Anaakım medyanın görmezden geldiği soykırım

Anaakım medyanın görmezden geldiği soykırım
Buhari Muhammed Bello Cega, dünyayı yaşadığı yerde vuku bulan suçlar konusunda ikaz etmek üzere sosyal medyaya yöneldi. Buhari, eşi ve bebek yaştaki kızıyla birlikte öldürülmeden önce, Şiilerin yaşadığı ve bütün inançlı insanları – hoşgörüyü nefretin üstüne koydukları için Şiileri de, Hristiyanları da – yok etme derdinde olan bir rejim tarafından düzenli olarak hayata geçirilen korkunçlukları anlatabildi.

  

 

Catharine Shakdam

 

American Herald Tribune

 

Her ne kadar ana akım medya uzun süredir radikallerin kendi topraklarındaki eylemlerini kınayıp, Batı güçlerinin kendi siyasi amaçları için kullandığı terörün köklerini onların bağnaz ve çoğu zaman yabancı düşmanı olan retoriklerinde bulsa da, nefret saçan Vehhabi vaizlerin Afrika, Asya ve Ortadoğu'daki yerel topluluklara karşı işlediği korkunçlukları betimlemek için pek az söz söylendi – bu toplulukların kaderi, Batılı izleyiciler için pek az önem taşıyor gibi görünüyor. 

 

Ve elbette, her ne kadar Kara Sancak Ordusu ve onun müritleri gerçekte, mutlak ve içkin olarak gerici olduklarını idda ettikleri müstebit ve acımasız hakikat adına bütün inançlara, dinlere ve maneviyatlara savaş açmışsa da, onların darbelerinden geri kalan herkesten daha fazla acı çekmeye devam edenler Müslümanlardır.

 

İşte bu Müslümanların, kökleri İslam'ın çoğulculuğunda ve hoşgörü, şefkat ve merhamet geleneğinde yatan inancı bugün, kendisini İslami olarak gören, ancak sonu gelmez bir nefret vaaz eden bu korkunç veba tarafından yok edilmemek için direniyor.

 

Afrika sahillerinden Asya'nın ovalarına kadar Şii Müslümanların üzerine, imha edilmeleri için çarpı atıldı. Vehhabizm denilen bu yozlaşma, 18. yüzyılda yaşamış bir sözde din adamının zihninden doğdu:  Muhammed ibn Abdülvehhab gerçekten de Şii İslam'a – yani kendisini İslam'ın peygamber ve imamlarıyla tanımlayan inanca, köktenciliğin bütün biçimlerine karşı konumlanmış olan inanca – karşı sadistçe bir nefretle özetlenebilir.  

 

Eğer Batılı güçlerin İran liderliğini şeytanlaştırma arzusu olmasaydı, eğer İran'ı aşağılamayı gerektiren bir siyasi söylem gerekli olmasaydı, devlet başkanları teröre karşı en isabetli aracın Şii İslam olduğunu kabul edebilirlerdi. Fakat Afrika ve Asya çapında hegemonik gündemler peşinde koşmak için radikalizmi kullandığını bildiğimiz güçler olan Türkiye ve Suudi Arabistan'la kurdukları büyük ittifak lehine, bu mantık ortadan kaldırılmıştır.

 

Körfez monarşilerinin refahının siper olduğu, siyasi körlükleri nedeniyle kendi aralarında gizlenen gerçek düşmana kör olmuş rejimler tarafından korunan Abdülvehhab'ın orduları geri döndü: hem de daha güçlü ve daha iyi örgütlenmiş halde. Ve eğer Vehhabilerin 19. yüzyılın sonunda Kerbela (Irak) ve Medine (Suudi Arabistan) şehirlerindeki eski katliamları izlenebilecek bir şey idiyse, dünya şimdi canavarca bir soykırıma tanıklık ediyor.

 

O tarihte, adamlarının gittiği yerde yıkım ve kırım tohumları eken, kötü şöhretli İhvan ordusuydu. Şimdi IŞİD bayrağı altında isimler değişmiş olabilir, fakat gündem aynı.

 

Afrika'daki topluluklar, herkesin gözü önünde ve uluslararası toplumdan pek de bir homurtu gelmeksizin, barbarca bir ateş hattında duruyor.

 

Bugün Nijerya, faşizmin karanlığına düşmüş halde; kendisini erdemli olarak adlandıran, gerçekte ise Allah'a başkaldırmış olan bir terörle karşı karşıya.

 

Spot lambalarının uzağında olan Nijerya Şiileri korku içinde yaşadı ve mali himaye karşılığında Riyad'ın gündemine teslim olmaya devam eden yetkililerin baskısı altındalar.

 

Geçen Cumartesi günü Nijerya askerleri, Zaria'da, ülkenin en önde gelen Şii din adamlarından olan Şeyh İbrahim Zakzaki'nin evine baskın düzenledi. Bu tür olaylar resmi olarak yetkililerin dillendirdiği, Şiilerin ulusal güvenliğe tehdit teşkil ettiği şeklindeki iddialarla gerekçelendirilse de, gerçekte bu mezhepçi cadı avına sebep olan şey bu topluluğun Boko Haram'a olan karşıtlığı ve askeri yetkililerin radikallerle olan bağıdır.

