Ancak 2011 yılında, ilk provokatörler Suriye caddelerine çıkmadan öncesinde de ABD durumun içindeydi. New York Times gazetesinde yayımlanan 2011 tarihli bir makalede, ABD’li grupların, isyanların büyümesine yardım ettiği itiraf ediliyor. (https://www.nytimes.com/2011/04/15/world/15aid.html)
Başkan seçilen Donald Trump’ın etrafı yalnızca David Friedman gibi İsrail yanlısı tutucularla değil, aynı zamanda Breitbart News’den Stephen Bannon ve emekli ABD Deniz Kuvvetleri Generali James Mattis gibi, yıllardır İran’la savaşı savunmuş kişilerden oluşan bir kesimle çevrili.
“Politika değişikliği Suudi Arabistan ve İsrail’i yeni bir stratejik yakınlaşmaya götürdü ve bu büyük ölçüde, iki ülkenin de İran’ı varoluşsal bir tehdit olarak görmesinden kaynaklıydı. Bu ülkeler doğrudan görüşmelere girişti ve İsrail ve Filistin’da daha fazla istikrarın meydana gelmesinin İran’a bölgede daha sınırlı kaldıraç sağlayacağna inanan Suudiler, Arap-İsrail müzakerelerine daha yoğun bir şekilde dahil oldu.”
Geride kalan beş yıl içinde, Suriye Devlet Başkanı Esad ve Suriye Arap Ordusu aleyhtarı propaganda, senaryosu yazılmış (OTPOR tarafından teşvik edilmiş “devrimde”) “barışçıl protestoculara ateş açılıyor” retoriğinden, “iç savaş” ve “ılımlı isyancılar” gibi bir diğer aldatıcı kelime dağarcığına kadar değişiklik arz etti.
Suriye güçleri ve müttefikleri Suriye’nin en büyük şehri olan Halep’i çember altına alma sürecini tamamlarken, ABD ve müttefikleri birdenbire Suriye’de kara operasyonlarına artan oranda ilgi göstermeye başladı ve buna ABD’nin hava gücünün Türkiye-Suudi kara güçlerini desteklemesi de dahil.
Yakın zamanda Rusya’ya ve Suriye’ye yönelen bir dizi provokasyonun münferit olaylar gibi görünmesi isteniyor, ancak gerçekte bu olaylar giderek büyüyen ve Suriye’de tam kapsamlı bir ABD müdahalesine dönüşebilecek olan bir “misyon genişlemesini” teşkil ediyor.
Paris’teki saldırılardan sonra bile Batı’nın hâlâ “rejim değişikliği” amacı doğrultusunda Suriye hükümetinin altını oyma ısrarında olması küresel kamuoyuna aşırı derecede tuhaf görünmelidir. Zira bu, silahlı militanlara yönelik maddi desteğin devam etmesini de içeriyor – bu militanların hepsi aşırıcı ve içlerinden çoğu El Kaide ve hatta IŞİD’le ya koordinasyon kurmuş, ya da onun bayrağı altında savaşmış gruplar.