Abdel Bari Atwan: Ukrayna krizi ve Orta Doğu / Asıl kazanan İran ve Direniş Ekseni

Abdel Bari Atwan: Ukrayna krizi ve Orta Doğu / Asıl kazanan İran ve Direniş Ekseni
"Ukrayna krizinde bugüne kadar yaşanan gelişmelerin fayda-maliyet analizini yapacak olursak, İran'ın en büyük kazanan olduğunu, İsrail işgal devletinin ise kaybedenler arasında yer aldığını söyleyebiliriz."

 

 

Ukrayna krizi ve Orta Doğu / Asıl kazanan İran ve Direniş Ekseni

 

 

Abdel Bari Atwan

 

 

Raialyoum

 

 

Ukrayna krizinde bugüne kadar yaşanan gelişmelerin fayda-maliyet analizini yapacak olursak, İran'ın en büyük kazanan olduğunu, İsrail işgal devletinin ise kaybedenler arasında yer aldığını söyleyebiliriz.

 

İran için Rusya/Çin ve ABD/Avrupa eksenleri arasındaki artan gerilim, ülkeyi ABD'nin öncelik sıralamasında birkaç adım aşağı kaydırdığı için doğru zamanda gelen değerli bir hediye hükmündedir. Bu kriz, JCPOA nükleer anlaşmasını canlandırmaya yönelik Viyana görüşmelerinde Batı'nın kendisine uyguladığı baskıların yoğunluğunu da azalttı. Aynı zamanda, kendisinden önceki Çin gibi Rusya'yı da İran'la stratejik ilişkileri güçlendirme konusunda daha istekli hale getirerek, ABD'nin küresel üstünlüğüne meydan okuyan bu eksendeki duruşunu güçlendirdi.

 

İran'ın ve normalleşmeyi kabul etmeyen Arap devletlerinin amansız düşmanı İsrail için durum farklı. ABD ve Rusya kampları arasındaki ilişkileri dengelemek için girdiği ince çizgi, henüz kırılmadıysa bile, kırılmanın eşiğindedir. Ukrayna kriziyle kritik bir sınavla karşı karşıya kaldı.

 

Siyonist Dışişleri Bakanı Yair Lapid'in Pazar günü Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Emine Dzhaparova ile görüştükten sonra açıkladığı üzere, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky (ki aşırı derecede Siyonizm yanlısıdır) İsrail'den askeri yardım istedi. Lapid, talebi değerlendireceğine söz verdi. Bu, testin en önemli unsurudur. İsrail'in olumlu yanıt vermesi ve Ukrayna'ya silah göndermesi Rusya'yı kaçınılmaz olarak kızdıracaktır. Talebin göz ardı edilmesi veya geri çevrilmesi ise ABD-NATO kampında ciddi bir itiraza neden olacaktır.

 

İsrail'in çok iyi becerdiği süper güçleri oyalama oyunu -her iki kampta da, özellikle Rusya ve Ukrayna'da çıkarlarını korumak zorunda olduğu Yahudi toplulukları olduğu bahanesiyle- artık tamamen veya kısmen sona ermek üzere. İsrail, Rus ve ABD tarafları arasında seçim yapmaktan kaçınmak için potansiyel bir savaşın patlak vermesini önlemek istiyor (zira savaşta tarafsız kalması imkânsız olacak). İşte bu nedenle İsrail hükümeti arabuluculuk yapmaya çalıştı ve krizi çözmek için işgal altındaki Kudüs'te Rus ve ABD başkanları arasında bir zirve yapılmasını önerdi. Ama iki taraf da bununla ilgilenmedi.

 

Kötüleşen Ukrayna krizinin keyfini sessizce çıkaran İran, daha en başından Rus/Çin siperinde durmaya karar verdi. İsrail'in ABD/Avrupa siperinde durmaktan başka bir seçeneği yok. Bu, Rusya ile olan gelişmiş bağlarına mal olacak ve bunun sonuçlarına Suriye, İran ve genel olarak Orta Doğu'da katlanmak zorunda kalacak.

 

Bazıları, İsrail'in, savaş durumunda güvenliklerini sağlama gerekçesiyle Ukraynalı Yahudileri işgal altındaki Filistin'e göç etmeye ikna ederek krizden fayda sağlayabileceğini iddia edebilir. Ama bu iş o kadar basit değil. İşgal altındaki Filistin'de, yarısı Yahudi olmayan veya Yahudi olarak tanınmayan ve büyük bir kısmı Moskova'ya sadık ve Başkan Vladimir Putin'i destekleyen bir milyon Rus göçmen var. Orijinal Rus vatanlarının hizmetindeki beşinci kol gibi bir şeye dönüşebilirler.

 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisini arabulucu olarak sunarak İsrail'i taklit etmeye ve Ukrayna yanlısı tarafgirliğini gizlemeye çalıştı. Ancak iki tarafı da ikna edemedi ve arabuluculuğu alıcı bulamadı. Putin'in, Erdoğan’ın Ukrayna'ya yüzlerce gelişmiş Türk Bayraktar insansız hava aracı göndererek Rusya'nın Kırım'ı ilhakını kınamasını ve krizdeki gerilimler en yüksek seviyedeyken Ukrayna'nın başkenti Kiev'i ziyaret etmesini bağışlayacağını hayal etmek zor.

 

Geçen hafta İsrail'e ciddi uyarılar içeren iki mesaj gönderildi.

 

İlk olarak, Şam'ın güneyindeki bir İsrail füze saldırısının ardından işgal altındaki Filistin üzerine bir Suriye füzesi ateşlendi ve kuzeydeki Umm al-Fahem kasabasına ulaştı. Bu, ancak Moskova ile önceden koordinasyonla ve belki de onun teşvikiyle gerçekleşebilirdi.

 

İkincisi, İran'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General Ali Şemkarani, nükleer müzakerelerin kritik bir aşamaya ulaştığını ve İran'ın güvenilir ve sürdürülebilir bir anlaşmanın nihai şartlarını kabul etme veya reddetme konusundaki siyasi karara bağlı olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Bunun, tüm ABD yaptırımlarının derhal kaldırılmasını ve üzerinde anlaşmaya varılan tüm ilkelere saygı gösterilmesini içermesi gerektiğini vurguladı.

 

İlk mesaj, İsrail'in Ukrayna krizindeki pozisyonuna bağlı olarak, Suriye'nin İsrail hava saldırılarına misillemesinin yakında hızlanabileceğidir. İkinci sıradaki İran mesajı ise, Tahran'ın nükleer müzakerelerde geri adım atmayacağını, bir anlaşma için çok hevesli olmadığını ve nükleer bir eşik devlet olarak mevcut statüsünü korumakta sorun görmediğini vurguluyor.

 

 

Çeviri: Medya Şafak