Joseph Massad: İsrail’in vahşiliği neden kaçınılmaz yenilgisinin göstergesidir?

Joseph Massad: İsrail’in vahşiliği neden kaçınılmaz yenilgisinin göstergesidir?
Jean-Paul Sartre, Francis Jeanson ve Frantz Fanon gibi önde gelen Fransız filozoflar Cezayir'in bağımsızlık davasının yanında yer alıp FLN'yi desteklerken, Cezayirli Yahudi filozof Jacques Derrida sömürgecilerin yanında yer alıp Cezayir'in bağımsızlık arayışına karşı çıkarak karşıt bir duruş sergiledi.

 

 

Gazze’de savaş: İsrail’in vahşiliği neden kaçınılmaz yenilgisinin göstergesidir?

 

 

Joseph Massad

 

 

 

Middle East Eye

 

 

 

Yerleşimci-sömürgeci hegemonyanın çöküşünün yakın olduğunun kabulü, sömürgeci güçleri yerli halkın ayaklanmasını bastırmak için en vahşi yöntemleri kullanmaya zorlar. Yerleşimci-sömürge yönetiminin son aşamaları genellikle soykırım eylemleri de dahil olmak üzere acımasız sömürge şiddetinin tırmanışına tanık olur. Yerleşimci-sömürgeci güçlerin hakimiyeti zayıfladıkça, sömürgeci güçler yerli nüfusun direnişini bastırmak için aşırı ve barbarca önlemlere başvurur.  

 

Kenya'da, 1963 yılında beyaz üstünlükçü sömürge yönetiminin sona ermesine yol açan ulusal kurtuluş mücadelesi sırasında İngiliz güçlerinin 100 bin kadar Kenyalıyı öldürdüğü tahmin edilmektedir. Benzer şekilde Angola ve Mozambik'te Portekiz sömürgeciliğine ve beyaz üstünlükçü rejimlere karşı verilen bağımsızlık savaşları da 1956-1976 yılları arasında on binlerce kişinin ölümüne yol açmıştır. Bu iki ülkenin bağımsızlığının Güney Afrika'daki ırk ayrımcılığının çöküşünü hızlandıracağından endişe eden ABD ve Güney Afrika, paralı Afrikalı güçlerle birlikte 1975'ten 1992'ye kadar Angola ve Mozambik halklarına karşı ırkçı çatışmalara girişti. Bu durum Angola ve Mozambik'te toplam 23 milyonluk nüfusun 1,5 milyonunun ölümüne, 12 milyonunun da mülteci durumuna düşmesine yol açtı. 

 

1989 yılında Güney Afrika'daki yerleşimci-sömürge rejimi Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ile müzakerelere girmek zorunda kaldığında, Siyah Güney Afrikalıların birliğini zayıflatma stratejisine başvurdu. Bunu da, taraftarları ANC destekçileriyle çatışan bir politikacı ve Zulu prensi olan Mangosuthu Buthelezi'ye destek vererek başardı. Daha sonra hükümetin Buthelezi'nin sağcı ve ayrılıkçı Inkatha Özgürlük Partisi'ne (IFP) mali ve askeri eğitim sağladığı ortaya çıktı. IFP üyeleri polisin desteğiyle ilçelerde ikamet eden bireylere saldırılar düzenledi. Şok edici bir şekilde, Güney Afrika polisi ve güvenlik aygıtı, 1989-1994 yılları arasında sözde barış süreci kisvesi altında yaklaşık 15 bin Siyah Afrikalının ölümünden sorumludur. 

 

İsrail ayrıca Eylül 1993'te imzalanan ilk "barış" anlaşmasından bu yana binlerce Filistinlinin ölümünden de sorumludur. Eylül 2023'e kadar geçen 30 yıl boyunca - Gazze'deki son şiddet olaylarından hemen önce - İsrail 12 binden fazla Filistinlinin canını almıştır. Ancak tüm bu örnekler arasında Cezayir, Gazze'de ortaya çıkan durumla özellikle ilgili bir örnek olarak öne çıkmaktadır. 

