Bu rejimlerin korktukları tek şey ve dolayısıyla yenilebilecekleri tek yol gerçek devrimci faaliyettir. Bu tür devrimci pratikler bölgedeki ve dünyadaki kitleleri uyandıracaktır. Bu koşullar gerçekleştiğinde, gerici tiranların ve Siyonist rejimin kaderi mühürlenecek ve zafer kaçınılmaz hale gelecektir.
İnsanın bir sonsuzluk sancısı ve özlemi vardır. Peki, bu ne demektir? O, bu sızıdan mı sonsuzluğa varır, yoksa sonsuzluk mu bir sızıyı meydana getirir? Yoksa ikisi mi? İnsan dertsiz olsaydı ve bunu hiç tecrübe etmeseydi, sonsuzluğu hiçbir zaman anlayamazdı. İnsan bu dünyaya acıyı deneyimlemek için geldi.
“Verilen şeyler, kabiliyetler kadardır.” Peki, hikemî dille söyleyecek olursak, “kabiliyet” nedir? İstemektir. İstemek de sorunun kendisidir ve bu, tekvinî bir sorudur. Yani hakikatte, yaratılışın varlığı kabiliyetlerin sorusuna/talebine bir cevaptır.
Elest bezmi, ezel bezmidir. Ezel ne demek? Ezelden önce ne vardır? Ezel bir tarih değildir. Ezelden önce hiçbir şey yoktur. Allah’ın sözünü ilk işiten kimdi? İnsân-ı kâmil, yani Hz. Hatmî Mertebet (s.a.a.)… Bunun da ötesinde, Masum İmamlarımız dahi öyledir. Onlardan ulaşan bir hadiste: “Biz Allah’ın tam kelimeleriyiz” buyrulmuştur.
İşte Tûsî böyle bir ortamda kelâm ilmini zirveye taşımış ve ona felsefî bir hüviyet kazandırmıştır. Tûsî’nin yaptığı, işte buydu. Fahrüddîn Râzî ise tam tersine felsefeyi çökertmeye ve kelâm ilmini Eş‘arî bir renge büründürmeye çalışmıştır. Râzî de felsefe okumuştu, hatta Gazâlî de bir dönem felsefe üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak onlar bu okumalarını, çalışmalarını felsefeyi Eş‘arî bir kelâma döndürmek için yapmışlardı
İmam’ın, oğlunun dünyaya geldiğini açık bir şekilde ilan etmesi onu açık bir tehlikeye maruz bırakması demekti. Böylesi koşullar altında oğlunun dünyaya gelişini avam halktan gizlemesinden daha doğal ne olabilir? Öte yandan İmam Hasan Askerî’nin ashabının tamamı bu çocuğun varlığından şüphe duymuyordu, hatta pek çoğu da onu görmüştü. Geriye kalanları ise doğal olarak masum imamlarının çocuğun varlığına dair haberiyle yetinmiştir.
Bu rivayetlerde İmam Mehdî’nin biri çok uzun iki gaybetinin olacağı ve sonrasında da kıyam edeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler henüz gerçekleşmemiş bir durumun haberini vermektedir. İmam Mehdî’nin doğumundan yarım asır önce Şia’nın elinde -Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Müşeyhe’si ile diğer kitaplarında ve başka müelliflerin eserlerinde- bu rivayetler mevcuttu ve biz bunları ileride ele alacağız.