ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (12): Mantığın gücü, gücün mantığından üstündür

ÖZEL: Yenilgici Düşünceye Yanıt (12): Mantığın gücü, gücün mantığından üstündür
"Ahlaki meselelerin ilginç bir yanı vardır. Kaç kişinin karşınızda durduğu ve üstün gelme ihtimalinizin ne kadar olduğu önemli değildir. Davanızı ancak içinizde kaybettiğinizde, yani hakkınızdan vazgeçtiğinizde kaybedersiniz. Yalnızca ahlaki arenadadır ki mantığınızın gücü, gücün mantığından üstün gelir!"

 

 

 

Free Arab Voice

 

 

“İsrail” sadece ırkçı bir devlet ve toplum değildir! Dışişleri Bakanlığı'nın geçtiğimiz günlerde internette yayınladığı “İsrail'deki” ayrımcılıkla ilgili raporu elbette önemlidir, ancak yeterince değil! Zira “İsrail” denen adaletsizliğin en önemli üç yönünü göz ardı ediyor: İŞGAL, İŞGAL, İŞGAL!

 

Bir mafya liderinin beş çocuğunuzu kaçırdığını düşünün. Daha sonra, diğer dördünü elinde tutmasının YASALLIĞINI kabul etmeniz karşılığında ve çok katı koşullar altında sadece en küçüğünü serbest bırakma konusunda sizinle pazarlık yapmaya başlıyor. Mahkemeler de onun tarafında olsun. Bu durumda sizi de kötü adam olarak gösterebilir, öldürmekle tehdit edebilir. Evinizi yakabilir ve sizi köleliğe mahkûm edebilir! Ama yapamayacağı bir şey var: Siz tamam diyene kadar çocuklarınızı “yasal” olarak elinde tutamaz! Elbette onları zorla alıkoyabilir ve yasaları esnetebilir, ama onları kanuni olarak elinde tutamaz! Bunu o da biliyor, siz de!

 

Ahlaki meselelerin ilginç bir yanı vardır. Kaç kişinin karşınızda durduğu ve üstün gelme ihtimalinizin ne kadar olduğu önemli değildir. Davanızı ancak içinizde kaybettiğinizde, yani hakkınızdan vazgeçtiğinizde kaybedersiniz. Yalnızca ahlaki arenadadır ki mantığınızın gücü, gücün mantığından üstün gelir.

 

Benzer şekilde, “İsrail” toplumunun sadece ırkçılığına odaklanmamızı isteyenlerin, iyi ya da kötü niyetle, işgale MEŞRUİYET kazandırma tuzağına düşmemize yol açtıklarını iddia ediyorum.

 

“İsrail” toplumu militarizm, saldırganlık ve yayılmacılık üzerine inşa edilmiştir. Irkçılık bunların iyi huylu dışavurumundan başka bir şey değildir. Ancak tüm bunlar karşısında ne kadar güce sahip olduğumuzu, her birimizin ne kadar gücü olduğunu bilmiyoruz. Sadece bu topluma meşruiyet vermeyi reddederek, başka hiçbir şey yapmasak bile en güçlü sivil itaatsizlik biçimlerinden birini uygulamış oluruz!

 

Adaletsizliğe meşruiyet kazandırmanın şaka konusu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu Filistin Ulusal Yönetiminin nihai statü anlaşmasında “İsrail”e vermesi gereken bir şeydir. Çünkü çokça göz ardı edilen uluslararası hukuka göre “İsrail”, yasal sahipleri tamam diyene kadar toprağı özgürce kullanamaz. Doğal olarak Siyonistler meseleyi önemsizleştirecek ve sizin onları tanımanız için ne kadar can attıklarını size asla belli etmeyeceklerdir. Ancak Filistinliler ve Araplar Oslo'yu onaylamadıklarını değil, Oslo'nun kendileri için BAĞLAYICI OLMADIĞINI ve Filistin Yönetiminin kendilerini temsil etmediğini dillendirmeyi sürdürürlerse, o zaman “İsrail”, nükleer silahlarına rağmen meşruiyet sorunu yaşamaya devam edecektir. Bu nedenle, gösteriye bir meşruiyet havası vermek için, Oslo'yu REDDETMELERİNİ geri çekmelerini istemeden bile FHKC ve FDKC'yi Oslo çerçevesine dahil etmek zorunda kaldılar!

 

Ama bu yeterli değil. İster inanın ister inanmayın, SİZİN de onayınıza ihtiyaçları var.

 

Gördüğünüz gibi bizler zayıf değiliz. Fertler olarak bile güçsüz değiliz. Her fırsatta “İsrail”in gayrimeşru olduğunu, tüm bu üzücü anlaşmaların sizin için BAĞLAYICI OLMADIĞINI, Siyonistlerle yapılan anlaşmalar için Filistin Yönetimine sizi temsil etme hakkı tanımadığınızı, bu tür anlaşmalar imzalanmışsa bile bunlara uymayı reddettiğinizi, Siyonistlere sadece işgalci muamelesinde bulunacağınızı söyleyerek, “İsrail” denen yerleşimci-işgalci toplumun altındaki ahlaki ve yasal zemini sarsabilirsiniz!

 

Ancak bunun yerine bir arada yaşamayı vaaz etmeye başlar ve yalnızca sizi ezen yerleşimci-işgalci toplum çerçevesinde 'eşit haklar' elde etmeye odaklanırsanız, böylece mevcut zayıf durumunuzdaki en büyük kozunuzu safça veya kasıtlı olarak onlara verirseniz, bu “eşit haklar”ı bile elde edemezsiniz! İşgalcilerin bir kısmı sizin için üzülecek, çoğunluğu ise sırf yapabildikleri için sizi eskisi gibi ezmeye devam edecek. Ya da çocuklarınıza ve torunlarınıza bunları sizin imzaladığınızı söyleyecekler.

 

Ezilen Filistinli Arap'ın, eğer galip gelirse “İsrailli” Yahudilere ne yapacağını açıklamak zorunda olduğu düşünülüyor sürekli! Ama bu çok saçma bir talep. Çünkü tüm bu gerekçelendirmeleri yapması gereken kişi ezilen değil, ezen taraftır. İnsanlığımdan mahrum bırakılan ben olduğum halde neden insanca davranacağıma dair yeminler etmem ve sözleşmeler imzalamam gerekiyor?  Kimin sicilinde daha fazla hoşgörü var, kimin tarihi daha fazla merhamet gösteriyor? Ve hangi taraf diğerine daha somut zarar verme gücüne sahip?

 

Haklılığımı ispat için çırpınmayı reddediyorum! Bırakın bunu onlar ispat etsin! Benim sorumluluğum mücadelemin meşruiyetini elimden geldiğince savunmaktır, bunun haklılığını kanıtlamak değil! Filistin benim hakkım ve onu kimseye vermeyeceğim!

 

 

Çeviri: Medya Şafak