 

 

Şiddet içeren bastırma

 

Ocak 1955'te, Kolomb öncesi uygarlıkların ünlü antropoloğu ve Fransa'nın eski sömürgeler bakanı Jacques Soustelle, Cezayir genel valiliği görevini üstlendi. Montpellier'den gelen Soustelle, yeni kurulan Edgar Faure hükümeti Tunus ve Fas'taki sömürge karşıtı hareketleri bastırmaya odaklandığı için Cezayir'in sorumluluğunu bağımsız olarak üstlenen bir Protestan anti-faşistti. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne (FLN) karşı koymak ve Cezayirlilerin desteğini kazanmak için Soustelle, Sections Administratives Specialisees'i (SAS) kurdu. 

 

Bu arada ordu, Cezayir köylerinin boşaltılmasını başlatarak tüm toplulukları FLN'nin kalelerinden uzaklaştırdı. Buna ek olarak, FLN'ye karşı Cezayirli milisler oluşturdular ve FLN savaşçılarını kapsamlı bir propaganda çabasıyla "çekirge" olarak tasvir ederken, kendilerini komünizm ve Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır yönetimindeki Arap milliyetçiliği tehditlerine karşı, Cezayir halkının kurtarıcıları olarak konumlandırdılar. 

 

Amerika ve İsrail'in Filistinlileri "terörizm" tehlikesinden ve İran desteğinden "kurtarma" çabaları bu durumu anımsatmaktadır. Nisan 1955'te Fransızlar belirli bölgelerde olağanüstü hal ilan etti ve bu durum zamanla tüm Cezayir'i kapsayacak şekilde genişledi. Hükümet Cezayir köylerinde toplu cezalandırmaya ve tutuklulara yaygın işkenceye başvururken, ayaklanmayla mücadele etmek için sömürgecilerin ordu yedeklerini de seferber etti. Ağustos 1955'te Cezayirliler Philippeville'deki (Skikda) sömürgecilere bir saldırı başlattı ve bu durum çoğu vahşice öldürülen 100 Avrupalının ölümüyle sonuçlandı. Misilleme olarak Fransız ordusu, polisi ve sömürgeciler binlerce Cezayirliyi katletti; bazıları görüldükleri yerde vuruldu ve yüzlercesi Philippeville futbol stadyumunda toplanıp idam edildi. Ölü sayısı 12 bin ila 20 bin kişi arasında değişiyordu ve bu da isyanda yeni bir aşamanın başlangıcına işaret ediyordu. 

 

"Evrimleşmiş" ya da "elus" olarak bilinen entegrasyoncu ve bütünleşmiş Cezayirliler bile baskının boyutları karşısında şok olmuş ve Soustelle ile aralarına mesafe koymuşlardır. Haziran 1956'ya gelindiğinde Cezayir, 40 bin yardımcı savaşçı tarafından desteklenen 20 bin devrimciyle karşı karşıya gelen 450 bin Fransız askerine ev sahipliği yapıyordu. FLN ayrıca yaklaşık 2 bin Cezayirli kadını da saflarına katmıştı. Fransız kuvvetleri köyleri yakıp yıkmaya, yargısız infazlar gerçekleştirmeye ve yakalanan FLN savaşçılarına (ya da onlar sanılanları) işkenceye başvurdu. Hatta bazı FLN mahkûmları Cezayir'de giyotinle idam edildi. FLN misilleme olarak on sömürgeciyi öldürdü. Sömürgeciler Cezayir'deki Cezayir mahallesini bombalayarak karşılık verdi ve 70 kişinin ölümüne neden oldu. FLN de misilleme olarak Cezayir'in Avrupa bölgesindeki iki kafeyi bombaladı ve dört sömürgeciyi öldürdü. 

