maariv gazetesine verdiği demeçte, İran'ın lityum rezervuarının keşfinin bölgesel güç dengesinde bir değişime yol açabileceğini ve Tahran'a eşi benzeri görülmemiş bir jeopolitik ve ekonomik konum kazandırabileceğini söyledi.
Yazar Kenneth Rogoff ise Batı yaptırımlarının Rus ekonomisini felce uğratamamasını, bu yaptırımların İran ya da Kuzey Kore'ye uygulananlardan çok daha hafif olmasına, özellikle de üçüncü bir tarafa yaptırım uygulanmasını içermemesine bağlıyor.