"Aristo" için 58 adet haber bulundu

İbrahimî Dinânî: Feyz-i Kâşânî Söyleşileri (23): Hakk’ın Veçhi ve Kulluk (Ubûdiyet)

İbrahimî Dinânî: Feyz-i Kâşânî Söyleşileri (23): Hakk’ın Veçhi ve Kulluk (Ubûdiyet)

Bilimler söz konusu olduğunda hep akıl ve düşünceyle ilerlenir. Dinde ise durum farklıdır: Burada akıl, düşünce ve şuurun yanı sıra irade ve kalp de devreye girmelidir. İrade ve akıl normalde iki ayrı şey değil midirler? Evet, öyledirler. Ancak din gibi bir alanda bunlar tek bir yönde Allah’a doğru yönelirler. İbadetlerde de durum bu şekildedir: Namaz sırasında yalnızca fikriniz değil, iradeniz de O’na yönelmiş olmalıdır. Burada irade ve akıl tek bir şey olmaktadır.

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (13) (SON): Tûsî’de Tedbîr-i Menzil ve Siyâset

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (13) (SON): Tûsî’de Tedbîr-i Menzil ve Siyâset

Eğer siyaset biliminin ilerlediğini ve gelişme kat ettiğini iddia ediyorsak, bunun somut karşılığını önce insanlığın huzur ve refah seviyesinde aramamız gerekmez mi? Artık zulümler son buldu mu mesela? Günümüzde halen emperyalist siyasetçiler ve sistemler tarafından zulme uğramaya devam eden şahıslar, toplumlar ve ülkeler yok mu gerçekten? Süper güçler, emperyalist devletler daha zayıf gördükleri ülkeler üzerinde baskı kurmuyorlar mı?

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (9): Zihin kalbin zuhurudur / Şuhûd, vehim ve hayal değil aklın görmesidir

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (9): Zihin kalbin zuhurudur / Şuhûd, vehim ve hayal değil aklın görmesidir

Yani akıl adeta dile gelip şöyle diyor: “Ben sonsuzun bir anlamının olduğunu biliyor, onu anlıyorum. Ancak o benim kalıplarıma sığmaz ve benim tasavvur edebileceğim bir şey değildir." Bu neyin hükmüdür? Aklın. İşte bu, kendi sınırlarının bilincinde olmaktır.

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (7): Hakk Teâlâ’nın kendi Zât’ını sevmesi, bundan sevinç duyması (ibtihâc) ve bunun tüm mazharlarda aşk olarak zuhuru

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (7): Hakk Teâlâ’nın kendi Zât’ını sevmesi, bundan sevinç duyması (ibtihâc) ve bunun tüm mazharlarda aşk olarak zuhuru

Yüce Allah kendi Zât’ına karşı mübtehicdir (kendi Zât’ından sevinç duyar). Çünkü O’nun Zât’ı mutlak kemâl ve saf ibtihâcdır. İnsan da aynı şekilde mübtehicdir [behcet sahibidir]. Hem de bu, sonsuz bir ibtihâcdır.

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (4): Tüm yaratılış gerçekte bir soruya verilmiş yanıttır

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (4): Tüm yaratılış gerçekte bir soruya verilmiş yanıttır

“Verilen şeyler, kabiliyetler kadardır.” Peki, hikemî dille söyleyecek olursak, “kabiliyet” nedir? İstemektir. İstemek de sorunun kendisidir ve bu, tekvinî bir sorudur. Yani hakikatte, yaratılışın varlığı kabiliyetlerin sorusuna/talebine bir cevaptır.

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (2): Tûsî’nin Düşüncesinde Soru ve Diyalog

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (2): Tûsî’nin Düşüncesinde Soru ve Diyalog

İşte Tûsî böyle bir ortamda kelâm ilmini zirveye taşımış ve ona felsefî bir hüviyet kazandırmıştır. Tûsî’nin yaptığı, işte buydu. Fahrüddîn Râzî ise tam tersine felsefeyi çökertmeye ve kelâm ilmini Eş‘arî bir renge büründürmeye çalışmıştır. Râzî de felsefe okumuştu, hatta Gazâlî de bir dönem felsefe üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak onlar bu okumalarını, çalışmalarını felsefeyi Eş‘arî bir kelâma döndürmek için yapmışlardı

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (1): Diyalog Filozofu Tûsî

İbrahimî Dinânî: Nasîrüddîn Tûsî Söyleşileri (1): Diyalog Filozofu Tûsî

Nasîrüddîn Tûsî olmasaydı, Mollâ Sadrâ'lar var olamazdı. Bunu kesin olarak biliniz. Aynı şekilde o eğer Şerhu’l-İşârât’ı yazmasaydı ve Râzî’nin asılsız ve mesnetsiz iddialarını çürütmeseydi, bizler de şimdi Eş‘arîliğin girdabına ve karanlığına hapsolmuş olurduk. Ne yazık ki, şimdi bile az veya çok buna hapsolmuş bir vaziyetteyiz.