 

 

Emperyal gerekçeler

 

Fransız hükümeti ile FLN siyasi liderleri arasında Kahire'de devam eden gizli görüşmelere rağmen, Fransız ordusu 22 Ekim 1956'da Fas'tan Tunus'a giden ve Cezayir hava sahasından geçen bir uçağı durdurma kararı aldı. Bunun sonucunda uçakta bulunan ve Fransızlarla gizli bir toplantı için seyahat eden Ahmed Ben Bella'nın da aralarında bulunduğu beş FLN siyasi lideri tutuklanıp gözaltına alındı. Bu kişiler 1962 yılına kadar tutuklu kaldılar. Cezayir'deki isyandan Mısır'ı sorumlu tutan Fransa, Kasım 1956'da İngilizler ve İsraillilerle birlikte ülkeyi işgal etti; bu işgal yenilgiyle sonuçlanacak ve Nasır'ın Arap dünyasındaki popülaritesini artıracaktı. 

 

1956'da FLN'ye katılan Martinikli genç psikiyatr Frantz Fanon, Fransızların işgal motivasyonlarının önemini anlamıştı: "Süveyş harekâtı Cezayir Devrimi'ni kafadan vurmayı amaçlıyordu. Cezayir halkının mücadelesini yönetmekle suçlanan Mısır, suçlu bir şekilde bombardımana tutuldu." 

 

Buna karşın, Frankfurt Eleştirel Teori Okulu'nun kurucuları olan Alman Yahudi filozoflar Max Horkheimer ve Theodor Adorno, İkinci Dünya Savaşı sonrasında görüşlerini değiştirmiş ve sadık birer Siyonist destekçisi olmuşlardı. Nazilerden kaçarak 1930'larda ABD'ye sığındılar ancak daha sonra Soğuk Savaş zihniyetini benimseyerek Mısır'ın işgalini desteklediler ve Nasır'ı Moskova ile işbirliği yapan bir "faşist şef" olarak yaftaladılar.

 

Dahası, İsrail'i çevreleyen Arap devletlerinin, oraya sığınan Yahudi nüfusa saldırmak ve onları yok etmek için aktif bir şekilde fırsat kolladığını iddia ettiler. 

 

Bu emperyalist gerekçeler ile İran'ın Gazze ve Batı Şeria'daki Filistin ayaklanmasını desteklemekle suçlandığı ve İsrail, ABD ve Arap müttefiklerinin tehdit ve saldırılarına maruz kaldığı mevcut durum arasında kurulan paralellikler, zaman içinde retorikteki sürekliliğin altını çizmektedir. 

 

 

Uluslararası izolasyon

 

Ocak-Eylül 1957 tarihleri arasında gerçekleşen Cezayir Savaşı sırasındaki Fransız baskısı, sömürgeci-yerleşimci düzene karşı direnişin harekete geçirilmesine bir yanıttı. Bu baskı sivillere yönelik yaygın işkenceyi de içeriyordu. Ekim 1957'ye gelindiğinde, ordu, polis ve sömürgeciler tarafından yürütülen Fransız baskısı ve toplu katliamlar FLN direnişinin kilit liderlerinin yakalanması ya da öldürülmesiyle sonuçlanmış ve Cezayir Savaşı fiilen sona ermiştir. FLN'nin askeri yenilgisine rağmen, önemli diplomatik zaferler elde ettiler. Aralık 1957'de Kahire'de düzenlenen Afro-Asya Konferansı FLN'ye ve bağımsızlık çağrılarına tam destek verdiğini açıkladı. Bu destek, daha önce Temmuz ayında Cezayir'in bağımsızlığına desteğini dile getirmiş olan dönemin ABD Senatörü John F. Kennedy tarafından da yankılandı. Ayrıca, Birleşmiş Milletler nezdinde Cezayir'in bağımsızlığına yönelik artan bir uluslararası destek vardı. Ancak ABD'nin Aralık 1957'de Cezayirlilerin bağımsızlık hakkını tanıyan bir Genel Kurul kararında çekimser oy kullandığını belirtmek gerekir. 