 

Şeyh İbrahim el-Zakzaki, Nijerya İslami Hareketi'nin lideri. Bu hareket, siyasi yozlaşmayı, Boko Haram'ı ve onun Nijerya ordusunun bazı kesimleriyle olan ilişkilerini güçlü bir şekilde eleştirdi. Hareket, Nijerya çapında eğitim programlarına ve inançlar arası sosyal programlara yoğun bir şekilde katılıyor.

 

Şeyh el-Zakzaki'nin hayatını inançlar arası uyuma adadığını vurgulamak gerekiyor. Onun eylemleriyle ve onun ilgisiyle Nijerya'daki Hristiyan topluluklar Boko Haram'ın öfkesinden korundu; Şeyh, kendi minberinden gayretli bir şekilde, Nijeryalıların din özgürlüğü hakkını savundu.  

 

Bugün bu barış yanlısı duruşun bedelini eşi ve oğullarıyla ödedi… belki de yakında canıyla ödeyecek.

 

Nijeryalı siyasi aktivist Harun Beynavi'ye göre Şeyh Zakzaki saldırılar sırasında vuruldu ve yaralandı. Beynavi, yerel basına “Nerede olduğunu veya nereye götürüldüğünü bilmiyoruz” dedi.  

 

Aktivistler ve yerel sakinler, Pazar günü çok sayıda askerin El-Zakzaki'yi tutuklamadan önce evinin bazı kısımlarını ateşe verdiğini ve yıktığını doğruladı.  

 

Tanıklar, Nijerya hükümeti güçleri din adamını kendi bedenlerini siper ederek korumaya çalışan yerel sakinlerin üzerine ateş açtığı zaman çok sayıda kişinin öldüğünü veya yaralandığını söyledi.

 

Fakat ordu henüz kana doymamıştı.

 

Pazar günü bir yas töreni de gözü dönmüş askerlerin hedefi oldu: 30 silahsız sivil öldürüldü ve sayısız insan yaralandı.

 

İçlerinden biri olan Buhari Muhammed Bello Cega, dünyayı yaşadığı yerde vuku bulan suçlar konusunda ikaz etmek üzere sosyal medyaya yöneldi. Buhari, eşi ve bebek yaştaki kızıyla birlikte öldürülmeden önce, Şiilerin yaşadığı ve bütün inançlı insanları – hoşgörüyü nefretin üstüne koydukları için Şiileri de, Hristiyanları da – yok etme derdinde olan bir rejim tarafından düzenli olarak hayata geçirilen korkunçlukları anlatabildi.  

 

Cumartesi günü Buhari şunları yazmıştı: “Zaria'da kaos var… Askerler Gyellesu bölgesinde ve kıymetli liderimiz Şeyh İbrahim Zakzaki'nin evinde sivilleri öldürüyor… Eve giden yoldaki dükkanları tahrip ettiler ve burada çok sayıda sivilin cansız bedeni yığılmış halde… Hükümetin içinde insan var mı? Nijerya askerleri kanunun üstünde mi? Ülkeyi yok edenlerde, bu vampirleri durdurma isteği veya gücü yok mu?”

 

Cumartesi günü onun sözleri, şehit düşen kardeşleri için duaya dönüştü: “Nijerya askerlerinin kampında hayal kırıklığı ve kafa karışıklığı var, çünkü hayatlarının en büyük utancıyla karşı karşıya gelmek üzereler… Bir sürü insanı öldürdüler ve çok sayıda erkek ve kız kardeşimizi yaraladılar, ancak biz sükunetimizi koruyoruz. Sabah yaklaşırken, utanç ve yenilgi baskın geliyor… Halk, bizim kaldığımız yerden devam edecektir… Onlar halkın desteğini ve sempatisini kaybettiler… GERÇEK BOKO HARAM şimdi elini kolunu sallayarak evleri bombalıyor ve masum sivilleri katlediyor… Komuta merkezi de Zaira'ya taşındı… “Allah'a, bize cesaret, inanç ve sabır vermesi için dua ediyoruz, zorluklar ve gerilimler ne kadar olursa olsun değişmemek için dua ediyoruz.”

 

Pazartesi günü Buhari'nin sesi bastırıldığında, dudaklarında hâlâ barış ve hoşgörü çağrısı vardı.  

 

Bu adaletsizlik haberlerde yer almadı. Bu, görmezden gelmekten daha kötüsü, zira ana akım medyanın ilgisi barış ve inanç insanlarına yönelmez. Ana akım medya yalnızca pervasız kapitalizmin kurallarına itaat eder. Bu dilsiz şeytan, Batı başkentlerini, kendilerini de yok etme hasreti içinde olan şeytanın ta kendisiyle – Vehhabizm'le – yakınlaşmaya itti.

 

Gerçek düşman gün gibi ortada; yeter ki siz onu görmek isteyin.

 

www.medyasafak.net