 

FLN Cezayir'de yenilgiye uğratılmış olsa da, Fransızların savaşçılarına karşı savaşı devam etti ve Saqiyat Sidi Yusuf katliamıyla doruğa ulaştı. Şubat 1958'de Tunus'un sınır kasabasının Fransızlar tarafından bombalanması sonucu aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 70 sivil öldü - bu, Arap dünyasında ve Eisenhower yönetimi tarafından kınanan bir savaş suçuydu. Aylar sonra Charles de Gaulle, Fransa'nın yeni başbakanı olarak 4 Haziran'da Cezayir'e bir ziyaret gerçekleştirdi ve burada sömürgeciler tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Ziyareti sırasında onlara karşı anlayışlı olduğunu ifade etti. Ardından yeni bir anayasa hazırladı ve cumhuriyetin başkanı olarak seçildi. Onun eylemleri FLN liderliğinin bazı üyeleri arasında endişeye neden oldu ve bu kişiler yenilgileri halinde "Cezayir'in Filistin ile aynı kaderi paylaşacağından" korktular. 

 

Eylül 1958'de FLN Kahire'de bir Cezayir Geçici Hükümeti kurulduğunu ilan ederek yeni Cezayir cumhuriyetinin özgürleştiğini duyurdu. Bu deklarasyon çeşitli Arap devletleri ve Üçüncü Dünya'dan diğer uluslar tarafından derhal kabul edildi.

 

Fransız gizli servisi bir dizi suikast düzenledi ve Almanya'daki FLN üyelerini ve Alman silah tüccarlarını hedef aldı. Hatta Hamburg limanında Cezayir'e silah taşıyan bir gemiye sabotaj düzenlediler. Şansölye Konrad Adenauer'in Batı Almanya'sı bu saldırıları görmezden gelmeyi tercih ederken aynı zamanda Fransızlar için Cezayirlileri ve diğer Müslümanları gözetledi. Ekim ayında de Gaulle, Cezayir'de barışçıl bir çözüm arama arzusunu dile getirirken "cesurların barışından" söz etti. Bu ifade daha sonra Yaser Arafat tarafından daha az ağırbaşlı bir şekilde de olsa yinelendi ve de Gaulle FLN'ye karşı yeni bir saldırı emri verdi. 

 

 

Son günler

 

Fransız yetkililer, FLN'nin Ulusal Kurtuluş Ordusu'nun (ALN) takibine yardımcı olmaları için sayıları 26 binden 60 bine çıkan Cezayirli işbirlikçileri görevlendirmeye devam etti. Bu strateji, şu anda Amerikan ve Avrupalı güçler tarafından eğitilen paralı askerleri kullanan Filistin Yönetimi'nin uygulamalarına benzerlik göstermektedir. 

 

Nisan 1959'a gelindiğinde, şiddetli Fransız baskısı ve Fransız birlikleri ile Cezayirli işbirlikçilerin ezici varlığı nedeniyle, ALN savaşçılarının yaklaşık yarısı ortadan kaldırılmıştı. Bunu takiben, aynı yılın Ekim ayında 2 milyon 157 bin Cezayirli Fransızlar tarafından zorla yerlerinden edildi ve askeri gözetim altında 1.242 toplama kampına kapatıldı. Buna ek olarak, çeyrek milyondan fazla kişi komşu ülkeler Tunus ve Fas'a sığındı. 

 

Fransız yetkililer, genellikle "harkis" olarak adlandırılan 60 bin Cezayirli işbirlikçiyi, ALN savaşçılarının yakalanmasına yardımcı olmak üzere özel birimler halinde etkin bir şekilde seferber etti. Ayrıca 19 bin işbirlikçi daha milis gücü olarak bir araya getirildi. Jean-Paul Sartre, Francis Jeanson ve Frantz Fanon gibi önde gelen Fransız filozoflar Cezayir'in bağımsızlık davasının yanında yer alıp FLN'yi desteklerken, Cezayirli Yahudi filozof Jacques Derrida sömürgecilerin yanında yer alıp Cezayir'in bağımsızlık arayışına karşı çıkarak karşıt bir duruş sergiledi.

 

Gelişmekte olan ülkelerin desteğiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Cezayir'in kendi kaderini tayin etmesini onaylayan bir karar aldı. Bu karar, bir önceki yıl de Gaulle tarafından önerilen bölünme fikrini reddetti. Oylamada 63 ülke kararı desteklerken, sekiz ülke karşı çıktı ve 27 ülke çekimser kaldı. BM oylamasından kısa bir süre sonra de Gaulle FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi) ile görüşmelere başlarken, Fransız sömürgeciler de General Franco'nun Madrid'inde Organisation de l'Armee Secrete (OAS) adında yeni bir terörist grup kurdular. FLN ile Fransızlar arasındaki görüşmelerin Nisan 1961'de İsviçre'nin Evian kentinde başlaması planlanırken, sömürgeci teröristler Evian belediye başkanına suikast düzenlediler. Bu arada, Temmuz 1961'de Fransızlar Tunus'un liman kenti Bizerte'ye hava saldırısı düzenleyerek 4 bin Tunuslu sivilin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına neden oldu. Fransızlar bir Fransız askeri üssünün bulunduğu bölgeyi hedef almış ve üssü boşaltmayı reddetmişti. Bu eylem uluslararası kınamaların artmasına ve Fransa'nın daha da yalnızlaşmasına yol açtı. Bununla birlikte, BM'de İsrail'e verdikleri desteğe benzer şekilde, ABD ve Birleşik Krallık, Fransızların Bizerte'deki üsten çekilmesine ilişkin müzakereler yapılması çağrısında bulunan bir BM kararını engelledi. 

 

Sömürgecilerin terörist saldırıları devam edecek ancak nihayetinde Fransız ordusu tarafından yenilgiye uğratılacaktı. 

 

Cezayirliler 1962'de nihayet bağımsızlıklarını kazandıklarında, Fransızların 1954'ten bu yana öldürdüğü 300 binden fazla insanı kaybetmişlerdi. Cezayir'i sömürgeleştirdiği 1830 yılından bu yana Fransa tarafından toplamda bir milyondan fazla Cezayirli öldürülmüştür. İsrailliler de son altı ay içinde 33 binden fazla Filistinliyi öldürdü ve binlercesi de enkaz altında kaldı. 

 

Yahudi üstünlükçü yerleşimci kolonisi, çıkarlarını korumak için on binlerce insanı ortadan kaldırmaya yönelik güçlü bir eğilim ve hazırlık göstermiştir. Önceki beyaz yerleşimci-sömürgelerde olduğu gibi, Avrupa'nın beyaz üstünlükçü dünyası ve geriye kalan beyaz yerleşimci-sömürgeleri, tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Afrika'daki seleflerine verdikleri gibi, İsrail'in soykırım eylemlerine tereddütsüz destek vermektedir. Bu destek, Frankfurt Okulu'nun halefi olarak kabul edilen Jurgen Habermas da dahil olmak üzere çok sayıda Batılı yorumcu ve entelektüel tarafından da paylaşılmaktadır.

 

İsrail'in, yıkılmadan ve yerine sömürgeden arındırılmış, ırkçı olmayan bir devlet kurulmadan önceki son yıllarında ne kadar Filistinli öldürmesine izin verilecek, bunun kesin sayısını sadece Beyaz Saray stratejistleri bilecek.

 

 

Çeviri: Medya Şafak